İçeriğe geç

Kaçış Kitap Alıntıları – Scott Sigler

Scott Sigler kitaplarından Kaçış kitap alıntıları sizlerle…

Kaçış Kitap Alıntıları

Bazı şeyleri bırakırsın, oluverir; bazı şeyleri engelleyemezsin çünkü kaderindir.
Her zaman güvenebileceğin tek bir kişi vardır, o da sensin.
Yaratıcılarımız vücutlarımızı tasarlamıştı. Yüzlerimiz onların yüzüydü, yaralarımız ise gerçekten bize ait diyebileceğimiz yegâne şeyimizdi.
O bir şövalye değilse bile biz şövalyelerin olmaya can attığı her şeydir.
Belki de yaşayıp sana dönüşeceğime şimdi ölsem daha iyi. Sen savaşçı falan değilsin, korkağın tekisin.
Yaşaması için her şeyi yapardım, bu benim ölmem gerektiği anlamına gelse bile.
Farklılık korkutucudur. Bize, birbirimizden hiç de farklı olmadığımızı gösterecek bir işaret gerek.
Gözleriyle bana derinden, duygu yüklü bir şey söylüyordu: Eğer ölecekse son anlarını benimle geçirdiği için mutluydu.
Ben bu çocuğu henüz uyanmamışken sevmiştim. Gözlerini açtığında gördüğü ilk şey bendim. Aynı zamanda gördüğü son şey de mi ben olacaktım?
Aniden, tek bir sözcükle, beni olduğumdan farklı görmeye başladılar. Beni aşağı görmeye başladılar.
Gerçi insanlarla ilişki kurmak da Sıçrayanlara pek yaramamıştı, benim ırkım nereye giderse gitsin peşinde ölüm izi bırakıyordu.
Yine o sözcük. Güvenlik. Hâlâ güvenlik diye bir şeyin varlığına inananlar var mıydı?
Ama yaratıcılarımızın yaptığı kötülükleri kontrol edemeyiz. Biz yalnızca kendi seçimlerimizi kontrol edeniliriz.
Bana gerçeği söylememen yalan söylemenle aynı şey.
Ben gerçekleri söylüyordum, Aramovsky ise duymak istedikleri şeyleri söyleyevekti, bu yüzden de o kazanacaktı.
Sesindeki acı, ensesindeki yaradan değil, ruhundan geliyordu.
Ya Matilda doğru şeyi yapıp, insanları koruyarak işe başlamışsa ama sonra güç onu değiştirmiş, bir canavara dönüştürmüşse?
Orijinalinde yara izleri vardı. Sen o değilsin. Bir fark var mı diye sordun. Var: Sen hiçbir şeyi onun yapacağı gibi yapmak zorunda dehilsin. Senin seçim yapma şansın var. Bizim seçim şansımız var. Benim yerime yalan söylemene gerek yok. Biz yaratıcılarımızın hatalarını yapmayacağız. Halk benden kuşku duyarsa duysun, sorun değil.
Duygularım incinmişti ama duygularım önemli değildi çünkü Spingate haklıydı; hoşumuza gitse de gitmese de gerçek neyse oydu.
Ama ölüm kalım meselesi olsa da hiddetim hiç bir şeyi çözmeyecekti. Sakin planlar hayatta kalmamızı sağlardı, öfkeyle alınmış kararlar bizi ölüme yaklaştırabilirdi.
Bazen bazı şeyleri bilmemek daha iyiydi.
Şiddete, savaşa ve ölüme kim neden gerek duymuştu ki?
Her şey üst üste gelince sarsıcı bir umutsuzluk dalgası gücümün son damlasını alıp götürdü.
Bazı şeyleri bırakırsın, oluverir; bazı şeyleri engelleyemezsin çünkü kaderindir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Güven, güven sözcüğü bir yanılsamaydı. Ama yine de bedenimin birazcık gevşediğini hissettim.
Bana gerçeği söylememen yalan söylemen aynı şeydir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Her şey çok sade çok doğaldı. Şiddete, savaşa ve ölüme kim neden gerek duymuştu ki?
Nefret vardı ama aynı zamanda ıstırap, hüzün, birini kaybetmenin acısı.
Nasıl bir gezegende yaşamak istersin? Savaşın hüküm sürdüğü bir yerde mi yoksa barışın mı?
Çevremdeki dünya sessizleşirken kafamdaki sesler yüksek perdeden haykırmaya başladı.
Bazı şeyleri engelleyemezsin çünkü kaderindir.
Yüzündeki ifade kalbime saplanan bir hançer gibiydi.
Bazen bazı şeyleri bilmemek daha iyiydi.
Dövüşmeye ve öldürmeye hazır bir savaşçı olmasına karşın böylesine güzel gözleri mi vardı?
Tüm görüp bildiğim, bilinmeyen idi.
Tüm gördüğüm çarpıcı, kendinden emin bir kadındı.
Elimi tutuşu güçlü ve kendinden emindi.
”Merhaba, Kevin, ” dedim. ( )

Kevin yanıt vermedi. O hiç yanıt vermezdi. ( )

( ) anlatırım, tamam mı? ”

Kevin yanıt vermedi.

( ) ne güzel, değil mi? ”

Kevin yanıt vermedi.

”Seni özledim, ” diye fısıldadım. ”Seni çok özledim. ”

Bıçağı sapladım. ( )

”Onu öldürdün, ” dedim.

Bıçağı çektim. ( )

”Ben onu seviyordum, sense onun zihnini sildin. ”

Bıçağı ikinci kez sapladım. ( )

Değişen yüz ifadesi, yumuşayarak başka bir şeye dönüştü. Gözleri sıcak, sevgi dolu bir bakışla yüzüme dikildi.

Karşımdaki gerçek O’Malley’di. Ve gülümsüyordu.

”Teşekkür ederim. ” dedi.

Onu öldürüyorlardı. ( ) O’Malley başını bana çevirdi. Gülümsüyordu ama bu gülümseme, onun gülümsemesi değildi.

”Merhaba, küçük hanım, ”

O anda onun artık yaşamadığını anladım. Hislerim uyuştu. İçim ceset gibi soğudu.

Yaratıcılarımız vücutlarımızı tasarlamıştı. Yüzlerimiz onların yüzüydü, yaralarımız ise gerçekten bize ait diyebileceğimiz yegâne şeyimizdi.
”Konuşsana, ” diye parladım. ”Bana gerçeği söylememen yalan söylemenle aynı şey. ”
Bir insan yüzü Visca.
Ağır ağır nefesini verdi. Mavi gözlerinde yaşlar titreşiyordu. Belki isteyince duyguları konusunda rol yapıyordu ama şu anda, rol yapmıyordu.
”Kurabiye yedin. ” dedi Bishop. ”Millet, sakın kurabiye yemeyin. ”

Bishop öyle ciddi öyle ağırbaşlıydı ki gülmeye başladım. Gülme sesi tuhaf kaçtı. Gülmemeliydim çünkü gülecek bir şey yoktu ama elimde değildi.

Aynı duyguları hissedemeyecek kadar fazlaydık.
Geçmişimizden herkese söz edeceğiz ama önce geleceğimizi garantilemeliyiz.
Güven . Güven sözcüğü artık sadece bir yanılsamaydı !
İletişim kurmanın bir yolunu bulmaya çalışıyoruz ama nasıl kuracağımızı, kursak bile bizi anlayıp anlamayacaklarını bilmiyoruz.
Gerçek anlamda bir korumaya ihtiyaç duyduğumu düşünmekten nefret ediyordum ama gerçekten de ihtiyacım vardı.
Ağrımı, yüreğimdeki acıyı, korkumu bir yana bıraktım.
Oysa kalben, daha iyi bir çözüm bulabileceğimi her zaman bilecektim.
Gözleri korku ve şaşkınlıktan fal taşı gibi açıldı; bir daha nefes alıp alamayacağını bilememenin korkusuydu bu.
Öfke, hiçbir uyarı vermeden, var gücüyle, tüm sıcaklığıyla içimi sarıp her yanımı uyuşturdu.
Gözleri fal taşı gibi açıldı ama bakışlarında korku değil, üzüntü vardı.
Yine bir karar verilmesi gerekiyordu ve o kararı yine ben verecektim.
Ne yapılması gerektiğini biliyordum ve gerekeni yapacaktım.
Ufukta sabah kızıllığını gördüm. Güneş henüz doğmamıştı.
Birlikte sözümüzü yerine getirebilirdik.
Artık gülmüyordu. Yaşadığımız onca şeyden sonra nasıl gülebilirdi ki?
Odaklanmam gereken tek şey ayakta durmaktı.
Canım yanıyor. Yaşamım boyunca hep doğru şeyi yapmaya çalıştım.
Gözleri sıcak, sevgi dolu bir bakışla yüzüme dikildi.
Bazı şeyler değişmez.
Uyanmak istiyordum, her şeyin korkunç bir rüya olmasını istiyordum.
Öleceksem düşmanımla yüzleşerek ölecektim.
Durumun gerçekliğini tüm ağırlığıyla hissediyordum. Her açıdan başarısızlığa uğramıştım.
Gençliğimin üzerine titreyeceğim. Bu kez her anımın tadını çıkaracağım.
Bazen yaşlı vücutlar, insanın istediği kadar çabuk tepki veremiyor.
Boş bir umut, aniden bedenime dalga dalga yayıldı.
Evet, kaçabilirdim ama artık kaçma zamanı bitmişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir