Stefan Zweig kitaplarından Kaçak kitap alıntıları sizlerle…
Kaçak Kitap Alıntıları
Buradan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki?
Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor.
Kitaba dalgın dalgın bakıp onu koklarken, sayfalarına göz atıp sırayla eliyle tartarken dini bir ayin yapıyormuş gibi görünürdü.
İnsanlar onun ilgisini çekmiyordu…
Jacob mendel için nadir bir kitapla temas kurmak kutsal bir şeydi, tıpkı genç bir kadının bir erkeğe duyduğu tensellikten uzak bir aşk gibiydi. Bu anlar onun platonik aşk geceleriydi.
Kitabı öyle derin bir yoğunlukla okuyordu ki onu ilk öyle okurken gördüğümden beri, sıradan ölümlülerin okuması bana hoşça bir vakit geçirme gibi görünür.
“Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor.”
Canımın sıkıldığını anlamışsınızdır, tıpkı insanın elinden bir şeyler kayıp gittiği ve ruhanî güçlerinin yetersiz, kusurlu olduğu ortaya çıktığı zaman neşenizi kaybetmeniz gibi.
Ağzımda acı bir tat vardı, geri dönüşü olmayan bir mazinin tadı.
Buralardan çekip gittiğimizde tuzun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki?
..bu insan çöplüğünün içinde başına gelenlere dair hiçbir bilgim yok.
Ağzımda acı bir tat vardı,geri dönüşü olmayan bir mazinin tadı.
Beyni verimli bir mera gibi aç gözlülükle bu bereketli suyu emip içine çekerdi.
Kitapların üstün dünyasında,Mendel’in yaşadığı ve nefes aldığı ve var olduğu bu dünyada ne savaş vardı,ne de yanlış anlaşılmalar;orada sadece kelimelerin ve sayıların,kitap isimlerinin ve yazarlarının sürekli artan bilgisi vardı.
Dünyada kitapları dışında onu ilgilendiren hiçbir şey yoktu.
Ağzımda acı bir tat vardı,geri dönüşü olmayan bir mazinin tadı.Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki?
Kitaplar onu büyülerdi ama para asla.
Çünkü Jacop Mendel için nadir bir kitapla temas kurmak kutsal bir şeydi.
Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgâr süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki?
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Kitaplar onu büyülerdi ama para asla.
İnsanlar onun ilgisini çekmiyordu ve insanî tutkulardan sadece biri onu etkiliyordu, en evrensel olanı: Kibir.
Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki?
bir kızın gülü koklaması gibi kitabı koklayıp kokusunun içine çekerdi.
Ağzımda acı bir tat vardı, geri dönüşü olmayan bir mazinin tadı.
Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki?
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Ağzımda acı bir tat vardı, geri dönüşü olmayan bir mazinin tadı.
Canımın sıkıldığını anlamışsınızdır, tıpkı insanın elinden bir şeyler kayıp gittiği ve ruhani güçlerinin yetersiz, kusurlu olduğu ortaya çıktığı zaman neşenizi kaybetmeniz gibi.
“İsa aşkına, bana yardım edin! Yardım edin yoksa tüm ümitlerimi kaybedeceğim.”
“Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor.”
“Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor.”
Kimse ne dediğimi anlamıyor, ben de onları anlamıyorum.
Yabancıların arasında bir yabancı olduğunu acı bir şekilde biliyordu.
Dünyada kitapları dışında onu ilgilendiren hiçbir şey yoktu
Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgâr süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki?
İnsanlar içindeki iyiliği kaybetmiş gibiydi.
Dünyada kitapları dışında onu ilgilendiren hiçbir şey yoktu.
Yaşlı insanlar genelde eski gençlik günlerini hatırladığında ve eski dostluklar akıllarına geldiğinde hemen duygusallaşırlar. 
Canımın sıkıldığını anlamışsınızdır, tıpkı insanın elinden bir şeyler kayıp gittiği ve ruhani güçlerinin yetersiz, kusurlu olduğu ortaya çıktığı zaman neşenizi kaybetmeniz gibi.
Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor.
Zamanla onları anlamayı öğrenirsin
Dünyada kitapları dışında onu ilgilendiren bir şey yoktu.
Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki?
Dünyada kitapları dışında onu ilgilendiren hiçbir şey yoktu.
Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki?
Canımın sıkıldığını anlamışsınızdır, tıpkı insanın elinden bir şeyler kayıp gittiği ve ruhanî güçlerinin yetersiz, kusurlu olduğu ortaya çıktığı zaman neşenizi kaybetmeniz gibi.
Habent su afata libelli!
Kitapların kendi yazgısı vardır.
Savaştan beri insanlar içindeki iyiliği kaybetmiş gibiydi.
Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgâr süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki?
Ağzımda acı bir tad vardı,
geri dönüşü olmayan bir mazinin tadı.
geri dönüşü olmayan bir mazinin tadı.
Şakaklarımın arasındaki yetersiz ve katır gibi inatçı düşünme aleti canımı öyle çok sıkmıştı ki az kalsın kafamı duvarlara vuracaktım; bozukluğunu kumar makinesine atan ve bir şey kazanamadığı için makineyi sallayıp onu tekmeleyen öfkesi burnunda bir adama benziyordum.
Ama geçmişi bu kadar canlı görecek ve hissedeceksem, sımsıkı ilişkileri başlatacak maddi bir bağlantı olması gerekir. Hafızam, soyut bir üzerinde düzgün bir şekilde çalışamaz.
Sadece bir kez gördüğüm bir adamın yüz hatlarını, ağzının biçimini, bir zamanlar köpek dişinin olduğu sol tarafındaki boşluğu, gülüşünün tonunu ve neşeli olduğunda bıyığını çekiştirip bu neşeli hava onu etkilediğinde tüm yüzündeki değişimi hatırlayabilirim. Sadece bu fiziksel özellikleri hatırlamakla kalmam, aynı zamanda yıllar sonra bile bana söylenmiş herbir sözü ve verdiğim cevapları da hatırlarım.
Sonra içime dönüp bir şey bulabilir
miyim diye bakındım.
Lanet olsun, derinliklere inemiyordum!
miyim diye bakındım.
Lanet olsun, derinliklere inemiyordum!
Çok bekledim zaten! Daha fazla nasıl bekleyebilirim? Bana yolu gösterin. Şansımı deneyeceğim.
Burada ne yaparım ben? Eve gitmek istiyorum! Bana yolu gösterin!
Bir yol yok, Boris.
Dünyada kitapları dışında onu ilgilendiren hiçbir şey yoktu.
Kitapların kendi yazgısı vardır.
Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor.
Habent su afata libelli.
`Kitapların kendi yazgısı vardır.`
`Kitapların kendi yazgısı vardır.`
Bir şey geri döndürülemez şekilde bozulmuştu; o kırılmıştı.
Kitapların kendi yazgısı vardır.
Dünyada kitapları dışında onu ilgilendiren hiçbir şey yoktu.
Buralardan çekip gittiğimiz de tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki?
Ağzımda acı bir tat vardı, geri dönüşü olmayan bir mazinin tadı.
Canımın sıkıldığını anlamışsınızdır, tıpkı insanın elinden bir şeyler kayıp gittiği ve ruhani güçlerinin yetersiz, kusursuz olduğu ortaya çıktığı zaman neşenizi kaybetmeniz gibi.
Bana yardım edin! Yardım edin yoksa tüm ümitlerimi kaybedeceğim.
_ Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor.
_ Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor.
Çok bekledim zaten! Daha fazla nasıl bekleyebilirim.
Zamanla onları anlamayı öğrenirsin.
_Hayır bayım, olmaz. Asla öğrenemem.
_Hayır bayım, olmaz. Asla öğrenemem.
Kimse ne dediğimi anlamıyor, ben de onları anlamıyorum.