İçeriğe geç

Kabuk Adam Kitap Alıntıları – Aslı Erdoğan

Aslı Erdoğan kitaplarından Kabuk Adam kitap alıntıları sizlerle…

Kabuk Adam Kitap Alıntıları

&“&”

Korkmadığını söylediğin şeylerden korktuğuna eminim.İstemediğini söylediğin şeyleri de çok istiyorsun.Umutsuzluk değil seninki,sadece bıkkınlık.Yaşayan herkesin umudu vardır."
Hayatımı, bir sigara gibi orta yerinde fırlatıp bir yenisiyle değiştirernezdim ki. Hayat ciddi bir iştir!
Hepimiz okyanusun sonsuzluğunda kaybolmuş yapayalnız adacıklardık; sınırlarımızı aşıp bir başkasına dokunabilmemiz, bir yanılsamaydı yalnızca.
Karanlıktan herkes korkar, ama karanlıktakilerin aydınlığa çıkarılması gerekir."
Umutsuzluk değil seninki, sadece bıkkınlık. Yaşayan herkesin umudu vardır.
Yardım istediğimiz insanlar, nedense size bedava bir ahlak dersi vermeye de yükümlü sayarlar kendilerini
Yaşadığımız anları dondurup cümlelere dökme çabası , çiçekleri kurutup kitap yaprakları arasında ölümsüzleştirmeye benzer ."
Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez , özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar . Unutamamak . Belleğin kaçınılmaz intikamı . Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer , bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır . "
bir kitabın kapağına bakarak içindekileri anlayamazsın."
Bir balona şekil veren hava gibi,benim de hayatıma şekil verecek bir şeye gereksinimim var.Şu anda bunun ne olabileceğini bile bilmiyorum,belki ancak sevgi diye tanımlanacak bir şey.
Öylesine Batılılaşmışsın ki, diye geçirdim içimden, sana işkenceden, tecavüzden, intihardan söz etsem burun kıvırırsın, ama parasızlığı geçerli bir mutsuzluk nedeni sayıyorsun.
Ama kendi acılarına bile yabancılaşmış bu insanlara, acıdan söz etmenin ne anlamı olabilirdi ki? Yürekleri yerine, tıkır tıkır işleyen, yağlı bir makineyi kullananların inandığı, şu acı çekeni oynama" kavramı, acının sayısız görünümlerinden biridir bence.
Ama," dedi birdenbire, "bir kitabın kapağına bakarak içindekileri anlayamazsın&”
Kadinllari cinselliklerinden dolayi yargilamaya kalkan maçolari, kendi silahlariyla vurmak cok zevklidir.
Hepimizin çoktan öğrendiği gibi, bir öykü, gerçekten yaşanmışda olsa, gerçekliği yansıtmaktan çok uzaktır, onun birkaç resminden, simgesinden oluşmuştur.
çünkü insanın tam zıddı gene kendisidir.
İnsanın tam zıddı gene kendisidir.
Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar.
Bir balona şekil veren hava gibi benim de hayatıma şekil verecek bir şeye gereksinimim var. Şu anda bunum ne olabileceğini bile bilmiyorum, belki ancak sevgi diye tanımlanacak bir şey.
Yaşadığımız anları dondurup cümlelere dökme çabası, çiçekleri kurutup kitap yaprakları arasında ölümsüzleştirmeye benzer.
&”Korkmadığını söylediğin şeylerden korktuğuna eminim. İstemediğini söylediğin şeyleri de çok istiyorsun. Umutsuzluk değil seninki, sadece bıkkınlık. Yaşayan herkesin umudu vardır.”
Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.
Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar.
Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insa­nı, ilk fırsatta katlederiz.
Kadınları cinselliklerinden do­layı yargılamaya kalkan maçoları, kendi silahlarıyla vurmak çok zevklidir. Irkçılara, ayrımcılara karşı da bu yöntemi öneririm.
Bir kadına değil de hayatın kendisine dokunuyormuş gibiydi.
Gözlerine bir kez bile bakmam yetti sana güvenmeme.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Akılcı, mantıklı yaklaşımlardan, ucuz sevgi sözcükleri kadar iğrenirim; yeryüzü, zekalarından başka bir şeyi olmayan insanlarla yeterince dolu za­ten.
Beni öldürebileceği gibi, yaşamın öz suyu­nu sunabilecek ve dünyaya somut bağlarla tutunmamı sağlaya­bilecekti.
Her insanın, gün gelip de düşüp parçalanmaktan kendini güçlükle alıkoyduğu bir uçurumu vardır.
Bir kitabın kapağına bakarak içindekileri anlayamazsın. Bir insanı da sadece yüzüne bakarak anlayamadığın gibi.
Bu yapay cennette, gecikmiş bir kâşif ruhuyla, pek de ciddiye almadığım bir serseriliği simüle edeyim derken, gerçeğin en dibine yuvarlandım.
Çok zeki ve duyarlıy­dı, bu iki özelliğin bir kadında birleşmesi, onu çoğu zaman fe­lakete götürür.
Bana kalır­sa, kişisel tarihimin tek bir teması vardı; hayal kırıklığı.
Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özel­likle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin ka­çınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir za­manlar bir yara açıldığındandır.
Bir kitabın kapağına bakarak içindekileri anlayamazsın. Bir insanı da sadece yüzüne bakarak anlayamadığın gibi…
Geçmişimi kusmaktan ve acılarım için başkalarından teselli bek­lemekten vazgeçeli uzun zaman oluyordu.
Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan sevgi dolu bir insandır. Ve biz böyle bir insanı ilk firsatta katlederiz. Sonra da ömür boyu bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.
Her insanın, gün gelip de düşüp parçalanmaktan kendini güçlükle alıkoyduğu bir uçurumu vardır.
tropiklerde, o gözden ırak adada öğrendim ki, cennetle cehennem iç içedir, ancak bir katil bir peygamber olabilir ve insan bir başkasına, aynı karabüyü ayinlerindeki gibi, dönüşebilir, çünkü insanın tam zıddı gene kendisidir.
sonuçta alışmıştım, yalnızlığa, sevgisizliğe, yalnızca kendim için var olmaya alışmıştım.
herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.
yardım istediğimiz insanlar, nedense size bedava bir ahlak dersi vermeye de yükümlü sayarlar kendilerini.
bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar.
“Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül,tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz. Sonra da, ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.’‘
Yalnızlığa öyle alışmıştım ki bir başkasının ilgisini ancak bir tehdit olarak algılayabiliyordum. Yabani bir hayvanın insan karşısında tedirginliğine benzeyen bir duyguydu bu. İçimdeki ceset uyandırılmaktan korkuyordu.
Hayatım boyunca okuduğum yüzlerce kitabı, dinlediğim insanları, anlamaya çalıştığım kavramları düşündüm; fizik, edebiyat, felsefe, tarih…
Hepsinden geriye kalan tortu, bir avuç kumdan daha fazla değildi. Yirmi beş yıl boyunca, yaşamın özüne ilişkin hiç ama hiçbir şey öğrenmemiştim. Beni, kendimi, temelden ilgilendiren bu soruyla yüzleşmiş miydim gerçekten?.. Bu çeyrek yüzyılı, tek bir ağacı sabırla izlemeye adasaydım, kesinlikle daha bilge biri olmuştum bugün.
Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.
Tropiklerde, o gözden ırak adada öğrendim ki, cennetle cehennem iç içedir, ancak bir katil peygamber olabilir ve insan bir başkasına, aynı karabüyü ayinlerindeki gibi, dönüşebilir, çünkü insanın tam zıttı gene kendisidir.
“Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez,özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer,bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.”
Bugün artık biliyorum : Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı ilk fırsatta katlederiz. Sonra da ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.
Yatağıma döndüğümde, yalnızlık bir yumruk gibi boğazıma çöküyordu.
Bir peygambere, bir ağlama duvarına, gerçek dünyadan kaçıp içine sığınabileceğim bir kabuğa dönüşmüştü Tony.
Bir mezar taşı kadar durgun ve hüzünlüydü.
Sen ne âlemdesin? Son günlerde hiç konuşmuyorsun.

Her zamanki gibi," diye yanıtladım. Sorusunun gerçek karşılığını vermem yıllar sürerdi.

Avuçlarında bir kuş tutarcasına, gözbebeklerinin ta içinde saklıyordu beni.
Aramızda sözcüklerin olmadığı, yeraltı nehirleri gibi derin bir konuşma geçti. Birbirimizi anlamıştık.
…içimdeki her şey sular altında yok olmuş gibiydi.
Geriye dönmek zorundaydım, her zamanki gibi, varmak istediğim yere bir türlü varamadan.
Tony’yi kaybetmiştim. İçimdeki boşluk, bir kara delik gibi, onu da içine çekip yutmuştu.
Okyanusun ortasında küçücük bir nokta olan bir adada yürüyordum ve ben de sonsuz küçük bir noktaydım.
Kabuk Adam bana yaşamın şarkısını öğretmişti.
Nabokov en sevdiğim yazarlardan biridir, yeteneğine hayran olmanın ötesinde, ruhsal olarak da kendimi ona çok yakın bulurum.
Birisi bize azıcık sevgi göstermeyegörsün, ne oyunlar oynuyoruz.
Herkesin, bütün canlıların, ister hayvan olsun, ister insan, şefkate gereksinimi vardır.
Umrumda bile değildi hiçbiri, hiç var olmayan geçmişim, acı, mutluluk, umut, ölüm, hiçbir şey.
Sonuçta biz kadınlar, cinsellik söz konusu olduğunda umulmadık davranışlar gösterebiliriz ve bu da bedenimizle ilişkilerimizin karmaşıklığından kaynaklanır.
Faray’ı hayatta ıskaladığım her şeyin; yarıda kesilmiş, iğdiş edilmiş, kürtaja uğramış duygularımın bir simgesine dönüştürdüm.
Bir anıyı yeniden yaşamaya çalışmak ne kadar umutsuz, anlamsızdı. Yapay bir mücevherden daha uyduruk bir şeydi.
O bilmiyordu ama hayatımın çekim merkezi olmuştu, her şey bir girdabın içindeymişçesine onun çevresinde dönüyordu.
Cömertliği, benim gibi ne almayı ne de vermeyi doğru dürüst beceremeyen biri için ezici bir yüktü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir