İçeriğe geç

Jude the Obscure Kitap Alıntıları – Thomas Hardy

Thomas Hardy kitaplarından Jude the Obscure kitap alıntıları sizlerle…

Jude the Obscure Kitap Alıntıları

“Evet,kadın yüzünden aklını kaçıran ve onlar uğruna köleleşen çok erkek vardır.Ölen kötü yola sapan ,günaha girenlerde çoktur…Ey erkekler ,onların bu yaptıklarını gördükten sonra sizlerden daha güçlü olduklarını kabul etmekten başka elden ne gelir?”ESDRAS
Antigone’un söylediği gibi, insanların arasında ne biriyim ne de hayalet.
Ah, bir büyümesine engel olabilseydi! Adam olmak istemiyordu.
İnsan, çevresi göz kamaştırıcı bir ışıkla, cafcaflı, gürültülü bir şeylerle kaplıymış gibiydi; bütün bu seslerle ışıklar senin hayatın denen küçücük hücreye çarpıp onu sarsıyor, eğip büküyordu.
Daha sonraki bir çağda yaşayacak insanlar bizim ne yazık ki yaşamak zorunda olduğumuz bu zamanın vahşi âdetlerine, boş inançlarına baktıkları zaman kim bilir ne diyecekler!
Bana yaşamasını öyle öğret ki
Korkum olmasın mezarımdan
Tıpkı yatağımdan korkmadığım gibi
Ölüme gitmesini bana öyle öğret ki
Neden bu hayatı yalnız yaşamaktan korkalım?
Yalnız ölmemizi Tanrı buyurmadı mı?
Sen benim içimde ne var bilmiyorsun.
Ne var, peki?
Tek başına bırakılmışlık.
Büyüdükçe insan kendisini zamanın merkezinde buluyordu, küçükken olduğu gibi çevresinde bir noktada değil.
“Düşüncelerimdeki cesaret yüreğimde yok.”
“Acı acı düşündü: İnsanlar arası ilişkilerde bir çeşit bozukluk var ki kişiyi yıllar boyunca kafa yorduğu, emek verdiği yüce isteklerini unutmaya, onu öteki hayvanlardan üstün kılacak, kendi soyuna katkıda bulunmasına sağlayacak fırsatları boşa harcamaya zorluyordu. Hem de buna bir boş bulunma anında eskiden bilinmeyen, geçici, kötü bile sayılmayacak, en fazlasından zayıflık denecek bir içgüdü yol açıyordu.”
“( )kış derisinden sıyrıldıktan sonra yeni derisinin duyarlığına, parlaklığına daha alışamamış bir yılan gibi görüyordu kendisini.”
Geceleyin mükemmel, ideal olan şeyler gündüz gözüyle bakıldığında, eninde sonunda birtakım kusurları olan gerçeklerdi.
“Genç yüzlerde parlak bir düşüncenin akla geldiği anlarda beliren bir gülümseyiş vardır ki, onların saydam ruhlarını esrarengiz bir lamba gibi aydınlatır; bu gülümseyiş onun da yüzünü aydınlatıyordu. Bunlar, “Yeryüzünde cennet var!”duygusunun tadıldığı anlardır.”
Şunu unutma ki her başarılı insan az çok bencil bir insandır. Başkasına bağlı olanlar başarısızlığa uğrarlar İyilikseverlik kendi soyundan olanların
peşine düşmez.
Yeryüzü yarı uyanık bir zeka için kusursuzdu ama, uyanık olan biri için umutsuzluk derecesinde saçma idi.
Dünyada olmaktansa olmamak daha iyi, öyle değil mi?
Aşağı yukarı öyle, şekerim.
İyi bir yer bulamamanız bizim yüzümüzden, değil mi?
Eh kimi vakit çocuklara karşı çıkanlar oluyor.
Peki, madem çocuklar insanların başına bu kadar dert açıyor, niçin insanlar gene de onları doğuruyor?
Şey çünkü bu bir doğa yasası da ondan.
Ama, biz doğmak istemiyoruz ki!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Onların, yalnız onların değil, herkesin, insanları kendi istedikleri şekilde yaşadıkları için günahkar saymalarına dayanamıyorum! En iyi niyetli insanları aslında bu görüşler yıkıcı hale getiriyor, üstelik, bu yüzden de ahlaksız oluyorlar!
Evlilik yasaları insanların huyuna göre yapılmalı, onları da bir sınıflamaya sokmalı. Bir insan yaradılış bakımından herkesten değişikse başkaları
için mutluluk doğuran yasalar ona işkence oluyor!..
Yeryüzü yarı uyanık bir zeka için kusursuzdu,ama uyanık olan biri için umutsuzluk derecesinde saçma idi.
Başlangıçta bütün bu okullar senin gibi öğrenme isteğiyle yanıp tutuşan, hiçbir yerden dostu, imkanı olmayan kimseler için açılmıştı. Oysa, milyoner çocuklarından şimdi sana yer kalmadı. Onlar seni aralarına almadılar.
Bu dünyada pek çok çirkinliklerle karşılaşmışsa da, kendini hastalık derecesinde üzüntüye kaptırmamalı, tasarladıklarını, iyi ya da kötü şartlar altında sürdürmeliydi.
Dua kitabında evlilik töreniyle ilgili olan bölümü okudum, bir sağdıca ihtiyaç duyulması çok ağrıma gidiyor. Kitaba göre, damat beni kendi isteğiyle seçiyor, ama ben ona ‘veriliyorum.’
Eve dönüş yürüyüşünde ortalığı saran karanlık sanki geceden değil de, bir iki dakikaya kadar Sue’dan ayrılacağı düşüncesinden ileri geliyordu.
Kim olursa olsun, her genç adam için zor bir mesele bu dostlarım benim o zaman boğuşmak zorunda kaldığım, şimdi de binlerce kişinin bu çalkantılı zamanlarda tartıştığı bir mesele: Bir insanın o işteki ustalığını hesaba katmadan kendini tesadüf içinde bulduğu işte yoluna devam etmesi mi gerekir, yoksa hangi alanda usta ya da ilgisi olduğunu iyice düşünüp yolunu ona göre yeniden çizmesi mi gerekir?
Doğaya, topluma hükmeden kuvvet kötülüktür, istesek de kendimizi bundan sıyıramayız!
Kadın ya da erkek, yaşayacağı hayatı başkalarının seçmesine bırakırsa, o insanın maymunlardaki gibi taklit etme kabiliyetinden başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
evli bir kadının ya da erkeğin başka birine mutsuz olduğunu söylemesi kötü bir şey mi? Evlilik dini bir şeyse bunu söylemek belki kötü bir şeydir, ama temeli ev geçindirme, para biriktirme, vergi ödeme bakımından maddi bir kolaylık sağlayan, evlatların miras yoluyla mal mülk edinmelerine yarayan, bunun için bir babanın soyadını gerektiren aşağılık bir kontrata dayanıyorsa -ki aslı böyle görünüyor- o zaman bir insana mutlaka bundan ne kadar incindiğini, bunun kendisini ne kadar üzdüğünü söylemek, hatta damlara çıkıp bunu haykırmak hakkı tanınmalıdır.
Medeniyetin bizi içine sığdırdığı toplumsal kalıpların esas benliklerimizle olan benzerliği, gezegenlerle onların haritaları arasındaki benzerlikten pek farklı değil.
Yalnız, unuttuğu bir nokta vardı: Doğa yasaları hakarete uğradıklarını, artık hiçe sayıldıklarını sezinleyince daha şiddetli öç alırlardı.
Bazı durumlarda -ki bu da onlardan biri- yanlış hükümler vermemek için, hoş sayılmayacak sorular bile gerçeğe ışık tutacak, rezaleti öldürecekse, mutlaka sorulmalıdır!
Gençliğin heves dolu, alev saçan gözleri
Üstünde görüyorum alaca bir deli külahı.
İnsanlar arası ilişkilerde bir çeşit bo­zukluk var ki, kişiyi yıllar boyunca kafa yorduğu, emek ver­diği yüce isteklerini unutmaya, onu öteki hayvanlardan üs­tün kılacak, kendi soyuna katkıda bulunmasına sağlayacak fırsatları boşa harcamaya zorluyordu. Hem de buna, bir boş bulunma anında eskiden bilinmeyen, geçici, kötü bile sayıl­mayacak, en fazlasından zayıflık denecek bir içgüdü yolaçı­yordu. Acaba ne yapmıştı da ömrü boyunca eli, kolu bağlı ka­lacak bir tuzağa düşmüştü?
Büyüdükçe insan kendisini zamanın merkezinde bulu­yordu, küçükken olduğu gibi çevresinde bir noktada değil. Bunu düşündükçe de insanın tüyleri ürperiyordu. İnsan çev­resi göz kamaştmcı bir ışıkla, cafcaflı, gürültülü bir şeylerle kaplıymış gibiydi; bütün bu seslerle ışıklar senin hayatın de­nen küçücük hücreye çarpıp onu sarsıyor, eğip büküyordu.
Büyük adamların mezarlarına baktıkça içimdeki bütün hasetler silinir; güzellerin mezar taşlarındaki yazıları okudukça aşırılıklardan arınırım; mezar başında ağlayan analar, babalar gördükçe yüreğim acıyla erir; analarla babaların mezarlarını görünce de hemen ardından bizim de gideceğimiz ölüler için gözyaşı dökmenin boşluğunu düşünürüm.
Önemli olan, ekmeğini taştan çıkarabilecek bir koca edinip güzel elbiseler, süslü şapkalar aldırmaktı.
Okumasının sonucu buymuş işte. Evine tava almak için kitaplarını satmak zorunda kalacakmış.
Jude kendisini anlatılamayacak kadar hafif buluyor, uçarcasına yürüyordu. Şimdinin yetenekli öğrencisi, geleceğin üniversite profesörü, piskoposu Jude, -aklından daha kim bilir neler geçirmişti- güzel bir köy yosması, kurdeleli pazar kıyafetini giyip kendisiyle yürüyüşe çıkmaya razı oldu diye onur duyuyordu.
Bir tür yaratığa acıma hissetmenin başka bir tür yaratığa hainlik etmek olduğu düşüncesi, içindeki uyum kavramını zedeliyordu.
İlk romanını okumak, yazarın yaşadığı kafa karışıklığına ortak olmaktır. Yazar etkili ve alaycı bir hayal gücüne, evde kitaplardan edinildiği belli bir bilgi dağarcığına sahiptir; karakterlerini yaratır ama kontrol edemez; üslubunun zorluklarının altında kalmıştır ve daha da garibi, insanların benlikleri dışında bazı güçlerin eğlencesi olduğuna dair bir inanca sahiptir: Eli de ölçüsüz, neredeyse melodramatik gelen bir tesadüfü yazmaya işte bu yüzden gider.
Her başarılı insan az çok bencil insandır. Başkasına bağlı olanlar başarısızlığa uğrarlar iyilikseverlik kendi soyundan olanların peşine düşmez.
Herkesin, insanları kendi istedikleri şekilde yaşadıkları için günahkar saymalarına dayanamıyorum!
Her şey olduğu gibidir, olacağına varır.
Ne olursun, bana sırt çevirme! Senin bakışlarından uzaklaşmanın yalnızlığına dayanamıyorum!
Çocuklar ayrıntılardan yola çıkıp bütüne varırlar, birbirine yakın olan şeylerden başlayıp evrensel olanı bulurlar. Bu çocuk hayatı bir bütün olarak ele almakla başlamış, ayrıntılarıyla da hiç ilgilenmemişe benziyordu.
Gülmek her zaman yanlış anlamaktan ileri gelir. Doğru dürüst bakacak olursak yeryüzünde gülünecek hiçbir şey bulamayız.
Neden bu hayatı yalnız yaşamaktan korkalım? Yalnız ölmemizi Tanrı buyurmadı mı?
Kendi ruhundan başka hiçbir yıldızı yoktu.
Bir kadını sevmek, üniversite mezunu olmaktan güzeldi, papaz olmaktan da evet, papa olmaktan bile güzeldi!
Büyüdükçe insan kendisini zamanın merkezinde buluyordu, küçükken olduğu gibi çevresinde bir noktada değil.
Ben yenik düştüm, yenik!
Herşey olduğu gibidir, olacağına varır.
Çünkü bu hayatta insan için iyi olanı kim bilebilir? Güneşin altında kendisinden sonra ne olacağını insana kim söyleyebilir?
İnsanın gerçekten ülkesine layık değerli biri olabilmesi için bir balık kadar soğukkanlı, bir domuz kadar da bencil olması gerek.
Doğaya, topluma hükmeden kuvvet kötülüktür, istesek de kendimizi bundan sıyıramayız!
Hem biz olduğumuz gibi mutluysak, kime ne bundan?
Başkalarının güven beslediği şeylerden ben kuşkulanıyorum.
Gülmek her zaman yanlış anlamaktan ileri gelir. Doğru dürüst bakacak olursak yeryüzünde gülecek hiçbir şey bulamayız.
Düşüncelerimdeki cesaret yüreğimde yok.
Ama bazen sevgi bile kırıcı olabilir.
Kadın ya da erkek, yaşayacağı hayatı başkalarının seçmesine bırakırsa, o insanın maymunlardaki gibi taklit etme kabiliyetinden başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. J.S. Mill’in sözleri bunlar.
Düşünürken doğru olan şeyler gerçekleşince yanlış oluyordu.
İşleri Tanrı düzene koymuyorsa kadın koyuyordu.
Bazı kadınların sevilmeyi sevmeleri doymak bilmez ölçüdedir, çoğu zaman sevmeyi sevmeleri de öyle.
Soru sormazsanız yalan dinlemek zorunda kalmazsınız.
Kimsenin, hatta kendimin bile sevgisine layık değilim!
Çünkü bu hayatta insan için iyi olanı kim bilebilir? Güneşin altında kendisinden sonra ne olacağını insana kim söyleyebilir?
Hayat kitaptan öğrenilmez, yaşamak gerek.
İnsanın kalbi çelinmek istiyorsa buna engel olmak, bundan kurtulmak imkânsızdır.
Şimdilik yapabileceğim en iyi hazırlık, bilgi ve para toplamaktır. Çünkü bilgi bir savunma aracıdır, para da öyle; yalnız, bilgini üstünlüğü şudur ki, parası olana bile hayat veren odur.
Gülmek her zaman yanlış anlamaktan ileri gelir. Doğru dürüst bakacak olursak yeryüzünde gülünecek hiçbir şey bulamayız.
Bana yaşamasını öyle öğret ki
Korkum olmasın mezarımdan
Tıpkı yatağımdan korkmadığım gibi.
Ölüme gitmesini bana öyle öğret ki
Kendi ruhundan başka hiçbir yıldızı yoktu.
Tehlike göze alınmazsa hiçbir şey elde edilmez!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir