İçeriğe geç

Jane Eyre 1. Cilt Kitap Alıntıları – Charlotte Brontë

Charlotte Brontë kitaplarından Jane Eyre 1. Cilt kitap alıntıları sizlerle…

Jane Eyre 1. Cilt Kitap Alıntıları

Oysa böyle sert bir tutum beni hiçbir yük altında bırakmıyordu; tersine bu tuhaf tutumlar karşısında sakin, terbiyeli olmak bir çeşit üstünlük sağlıyordu bana.
XXVIII
Tanrı’nın her yerde var olduğunu biliriz; ama O’nun varlığını en çok, yapıtlarını gözlerimizin önünde bütün görkemiyle gördüğümüz zaman duyarız.
XXIV
Her ışıldayan, altın değildir.
Bölüm XIX
Dinleyenin merakı anlatanın diline hız verir,
Bölüm XIV
Olağanüstü, alışılmadık durumlar için olağanüstü, alışılmadık kurallar gerekir.
Hazreti Süleyman, Sevginin olduğu bir sofrada ot yemek, nefretin olduğu bir sofrada kızarmış bir öküzü yemekten evlâdır, diye doğru söylemiş.
Hayat bana, kin beslemek yada yanlışların çetelesini tutmak için çok kısa görünüyor.
Onun adaletsizliği kalbinde nasıl tuhaf derinlikte bir iz bırakmış!
Haksız cezaların yarattığı korku beni o günlerde nasıl da mutsuz, küçük bir ödlek haline getirmişti.
Kaderin yüz üstü bıraktığı insanları dostları da unutur,
Düşenin dostu olmaz
Neden mülkünüzün yarısını isteyeyim? Parasını yatıracak iyi bir mülk arayan Yahudi bir tefeci mi sandınız beni? Ben sizin güveninize sahip olmayı tercih ederim. Bana kalbinizi verdiğinize göre güveninizden de mahrum etmezsiniz değil mi?
Sizi her şeyden çok seviyor olmama rağmen ben size yakışıklı demem efendim. Sizi pohpohlayamayacak kadar çok seviyorum. Siz de beni pohpohlamayın.
Evet, Bayan Rochester, diye karşılık verdi. Genç Bayan Rochester. Fairfax Rochester’ın küçük karısı.
Böyle bir şey olamaz efendim. Hiç mümkün görünmüyor. Bu dünyada hiç kimse mutluluğu tam olarak tadamaz. Benim gibi insanlardan farklı bir kaderle doğmadım. Başıma gelen bir şey, olsa olsa bir masal olur Bir düş.
Bu gece ileriyi açıkça göremiyorum efendim; ne düşündüğümü de bilmiyorum. Hiçbir şey gerçek değil sanki.
Benim dışımda. Ben yeterince gerçeğim. Dokunun bakın.
Siz, efendim hepsinden daha hayalisiniz. Tam anlamıyla bir düşsünüz.
Aşkım küçük elini verdi bana
Bana olan asil inancıyla
Ve etti evliliğin o kutsal yeminini
Sonsuza dek yanımda olmak için

Aşkım etti yemini, mühürledi bir öpücükle.
Benimle yaşamaya, benimle ölmeye

Sonunda kavuştum sevildiğim gibi sevmenin
Tarifsiz mutluluğuna.

Neden? Bir canavar mıyım ben? dedim. Bay Rochester’ın bana gerçekten âşık olması mümkün değil mi?
Bence hem kendi konumunu hem de sizin konumunuzu unuttuğumu düşündü efendim.
Konum! konum! Sizin konumunuz benim kalbimde. Bundan sonra sizi aşağılayan herkes karşısında beni bulur.
Sizin sevginize olan inancım sayesinde o iltifat merhemini sürüyorum ruhuma.
Cahil kişilerin ruhu gübrelenmemiş, sürülmemiş topraklar gibi katıdır. Önyargılar bu ruhlara, kaya diplerinde biten otlar gibi yapışır, inatla büyürler. Bunları söküp atmak, kökünü kurutmak zor mu zordur
Sahiden öyle mi
Her insan birilerini, bir şeyleri sevmeyi gereksinir.
Evet, Bayan Reed, zihnimdeki bazı korkutucu sancıları size borçluyum. Ama sizi affetmeliyim çünkü ne yaptığınızı bilmiyordunuz; kalbimi parçalarken yalnızca kötü huylarımı söküp attığınızı sanıyordunuz
“Ne bekliyordum, ne umuyordum, tam olarak söyleyemem ama hoş bir şeydi bu. Beklediğim şey her neyse, belki bugün, yarın ya da bu ay olmayacaktı da ileride, belirsiz bir zamanda olacaktı.”
Ancak bu kadar güzel işlenebilirdi bir kavuşma sahnesi…(XXIII.Bölüm)
Ben bir kuş değilim ve hiçbir ağ beni kapana kıstıramaz: Ben kendi bağımsız iradesine sahip, özgür bir bireyim!..
“-Hiç kendini aldatma. Rahat yoktur bu dünyada, onun için, sakın tembelleşme!”
Hz. Süleyman ne güzel demiş: Nefret dolu bir sofrada kızarmış et yemektense, sevginin bulunduğu yerde ot yemek yeğdir.
Cahil kişilerin ruhu gübrelenmemiş, sürülmemiş topraklar gibi katıdır. Önyargılar bu ruhlara, kaya diplerinde biten otlar gibi sımsıkı yapışır, inatla büyürler. Bunları söküp atmak, kökünü kurutmak zor mu zordur;
Çocuklar hissedebilir, ama hissettiklerini analiz edemezler.
İnsan yaradılışı kusurludur. En parlak yıldızların bile üzerinde lekeler vardır. Miss Scatcherd’inki gibi gözler yıldızların parlaklığını görmezler de ancak bu ufak tefek lekeleri seçerler.
Yani insancıl zayıflıklarla son bir kez boğuşmam gerekiyor.
ben ancak onun yanında gerçekten yaşıyordum
Seninle ben birbirimizi hiç tanımıyormusuz gibi, apayrı iki insan olacağız
Ön yargıların en zor silindiği yürekler, toprağı eğitimle sürülmemiş ve gübrelenmemiş olanlardır..
Eski bir söz vardır, ‘Her parlayan altın değildir.’
Bu dünyada insanlar hiçbir zaman tam bir mutluluğun keyfini süremez.
Akıl olmayınca duygu gerçekten her şeyi götüren bir akıntı gibidir ama duyguların yola sokmadığı akıl da insanların boğazından geçmeyecek kadar acı ve sert bir lokmaya benzer.
Boşa giden bir lütuf! Uzun zaman özlemle beklenen çoğu lütuf gibi.. Çok geç kalmıştı..
Cahil kişilerin ruhu gübrelenmemiş, sürülmemiş topraklar gibi katıdır. Önyargılar bu ruhlara, kaya diplerinde biten otlar gibi sımsıkı yapışır, inatla büyürler. Bunları söküp atmak, kökünü kurutmak zor mu zordur; bunu biliyordum.
Birşey beklediğim yok, geceler gündüzle gündüzler geceyle hep aynı..
Evet miniciğim benim, seni yelek cebimde taşıyacağım böyle Yitirmemek için.
Hayallerin güzel olsalar da gerçek olmadıklarını unutmamak gerek. Kafamın içinde pespembe bir gökyüzü, çiçekli, yemyeşil bir cennet bahçesi var. Ama gerçekte arşınlamam gereken dikenli yollar olduğunun da farkındayım ben.
“Kendine biraz saygın olsun. Kalbini, ruhunu ve tüm gücünü seni istemeyen, seni küçümseyecek birine verme.”
Gönül kimi severse güzel o’dur
Eğer çok çabalarsanız zamanla kendi onaylayacağınız birşey olmanızın mümkün olduğunu göreceksiniz ve eğer bugünden itibaren düşüncelerinizi ve hareketlerinizi düzeltmeye karar verirseniz birkaç yıl içinde, zevkle dönüp tekrar bakabileceğiniz yeni ve lekesiz bir anı hazineniz olur.
Gönlünün toprağında kendiliğinden bitmiş hiçbir çiçek açmıyor, hiçbir dal zorlamadan meyve vermiyordu.
En parlak yıldızların bile üzerinde lekeler vardır.
Bir mezarlık gibiydi kalbim. Ama artık kutsal bir türbe oldu.
İnsanoğlunun alın yazısı uğraşıp didinmek, acı çekmektir.
Şeytana uymak isterseniz, sonra çekeceğiniz vicdan azabından korkun, Miss Eyre. Vicdan azabı bir zehirdir.
Her ışıldayan, altın değildir.
Senin mevkin benim gönlümdür.
Kendimi ben umursuyorum. Ne kadar yalnız, ne kadar kimsesiz, ne kadar kolsuz kanatsız kalırsam, kendi kendimi o kadar sayacağım.
Gözlerimi yönetemez oldum. Kirpiklerim ille, kalkmakta göz bebeklerim karşıdan ona saplanmakta direniyordu. Bakıyor, bakmaktan da derin bir kıvanç duyuyordum. Keskin gene de içimi buran bir duyguydu bu. Bir altın ki ucu sipsivri çelik. Öyle bir zevk ki susuzluktan ölmek üzere olan bir adamın son gücüyle ulaştığı kuyunun ağulu olduğunu bile bile genede suyundan doyasıya, minnetle içmesi gibi bir şey.
Yüzümün ifadesi umut, rengi yaşam doluydu. Gözlerim de yaşam kaynağını görmüş, o ışıklı suların parlaklığını kapmış gibiydi.
Benim de en azından sizinki kadar duygulu bir yüreğim, ruhum var
Öğretmenlerin en çok özledikleri armağandır bu: Öğrencilerinin övülmesi!
“Üşüyorsun, hastasın, aptalsın!”
“Kanıtla!” diye çıkıştım.
“Birkaç sözcük yeter buna: Üşüyorsun; çünkü yalnızsın, içinde gömülü duran ateşi hiçbir insanın yakınlığı alevlendirmiyor. Hastasın; çünkü duyguların en güzeli, insanoğluna bağışlanan en tatlı, en yüce duygu senden uzak duruyor. Aptalsın; çünkü onca acı çekerken gene de mutluluğu yanına çağırmaktan kaçınıyorsun; onun seni beklediği yere doğru bir adım atmaya bile yanaşmıyorsun.”
Gözlerini yere dikmiş, ama eminim baktığını görmüyor. Bakışı içe dönmüş gibi, kalbine çekilmiş. Sanırım hatıralarına bakıyor, şu anda olmayan bir şeyleri görüyor.
Hata yaptığınız zaman, vicdan azabından korkun, Bayan Eyre. Vicdan azabı, hayatın zehridir.
Bugünüm belirsiz, yabancıydı; geleceğim üzerine de hiçbir fikrim yoktu.
“Bir öğretmen için en değerli hediye, öğrencisinin övülmesidir.”

~Jane~

Bir günahkârın tövbe getirmesi hiçbir zaman başka bir insana bağlı olmamalıdır; çünkü insan denilen şey ölümlüdür.
Bugünüm belirsiz, yabancıydı, geleceğim üzerine de hiçbir bildiğim yoktu.
Akıl olmayınca duygu gerçekten her şeyi götüren bir akıntı gibidir ama duyguların yola sokmadığı akıl da insanların boğazından geçmeyecek kadar acı ve sert bir lokmaya benzer.
Sevgi dolu bir ortamdaki sebze yemeği
Nefret dolu bir ortamdaki besili danadan yeğdir.
Dünyada en çok sevdiği varlık için yaşamanın, onunla birlikte yaşamanın ne olduğunu biliyorum.
Əlini ver, Cenet, səni təkcə görmək yox, həm də hiss etmək istəyirəm.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir