İçeriğe geç

İzdiham – Sayı 40 Kitap Alıntıları – İzdiham Dergisi

İzdiham Dergisi kitaplarından İzdiham – Sayı 40 kitap alıntıları sizlerle…

İzdiham – Sayı 40 Kitap Alıntıları

Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar:
“Ya bir insan bir yolculuğa çıkar,
ya da şehre bir yabancı gelir.”
https://1000kitap.com/yazar/lev-tolstoy
Başka türlüsünü
bilmiyorum ben.
Dost, susarken
keyif aldığındır.
Şifa
hiç beklemediğin
bir yerden gelir.
Ben aşık oldum, onun kolu kanadı.
Hâlbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti?
İnsan dünyaya bırakıldı, insan dünyaya salıverilmedi.
Sevmek
ölüme
hazırlıksız yakalanmak
değil miydi?
İnsan, yanında bulunanın hep orada kalacağını sanıyor..
Bazı şeylerin hatırası kendisinden daha güzeldir.
Dünyayı masumiyetle dolduracağız diye katil olmuşuz.
Kocaman bir kalp, küçücük bir hayat. İçinden geçen onca şeyle, nereye koyacaksın kendini ?
Senin çok büyük kalbin var, ne yapacaksın şu dünyada, nasıl yaşayacaksın onunla?
Bir şeylere hiç olmamış gibi yeniden başlanmaz. Kaldığı yerden de devam etmez.
Kâğıdın üstüne koyduğum her nokta, bir zaman sonra virgüle dönüşüveriyor kendi kendine.
Dışarıda unutulmak, içeri kapatılmakla aynı şeydir.
“Var olmak nedir?” Bunu en iyi, yok olanlar bilir.
Biz, kendine uzak düşmüş insanlarız.
bir gece ki
ne karanlık, ne sabah
Özgürlük aslında herkesin herkesi, her şeye inandırabildiği bir yalandır.
Hiç şüphesiz ki insanoğlu koca bir pişmanlıktır.
Dünyayı masumiyetle dolduracağız diye katil olmuşuz.
İçinden geçen onca şeyle, nereye koyacaksın kendini? Kelimeleri bu kadar azalmış bir hayata, ne söyleyeceksin? Neyi, kime, nasıl anlatacaksın?
Yara kapanmadı sadece çürüyor
Bu mümkün değil! dediğimiz şeylerin giderek azalması çok korkutucu…
Oysa biz Yaradan’a sığınanlarız, yaratılanlardan ötürü.
Uzun günler ve kısa günler vardır; ayın büyüyüp küçüldüğü dönemler vardır.
İnsan dünyaya bırakıldı, insan dünyaya salıverilmedi.
Bazı şeylerin hatırası kendisinden daha güzeldir.
Ben annemin ölümüyle çocukluğumu kaybettim sanıyordum.
Geleceğim de ölmüş aslında.

*Annem yaşıyor şükür ki,
yine de bu cümle içime işledi.

Sanki,
tamamlanmam için
eksik olan eksik parça oydu.
Ama insan illaki bir ağaç bir tepe bir yokuş bir bisiklet bir aşk bulacaktır.. Düşmek için
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
aslında şunu söylemek istedim:
Feci olandan zevk alan dünya. Bu.
Gönlümü put sanıp da kıran kim?
Nerede kaldı selamlaşmak, hatır sormak, gönül almak?
‘keşke’ diyorum
zalime dönüşüyor bütün kelimeler

İnsan düşmüştü, daha ne kadar düşsündü?
ve belki de kalbin,
uçarken gökdelen camlarına çarpa çarpa düşen bir kuş olacak.
yavaşça düşebilecek misin,
dikkat çekmeden, acısız?
uzaklarda kalacak kendini adadığın yakınlar
başka bir sahneye dönüşecek birden bire dünya,
yabancı ve soğuk ve anlayışsız.

bir de kendinden başka herkesi affetmek zorunda kalmak
bunu kendine açıklayabilecek misin?

Pierre Guyotat

Sessizlik, burukluğun sesiydi.
İçinden geçen onca şeyle nereye koyacaksın kendini? Kelimeleri bu kadar azalmış bir hayata ne söyleyeceksin? Neyi, kime, nasıl anlatacaksın? Sadece insanların değil, eşyaların bile sağırlaştığı bu dünyada sesini nasıl duyuracaksın?
Oysa biz Yaradan’a sığınanlarız, yaratılanlardan ötürü

İnsan dünyaya bırakıldı, insan dünyaya salıverilmedi.
Kaybederken çirkinleşen bir güzellik sahtedir.
Kalbin ki dünyadan büyük!
İçinden geçen onca şeyle,
nereye koyacaksın kendini?
Biz, kendine uzak düşmüş insanlarız.
gözlerimi kapatıp bağırıyorum
beni öldürenler bir adım öne çıksın! Diye

duvardaki tablo susuyor, çeşme susuyor, kaybolan kumandalar susuyor
gülümseyerek bile değil; şakalar içinde, kahkahalar ve umursamazlıklar içinde çürüyoruz
sonra ben de susuyorum

Pardon! Yanlışlıkla çok özledim.
Çiçekçi bir kadında aradım gülün rengini.
Topraktan kopuk olan her müzik ölmeye mahkumdur.
Ben kendi derdimi kendime anlatamaz, kendi içimi kendime dökemezken sizlere nasıl açayım; gizli saklı yaralarımı?
çarenin de insanı dermansız bıraktığı anlar vardır
bir gece ki
ne karanlık, ne sabah
Bazı şeylerin hatırası kendisinden daha güzeldir.
İyi ki iç diye bir yer var da orada neler olup bittiğini herkes göremiyor.
Ben kendi derdimi kendime anlatamaz, kendi içimi kendime dökemezken sizlere nasıl açayım; gizli saklı yaralarımı?
Dünyayı masumiyetle dolduracağız diye katil olmuşuz.
Her insan, kendisi için mümkünse bile, başkası için imkansızdır.
İçinden geçen onca şeyle, nereye koyacaksın kendini?
Sanki, tamamlanmam için eksik olan eksik parça oydu.
”Hiç şüphesiz ki insanoğlu koca bir pişmanlıktır. ”
İnsan, pardon ama yanlışlıkla özledim de diyemiyor ki. Bir diyebilse
Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar:
‘Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.’
Saçlarını kesen bir kadının çektiği acıyı anlayabilecek kadar sev bir kadını ve asla bir kadının saçlarına kıymasına sebep olma
Peki ya, bir kadın sebep oluyorsa bir adamın saçlarını kesmesine?
Fark ettim ki bizler türk toplumu olarak Adam kelimesine çokça kaptırmışız kendimizi. Ve Erkekler ağlamaz şarkısına fazla inanmış, dil dökmüşüz. Ve de erkeklerin kadınlardan daha güçlü olduğunu varsaymışız; fütursuzca. Ne acı. Yoksa bu sözler tek taraflı yazılmaz, kişiselleştirilmezdi. Oysa ben ne kadınlar gördüm; maneviyatı ile nice erkeği cebinden çıkaracak. Aynı zamanda da ne erkekler gördüm duygusal içgüdüsü ve ince ruhuyla yaşamını sonlandıracak.
Sevmek ölüme hazırlıksız yakalanmak değil miydi?
Gerçek sanatçı, toplumun damarlarında dolaşır ama asla toplumu zehirlemez.
Dünyada ne önemsiz ne de önemli şeyler var! Her şeyin değeri aynı.
İnsan Dünyaya Bırakıldı, İnsan Dünyaya Salıverilmedi.
Susmak neyi değiştirir? Konuşmak yanlış anlaşılmaktır, diyor ansiklopedinin konuşmak maddesinde. Oysa çağdaş soru şu olmalıydı: Konuşmak mümkün müdür?
Bir kitabı bitirdiğimizde, hâlâ başladığımız sayfadaki insansak ya o kitap yanlış bir kitaptır ya da biz yanlış okumuşuzdur.
Kaybederken çirkinleşen bir güzellik sahtedir. Bir insanın, bir kurumun güzelliği kazanırken değil, kaybederken kendini ele verir. Kaybederken vakarını kaybetmeyen her hâlükârda galiptir.
Kendini recm etmeyen her insan taşlaşmaya mahkumdur.
Mutlak’ın olmadığı yerde sınırlar hep değişecektir.
Muhayyilemiz ve özgürlüğümüz bizi nereye taşıyor. İçimizin de aşağılarına mı yukarılarına mı? Asalet ve estetik kanatlarıyla uçan bir sanatçı kendi uçurumlarına bakarken bile bu mesafeyi korur ve budur onu düşünmekten koruyan.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir