İçeriğe geç

İzdiham – Sayı: 17 Kitap Alıntıları – İzdiham Dergisi

İzdiham Dergisi kitaplarından İzdiham – Sayı: 17 kitap alıntıları sizlerle…

İzdiham – Sayı: 17 Kitap Alıntıları

Söyleyecek son sözüm bile yok beni anla
Bir tül serinliğinde savruluyor varlığım
İnsanlar birçok şeyle nasıl yaşıyor anlamıyorum
Artık yokum. İddia edilen yaşamın hudutlarından geçemem
Sana elli kere söyledim yaşıyor olmam ölmediğim anlamına gelmez.
Kimsenin yarasına iyi gelmem
Ama beklemeye aşinayım
N’ olur beni bir kenarda sessizce saklayın
Siz sayın ki
Bazen ben çok yanılmaktan dönüyorum
Hepsi bu
Gördüğüm yerler kadar yanıldım
Sandığım yerler kadar çizildim
Söyleyecek son sözüm bile yok beni anla
Bazı yerler var sanıyorum
Sadece seni beklemekten yapılmış
Daha kaç sargı daha değiştireceğim bu yara geçecek
Sanırım incelikleri artık çocuklarda buluyoruz.
Doğulular çimleri, batılılar insanlığı ezerek yürürler.
Sevmekten başka bir çıkar yolumuz yok.
Bazen, iç sesimi dinlemek istiyorum ama görüyorum ki sanırım iç sesimi dinlemek için bir de iç kulağa ihtiyacım var.
Yalnızlık, bütün icatların anasıymış, bunu anladım.
sana elli kere söyledim yaşıyor olmam ölmediği anlamına gelmez.
yaşıyor olmam ölmediğim anlamına gelmez..
Çözümün ilk adımı kabullenmektir, ben de öyle yaptım; cehennemimi alıp bağrıma bastım..
İnsan, kendi trajedilerini anlatmak için gülmeyi icat etti..
Şu bilim adamlarının başka gezegende su bulma meraklarını da bir türlü anlayamıyorum be abi. Hayır yani, bizim gezegende de su var ama hayat yok. Bence, daha fazla rezil olmadan bu Dünya’ yı kıyamete kadar kapatsak çok iyi olur..
Beni küçük, karanlık odalara kilitleyip cinnet geçirmemi sağlayan Edebiyat’ ında Allah belasını versin. Oysaki avazım çıktığı kadar bağırıyordum “Burada edebiyat yapmıyorum lan, sigara içiyorum “ diye. Kimse beni duymadı.
Yalnızlık, bütün icatların anasıymış, bunu anladım..
Susmanın kalesine sığınıyorum
Önümde karanlıktan kör duvarlar
Sırtımda insan yüklü bir gök var..
ben ardından üzülecek değil
unutulacak adam olarak yaratılmış bir aşiretin
uzak şehirlerdeki başı dik şubesiyim
içim, karla karışık..
Doğulular çimleri, batılılar insanlığı ezerek yürürler..
Zavallı:
sf. 1. Kendisi olmasına izin verilmeyen, her şeyine dokunulan, halkın içinde yalnız, kendi içinde yetim bırakılan, seven ve sevdiği gibi sevilmeyen, kalan ve gidenin ardından bakan, yalnızlığı seçmek zorunda olan, bağışlayan ama belli edemeyen ve bağışlanmayan, her sabah bir yanlış anlaşılmaya uyanan ve bıkmış gövdesini ardına takarak dünyaya karışmaya mecbur bırakılan, kimseye müjde olmayan ve müjde vermeyen, kendini assa yaşadığına değmeyecek olan..
Hafif:
sf. Ar. 3. İnsanın kederle dolu olduğu bir gece, aklın ve kalbin ağırlığına daha fazla dayanamayan vücudun, ruhtan veya dünyadan gelen en ufak tıkırtıda bölüneceği kesinliği içinde gömüldüğü uyku..
hafıza: is.
5. Herkesin gittiğini veya aslında kimsenin olmadığını anlayanın, yalnızlığı seçmek zorunda bırakılanın, arkadan bakanın, öne çıkmaya cesaret edemeyenin veya öne çıkmaktan hayâ edenin, dünyanın peşinden koşulan sıradan bir günde yağmur sesini duyup camdan dışarı bakınca gözleri dolanın, anlam vermeyenin anlam olanın ve bunu bilmeyenin ve daha başkalarının, başkalarının, başkalarının yükü..
Dün:
is.2. Bir zamanlar huzurlu olmuş bir kalbin içinde sızlayan ve içinde sızladığı bir tür hapishane..
3. Acıyla sürmüş ama artık bir nebze olsun ferahlamış ömrünü düşünürken, acı dinse bile acı çekmiş olmanın hiç geçmeyeceğini fark etmiş insanın anlamlandıramadığı bir zaman kavramı..
Çocukluğum gitti ve geriye dönmüyor. Bir şekilde onu zapt edebilir miyim? O her an için benim cebimde kalabilir mi? Ve istediğim zaman ona dönebilir miyim?
Ben çocukluğuna ağlayan birisiyim hâlâ. Kendimi hem zamansal hem de mekânsal gurbette hissediyorum..
Yaşadığımız çağı hiç sevmiyorum. Benim bütün hayatım çocukluğuma yakılmış bir ağıttır..
bir bozkır kalabalığıdır
bir anlaşılma isteğidir
bir vapur daha kalkıyordur
bu da bağrımda kopan yitik bir sesin
son ağrısıdır
yoktum. yüzüm de yoktu.
Onlar hem zulmeden, hem de kurban olabiliyorsa, benim de hem kurban hem de katil olmaktan başka seçeneğim yok.

Vaat Edilen Cennet- Paradise Now Hany Abu Assad

Son yıllarda sosyal medyanın da etkisiyle ‘Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya’ dizesi ve buna benzer dizeler sıkça kullanılır oldu. Ancak kanaatim odur ki bu ve buna benzer cümleleri kullanmak bizleri ‘incelikli’ insanlar yapması bir yana basmakalıp ve sığ insanlar yapıyor.
Soruşturma: Yaşadığınız ya da tanık olduğunuz son incelik neydi?
Kaç yaşında olursan ol; hayat bazen üzerine devrilir, altında kalmamak elinde olmaz çoğu zaman.
..bir kalp niye sıkışır ki hem hiç anlamam.(artık anlıyorum.)
Elimi kovana daldırmış olmam bahsi: acıya dayanıklılık konusunda bir deneysellik peşinde değildim. Biyoloji derslerini de protesto etmiyordum. Elimi neden arılarla dolu bir kovana daldırdığımın ve üstelik neden hemen çekmek yerine belli bir süre daha elimi kovanın içinde beklettiğimin bir cevabı olmalı mıydı, bence olmalıydı. Bu anlattığın bir sufi menkıbesi olsaydı eğer, içinden onlarca metaforik öğe geçen bal, acı, çile ve insan ruhu örnekleriyle benzeli varoluşçu bir olay örgüsüne dayandırabilirdim meseleyi. Sonuçta alan açıktı ve bu benim meselemdi. Ama konuyu babama getirmeye çalışıyorum ben aslında
‘Müzik kâinat boyuncadır. İnsan nefsine hâkim olamayıp ona yaklaşmaya heves eder. Ve insan, varlığının müzik olduğunu anladığında susar.’
Bir kelime, ne zaman şiir hançerine dönüşüyordu?
Anne ölünce çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde bir siyah çubuk
Ağzında küçük bir leke

Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne

Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne

Sezai Karakoç

bir gece ki
ne karanlık, ne sabah
başımda çok satacak bir endişenin müşterileri
gözlerimi kapatıp bağırıyorum
beni öldürenler bir adım öne çıksın! diye
duvardaki tablo susuyor, çeşme susuyor, kaybolan kumandalar susuyor
gülümseyerek bile değil; şakalar içinde, kahkahalar ve
umursamazlıklarla çürüyoruz
sonra ben de susuyorum
resmi hizmete mahsus bir aracın tekerlerine yaslanıp
belki de elimdeki fazla cesetlerden istiyor
sevdiğim tüm yalanlar

Bülent Parlak

keşke diyorum
zalime dönüşüyor bütün kelimeler
Dünya kalbime dolmaya başladı.
Hurşit abi, otuz iki yıllık yaşam deneyimim bana öğrettiği tek şey; renkliler ile beyazlar bir arada yıkanmaz.
Ben, yaratıldığım çamuru bataklığa çeviren ve o bataklıkta boğulan bi yaratığım. Çünkü ben, içi zifiri karanlık olan ama karanlıktan korkan bir yaratığım. Gecenin bin bir türlü hali var Hurşit Abi.
Efkarı olmayan kalplerde incelik aranmaz.
Kaç yaşında olursan ol; hayat bazen üzerine devrilir, altında kalmamak elinde olmaz çoğu zaman.
çarenin de insanı dermansız bıraktığı anlar vardır
Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız. Alkışlar önüne kansız ellerle çıkınız!
İnsanlığı selamete kavuşturmaları için evvela kendi cehennemlerinden kurtulmaları gerekmektedir.
Zalimlerin silahları daha güçlü, elleri daha kanlı
İnsanların kalplerindeki şeytan her zamankinden daha iyi bir oyuncu.
Hafıza
is. 1.İnsanın, başından ve/veya aklından geçen üzgünlük verici şeyleri unutma çabası neticesinde savaşmak zorunda olduğu güç.
Şu kirpiklerinden dökülen bakışlarının son satırlarını bana bağışlasaydın. Ben de bahçesi olan bir ev kursaydım ne vardı.
Yatak ve yorganın kuru yalnızlığında
Ve aklın dar yalnızlığında
Şehrin ve her şeyin
Ve kalabalığın yorgunluğunda
Saçların ve parmakların
Ve gözlerin ve gecenin bu bulanık çağında
Ve aynaların sığ görünümünde
Bunalıyorum.

A. Erdem Bayezit

Susmanın kalesine sığınıyorum
Önümde karanlıktan duvarlar
Sırtımda insan yüklü bir gök var

A..Erdem Bayezit

Son yıllarda, sosyal medyanın da etkisiyle, Ah, kimselerin vakti yok / durup ince şeyleri anlamaya dizesi ve buna benzer dizeler sıkça kullanılır oldu. Ancak, kanaatim odur ki, bu ve buna benzer cümleleri kullanmak bizleri incelikli insanlar yapması bir yana basmakalıp ve sığ insanlar yapıyor. İnceliğimiz bağırıyor diyebilirim. İnceliğimiz görünsün istiyoruz. Ki inceliğin bırakın görünen olmasını görünmeyen, görünmemesi gereken olmasını düşünüyorum.
İncelik; incelmeden ve incitmeden yapılınca güzeldir. Efkarı olmayan kalplerde incelik aranmaz.
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
İncelik: Bir eşin yola koyduğu eşinin ardından el sallayışı, sıradan saydığımız her gün annemizin elini öperek işe gidişimizdir.
Ne görsem düş işte
Devrile devrile
Herkes kendi acısına (ideolojik ya da içsel) tutkuyla bağlı, çok garip bir tutkuyla hem de. Herkes kendi acısını ‘ölümüne’ seviyor ve çoğu zaman başka acıları ‘duymak’ bile istemiyor aslında.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir