Albert Einstein kitaplarından İzafiyet Teorisi kitap alıntıları sizlerle…
İzafiyet Teorisi Kitap Alıntıları
Açıklığın kutsal ruhuna karşı vicdanımı korkunç günahlarla doldurmuş olacağım.
AYNIANDALIĞIN GÖRELİLİĞİ:
ŞEKİL 1:
v M’ v v
– gt; | – gt; – gt;
#8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; – gt; TREN
__________________ – gt; YER
| | |
A M B
A ve B noktasına düşen yıldırımların yere göre aynıanda oluştuklarını söylerken, şunu demek istiyoruz: Yıldırımların düştüğü noktalar olan A ve B’den yayılan ışık ışınları, yerdeki AB (_) uzaklığının ortası olan M noktasında karşılaşırlar. Ama A ve B olayları, tren üstündeki A ve B noktalarına tekabül ederler. Hareket etmekte olan trenin üstündeki AB(_) uzaklı ğının orta noktası M’ olsun. Yıldırımın düştüğü anda bu M’ noktası M noktasıyla çakışır ve sonra şeklin sağına doğru trenin v hızıyla hareket eder. Eğer trende M’ noktasında oturan bir gözlemci bu hıza sahip olmasaydı, sürekli olarak M noktasında kalacaktı ve A ve B noktalarına düşen yıldırımlar kendisine aynı anda ulaşacaklardı. Yani, bulunduğu noktada birleşeceklerdi. Fakat gerçekte (yere göre düşünüldüğünde) B’den gelen ışık ışınına doğru hareket etmekte ve A’dan gelen ışık ışınının önünde gitmektedir. Böylece gözlemci B’den yayılan ışığı A’dan yayılan ışıktan daha önce görecektir. Treni referans cismi olarak alan gözlemciler, bu yüzden yıldırımın B noktasına A noktasından daha önce düştüğü sonucuna varacaklardır. Böylece önemli bir sonuca varıyoruz. Yere göre aynı anda olan olaylar, trene göre aynı anda değildirler ya da bunu tersi söylenebilir (aynıandalığın göreliliği). Her referans cisminin (koordinat sisteminin) kendine özgü zamanı vardır. Zamanın ait olduğu referans cismi bize bildirilmediği takdirde, bir olayın zamanı ifadesinin hiçbir anlamı yoktur.
Fizikte Zaman Fikri Üzerine:
A, B ve C olayları değişik yerlerde; A, B ile aynıandalıklı B, C ile aynıandalıklı olacak şekilde oluşturduklarında, A ve C olaylarının aynıandalıkları ilkesinin de yerine getirilmiş olduğunu varsaymaktayız. Bu, ışığın yayılması yasası üstüne fiziksel bir varsayımdır. Boşlukta ışığın hızının sabitliği yasasını korumak istiyorsak bu, kuşkusuz gerçekleşmelidir.
Işığın Yayılma Yasası ile Görelilik İlkesi’nin Görünüşteki Uyuşmazlığı (2.Not)
H. A. Lorentz’in hareket eden cisimlerle ilgili elektrodinamik ve optik olaylar üstüne çağ açan teorik keşifleri bu alandaki deneyin elekromanyetizma kuramına yol açtığını göstermektedir ki ışık hızının boşlukta sabitliği bu kuramın zorunlu bir sonucudur. Bu yüzden ünlü teorik fizikçiler, bu ilkeyle çelişkili hiçbir deneysel veri olmamasına rağmen Görelilik İlkesi’ni terk etme eğilimindeler.
Bu noktada Görelilik Kuramı meydana çıktı. Zaman ve uzayın fiziksel kavramlarının incelenmesinin bir sonucu olarak gerçekte Görelilik İlkesi’yle Işığın yayılma yasası arasında en küçük bir uyuşmazlık bile olmadığı ve bu iki yasaya da sistematik olarak dayanarak mantıken sağlam bir kurama varılacağı ortaya çıktı.
Işığın Yayılma Yasası ile Görelilik İlkesi’nin Görünüşteki Uyuşmazlığı:
Fizikte, ışığın boşlukta yayılma yasasından daha basit bir yasa yoktur. Okula giden her çocuk bu yayılmanın düz çizgiler ha linde c = 300.000 km/sn. hızıyla olduğunu bilir ya da bildiğini sanır. Herhangi bir durumda bu hızın tüm renkler için aynı olduğunu kesinlikle biliriz; çünkü eğer böyle olmasaydı sabit bir yıldızın karanlıktaki komşusu tarafından örtülmesi sırasında değişik renkler için minimum ışınım aynı anda görülemezdi. Çift yıldızların gözlemine dayanan buna benzer fikirlerle Hollandalı astronom De Sitter,* ışığın yayılma hızının, ışığı yayan cismin hareket hızına bağımlı olamayacağını gösterebilmiştir. Yayılma hızının uzaydaki yönüne bağımlı olabileceği varsayımı olanaksızdır.
Kısaca, (boşlukta) ışık hızının sabitliği yasasına okula giden bir çocuğun haklı olarak inanacağını farz edelim. Böylesine basit bir yasanın dürüst ve düşünceli bir fizikçiyi büyük entelektüel zorluklara sokacağını kim düşünebilirdi ki! Şimdi bu zorlukların nasıl doğduklarını görelim. Tabii, ışığın yayılma işlemini (ve herhangi bir başka işlemi) katı bir referans cismine (koordinat sistemine) göre açıklamalıyız. Böyle bir sistem olarak yine yeri seçelim. Bunun üstündeki havanın ortadan kalktığını düşünelim. Eğer bir ışık ışını yer boyunca gönderiliyorsa, yukarıdan ışının ucu nun yere göre e hızıyla hareket ettiğini görürüz. Şimdi yine vagonumuzun raylar üstünde v hızıyla gittiğini ve yönü nün ışıkla aynı olduğunu, ama tabii ki hızının çok daha az olduğunu düşünelim. Vagona göre işığın yayılma hızının ne olduğunu soralım. Burada ışık, vagona göre yürümekte olan adamla ayru rolü oynadığından, bir önceki bölümdeki fikir leri burada da uygulayabiliriz. Burada yere göre Wolan adamın hızının yerine, yere göre ışığın hızı konacaktır. Vagona göre ışığın hızı w’dir.
Böylece:
W= c – v
denklemini elde ederiz. Vagona göre ışık ışınının yayılma hızı bu eşitliğe göre c’den küçüktür.
Ama bu sonuç, 5. bölümde öne sürülen Görelilik İlkesi’yle çelişkilidir. Çünkü doğadaki diğer genel yasalar gibi ışığın boşlukta yayılma yasası, Görelilik İlkesi’ne göre, referans cismi olarak ister vagon ister raylar kullanıldığında, aynı olmalıdır. Ama yukarıdaki tartışmaya göre bu olanaksız gibi görünüyor. Eğer her ışık ışını yere göre c hızıyla yayılıyorsa, bu nedenden dolayı vagona göre ışığın yayılmasında başka bir yasanın geçerli olması gerekli gibi görünüyor. Bu da Görelilik Kuramı’yla çelişen bir sonuç.
Eski dostumuz vagonun, raylar üstünde sabit bir v hızıyla git tiğini ve bir adamın, gidiş yönünde, w hızıyla vagonda boydan boya yürüdüğünü farz edelim. Adam bu işlem sırasında yere göre ne kadar hızlı gidecektir? Başka bir deyişle demir yoluna göre hızı W ne olacaktır? Mümkün olan tek cevap şöyle bir tartışmanın sonucundan çıkartılabilir: Eğer adam bir saniye olduğu yerde duracak olursa, demiryoluna göre bir v uzaklığını vagonun hızına sayısal olarak eşit bir hızla ala caktır. Bununla beraber yürümesinin sonucu olarak vagona ve demiryoluna göre w uzaklığı kadar fazla gidecektir ve bu bir saniye içinde w uzaklığı, yürüme hızına sayısal olarak eşit olacaktır. Böylece sözü geçen saniye içinde demiryoluna göre toplam W = v + w kadar bir yol alacaktır.
Havada uçarken hareketi yerden gözlenişine göre düzgün ve doğrusal olan bir kuzgun düşünelim. Eğer uçmakta olan kuzguna hareket etmekte olan bir vagondan bakıyorsak, kuzgunun hareketinin hızının ve yönünün değişik olduğunu, ama bu hareketin hâlâ düzgün ve doğrusal olduğunu fark edeceğiz.
Soyut bir anlatışla şöyle diyebiliriz:
Eğer bir M kütlesi, K koordinat sistemine göre düzgün doğrusal bir hareket yapıyorsa, o zaman aynı kütle, K1’ye göre düzgün de gişen hareket gösteren ikinci bir koordinat sistemi K1’ne göre de düzgün ve düz bir çizgide hareket edecektir. Bir önceki bölümdeki ilkelere göre şöyle diyebiliriz:
Eger K bir Galilei Koordinatlar Sistemi’yse, o zaman K1’ye göre düzgün değişme hareketlerinde olan her K’ koordinat sistemi de bir Galilei Koordinatlar Sistemi’dir. K1’ne göre Galilei-Newton mekanik yasaları, K için oldukları gibi geçerlidir.
Bu ilkeyi şöyle tariflersek, genelleştirmemizde bir adım daha atmış oluruz:
Eğer K’ye göre K’, dönmeden düzgün hareket eden bir koordinat sistemiyse, o zaman doğal olaylar K’ye göre olduğu gibi K1’ne göre de aynı genel yasalarla oluşurlar. Bu ifadeye (kısıtlı anlamda) Görelilik İlkesi denir.
Kuşkusuz ki Eylemsizlik Yasası, görünen yıldızlar için hayli büyük bir yaklaşıklıkla geçerlidir. Eğer dünyaya yerleştirilmiş bir koordinat sistemi kullanırsak, o zaman bu sisteme göre her sabit yıldız bir astronomik günde kocaman çaplı birer daire çizer ki, bu da Eylemsizlik Yasası’na aykırı bir şeydir. Böylece, eğer bu yasaya bağlı kalırsak bu hareketleri, sabit yıldızların onlara göre bir daire çizmedikleri koordinat sistemine göre tariflemeliyiz. Kendisine göre Eylemsizlik Yasası’nın geçerli olduğu hareketin koordinat sistemine Galilei Koordinatlar Sistemi denir. Galilei-Newton mekaniğinin yasaları, ancak Galilei Koordinatlar Sistemi için geçerli kabul edilebilir.
Doğru kavramı saf geometrinin ispatlarına uymaz. Çünkü biz sonuç olarak doğru sözcüğünü her zaman gerçek bir nesne ile bağlama alışkanlığındayızdır. Halbuki geometri, kendisini oluşturan fikirlerin deneydeki nesnelere olan ilişkisiyle değil bu fikirler arasındaki mantıksal bağlarla ilgilenir.
Mekaniği amacı, cisimlerin zamanla uzayda konumlarını nasıl değiştirdiklerini tarif edebilmektir. Gerçek bir fikir ve ayrıntılı bir açıklama vermeden mekaniği amaçlarını bu şekilde açıklarsam, açıklığın kutsal ruhuna karşı vicdanımı korkunç günahlarla doldurmuş olacağım.
“Gerçek ona baktığınız açıya göre değişebilen bir şeydir.“
Zamanın ait olduğu referans cismi bize bildirilmediği takdirde, bir olayın zamanı ifadesinin hiçbir anlamı yoktur!
Gerçekte bunun olup olmadığını keşfetme olanağına sahip oluncaya dek o kavram fizikçi için yoktur.
Einstein’ın zeki olduğu için kitabını anlayamam sanmıştım, fakat kendini bu kadar kolay ifade edebilecek kadar zeki olabileceğini aklımdan çıkarmışım.
Trenin içinde yolculuk ediyoruz var ben pencereden toprağa bir taş bırakıyorum. Hava mefhumunu yok sayarsak taşın bıraktığım yere düştüğünü görürüm. Diğer yandan trene dışardan bakan taşın parabol çizdiğini görür.
Bir olayın meydana geldiği mahallesini, bulunduğu yeri tarif etmek demek, bu yerin rijit bir cismin ne ile çakıştığını göstermek demektir.
Aynı anda kavramının geçtiği tüm fiziksel cümlelerde aynı zorlukla karşılaşırız. Gerçekte bunun olup olmadığını keşfetme olanağına sahip oluncaya dek böyle bir kavram fizikçi için yoktur.
Tabii, c hızının bir sınır hızı olma özelliği, Lorentz Dönüşüm Denklemleri’nden de açıkça görülmektedir. Çünkü c’den büyük v değerleri için bunlar anlamsızlaşırlar.
Böylece fizikle pek uğraşmamış olan okuyucuların, ayrıntılara boğulup ağaçlardan ormanı göremez hale gelmesini istemedim.
Gerçek, ona baktığınız açıya göre değişebilen bir şeydi.
Eğer evrenin nasıl bir bütün olarak kabul edilebileceği sorunu üstüne düşünürsek, ortaya çıkacak ilk cevap kuşkusuz ki şu olacaktır: Uzay (ve zaman) açısından evren sonsuzdur.
Albert Einstein
Münih Lisesi’nde pek parlak olmayan bir ortaöğrenimden sonra 1896’da Zürih Politeknik Enstitüsü’ne girdi. Burada devamsız bir öğrenci oldu, akademik bir başarı kazanamadı; ne var ki 18 yaşında büyük bilginlerin(Helmholtz, Maxwell gibi) yazılarını ve Ernst Mach’ın yapıtlarını okudu.
Genel bir uzayda iki nokta arasındaki en kısa mesafe, genellikle bir düz çizgi değildir!
Gerçek; ona baktığımız açıya göre değişebilen birşeydir.
Boş uzay ya da alansız uzay diye bir şey yoktur. Uzay-Zamanın kendi başına bir varlığı yoktur. Uzayın yapısal niteliği olarak bir varlığı vardır.
Aynı anda kavramının geçtiği tüm fiziksel cümlelerde aynı zorlukla karşılaşırız. Gerçekte bunun olup olmadığını keşfetme olanağına sahip oluncaya dek böyle bir kavram fizikçi için yoktur.
Gercekten de Mercury kapsülüyle uzaydaki bir turunu tamamlayan Amerikalı astronot Cooper’ın,saatte 28.175 km.’lik hızla geçirdiği 24 saatlik bir gün içinde yaşanmasında 1/60.000 saniye kadar bir azalma (ya da duraklama)olduğu saptanmıştır.
Alın size izafiyet
“Fiziksel gerçekliğin gerçek nesnelerinin. Fiziksel nesneler uzayda değil, ancak bu nesneler uzamsal olarak genişletiliyor. ”
“Sessizlik en zor çığlıktır”
“Eğer K’ye göre, K ‘rotasyondan yoksun düzgün hareket eden bir koordinat sistemiyse, doğal fenomenler K ile ilgili olarak K ile ilgili genel yasalara göre ilerlerler. Bu ifadeye Görelilik İlkesi (kısıtlı anlamda). ”
“Sonuç: uzaydaki olayların her tanımı, bu olayların yönlendirilmesi gereken katı bir cisim kullanımını içerir. Ortaya çıkan ilişki, Öklid geometrisinin yasalarının ‘mesafeler’ için geçerli olduğunu, ‘mesafenin’ katı bir cisim üzerindeki iki işaretin konvansiyonu ile fiziksel olarak temsil edildiğini kabul eder. ”
“Hiç yanlış bir şey yapmadıysanız, muhtemelen yeni bir şey denemediğiniz için.”
“Sevgili Habicht, / Böylesine ciddi bir sessizlik havası aramızda indi, sanki şimdi bazı önemsiz bir gevezelikle onu kırdığımda neredeyse bir fedakarlık ediyormuşum gibi hissediyorum / Ne yapıyorsun, seni donmuş balina, sen tütsülenmiş, kurutulmuş, konserve ruh parçası ? ”
Fizikle pek uğraşmamış olan okuyucuların ayrıntılara boğulup ağaçlardan ormanı göremez hale gelmesini istemedim. Umarım kitap okuyucuya düşünce dolu birkaç saat geçirtebilir!
Genel bir uzayda iki nokta arasındaki en kısa mesafe, genellikle bir düz çizgi değildir!
Fizikçiler, renklerle tonları titreşimlere, psikologlar düşünce ve acıyı sinirsel süreçlere indirgemeye öylesine uğraşmaktadırlar ki psişik öğe varlığın nedensel bağından koparılmıştır
Sabit yıldızlar üstünde yapılan istatistiksel araştırmalar, spektral çizgilerde kırmızıya doğru bir kayma olduğunu açıkça göstermektedir ama bugüne dek elde edilen verilerin incelenmesi, bu kaymaların gerçekte çekimin bir etkisi olup olmadıkları konusunda herhangi bir sonuca varmayı mümkün kılmamaktadır.
Seher Gözoğlu’ndan ayrı 1 saat geçirin, 1 yıl gibi gelir;Seher Gözoğlu’yla 1 saat geçirin 1 dakika gibi gelir.
İşte izafiyet budur
https://1000kitap.com/gozogluseher
Kainat, uzay ve zaman olarak sınırsızdır. Her tarafta yıldızlar vardır, öyle ki maddenin yoğunluğu yer yer başka başka ise de ortalama olarak her yerde aynıdır. Diğer deyişle: kainatta uzay içinde ne kadar uzaklara gidilirse gidilsin, her tarafta aşağı yukarı aynı yoğunlukta ve aynı tarzda dağınık sabit yıldızlara rastlanır.
Yeryüzünün taşa olan etkisi doğrudan değildir. Dünya, kendi etrafında bir çekim alanı husule getirmekte ve bu alan taşa etki yaparak ona düşme hareketi yaptırmaktadır. Deney ile bilinebilir ki bu etkinin oranı dünya yüzeyinden uzaklaştıkça azalmaktadır.
x1, x2, x3, x4 koordinatları ile Mikowski tarafından alem ve olay nokta da alemin noktası olarak adlandırılmıştır. Fizik olayları üç boyutlu bir uzayda bir oluş olmaktan çıkmış, dört boyutta bir düzlem almıştır.
İki noktadan bir doğrunun geçip geçmediğini yahut gerçek olup olmadığı sorulamaz. Öklid geometrisinde bu soru sorulur ve olaylar saf akıl ile aranmaya çalışılır. Geometrinin kuralları gerçeklik ile bağdaştırılamaz. Çünkü gerçek varlığı karşılar, varlığı karşılanamayan geometrinin de gerçekliği ispatlanamaz.
Genel bir uzayda iki nokta arasındaki en kısa mesafe, genellikle bir düz çizgi değildir!
Güzellik sorunlarının terzilere ve ayakkabıcılara bırakılması fikrini savunan zeki kuramsal fizikçi L. Boltzmann’a tamamen katılıyorum.
İki noktadan bir doğrunun geçip geçmediğini yahut gerçek olup olmadığı sorulamaz. Öklid geometrisinde bu soru sorulur ve olaylar saf akıl ile aranmaya çalışılır. Geometrinin kuralları gerçeklik ile bağdaştırılamaz. Çünkü gerçek varlığı karşılar, varlığı karşılanamayan geometrinin de gerçekliği ispatlanamaz.