İçeriğe geç

IV. Murad 1 Kitap Alıntıları – Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu kitaplarından IV. Murad 1 kitap alıntıları sizlerle…

IV. Murad 1 Kitap Alıntıları

Bazıları şahsiyet kazanmak için giyinirdi. Bazıları ise kendi şahsiyetini elbiseye de bulaştırırdı. Yamalı bir hırkayı en nadide bir kumaş gibi göz alıcı yapıverirdi.
Ama güç bana geçince yapacağımı biliyorum. Bütün bunların hesabını tek tek sormazsam nâmertim!
Sen çocukluğun tadını çıkarmaya bak. Sonradan pişman olursun. Zira insan bütün ömründe sadece birkaç yıl çocuk kalır.
Doğru söylersiz Valide, birkaç yıl çocuk ve birkaç yıl adam olur.
Gerisi lâf u güzaf!
Edebinle otur, yoksa taşra çık! Bizim zorbalıkla işimiz yoktur.
Bana sorarsanız ümitsizlenmen derim. Zulüm zirveye çıktı. Daha ötesi düşüştür.
”Allah, peygamber korkusu bilmez alçaklar! Unutmayın ki, intikam gecikir ama asla yaşlanmaz! ”
IV. Murad
Hiçbir zaman bu derece büyük ve derin bir acze
düştüğünü hatırlamıyordu
‘Senin fenalığına
karşı bir de sana bir fenalık etsek lâzımdır ki hak
yerini bula
Yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Geçmişin bir
muhasebesini yapacak, geleceğe dönecekti.
Sizler, cennetmekân ceddimiz Yavuz Sultan
Selim Hânı sert bulursuz, değil mi? Korkarız ki, bizi daha da sert bulacaksınız.
Çünkü zamanımız onun zamanından daha
karışık. Çünkü kul, lâyık olduğu vecihle idare
olunur. ”
Bundan böyle her kim zorbalık ederse, kim
zorbaları himaye eylerse, kim askerlik harici
işlerle uğraşırsa, kim hakkı olmayana el uzatırsa;
kısacası, kim devlete, millete, ocağa, padişaha
itaatsizlik yolunda yürürse katledilecektir!
Bundan sonra kılıcımız kınına girmeyecektir.
Zalimlerin karşısına biz çıkacağız ve nasıl yola
getirmek lazımsa öylece yola getireceğiz! ”
Dostuna
dost, düşmanına düşmanız!
Herşeyin değiştiğini
kabul etme zamanı geldi.
gönlün var
mı?
Bir kurtuluş duygusu vardı içinde. Yakınları
arka arkaya öldürülmüş, âdeta yapa yalnız
bırakılmıştı, ama bu duygunun alevi sönmemiş,cocuklugundan beri
içinde yeşeren ümidin filizi
kurumamıştı. Tuhaf!
Kader sevinmemizi yasaklamış
olmalı, anlaşılan biz gülmeye değil, gam
çekmeye gelmişiz
Allah kuvvet ve kudret, versin de gör! Bu
kudurmuş kalabalığı süt dökmüş kediye
çeviriyor muyuz, çevirmiyor muyuz
Yüreğinin bin yerine bin ayrı
yara açılmıştı.
İnsan nerdeyse alın yazısı ordadır, kaderden
kaçılmaz.
bugünlerde herkes kendine
yakışmayan işler yapıyor.
Ağlamaya bile hakkım yok.
Allah’ım. Bana yol göster Rabbim
Mahiyeti
belirsiz bir ürperti yokladı yüreğini.
Sıkıntıdan kurtulmayı istememeli-yim. Aksine,
sıkıntılarla birlikte yaşayıp onları çözmesini
öğrenmeliyim.
Dost çehrelere
muhtaçtı. Dizi dibine oturup derdini
dökebileceği itimada şayan bilgeler
neredeydiler?
Boşlukta ve yapa yalnız Hissediyordu
kendini.
İdealimizin karşısına çıkan herkesi ezip
geçmeye kararlıyız.
tedbire
tevessül eder, kaderin tecellîsini bekleriz. Akıllı
kişi zehirli böceğin bulunduğu deliğe ikinci defa
parmağını uzatıp iki sefer kendini sokturmaz.
Gülmeye hakkın yok, her işi yoluna mı
koydun
insanı kahreden
yalnızlık ve sahipsizlik duygusu.
Ruhu meçhullere
sürükleniyor, şuuru alabora oluyordu.
Padişahın geceleri kılık değiştirerek kahvehane
kahvehane dolaştığı söyleniyordu. Hattâ
Kurşunlu Hana postu serdiğini söyleyenler de
vardı. Yeniçeri ile sipahi zorbalarını bir güzel
dinler, haklarında defter bile tutarmış. Daha
neler.
bütün
yollar çıkmazdı.
Onu üzmemek için çırpınıyordu.Eski;
arkadaştılar. Nicedir beraberdiler.
kaybettiği zamanı geri getirmek mümkün
değildi.
‘Ya bu rezilliğe birlikte dur deriz veya hazan
yaprağı gibi zulmün önünde savrulur gideriz.
Hangisini istersiniz?
Huzur dünyasından adım adım uzaklaşırken
içleri buruktu
Allah kılıcını keskin etsin. Ama
kılıcın keskin olduğunu da unutmayasın
ölümü bir an olsun
aklından çıkarma, ölümü an, fakat ölümden
korkma. Gerçekte korkulması gereken
yaşamaktır.
Hayatın boyunca kalb kırmaktan
sakın
Bir gönüle bin türlü yol bulunur
denmiştir. Dokuz yüz doksan dokuzu tıkalıysa
birinden girmeyi dene
İnsan uzun yaşamak için değil, doğru yaşamak
için çalışmalı.
Büyük adamlar ıztırapla
yoğrulmuşlardır
sen kaderinin çizdiği yolda yürümek
mecburiye-tindesin, dünyanın ağırlığını
omuzlarında taşımak içün yaratıldın.
Yalnızca sevgi, yalnızca huzur, mutluluk ve
adını çoktan unuttuğu, ama var olduklarından
emin bulunduğu diğer güzel hasletler.
İnsanlarda olması gereken, fakat çoğunda
olmayan faziletler, meziyetler.
Daha ötesini düşünmekten korktu
Genellikle karanlığı
sevmezdi. Karanlığı kötülüklere örtülmüş siyah
bir tül olarak düşünür, kötü niyetlerin siperi
olarak görürdü. Fakat şu an, içinde bulunduğu
karanlığı seviyordu. O kadar ki kucaklamak
istiyordu. Bu diğerleri gibi ürkütücü değildi,
kötülükleri örtücü değildi. Bam başka birşeydi.
O kadar bam başka ki, aydınlığın gölgesine
benzetti
Sizi korumak vazifemdir, ölümse ölüm,
kaderimizde yazılan er geç başımıza gelir,
tevekkeltü alellah
bir boşluğa düştü sanki.
Mahiyeti meçhul, esrarengiz bir boşluğa. Boşluk
uzadakça sıkıntı artt
Namusluluğuna da diyecek yoktu. Şimdiye
kadar hiç kimse bir kötü yanını ne görmüş, ne
de duymuş-
tu.
ölüm
rüzgârı soğuk soğuk esiyordu.
Bana Allah’ın sevdiklerinin sevgisi lâzım, senin
gibilerinki değil
Ruhumdaki
karanlığı aydınlatsa aydınlatsa o muhterem zâtın
hikmet dolu sözleri aydınlatabilir.

Sultan Murat Han

içini
dökmeye ihtiyacı vardı.
Ama güç bana geçince yapacağımı biliyorum.
Bütün bunların hesabını tek tek sormazsam
nâmertim
Herşeyi bırakıp kaçmak istiyorum.
Yorgun ve üzgünüz
Ama onlarda sıkılacak kadar
bile haya kalmış mı?
Diz çöktü: Allah’ım, beni adalet ve din
yolundan ayırma!
Sultan Murat’ın gözlerine yaşlar birikmişti.
Küçücük kafasında kos koca düşünceler cirit
atıyordu. Yeni bir Yavuz Sultan olmalıydı.
Onun kadar sert, haşin, kararlı ve imanlı!
Olacağım! Aksi halde devlete çeki düzen
vermek mümkün değildi. Bu çarklar onu da
öğütürdü. Sultan Osman’ın düştüğü hataya
düşmeyecekti.
Şah Abbas huzuruna getirtti. İkisinin de kolları
arkalarına bağlıydı, önce Kadı Efendiye döndü.
Ondan Mazret-i Ebu Bekir’le Ömer’e sövmesini
istedi. Kadı Efendi ‘Elimi çöz, dediğini yaparım’
deyince ellerini çözdürdü. Elleri serbest kalır
kalmaz, ‘Seni bîedep mel’un!
Sana ve senin gibi kâfirlerden şiddetli ebedî
mel’una tâbi olanlara lanet olsun!’ diyerek
suratına bir tokat aşketti. Ardından yüksek sesle
dört halifenin vasıflarına ait âyet ve hadisleri
okumaya başladı. Şah gazaba geldi. Biçare Kadı
Efendinin çenesini deldirip bir hurma ağacına
diri diri astırdı. Sonra Şah Abbas, Hatip
Efendiden aynı şeyi istedi: ‘Şeyheyna söv, seni
serbest bırakayım!’
Hatip Efendi ‘Bütün Sahabe-i Kiram
muhteremdir, senin itikadın bozuktur’ deyince
onu da çenesinden Kadı Efendinin yanına
astırdı.
‘Ali’yi seven bir kurşun atsın!’ diye bağırdı.
Đkisini delik deşik ettiler.
Süleyman Han
dedem kadar yumuşak olurdum. Lâkin ne çare!
Allah bana kargaşa devrinde saltanat müyesser
etti. Onun dahi hakkını sertlikle vermek lâzım!
Siz kendi
yaptıklarınıza bakın, bana da karışmayın
Er kişi ol Paşa, er kişi ol! Saçmaladığının pekâlâ
far-kındasın!
Kalabalıklar içinde yalnızlık, yalnızım evet, yapa
yalnız.
Allah’tan korkmaz, Peygamberinden
haya etmez zorbalar. Ecdadımın bunca gayret,
meşakkatle kurduğu devlet, bunların yüzünden
çatır çatır göçüyor. Göçüyor da devletlü
dediklerimizin kılı kıpırdamıyor. Şu Kemankeş
Ali Paşa rüşvetle makam, mevki dağıtıyor.
Her değişiklikte tomurcuklanan ümit, bir süre
sonra, henüz çiçek açamadan ya hoyrat bir el
tarafından koparılıyor veya zalim birinin
avuçlarında hırpalanıyordu.
Sultan Mustafa, devlet ileri gelenlerinin kararı,
ulemânın fetvasıyla tahttan indirilip cariyeleriyle
birlikte eskiden mahpus bu-. lunduğu odaya
gönderildi.
Annesi de Eski Saraya yollandı.
Yüreğim dağlanır, deme!
Onca yıldır susmaktan
başka neyledik ki?
Hayatından bile emin değildi artık.
Birisine
güvenmeye şiddetle ihtiyacı vardı. Bu
güvensizlik ortamında birisine güvenmek
demek, güçlü bir istinad noktası bulmak
demekti. Bunu bulan insan kolayca yıkılmazdı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir