İçeriğe geç

İtiraf Edilemeyen Cemaat Kitap Alıntıları – Maurice Blanchot

Maurice Blanchot kitaplarından İtiraf Edilemeyen Cemaat kitap alıntıları sizlerle…

İtiraf Edilemeyen Cemaat Kitap Alıntıları

Neye göre yetersiz?
Nihayet tek bir şeyin egemenliği, dolanıp duran, paylaşılmaya değil hatırlanmaya izin veren ölümün egemenliği, ölünemeyen ölüm, iktidarsız, sonuçsuz, esersiz ölüm, çekiciliğini, taşıdığı alayda koruyan ölüm.
Eğer bu dünya birbirlerini arayan varlıkların ihtilaçlı hareketleri tarafından hiç durmadan arşınlanmamış olsaydı , doğurttuğu kişilere sunulan bir alay görünümünde olurdu.
Beni kendimden sürgüne yollayan ve kendi sınırıma dışlayan istemden kaçınmakta her zaman özgürsem eğer, öteki karşısında ben özgür değilimdir.
Biz dünyayı kaybettik, dünya da bizi.
Kötülük, her zaman ölçüsüzdür. O, sorgulanmasına izin vermeyen katlanılmazlıktır. Ölçüsüzlükteki kötülük, ölüm hastalığı olarak kötülük, bilinçli veya bilinçsiz bir ben le sınırlandırılamaz..
Her varlığın temelinde bir yetersizlik ilkesi vardır.
Kadın erkeğe yalnızlığı keşfettirir.
Bu çorak yalnızlık .
Kendimi aşırılığa kışkırtmadan duramam
Ölüm, zevki tamamlar.
Tek başına ölünmez
Her varlığın varoluşu ötekine veya ötekilerin çokluğuna çağrıdır.
Kadın erkeğe yalnızlığı keşfettirir, erkek, eri­şemeden eriştiği bu yeni beden sayesinde yalnızlığı mı aza­lıyor yoksa bu beden mi onu yalnız kılıyor, bilmez.
Her şeyden önce kurban rıza gösterendir.
Evet, doğru

. hangi hakikatin doğ­rusu?

Biz dünyayı kaybettik, dünya da bizi..
Arzulamak, sahip olunmayan bir şeyi, istemeyen birine vermektir,
Halk böyledir. Bir vardır, bir yoktur; kendini istikrarlı kılabilecek yapıları bilmez.
Zahmete değen tek şey aktarılamaz olanın aktarılmasıdır..
Şimdi ölme! ölmenin şimdi’si yoktur..
Yetersizlik, yetersizliğe son verecek olan şeyi değil, daha ziyade, doldurdukça derinleşen eksikteki aşırılığı arar.
“Her varlığın temelinde bir yetersizlik ilkesi vardır
Kurban etmek öldürmek değildir, kendini bırakmak ve vermektir. Acephale’a bağlanmak, kendinden vazgeçmek ve kendini sunmaktır: Kendini geri dönüşsüzce sınırsız bırakmaya vermek. İşte, cemaati çözerekten; ne kendilerini cemaate sunanlara, ne de herhangi bir mevcudiyet biçimine izin veren ve böylece onları korumadığı gibi kendilerini veya bütünü bulamadan dağıtan veya parçalayan, yalnızlığa gönderen çözücü zamana teslim ederekten cemaatin temellerini atan kurban etme!’
Bir canlı benzerinin öldüğünü görürse varlığını artık ancak kendi dışında sürdürebilir.
( ) Aşk ve hayranlık ifade eden bakış bile gerçekliğe ilişkin bir şüphe gibi üstüme yapışır.
Her varlığın temelinde bir yetersizlik ilkesi vardır..
Savaşın baskısı altında yazmak, savaş üzerine yazmak değildir; sanki savaş, insanın yatağını paylaştığı eşiymiş gibi (bu eşin size bir yer, size bir özgürlük payı bıraktığı kabul ederek), savaşın ufkunda yazmaktır.
Bir canlı benzerinin öldüğünü görürse varlığını artık ancak kendi dışında sürdürebilir.
Ölmenin şimdi’si yoktur!
“Yazmak, samimi ve çıplak olmaktır, kimse bunu yapamaz. Bunu yapmak istemiyorum.”
“Hiçbir varlığın, tek başına varlığın sonuna kadar gitmeye muktedir olduğunu sanmıyorum. ( ) bu önerme deneyimin tek bir kişi için gerçekleşemeyeceği anlamına gelir, çünkü deneyimin niteliği özelin özelliğini bozmak ve onu ötekine maruz bırakmaktır, dolayısıyla esas olarak öteki için varolmasıdır; yaşamın benim için bir anlamı olmasını istiyorsam öteki için bir anlamı olması gerekir.”
insan tamamıyla eserdir
Kendi imkansızlığına şu veya bu şekilde her zaman bağlanmış olan bu imkan nedir, niçin vardır?
Komünizm hayatımın en önemli sorunu ve temel deneyimidir. Kendimi daima komünizmin ifade ettiği özlemlerde buldum, bir başka toplumun ve bir başka insanlığın olabilirliğine de hâlâ inanıyorum.
Konuşulamayan şey hakkında susmak gerekir.
”Aşkın size hep yersiz göründüğünü, hiç anlamadığınızı, sevmekten hep kaçındığınızı söylersiniz.
Birinin sizi sevebileceğine inanıp inanmadığını sorarsınız ona. / Hiçbir durumda sevilemeyeceğinizi söyler.
İşte, erkeğin, denemek, günlerce belki de tüm yaşamı boyunca denemek istediği şey. Erkeğin talebi budur ve ”neyi denemek? sorusuna cevap olarak belirtir: Sevmeyi.
Onun hastalığı nedir? Ölüm hastalığı mı? Gizemlidir; iticidir, çekicidir.
Çabucak vazgeçersiniz, artık onu aramazsınız, ne şehirde, ne gecede, ne de gündüzde. / Böylece yine de bu aşkı sizin için olabilecek tek şekliyle yaşayabildiniz, başınıza gelmeden kaybederek.
Sevme duygusunun nasıl gelebileceğini sorarsınız. Belki evrenin mantığından ansızın oluşan bir çatlakla, diye cevap verir [kadın]. İstemekle asla, der.
-kaldı ki aşk asla kesinlik taşımaz-
Halk böyledir. Bir vardır, bir yoktur; kendini istikrarlı kılabilecek yapıları bilmez.
Herkesin söyleyecek, kimi zaman (duvarlara) yazacak bir şeyi vardı; neydi peki? Bu pek önemli değildi. Söylemek, söylenen şeyden önemliydi.
Bırak(ıl)ışın tek yasası, aşkın yasası gibi, geri dönüşsüz ve çaresiz olmasıdır.
J.-L. Nancy
Dostlarımla birlikteyken davranışımı güdüleyen bir şey var: Hiçbir varlığın, tek başına varlığın sonuna kadar gitmeye muktedir olduğunu sanmıyorum.
Zaten çoktan kaybolmuş, kullanımsız ve esersiz ve bu kayboluşun içinde bile kendini yüceltmeyen cemaat.
Her varlığın temelinde bir yetersizlik ilkesi vardır (eksiklik ilkesi).
İnsanın insana içkinliği; bu aynı zamanda insanı mutlak anlamda içkin varlık olarak belirler, çünkü insan tamamıyla eserdir, kendinin ve sonuçta her şeyin eseridir veya eseri olacak hale gelmelidir; onun tarafından biçim verilmemesi gerekecek hiçbir şey yoktur, der Herder, insanlıktan doğaya kadar (ve Tanrı’ya kadar).
Wittgenstein’ın çok ünlü ve fazlasıyla ıcığı cıcığı çıkarılmış olan, konuşulamayan şey hakkında susmak gerekir, şeklindeki öğüdü, bunu ifade ederken kendisi sessiz kalamadığından, kısacası, susmak için konuşmak gerektiğini belirtir.
Neden sonra, her şey tüketildiğinde, kadın artık orada değildir. Gecenin içinde gitmiştir, geceleyin gitmiştir.
Hiçbir zaman dönmeyecekti.
Kadın kehanettir, ama kehanet ancak soru sormanın imkansızlığı ölçüsünde cevap olur. ”Öyleyse bana soru sorun, kendi kendime konuşamam, der.
Ölümsüzlüğün zehriyle tamamlanır tutkusu kadınların.
(Marina Tsvetaieva, Eurydice a Orphee)
Tıpkı Marguerite Duras ‘ ın hatırlattığı gibi: Sevdiğinizi öldürecek gibi olma duygusunu, onu kendinize, yalnız kendinize saklama, bütün yasalara rağmen, bütün ahlaki baskılara rağmen onu alma, kaçırma isteğini duydunuz mu? Hiç bu isteği duydunuz mu?
Çabucak vazgeçersiniz, artık onu aramazsınız, ne şehirde, ne gecede, ne de gündüzde.Böylece yine de bu aşkı sizin için olabilecek tek şekliyle yaşayabildiniz, başınıza gelmeden kaybederek.
Sevme duygusunun nasıl gelebileceğini sorarsınız. Belki evrenin mantığında ansızın oluşan bir çatlakla, diye cevap verir [ kadın].
İstemekle asla, der.
Söylemek, söylenen şeyden önemliydi..
Bırak(ıl)ışın tek yasası, aşkın yasası gibi, geri dönüşsüz ve çaresiz olmasıdır. J.-L. Nancy
Dostlarımla birlikteyken davranışımı güdüleyen bir şey var: Hiçbir varlığın, tek b aşına varlığın sonuna kadar gitmeye muktedir olduğunu sanmıyorum,
Bu cemaatten geriye bir şey kalmayacaktı, bu insana hüzün veriyordu, ama coşku da veriyordu; tıpkı yazının talep ettiği silinme tecrübesi gibi.
Belirleyici özelliği, vecdi hisseden kişinin hissettiği anda orada olmamasıdır, dolayısıyla artık hissetmesi için olması gereken yerde değildir

Kişisel kabul edilen hatıranın kesin olamayacağını ve hafızaya ait olduğundan, hafızadan kaçmak isteyen şeyler arasında yer aldığını bütün mistikler, en ka-t ıları, en kanaatkarları ( başta Aziz Jean de la Croix) biliyorlardı: Şimdiki zamanda asla yaşanmamış olan (dolayısıyla her türlü Erlebnis’e [serüven] yabancı) bir geçmişin hafızası veya zamandışı hafıza.

vecd her türlü kesinliği de reddeder.
Buyrukla, ricayla, beklentiyle ilişkisi olmayacak bir gel, gel, gelin, siz veya sen.
Georges Bataille:
Bir canlı benzerinin öldüğünü görürse varlığını artık ancak kendi dışında sürdürebilir.
Böylece, her varlığın varoluşu ötekine veya ötekilerin çokluğuna çağrıdır.
Yetersizlik bilinci, gerçekleşmek için ötekine veya bir ötekine ihtiyaç duyan bilincin kendini sorgulamasından kaynaklanır.

Varlık, tek başına, kendine kapanır, uykuya dalar ve sakinleşir.

Ya yalnızdır ya da ancak yalnız değilse kendini yalnız bilir.

Varlığın temelinde bir yetersizlik ilkesi vardır (eksiklik ilkesi).
Savaşın baskısı altında yazmak savaş üzerine yazmak değildir;
sanki savaş, insanın yatağını paylaştığı eşiymiş gibi (bu eşin size bir yer, bir özgürlük payı bıraktığını kabul ederek), savaşın ufkunda yazmaktır.
Kusursuz düzensizlik ( sınırların yokluğuna kendini bırakma) bir cemaat yokluğu’nun kuralıdır. Veya, dahası:
Benim cemaat yokluğu’na dahil olmamak kimsenin keyfiyetinde değildir. (Contre toute attente dergisinden alın­tılar).
Komünizm hayatımın en önemli sorunu temel deneyimidir.
Kendimi daima komünizmin ifade ettiği özlemlerde buldum, bir başka toplumun ve bir başka insanlığın olabilirliğine de hala inanıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir