İçeriğe geç

İt Kuyruğu Kitap Alıntıları – Aziz Nesin

Aziz Nesin kitaplarından İt Kuyruğu kitap alıntıları sizlerle…

İt Kuyruğu Kitap Alıntıları

– Herşeye bir bahane buluyorsunuz! diye bağırdı. Amerikan köylüsü kutuplarda buzun üstünde karanfil yetiştiriyor. Bir öğrenmişsiniz, olmaz
– Nasılsın? dedim
– Allaha şükür , itlerin sayesinde geçiniyoruz!.. dedi.
Reklamda insan malını hiç kötüler mi? Her şey böyledir.Herif tebeşir tozunu sulandırıp, türlü mikrop öldüren diş macunu diye gazeteye reklam eder.Reklama bakarsan, köpürmeyen sabun, dünyanın en iyi sabunudur.Reklam bu, ordaki sözlerin yüzde doksan dokuzunu atacaksın.
Gerçek dost , sözünü esirgemeden söyleyendir.
Şu memlekette yaşayamıyoruz, ama, ölemiyoruz da
Yaşamaya bırakmıyorlar, ölmeye bırakmıyorlar Amma rahat rahat sürünebiliriz.
Bu Alamanya’da her dört kişiden biri Türktür. Kendileri Alamanca öğrenememişlerse de, Alamanlara Türkçe öğretmişlerdir.
Hastaneden çıkarken düşünüyordum: Peki biz ne yapacağız? Yaşamaya bırakmıyorlar, ölmeye bırakmıyorlar Amma rahat rahat sürünebiliriz.
Hani insan şöyle dört başı mamur bir intihar bile edemiyor.
Yaşamaya bırakmıyorlar, ölmeye bırakmıyorlar. Amma rahat rahat sürünebiliriz..
Yaşamaya bırakmıyorlar, ölmeye bırakmıyorlar. Amma rahat rahat sürünebiliriz
Uydurma rezalet haberlerine herkes inanıyor da, yalanlamaya kimsenin inandığı yok.
Yeri doldurulamaz elim bir ziya. Beynelmilel şöhreti olan dünya çapındaki cinsel ilişkiler uzmanı doktorumuzu kaybettik. Merhum, hayatını cinsel ilişkiler üzerinde incelemelere vermiş ve bu yolda çok yeni tecrübelerle en son sistem etüd, teknik ve usuller bulmuştur. Merhumun en yakınları kendisinin hadım olduğunu söylüyorlar.
Cinsel ilişki konusunda bu kadar bilgisiz insanların şimdiye kadar nesillerini nasıl ürettikleri şaşılacak şeydi.
– Azizim, dedi, ciddi, ilmi eserler, sanat eserleri gitmiyor, bunlar satılmıyor. Çünkü halkın palavraya karnı tok. Siz aşk eserleri ha ama, şöyle çok sulu, rezilane bir aşk içinde anadan doğma zina, babadan doğma suçüstü, tabanca, ihanet, gözyaşı olan cıvık bir aşk romanı yazar mısınız?
– İşte o haltı yiyemem.
– O halde bir cinayet romanı yazın. İçinde kan kan, yine kan, sonra dan, dan, dan Hırsızlık, polislik, cinayet, tabanca, bıçak, heyecan.
– İmkanı yok.
– Siz zehirlenmişsiniz. Hekimden bişey saklanmaz, intihar mı ettiniz?
– Nerede o mutlu günler doktor, dedim, nerede?
– Siz zehirlenmişsiniz diyorum, ne yediniz?
– Pastırma.
Doktor bağırdı:
– Ne, pastırma mı yediniz? Siz deli misiniz? Hiç pastırma yenir mi? Gazeteleri okumadınız mı, pastırmadan zehirlenenlerin haberleri dolu Ama bu pastırma zehirine benzemiyor. Başka ne yediniz?
– Lokantaya gittim.
– Siz çıldırmışsınız.
– Lokantada konserve yedim.
– Boşuna değil. Başka?
– Makarna, pasta..
– Elbette zehirlenirsiniz, konserve, makarna, pasta!.. Daha başka?
– Vallahi başka bişey yemedim, iktidar gazetesini okurken
– Ne? diye haykırdı, ölmediğine dua et. Haydi yine ucuz kurtuldun.
– Hac farizadır, bilingi? didim, galh Hicaza gidelim.
– Eyi, hoş diyon Mustafa Ağa, emme, Hicaza neynen gidilir?
– Düşündüğün şiye bah, bi yol garer vi. Dünya malı dünyada galır oğlum, davarı neyi satar savar gelinğ.
Bekir’in aklı yattı. Davarı, oküzü, neyi sattı. Camgöz’ün Ehmet de tarlayı sattı, birez de İmam İriza Efendiden fayızınan para aldı.
Bu yıl pangadan gredo açtılar. Allah irazı ossun, melmekatta demugrasi de var. Sahalı disen, onu temelli goyverdik. Sahalımı sıvazlayınca avucumu dolduruyo. Heç mi değel, adımız Hacı Mustuva’ya çıhar, itibarımız artar.
(Hacca) Kaç yıldır niyet iderim. Gısmat bu yılmış besbelli. Bıldır gideceğdim, düğün dernek çıhtı. Üçüncü garıyı nikeh ittim. Anşeyi niden aldın diyeceğn? İlk garıdan torun torba zahabı olduh. Ondan iş geçti gayrik. Hadice disen, onu da darlaya niye goşiyon Anşe’nin bubası, ninesi, neyi ölüncek, garip galdı gız Dünya gader çifti çubuğu, tarlası torbası, malı davarı neyi var. Gozelliğine de gozel. Almayup da nideceğn? Bırahsam, gul gibi gızı elin ayuları yiyecek. Al be Mustuva, didim gendi gendüme. Hemi suvap, hemi de gızın malı neyi ziyan zebil olmaz. Bu sebepten geçen yıl gidemedimdi.
Bedave olduğunu duyan goştu. Nasıl olsa bedave değel mi ya sağlam dişini çektiriyo Şindik ağrımasa da nasıl ossa irelde çürüyüp ağrıyacak değel mi! Hazır dişçi ayaklarına gelmişken
– Niren ağrıyo bacım? didim.
Garının, gocasının yanında sesi çıkmayo Ağa gızdı. Bağa,
– Toktur değel misin?.. Ne soruyoon? Sen bil!.. didi.
Tellel koyde bağrıyo:
– Isıtmadan yanaan ditreyen!.. İromatizmadan gırılan, büyüye dutulaan!.. Gısır garılar, çocuğu olmıyanlar!.. Devasız dertlere uğrayanlaar!.. Duyduh, duymadıh demeeeğn Koye şırıngacı geldi!..
Hepimiz ısıtmadan gırılıyoz. Hocanın dereye yoğurt mayası vurması misali, ısıtmacılar da dere kenarlarına, berber golonyası gibi ilaç serpiyolar.
Kör İlles hayatında tüm ellilik gaymeyi ilk goresiymiş, bötün dünyada kendininki gibi bi tek ellilik gayme vaa bilimiş. Bazaadaki herifin elinde ellilik gorünce üstüne atılmış. Herif İlles’ten davacı oldu.

Mahkemeden çıhtıh.
– Len İlles, sen dünyada bi ellilik gayme mi vaa sanıyon? didim.
– Yok Ağa, çok vaa biliyom ya, didi, belki o herif bilmiyodur diye üstüne saldırdım.

– Dünya dohuz gulplu bir gazan, sen de tut bir gulpundan, sen de gazan
– Ne diyon sen Hıdır Ağa, dünyanın dohuz değel, dohsan dohuz gulpu olsa, sen ben dutamıyoh işte
– Bu ne kir! Leş gibi kokuyorsun! demiş. Sonra gömleğin yakasını çevirip, Bu ne, bu ne! Bit! diye haykırmış. Köylü öğretmenin gözünün içine bakmış. Çünkü öğretmen böyle bir sorunun cevabını öğretmemiş. Adam tekrar sormuş: Bu ne? Köylü, öğretmenden imdat gelmeyeceğini anlayınca herhalde öğretti de ben unuttum diye, öğretilenlerden aklında kalanı söylemiş:
– Sayenizde, Allah size zeval vermesin.
– Nasılsın? dedim
– Allaha şükür, itlerin sayesinde geçiniyoruz!.. dedi.
-Bu yeni bir şey değil ki, dedim tarih boyunca her memur ,bir üstündekini hep döver ama hayalinde
Borç,borç, borç Ne olacaktı bunun sonu?Bıçak kemiğe dayanmıştı.Sikayet etsen kimi kime şikayet edeceksin Şikayet edeceğin adamın arkasında Sayın Bakan’ımız var.
Konuk ev sahibinin eşeğidir
Atasözü
-Niçin denilmiyor?
-Çünkü öyle bir yere gelmiş ki ,cezai ehliyeti yok herifin ,işadamına ,tüccara,bankacıya,politikacıya,hekime,mühendise,memura hepimiz birbirinize eşekoglueşek diyebiliriz de cezai ehliyeti olmayan bir yere yükseldiği için ona diyemeyiz .
Şımdi anladım ,zavallı eşeğin adını kullanarak birbirimize sövmenin niçin toplumbilimsel bir vaka olduğunu
Gazeteciliğe başladığımdan beri ilk olarak doğru verdiğim haber gazetede çıktığı gün beni tutukladılar.Şimdi cezaevindeyim.Gazetelerde .Cezaevinde saçları kesilen demokrasi kahramanı diye çıkan resimlerimi görmüşsünüzdür.
Mesleğime ihanet etmenin cezasını gördümsede.arada bir de demokrasi kahramanı oldum.
Gazeteler için,bir köpeğin bir adamı ısırması önemsiz,ama bir adamın bir köpeği ısırması gazetecilik bakımından değerli imiş.
-Vallahi başka birşey yemedim, iktidar gazetesini okurken
-Ne diye haykırdı ölmediğine dua et.Haydi yine ucuz kurtuldun.
Hastaneden çıkarken düşünüyordum.
Peki biz ne yapacağız?Yaşamaya bırakmıyorlar,ölmeye bırakmıyorlar
Amma rahat rahat sürenebiliriz.
Kendi kendime:
-Hey Allahım ,dedim,alınan isabetli kararlar sayesinde, şu memlekette yasayamıyoruz,ama ,ölemiyoruz da Hep böyle çekecek miyiz?
Bir kadeh zehri yuvarladım ve yere uzandım. Şimdi damarlarım büzülecek, şimdi elim ayağım çarpılacak, şimdi kanım çekilecek diye bekledim. Bir şey olmayınca, bir kadeh zehir daha içtim, bir daha. Yine bir şey yok. Sonradan öğrendim ki, meğer bu memlekette yalnız sütler sulu, yağlar karışık, peynirler hileli değil, zehirler bile bozukmuş. Hani insan şöyle dört başı mamur bir intihar bile edemiyor.
Yaşamaya bırakmıyorlar ,ölmeye bırakmıyorlar. Amma rahat rahat sürünebiliriz..
Bu insanları severim ama uzaktan
Neyse uzatmayalım, bizi everdiler ağabey Yılına kalmadan bir oğlumuz oldu. Evde olduk üç can. Ben üç boğazı doyurmaya çalışırkene, ertesi yıl bir oğlan daha doğurdu karım. Benim deli karımda heç dur durak yok Oldu beş çocuk Ben, Kesi artık Yeter, elverdi dedikçe deli karım da diyor ki, Benim kesecek neyim var ki, esas kesilecek olan sende Hay ocağı batası Öyle bir belaya düştük ki ağabey, anlatılır gibi değil. Karı çocukları doyurmak için dağlardan ot topluyor, kök söküyor.
Okuma yazmayı söktüm sökmesine de, aradan epiy zaman geçtiğinden unuttum gibi bişey . Yeniden azbiraz çalışsam gene başlarım okumaya, yazmasını beceremesem de
İktidar gazetelerini okumak âdetim değildir, bir okuyayım dedim, başyazıyı okurken uyuyakalmışım.
anasının namusunu ispat eden her iyi evlat gibi babasına çekmiş
Yemesine yedi ama bak yol yaptı, ortada. Sonradan herkes sülalesine rahmet okuyacak. Bak şu yollara mesela. Adam yolları açtı, alanları genişletti. Yedi diyorlar. Ne demek yedi? İnsan olur da yemez olur mu? Eskisi yemedi de ne bok yedi, afedersin Tavşan tersi gibi, ne kokar ne bulaşır bir herifti. Ne o? Namusluymuş. Bana ne yararı var onun namusun? Ulan, öyle namus olmaz olsun. Millete bir yararı olmadıktan sonra onun namusundan bana ne?
Hakim tanığın kafa kağıdına baktı:
– Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz, dedi, sen yirmi dört yaşındasın, kırk beş senelik işi nasıl biliyorsun?
Tanık,
– Hakim bey, dedi, ben Allah için tanıklık ediyorum. Ben gözümle görüyorum demedim. Dedem teyzeme dimiş. Kocası da kahvede dimiş, kahvede de bana dimişler.
İnsanları severim ama uzaktan
Bu insanları severim ama uzaktan Her sevdiğim insana biriki saatimi ayırırsam yazarlığa veda etmem gerekir ki, son yıllarda olan da budur.
—Bir Allahın kulu da yardım etmiyor mu ayol

—Burası Londra, herkes kendi derdine düşmüş

Peki biz ne ya pacağız? Yaşamaya bırakmıyorlar, ölmeye bırakmıyorlar.. Amma rahat rahat sürünebiliriz.
Dolaştığımız köylerde bişey dikkatimi çekti. Bu köylerde çok iri köpekler vardı, ama hepsi de kuyruksuzdu. Öğretmene,
– Köylüler “köpekler acar olsun” diye kulaklarını keser, tuzlar, biberler, yine o köpeğe yedirirler. Bunu biliyorum ama, kuyruklarının kesildiğini bilmiyordum, dedim.
Reklamda insan malını hiç kötüler mi? Her şey böyledir.Herif tebeşir tozunu sulandırıp, türlü mikrop öldüren diş macunu diye gazeteye reklam eder.Reklama bakarsan, köpürmeyen sabun, dünyanın en iyi sabunudur.Reklam bu, ordaki sözlerin yüzde doksan dokuzunu atacaksın.
Ben haklı eleştiriye karşı bir şey diyemem.Hem bir yazar değerli eser vermek istiyorsa, acı da olsa eleştirileri dinlemelidir.
Bir öğrenmişsiniz, olmaz
Yaşamaya bırakmıyorlar, ölmeye bırakmıyorlar Amma rahat rahat sürünebiliriz.
alınan isabetli kararlar sayesinde, şu memlekette yaşayamıyoruz, ama, ölemiyoruz da Hep böyle çekecek miyiz?
Emeriga’da insanlar acıhgoz emme hayvanlar budala Bizim koyde de hayvanlar acihgoz, insanlar budala. Gurşuna dizsen değel, gazığa otursan, davuklaa yutmuyoo
Kahve, tıklım tıklımdı. Peykenin kenarına ilişmiş olan Hıdır Ağa,
– Dünya dohuz gulplu bir gazan, sen de tut bir gulpundan, sen de gazan, dedi.
Yere çömelmiş bir delikanlı,
– Ne diyon sen Hıdır Ağa, dedi, dünyanın dohuz değel, dohsan dohuz gulpu ossa, sen ben dutamıyoh işte
Şu memlekette yaşayamıyoruz, ama ölemiyoruzda..Yaşamaya bırakmıyorlar ,ölmeye bırakmıyorlar Amma rahat rahat sürünebiliyoruz.
Gerçek dost , sözünü esirgemeden söyleyendir.
Emiriga’da insanlar açıhgöz emme hayvanlar budala. Bizim köyde de hayvanlar açıhgöz,insanlar budala
Dünya dohuz gulplu bir gazan, sen de tut bir gulpundan sen de gazan.
Şu memlekette yaşayamıyoruz, ama, ölemiyoruz da
”Hayvanlar aracılığıyla birbirimizi aşağılarken kadınları hiç hesaba katmamışız;sanki kadından hayvan olmazmış gibi.Aşağılamayı pekiştirmek için,salt eşek,ayı,öküz demekle yetinmeyip babaları da işin içine katarız:Eşşoğlueşek,it oğlu it,köpek oğlu köpek,ayı oğlu ayı,hayvan oğlu hayvan gibi.Ama hiçbir zaman kızarak aşağılamak istediğimiz bir kadına,eşek kızı eşek,inek kızı inek,ayı kızı ayı,hayvan kızı hayvan demeyiz.Niçin?Kadınlara olan derin saygımızdan mı yoksa kadınları ”hayvan kızı hayvan ”demeye değer görmediğimizden,insan yerine bile koymadığımızdan mı?Bu feministlerin ilgilenmeleri gereken bir konudur ”
Herif demek istiyor ki, benden başkasının rüşvet alması yasak! Genel Müdür dururken bir memurun rüşvet almaya hakkı yoktur. Çünkü rüşvet alınca aldığına değmeli.
Yahu, koskoca bir genel müdür bu, şimdi kalkıp da, eskisi gibi siz yine rüşvet almayı sürdürün diyecek değildi. Elbet, rüşvet yasak diyecek. Sen yine bildiğini oku!
– Hele şükür, tabii üç kelime, işte böyle yazılır: Ma-ama-fih. Sınıfta kal da aklın başına gelsin!
Bendeniz, hâşâ minelhuzur, bu cenabet kelime yüzünden liseyi bitiremedim.
Sezai Efendi söylüyor, ben yazıryordum: Kudema her ne kadar men cerreb-el-mücerreb buyurmuşlarsa da maamafih
Yeni müdür imlaya titiz, gramere düşkün olmasa şeker gibi adamdı. İmza edilecek evrakta küçücük bir imla yanlışı görse küplere binerdi.
Bak şu yollara ağbi Allah razı olsun adamdan, yolları açtı da millet nefes aldı be!.. Yol bu, yol ne demek? Yol, bir kentin nefes borusu demek. Yolları tıkandı mı, o kent soluk alamaz. Yahu buraları neydi eskiden be İki kilometre var yok, şu yolu yarım saatte alamazdık. Arabalar durup yollar tıkanınca şöför şöföre muhabbet ederdik. Bak, şimdi nasıl dakkada geçtik yolu.
Bizim millete iyilik yaramaz ağbi Elin ağzı torba değil ki büzesin. Yolları açtı diye adama söylemedik laf bırakmadılar. Neymiş? Adam yiyormuş. Yesin ağbi, yesin be! Afiyet, bal, şeker olsun. Yeter ki, yediğini inkâr etmesin, annadın mı? Yani iş yapsın, iş Adam iş yaptı, annadın mı? Ne kadar iş yaparsa o kadar da yiyecek; ne kadar yerse o kadar da iş yapacak. Namuslu adam ona derim ağbi İş yapıyor mu, yapmıyor mu? Sen ona bak. İş yaptıktan sonra yesin ulan, yesin be Benden yana anamın ak sütü gibi helal olsun, annadın mı? Adam yapıcı ağbi, yapıcı Yiyici ama yapıcı da Bak, neler yaptı, öyle değil mi? İnsanın yediği unutulur, ama yaptığı kalır, unutulmaz.
Bir müşterim anlatmıştı sizden iyi olmasın, zamanında bir Bursa valisi paşa varmış mesela, Abdülhamit’in emriyle o zamanın Büyük Millet Meclisini kapatmış, bu kötülüğü unutulmuş da, Bursa’nın dar yollarını açması unutulmamış. Tarihten ders alınacak ağbi
Yirmi gün diyende Mekke-i Mükerreme’nin ilimanı Cidde’ye vardıh. Amanınğ bi ısıcah!.. Papurdan inerkene Araplar guşattı bizi. İki altın ayah bastı parası vimezsan gomuyorlar. Vidik. Ehmet yanıyom, boğuluyom, dir dutturur. Hereret ellialtı direceymiş. Gözümden ataş çıhıyo. Su aranıyoh, yoh Gayış gibi bi Arap, elinde desti, dasınan su dağıtıyo. Biz zebih sandıh, içtik. Herüf para deyi, yahamıza yapıştı. İçtiğimiz su değel, çamur bulamacı. Köydeki camusların yıhandığı golün çamurundan beter. Bir das çamura bir altın aldı
Bu yıl pangadan gredo açtılar. Allah irazı ossun, melmekatta demugrasi de var. Sahalı disen, onu temelli goyverdik. Sahalımı sıvazlayınca avucumu dolduruyor. Heç mi değel, adımız Hacı Mustuva’ya çıhar, itibarımız ney artar. Veleekin o gader yolu yalunuz başıma gözüm yimedi.
Kaç yıldır niyet iderim. Gısmat bu yılmış besbelli. Bıldır gideceğidim, düğün dernek çıhtı. Üçüncü garıyı nikeh ittim. Anşe’yi niden aldım diyeceğn? İlk garıdan torun torba zahabı olduh. Ondan iş geçti gayrık. Hadice disen, onu da darlaya niye goşiyon Anşe’nin bubası, ninesi, neyin ölüncek, garip galdı gız Dünya gader çifti çubuğu, tarlası torbası, malı davarı neyi var. Gozelliğine de gozel. Almayup da nideceğn? Bırahsam, gül gibi gızı elin ayuları yiyecek. Al be Mustuva, didim gendi gendüme. Hem suvap, hemi de gızın malı neyi ziyan zebil olmaz. Bu sebepten geçen yıl gidemedimdi.
– Tanımadın mı? Amma yaptın be Mustafa! Sen bezez Mustafa Güven değil misin? Rıza Efendinin oğlu?..
– Tan gendüsüyüm emme
– Eski günleri düşün bakalım
– Yohsan, zekzenbirinci fırga, goşulu dopçu alayı, dördüncü batariyadan ha? Eskerlikten mi tanışıyoh!..
Zafranbollular hep oradaydıh
– Düşün, düşün hele!..
– Bildim, sen güççüğkene Cinci Hoca hamamının arkasındaki evde oturmuyo muydun? Sizin bahçede ne ayvalar olurdu ya!.. Bi kerem sen guyuya düşmüşdün de Sen o değel misin?
– İyi düşün?..
– Bildim, bildim!.. Durşucu Mehmet’in hani ikimize bi zopa çekmişti, nur içinde yatsın Derhatır ediyo mu?
– Düşün bakalım!..
– Tamam, şincik buldum Len, sen Gırhayakzadelerden Hacı Sımıyl’ın oğlu Behlil değel misin?
– Hele şükür tanıyabildin!..
– Vah Behlil Sen miydin len?..
Mustafa Güven’le Behlül tekrar sarmaş dolaş oldular.
Behlül,
– Birbirimizi görmeyeli kaç yıl oldu, Mustafa? dedi
Mustafa düşündü.
– Şöyle böyle yirmiüç yıl oldu, dedi.
Bu sefer Behlül anlatmaya başladı:
– Hani Cinci Hoca’nın hamamının arkasındaki bizim ev vardı da, bizim bahçedeki ayvalardan koparırdık
– Hee Nasıl da derhatır ediyon be!..
– Turşucu Mehmet Efendi Nur içinde yatsın Hani bize bir sopa çekmişti
– İyi ahlında galmış be Behlil!..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir