Küçük İskender kitaplarından İt Cazı kitap alıntıları sizlerle…
İt Cazı Kitap Alıntıları
Ona yazdığınız mektuba nasıl başlayacağınızı bilememek demektir, adıyla seslenememektir.
– Tabiatın güzelliğine bak! dedim.
– Ağaçlardan hiçbir şey göremiyorum! dedi.
Ona yazdığınız mektuba nasıl başlayacağınızı bilememek demektir, adıyla seslenememektir.
Hüzün hastası bir hayvansın
– Ağaçlardan hiçbir şey göremiyorum ! dedi.
Hüzün hastası bir hayvansın
“Suçumuz; bir bardak suda okyanus görmek ”
Demektir ki, karanlıkta yaşadığımız bunca işkence de bizi bir gün mecburen aydınlığa yöneltecek!
– Tabiatın güzelliğine bak! dedim.
– Ağaçlardan hiçbir şey göremiyorum! dedi.
– Ağaçlardan hiçbir şey göremiyorum ! dedi.
Günaydın!
– Sağoool!
– Hiç uyuyamadın değil mi? Hep kabus gördün değil mi? Dönemeyeceğini düşündün değil mi? Koynunda taşıdığın resimlere çıkarıp çıkarıp baktın değil mi hanım evladı gibi? Basit olduğunu, sana kahraman diyerek parmağımızda oynattığımızı yine anlayamadın değil mi? Sana yarrağımızdaki kıl kadar değer vermediğimizi çakamadın değil mi? Aslında bizlerin korkak, senin cesur olmanın düzenin işine geldiğini farkedemedin değil mi?
Nasılsın?
– Siz de sağolun. Çünkü ölmek için bize lazımsınız.
böyle düşünüyordu dostum. onu ambulansla hastaneye kaldırırken bağlı bulunduğu yatakta kendini bilmeden bağırıyordu:
– her gece yatarken başucuma bira koyun dememiş miydim ?
Gece susadığımda uyanıp içtiğimi bilmiyor musunuz?
Evet,alkole bağımlı biri olduğu su götürmez. ama onunkisi bağımlılıktan öte, garip bir aşktı bana kalırsa. İçki satmayan bakkaldan ekmek bile almazdı. Bunu ihanet gibi görmesini anlamıyordum.
omuz omuza verip sarılıyorduk cesaret,hınç, pirinç ve umut dolu
ve rastlantı bu ya
ne zaman bütünleşsek böyle, ne zaman parasızlıktan
şarabı suyla seyrelte seyrelte içsek böyle
gerçeklerin ardında
içine işediğimiz orospu şehrin çükleri
can asiler gibi
birer birer kalkıyordu!
ve ordan, tam ordan, kanlı ormanlardan bir çift irinli göz
bir göz ki hırsından et bir mitralyöz
sarmısaklı ruhumuzun leş güzelliğine bakıyordu
Yaşlı kadınların kucağında oturan kediler
gibi çöreklenmişken bir barın tıraşsız atmosferine,
içkiden ve eroinden ölen arkadaşlarımı hatırladım
belki üzmüyorlar artık beni
ödenemeyen şu elektrik faturaları kadar
annemin ‘ yine mi içtin’ diyen hüzünlü sesi
telefondaki hayır, bitiremeyeceğini anladım dünyadaki bütün içkileri asla!
sevgi, bitmiştir güven!
güven bana gülüm!
sana bitmemişligi ögretecek, tattiracaktir
hasretten-hakikaten-ten degiştiren yüzüm!
istanbul darmadagin olacak, saçlarim
darmadagin. Hepsi, darmadagin!
üzülme gülüm! Toparlanacagiz, birlikte,
ayaga da kalkacagiz, yürüyecegiz de gülüm
hem de çelikten topragini dele dele hayatin!
– Ağaçlardan hiçbir şey göremiyorum ! dedi.
Tabiatın güzelliğine bak. dedim,
Ağaçlardan hiç bir şey göremiyorum dedi.
– Tabiatın güzelliğine bak! dedim.
– Ağaçlardan hiçbir şey göremiyorum! dedi.
Tanrıya kadar elveda
Edebi bir intihar mektubuyla sabahla
O’ na de ki: farkındayım,
Ölsem, cesedimi teşhis edecek tek kişi odur,
Çünkü, cesette olsam, hainim hâlâ
Ona yazdığınız mektuba nasıl başlayacağınızı bilememek demektir, adıyla seslenememektir.
Yüzümün bir yarısı intihar eden sevgilimin peşinden gitti. Öte yarısı film artisti olmak için evden kaçtı.
Ellerinden biri benim olsun!
Ellerimden biri en büyük aşkımın saçları arasında kayboldu. Ötekisi hapse girdi.
Çocukluğunun en güzel günlerini bana armağan et!
Çocukluğumun en güzel günlerinden bazılarını kurtlar yedi. Geri kalan kısmını ise çocuk esirgeme kurumuna bağışladım.
Umutlarının aynısından bana da ısmarla!
Umutlarımın bir kısmından hüznüme şahane bir sos hazırladım. Arta kalan kısmını evlatlıktan reddettim.
Hiç kimsenin bilmediği yerlere gidelim!
Hiç kimsenin bilmediği yerlerin bir bölümü düşler altında kaldı. Diğer bölümlerin inşası sürmekte.
Her şeyini bana anlat!
Herşeyimin bir parçasından trajedi imal ettiler. Boşta kalanlarını da sucuk yaptılar.
Kalbinin temizliği için gündelikçi olabilirim!
Kalbimin temizliğinin bir katıyla uzayın sonsuzluğu ilgileniyor. Öte katlarında zaten belalı yalnızlıklar yaşamakta.
Hiç ayrılmayalım!
Ayrılıkların çoğunluğu ruhun iklim şartlarından: Sen karasalsın, ben ılıman. Ayrılıkların azınlığı bitki örtüsünden: Sende kaktüsler var, bende plastik vazo çiçekleri.
Saçmalıyorsun artık!
Saçmalıklarımdan kimisini hayattan aldım. Kimisini alkol sanıp içtim.
Sen iyisi mi üstüne basacağın bir mayın bul ve beni unut!
çok güzel,
ama burada biraz kan kalmış.
Zincir kalmış, kırbaç kalmış.
Sahneye çıkan hayvanların büyük uzantılarıyla ayaktasın,
çok güzel,
Ama burada biraz aşk kalmış.
Sana dokunduğum günlerde bana ‘sevgilim’ derdin,
şimdi ‘ibne’ diyormuşsun,
çok güzel,
Ama burada biraz sonbahar kalmış.
ihanet kalmış,
bencillik kalmış.
korkunç yolculuklar planlardık insanlardan uzağa.
Ellerimizi bırakıp, ayaklarımızı bırakıp gidecektik,
çok güzel,
ama burada benim çocuksu saflığım kalmış. aptallığım kalmış düşlerim kalmış.
Bu gece benim için en iri şeyi ağzına al! evrendeki en iri şeyi:
adımı!
Ve sonra tükür onu havaya.
Altına geç ve bekle.
çok güzel!
Ama burada biraz her şeye rağmen hala benim sana hasretim,
benim senin göğsünü yumruklaya yumruklaya ağlayışım,
benim
benim senin bana hediyen lök gibi yalnızlığım kalmış!.. ”
İnsan gibiydim, gölge gibiydim.
Uzak ihtimallerin, uzak çocuğu gibiydim
Gidenin karanlıkta saklanmasını sağlamak için,
Gözden kaybolmasını kolaylaştırmak için.
Yapma
Edebi bir intihar mektubuyla sabahla
O’ na de ki: farkındayım,
Ölsem, cesedimi teşhis edecek tek kişi odur,
Çünkü, cesette olsam, hainim hâlâ
Melankolinin çektiği röntgen filmleri gibisin; ince, narin, sıradan insanın bakıp bakıp bir bok anlamadığı.
*
-Tabiatın güzelliğine bak! dedim.
– Ağaçlardan hiçbir şey göremiyorum! dedi.
Eğer satırlar arasında kaybolursanız, seslenin,
gelip sizi de severim.
Sorun değil.
Uzaktan aynı.
Yakınlaştıkça
ve tattıkça
farkı anlaşılan.
Öğrendiğim tek yabancı dil
Senin dilin ağzımda
Parmakların gevşerken boğazımda
Boğduğun sevgili benim
bir şeye inanmak ise, kavgasını verebilmektir.