İçeriğe geç

İstikbal İslamındır Kitap Alıntıları – Seyyid Kutub

Seyyid Kutub kitaplarından İstikbal İslamındır kitap alıntıları sizlerle…

İstikbal İslamındır Kitap Alıntıları

Bizim tek eksiğimiz kuvvetli ve sağlam bir imandır. İşte bu iman olmadan sahip olduğumuz hiçbir şey bizi doyurmayacaktır.
İnsan her şeyin ölçüsü olmalıydı, öyle gerekirdi. Ama durum tam tersine! İnsan ortaya koyduğu dünyada bir yabancıdır. İçinde yaşadığı dünyayı teşkilatlandırmamıştır. Çünkü kendi tabiatına dair pratik bir bilgisi yoktu.
Allah sözün en doğrusunu buyurur!
İman olmadan sahip olduğumuz hiçbir şey bizi doyurmayacaktır.
Korkunç bir hızla uçurumların dibine yuvarlanan insanlık İslam’a muhtaçtır.
Dünya bir inkılap bekliyor.
Bu inkılabın İslam’ın olacağını söylüyoruz.
Bilgi, bilene; sevgi, sevene; ümit, ümit edene; iman, sahibine; dava ise, madem ki ben varım, öyleyse bu dava var! diyebilene var.
Allah katından gelen her din pratik dünyada hüküm sahibi olmayı hedef alır.
İslam bir sistemdir, bir hayat sistemidir; insan hayatını realite planında bütün yönleri ve konumlarıyla kavrayan bir sistem!
İşte biz insanların insanlara kulluk ettiği düzenlere cahiliye düzenleri adını veriyoruz.
İnsanlar sadece bilmek le hayatlarını ne yönlendirebilirler ne de değiştirebilirler. Ancak inanmak la bu işin üstesinden gelebilirler.
Allah’ın dini ancak efendi olur, denetleyen, kontrol eden olur, güçlü ve yönetici olur
Hiç kuşkusuz insanoğlu yeryüzünde var olan yaratıkların en şereflisidir. Yeryüzünde temel varlık odur yeryüzünün mukadderatı ona teslim edilmiştir. Yeryüzünde her şey onun hizmetindedir
Dünya hayatından geçmeyen bir ahiret yolu açmak diye birşey yoktur dinin tabiatında.
İnsanlık, yolunu şaşırmış durumdadır.
Allah katından gelen her din pratik dünyada hüküm sahibi olmayı hedef alır, insanların bütün hareketlerinde ve eylemlerinde kendisine uymalarını ister; yoksa vicdanlarında yalnızca kuru bir şuur ya da ahlâkları için ruhî bir süsleme aracı olarak kalmayı değil!
Ve Allah sözün en doğrusunu söyler
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Öyle ki millet olarak dinimizi, imanımızı ve dinî vecibeleri yerine getirme gayretimizi kaybettik
Dinin , dünya yaşamından ayrı tutulması diğer bir ifadeyle dini dünyadan ayırmak dinin doğasına uygun değildir. Yine aynı şekilde dinin vicdani duygularla , güzel ahlakla , kişisel ve toplu olarak yerine getirilen ritüel ibadetlerle sınırlandırılması ya da dini insan hayatı içerisinde Allah ile kul arasında ‘kişisel bir mesele’ olarak tanımalanan dar bir alana hapsedilmesi ilahi sistemin tabiatına uygun değildir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İşte biz insanların insanlara kulluk ettiği düzenlere cahiliye düzenleri adını veriyoruz.
İnsanlığın İslâma olan ihtiyacı, kindarların ona olan kininden daha kuvvetlidir.
İslâm bir hayat sistemidir.
İnsana bu varlık âlemindeki yerini bildiren, insan olarak yaratılışının gayesini öğreten din, Allah’ın dinidir.
Allah işinde mutlak galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler. •Yusuf, 21
Şüphesiz Allah bizimle beraberdir
Şüphe götürmeyen gerçek şudur ki: İstikbal İslam’ındır.
İnsanlık, yolunu şaşırmış durumdadır.
İnsanları, dünyanın her yerinde mensup oldukları toplumun ekonomik refahlarını geliştirilmesi gerekçesiyle artan ruhi, akli ve ekonomik baskılardan mutlaka kurtarmak gereklidir.
Biz, din ile dini uygulamayı birbirinden ayırdık. İnancın, modern koşullarla birlikte yürütülebileceğine olan inancımızı kaybettik.
Komünizm propagandası örümcek ağı gibidir. Bir millet onun eline düştüğünde, baskı o milletin rûhi güçlerini emer, bitirir.
İnsanların akıllarında şaşkınlık, ruhlarında ise manevi boşluk var.
İnsanın teknoloji tarafından oluşturulan bir ortama kendini adapte edemediğini, dejenere olmadan, bozulmadan uyum sağlamasının imkansız olduğunu öğrendik.
İnsanlığın en asil değerlerini yitirmesine ve manevi açıdan çökmesine yönelten bir yaşam tarzını sürdürmek faydasızdır.
insanlık kendi elleriyle şekillendirdiği çevrede mutsuzdur. Ahlaki ve zihinsel olarak yozlaşmaktadır. Bu noktada en fazla zayıflamakta olanlar, endüstri medeniyetinin doruğuna ulaşmış gruplar ve uluslardır.
İnsan varoluşundan bu yana insandır. O, kalbini onaracak, düşüncelerine kaynak teşkil edecek, ona kendi hayatı ile çevresindeki kainatın; kendisinin ve kainatın yüce yaratan ile ilişkisine bütüncül ve kapsamlı bir açıklama yapabilicek bir inanç sistemine ihtiyacı vardır.
İnsan hayatı üzerine inşa edilen tüm ideolojilerin, sistemlerin, düzenlerin ve yasaların mutlak olarak itikadi bir düşünce temeline ihtiyaçları vardır.
Maddi medeniyetin parıltısı, bu medeniyetin gölgesi altında yaşayan insanlığın mustarip olduğu mutsuzluk gerçeğini görmemizi engellememeli. Atılan füzeler, fırlatılan uydular, insanın ve insani değerlerin yuvarlandığı çukuru görmekten alıkoymamalı.
Sonra ne mi oldu?
Sonra tüm doktrinleri ve sistemleriyle batı medeniyetinin ruhunda bir boşluk meydana geldi. İçinde insan ruhunun bozulduğu, insani değerin heder olduğu, insani değerlerin yozlaştığı bir boşluk. Madde yığınlar halinde birikirken ve değeri artarken, insana ait tüm değerlerin çöküşe geçtiği bir boşluk.
Batılı düşünürler çevrelerinin, medeniyetlerinin, şanssız tarihlerinin, zalim kiliselerinin ve beş asır boyunca hayatlarına hakim olan uğursuz ayırımın esiridir.
İnsanlar, kilise adamlarının özel yaşamlarını keşfettikleri gün onların sadece hayatın güzelliklerinden yararlandıklarını ve sefa içinde yaşadıklarını değil; fuhuş ve sefahate olan aşırı düşkünlüklerini de gördüler.
Görüldüğü üzere insanlık bugün sefil bir durumdadır. Daha acısı da içine düştükleri bu durumdan kurtulmak için bir çıkış yolu bulmaktan aciz durumda, fasit bir dairede çaresizlik içinde olmalarıdır.
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi.
Onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar! Oysa göklerde olanlar da yer de olanlar da isteyerek veya istemeyerek hep O’na boyun eğmişlerdir ve O’na döndürüleceklerdir.
İslâm hayat sistemidir.
Biz; insanların, Allah’a döneceğine, O’nun hayat nizamına uyacağına inanıyor ve yakinen biliyoruz ki, İstikbal İslâm’ındır. Yine inanıyoruz ki, İslâm’ı hayat nizamı olmaktan uzaklaştırmak için sarf edilen gayretler başarısızlıkla neticelenecektir.
Bilgi, bilene; sevgi, sevene; ümit, ümit edene; imân, sahibine; dava ise, “madem ki ben varım, öyleyse bu dava var!” diyebilene var.
Fıtratı cahiliye enkazı altından kurtarıp onu tekrar bu olumsuz ortama karşı üstün hale getirmek!
İşte bu mücadele, bunun mücadelesi!
Dünkü Endülüs ve bugünkü Filistin, her ikisi de şahittir ki İslâm’ın kovulduğu bir toprak parçasında bu asil kökün koparılmasından sonra ne dil kalır ne de millet!
İslâm insan hayatına esas teşkil edecek düsturun çizilmesi işini cehaletten, kusur ve hevâdan uzak, tam ve şümûllü ilme, Allah Teâlâ’nın ilmine bırakıyor. Şu sebeple ki kainatı ve kainattaki varlıkları yaratan, kainatın kanun ve kuvvetlerini vareden, insanı dünyaya gönderen, bu geniş madde âleminde çalışabilmesi için onu türlü yeteneklerle donatan, tüm hakikatleri bilen de yalnızca Allah’tır. Bizim ‘koyu cehlimize’ karşılık ‘mutlak bir ilim’le insan için hayat düzeni koymaya, insanın bireysel ve toplumsal hayatını, kendisini çevreleyen bu kâinattaki hayatını içine alan bir düzen varetmeye muktedir olan yine ancak O’dur.
İnsan aklının madde dünyasında şaşırtıcı başarılar elde ettiğini, harikalara benzer şeyler meydana getirdiğini görünce gururla kapıldık, aldandık. Zannettik ki uçaklar, füzeler imal eden, atomu parçalayan, hidrojen bombası yapan, fizik kanunlarını bulan ve bu kanunları bu şaşırtıcı işlerde kullanan insan aklı, beşer hayatı için düzen koyma hak ve yetkisine de sahiptir. Düşünce ve inanç kaideleri, ahlâk ve yaşayış esasları belirlemeye de layıktır.
Böyle bir vehme saplandık.Oysa unutuyorduk ki insan aklı madde âleminde bir şeyler yaparken bilebileceği, tanıyabileceği bir âlemde iş görüyordu. Çünkü o, bu âlemi kavrayacak yetilerle donatılmıştı. Halbuki ‘insan âlemi’ nde bir şeyler yaparken öncekine oranla büyük bir boşluğun içine düşer. Çünkü bu âlemin korkunç ve karmaşık hakikatini kavrayacak yetilerle donatılmamıştır.
İslâm bir sistemdir; insan hayatını realite planında bütün yönleri ve konumlarıyla kavrayan bir sistem!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir