İçeriğe geç

İstanbul’da Bir Zürafa Kitap Alıntıları – Sunay Akın

Sunay Akın kitaplarından İstanbul’da Bir Zürafa kitap alıntıları sizlerle…

İstanbul’da Bir Zürafa Kitap Alıntıları

Anladım ki, her neşenin arkasında bir hüzün, her mutluluğun arkasında bir acı var. Bu acı ve mutsuzluklar çoğu zaman bizden gizleniyor. Bize anlatılmıyor, öğretilmiyor. Azınlığın mutluluğu için çoğunluğu mutsuz eden kararlar kapalı kapılar ardında, gizli kapaklı alınıyor.

Böyle bir dünyada bir çocuğun ayı oynatıcısının bir kahraman değil, bir işkenceci olduğunu görmesi için ‘sirk çadırı’nın ya da ‘gösteri’nin arkasına doğru sokulması gerekiyor

Zulüm ve baskıya tövbe etmedikçe ey alçak
Kurtuluş yok, hak tahtını kudretli eliyle yıkar
Montaigne ne de güzel söylemiş: İnsanın bu dünyada korkması gereken tek hayvan insandır.
Bir Afrika atasözü şöyledir: Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
Pencere, en iyisi pencere,
Geçen kuşları görürsün hiç olmazsa,
Dört duvarı göreceğine.
Tehlikelerin en büyüğü, çıkarları peşinde koşan açgözlülerdir.
Anladım ki, her neşenin arkasında bir hüzün, her mutluluğun arkasında bir acı var.
Elimizde olsa da yarsak
Herkesin yüreğini, kafasını
İçindekileri görsek
Ve gerçek bir dostumuz
Bulunduğuna emin olsak!..
Öylesine öykünüyorlar ki batıya zamane gençleri ,
Velet değil
welet her biri.
Halt etmiş Türkçe öğretmenleri;En uzun fiil
*beklemek*tir çünkü
“Mapushane penceresine oturmuş suskun bir adam neler düşünür leylekler geçerken? Yakın geçmişin mutlu ve mutsuz günleri mi yeşerir gönlünde? Güney’in pamuğa durmuş tarlaları, tuz ve deniz kokan ılık rüzgarları mı geçer aklından, yoksa incirkuşlarını, sıtmaağaçlarını ve yoksul baba evini mi özler? Bütün kuşlar göç mü eder çoraklaşmış yüreğinden, penceresinde yalnız mı bırakırlar onu?”
“Anladım ki, her neşenin arkasında bir hüzün, her mutsuzluğun arkasında bir acı var. Bu acı ve mutsuzluklar çoğu zaman bizden gizleniyor. Bize anlatılmıyor, öğretilmiyor. Azınlığın mutluluğu için çoğunluğu mutsuz eden kararlar kapalı kapılar ardında, gizli kapaklı alınıyor.”
Aslanlar kendi tarihcilerine kavusana kadar kitaplar avciyi ovecektir.
1924 devrimini gerçekleştirenlerin bir tabloda bile görmeye tahammül edemedikleri savaş sahneleri, 1974 yılında ne yazık ki Kıbrıs’ta gerçek olacaktır.
Mapushane penceresine oturmuş suskun bir adam neler düşünür leylekler geçerken? Yakın geçmişin mutlu ve mutsuz günlerini mi yeşerir gönlünde? Güney’i pamuğa durmuş tarlaları, tuz ve deniz kokan ılık rüzgarları mı geçer aklından, yoksa incirkuşlarını, sıtmaağaçlarını ve yoksul baba evini mi özler? Bütün kuşlar göç mü eder çoraklaşmış yüreğinden, penceresinde yalnız mı bırakırlar onu?
Meclis’e bir deve gönderilmesini öneriyorum. Çünkü o, geniş bir pencereden bakmayı politikacılardan iyi biliyor!
Hiç düşündünüz mü; denizkızı var da, neden denizerkeği yok?.. Yanıtı çok basit: Çünkü denizcilerin hepsi erkektir. Eğer, kadınlar da denizde aylarca gezinselerdi, erkeğe benzetecekleri bir deniz canlısı bulurlardı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Midelerini doldurmak üzere, lokantaya dönüştürülen Kız Kulesi’nin kapısını çalanların, çalınan kapı umurunda mıdır ki?..
Graham Bell, mucidi olduğu ilk telefon hattını sevgilisinin evine çeker. Zaten muhtetemin derdi keşif yaparak tarihe geçmek değil, sevgilisinin sesini duymaktır! Her telefon açışta sevgilisinin adını söylemek zordur.
Çünkü oldukça uzun bir adı vardır kadının: Alessandra Lolita Oswaldo
Graham Bell zamanla, kadının adının ilk hecelerini söylemeye başlar: Ale Lol Os
Ve bu söylem bir süre sonra daha da kısalır: Alo
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
O gün, kahvaltısının bir bölümünü serçelerle paylaştıktan sonra oturur ve dört duvar arasından bir mektup yazar kız kardeşlerine: Serçelerim elimden kırıntıları yiyerek bir toplumsal bir düzeye yükseldiler. İlk günler çağrıma sekerek, korkarak gelen kanatlı çiçekler, şimdi güvenle parmaklarımın ucundan kırıntıyı gagalıyor, yöremde cıvıltıyla uçuşuyorlar.
Sonsuza dek bekledim sonunda
Sevdim seni
Volverin kar esmeri
Uzun sözün kısası, özgür olmak zorunda kalan şiir değil, şairdir!
Çocuklar biriktirilir dokuz ay on gün
Ömür boyu harcanmak için
Anladım ki, her neşenin arkasında bir hüzün, her mutluluğun arkasında bir acı var. Bu acı ve mutsuzluklar çoğu zaman bizden gizleniyor. Bize anlatılmıyor, öğretilmiyor. Azınlığın mutluluğu için çoğunluğu mutsuz eden kararlar kapalı kararlar ardında, gizli kapaklı alınıyor.
Sevdiğim çiçek adları gibi
Sevdiğim sokak adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibi
Adınız geliyor aklıma
Oğlum, bir köpeğin resmini eli fırça tutan herkes yapabilir. Ressam, köpeğin özgürlüğünü engelleyen tasmayı görebilendir!
Ağlamayı bilmiyor Vietnam
Şiir ne ki
Gözyaşı
Çocuklar doğmadan öldürülüyor
Git Vietnam’da ana ol
Pencere, en iyisi pencere,
Geçen kuşları götürsün hiç olmazsa,
Dört duvarı göreceğine.
..Annelerin gözyaşları hiç dinmeyecek bu ülkede.
San Marco meydanında dost olduğum güvercin
Bir Alman misillemesinde
Kurşuna dizilmediyse eğer
Venediğe gider
Ben kuşumu bulurum
Ben kuşumu bilirim
Milyon güvercin içinde..
Türkler için bu kuşların herbirinin güzel bir manası veya hayırlı bir tesiri vardır. Kumrular sevdaları korur, kırlangıçlar yuva yaptıkları evleri yangınlardan muhafaza eder, leylekler her kış Mekke’ye hacca gider, deniz kırlangıçları müminlerin ruhunu cennete götürür. Böylece minnet hissiyle ve dindarlıkla Türkler kuşları himaye edip beslerler, kuşlar da onların evlerinin etrafında, denizin üstünde ve mezarların arasında şenlik eder.
Elimizde olsa da yarsak
Herkesin yüreğini, kafasını
İçindekileri görsek
Ve gerçek bir dostumuz
Bulunduğuna emin olsak!
At eyersiz, insan eğersiz güzeldir.
Böylelikle her şeyin sonunu hazırlayan insanın, yaratıcılığı sayesinde küllerden bile yeniden dirilebileceğinin mesajını verir.
Insanın bu dünyada korkması gereken tek hayvan insandır.
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
Sınırında resimlerini savaştan kurtarmak isterken ölen bir ressamın mezarı olan kaç ülke vardır ?
Mapushane penceresine oturmuş suskun bir adam neler düşünür leylekler geçerken?
Yakın geçmişin mutlu ve mutsuz günleri mi yeşerir gölünde? Güney’in pamuğa durmuş tarlaları, tuz ve deniz kokan ılık rüzgârları mı geçer aklından, yoksa incir kuşlarını, sıtma ağaçlarını ve yoksul baba evini mi özler? Bütün kuşlar göç mü eder yüreğinden, penceresinde yalnız mı bırakırlar onu?
Sen cesur bir çocuksun. Ben de fena adam değilim. Tesadüf bizi karşı karşıya getirdi. Aramızdaki fikir aykırılığını ve siyasi kini bir tarafa bırakarak insan sıfatıyla ahbap olamaz mıyız?
Güvendiğiniz birisi sizi hayal kırıklığına uğratırsa söylenecek bir söz vardır: Dağ fare doğurdu . Uygarlığın, dağların insan tarafından taklit edilmesiyle başladığı düşüncesinde olan bilimadamları vardır. Bu konuda örnek olarak Babil Kulesi, Misir piramitleri ve Aztek tapınakları gösterilir. 2000’li yılların başın da uygarlığın geldiği en son nokta bilgisayardır Ve biz, bilgisayarın kumanda aracına mouse diyoruz. Ne dersiniz, böylelikle dağ gerçekten de fare doğurmuş olmuyor mu?
Zincirlenmiş köpekler mülkün en keskin koruyucularıdır, ilk ısırdıkları da onları zincirden kurtaranlardır.
Biz koşuyu kaybettikten sonra da koşan atlarız.
“Edirne’ye yolunuz düşerse bir gün, Karaağaç’a gidin mutlaka. Yunanistan’dan savaş tazminatı olarak alınan bu topraklar, Meriç Nehri’nin batı kıyısından Türkiye’ye pasaportsuz bakacağınız tek yerdir.” Kalemi mükemmel güzel insan Sunay Akın
Güvendiğiniz birisi sizi hayal kırıklığına uğratırsa söylenecek bir söz vardır: Dağ fare doğurdu .
Elimizde olsa da yarsak
Herkesin yüreğini, kafasını
İçindekileri görsek
Ve gerçek bir dostumuz
Bulunduğuna emin olsak!
Arslanlar kendi yazarlarına kavusuncaya kadar kitaplar avcıları ovecektir.
At eyersiz,insan eğersiz güzeldir.
Zincirlenmiş köpekler mülkün en keskin koruyucularıdir, ilk isirdiklari da onları zincirden kurtaranlardir.
B.Shaw
Çocuklar biriktirilir dokuz ay on gün
Bir ömür harcanmak için.
Sevdiğim çiçek adları gibi
Sevdiğim sokak adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibi
Adınız geliyor aklıma
Oğlum, bir köpeğin resmini eli fırça tutan herkes yapabilir. Ressam, köpeğin özgürlüğünü engelleyen tasmayı görebilendir!
İnsanın bu dünyada korkması gereken tek hayvan insandır.
Zincirlenmiş köpekler mülkün en keskin koruyucularıdır, ilk ısırdıkları da onları zincirden kurtaranlardır.
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıları övecektir.
At eyersiz, insan eğersiz güzeldir.
Hiç düşündünüz mü; deniz kızı var da, neden deniz erkeği yok? Yanıtı çok basit: Çünkü denizcilerin hepsi erkektir.
Zincirlenmiş köpekler mülkün en keskin koruyucularıdır, ilk ısırdıkları da onları zincirden kurtaranlardır.
”Azınlığın mutluluğu için çoğunluğu mutsuz eden kararlar kapalı kapılar ardında, gizli kapaklı alınıyor. ”
”İnsanın bu dünyada korkması gereken tek hayvan insandır. ”
”Zincirlenmiş köpekler mülkün en keskin koruyucularıdır, ilk ısırdıkları da onları zincirden kurtaranlardır. ”
At eyersiz, insan eğersiz güzel olur.
“ Kocasının bir yumrukta çıkardığı gözü elinde,
Hastaneye koşuyor Zinnure:
Yanından boş bir özel ambulans geçiyor. “
Evrenselliğin tecrübesine ve yoluna sığınıyorum. Ta ki ; ölümsüz ruh cevherimin aydınlığı, uyanan şuurluluğun derinliklerinden sıyrılsın ve ben, ten kafesinden kurtulmanın ilahi aşkı içinde, sonsuzluğa doğru sürüklenip gideyim.
Şairler ve yazarlar cankurtaran şoförü gibidirler. Yaşamın kulvarında ter akıtırlar ve ölümü geçmek için koşarlar. Kendi adlarına hiçbir beklentileri, çıkarları yoktur. Gerçek şair ve yazarlardan söz ediyoruz elbette.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir