İbrahim Tüzer kitaplarından İsmet Özel – Şiire Damıtılmış Hayat kitap alıntıları sizlerle…
İsmet Özel – Şiire Damıtılmış Hayat Kitap Alıntıları
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
İsmet Özel
doğru yürür insanoğlu…
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan,
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda,
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.
İsmet Özel kendisi ile yapmış olduğumuz söyleşide “kadirşinas itaatsizlik” ve tevarüs edilmemiş asalet” üzerine sorduğumuz soruyu şöyle cevaplandırmaktadır: “tevarüs edilmemiş asaleti şu manada kullanıyorum. Hani aristokraside gerçekten lordun oğlu lord oluyor. Bu şekilde değil. Ama şüphesiz ki insan ilişkileri bakımından, daha sonra da çevremde gördüğüm insanların da pek azında olan aile içi bir ilişkimiz vardı. Ben bunu her zaman söylerim. Benim annem ve iki tane de ablam vardı. Ama ben evimizde Allahın bir günü olsun onlara ait özel eşyaya rastlamadım. Bunlar ne zaman yıkanırdı, ne zaman kurutulurdu ben hiç bilmedim. Böyle biraz asalet. Tevarüs edilmemiş diyorum ama pekala bal gibi de var aslında. Ama tevarüs edilmemiş kısmı şu: Bunun bir çizgi temin ettiğini, aşama olduğunu anlamak bana mahsus bir şey. Bu tevarüs edilmemiş. Bunun kadrini bilmek, benim başarabildiğim bir şeydi. Belki benden daha asil ortamlarda yaşayanlar vardı ama bu asaletten bihaber olarak yaşayıp geçtiler. Hatta belki bundan şikayet bile ettiler. Kadirşinas itaatsizlik ise otorite aleyhtarlığımla alakalı bir şey. “Ben toplumun bana verdiği şeyin kadrini biliyorum, fakat bu bana verildi diye boyun eğmeye hiç niyetim yok” diye düşünüyordum.
İsmet Özel, bu durumu şöyle ifade etmektedir: “Ben çocukken de müthiş bir anti otoriter tavra sahiptim. Mesela öğretmenlerimiz sevmezdim. Sebebi de şuydu. ”Yani ne oluyor geliyor sınıfa herkesi susturuyor, ayağa falan kaldırıyor” derdim. Birinin üzerinde baskı kurması için bir gerekçesinin olmasını beklerdim.”
Şair, öğretmenlerini sevmemesinin nedeni olarakta “büyüklerin küçükleri anlayamadıklarını“ göstermekte ve bunu yaşamış olduğu bir anısıyla şöyle örneklemektedir: “ilkokul birinci sınıfta bir öğretmen adayı staj dersi yaptı. Derste resim dersiydi. Bir Eskimo hikayesi anlattı ve bu anlattığı hikayeden bir sahneyi resmetmemizi istedi. Ben de hikayede anlatıldığı gibi köpeklerin çektiği bir kızak resmi çizdim. Herhalde herkes öyle yapmıştır. Fakat benim resmimde, köpekler ikişerli durdukları için bir köpek görünüyor fakat altında dörtten fazla ayak var. Çünkü öbür köpeğin ayakları da görünüyor. Öğretmen sonunda güzel bulduğu resimleri topladı. İlkokulda küme şeklinde oturulurdu. Bizim kümedeki çocuklar “Öğretmenim, öğretmenim bu resim de güzel“ diye benim resmimi işaret ettiler. O da geldi baktı ve “hayır” dedi. “Çok fazla ayak var.“ İşte bu tıpkı Antonio de Saint Exupery’nin “Küçük Prens”indeki kuzu gibi. Dedim ki “Bu büyükler anlamıyorlar, öğretmen bunu göremedi. Bir köpek görünüyor ama dörtten fazla ayak var çünkü yanında öbür köpek var.”
İsmet Özel, bu durumu bir kopukluk olarak nitelemekte ve özellikle babasıyla arasında olan iletişimsizliği şu şekilde dile getirmektedir: “Mutlak manada, ebeveynlerimle aramda bir kopukluk vardı. Özellikle babamla, şüphesiz öyle bir uzaklık vardı. Ama bu babamdan da gelen bir şeydi. Çünkü babam eski tip insanlardan, hani çocukları sevmeyen, çocukları okşamayan tipler vardır ya onlardan birisi. Son derece mesafeli duruyordu. Ben babama hiçbir zaman “sen“ diye hitap etmedim. Ama bu biraz da annemden gelen bir şeydi. Biz babamıza bütün kardeşler “siz“ derdik. Ben babamın beni sevdiğini hatta bütün kardeşlerimi sevdiğimi iyi bilirdim. Hatta bunun somut belirtilerini de görmüştüm. O ayrı bir şeydi. Ama annemle çok daha yakındık. Mesela biz çocukken babamızdan para isteyemezdik. Annemize söylerdik. Annem babama söylerdi. Babam da “ne parası” derdi. Annem de “sorma ver parası” deyince o da çıkarıp verirdi.
İsmet Özel, yine aynı konu üzerine Gençlik dergisinin 1987 yılında sormuş olduğu soruya şöyle cevap verir: “Altı kardeşin en küçüğüyüm… Çocukluğumda benden büyük ağabeylerim ve ablalarım olduğu için ev, kitaba uzak bir ortam değildi. Çok doğal bir şekilde kitaplarla bağlantı kurabildim. Evde bulunan kitaplar yoluyla edebiyat eserlerine karşı bir yakınlığım oldu. ( ) Düş dünyasında yaşayan bir çocuktum, okuduğum kitaplardan beni etkileyenlerin İsmini vermek gerekirse Gorki’nin Ekmeğimi Kazanırken gibi romanlarından tutun da Mike Hammer maceralarına kadar uzanan bir küme kitap. Bilgiye karşı müthiş açlığım vardı. Yine o yıllarda sayfa sayfa karıştırmaktan keyif duyduğum ciltli bir ülkeler coğrafyası kitabıydı. Onu karıştırarak okumak ilginçti…
İsmet Özel, babasının bu durumunu şöyle ifade etmektedir: “Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda rüştiye mezunu olan birisi o günkü boşluktan yararlanıp bir çok numaralar çekebilirdi. Babam polis olmuş. Ben bunu doğrudan doğruya sosyal durumuyla açıklıyorum. Çünkü babam yüksek tabakadan bir insan değildi ve biraz da tabi ahlaki tutumla alakalı. Aslında bugün olduğu gibi. Türkiye’de hak etmediği mevkileri işgal eden dünya kadar insan var. O gün de mutlaka öyleydi. Ama babam buna tevessül eden birisi değildi.”
Slovakyalı salyangozdur rûhum ..
bende kanat
bende gizem bırakmadılar..
bebeğin bağırışı
hiç geçmeyen şeyler
sen değişmiyorsun.
karanlıksın.
Ya sen gel ya beni oraya aldır”
Her gün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu.
çokça yaşayabilirdim.
uzaklaşmaz kulaklarımdan
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır.
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
#Elmalıdavası
sevgilim olur musun.
doğrusu seni toprağı eller gibi sevdim
ey kanıma çakıllar karıştıran isyan
beni kurtarma,konuştur
beni yaz geceleri patlayan sağnaklara bağışla.
Kendi
Dudaklarımız
Arasında.
Kanırtılırken ses etmedik
O da birşey:
Nerdedir yerle gök arasındaki ulak,
Nerde biz?
Kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile
Neydi söğüt gölgesinde gülümsemek
Ağız dolusu gülmeden taşlıkta
başından başlayabilirim.
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
Sağırım, nasıl oluyor da uğultum uzaktan
beni çağırmaktadır?
Yüzüne ay kırıkları çarpıp uyansın sevdiğim.
baktım akşam herkesin kabul ettiği kadar akşamdı
hiç bir meşru yanı kalmamıştı hayatımın
Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?
-Yaşama!
-Ya bileydim?
Yazar: Mıydım
Hiç: Şiir.
Epeydir yazmıyorum / yazamıyorum.
Aslında yazmak / yapmak istediğim istediğim pek çok konu var
Bunu bir ben bilirim, bir de gökyüzü..
Yola, inanmışlarla çıkılır.
Neydi söğüt gölgesinde gülümsemek.
Ağız dolusu gülmeden taşlıkta
uykuyu tadayım dersen
kâbusa dalmak pahasına.
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
Şiir olur.
Bunu bir ben bilirim,
Bir de gökyüzü.
‘İsmet Özel
Bunu bir ben bilirim, Bir de gökyüzü
-İsmet Özel
Neydi söğüt gölgesinde gülümsemek.
Ağız dolusu gülmeden taşlıkta
bizim için dokunaklı bir şarkı değil ki.
Bu yürek gökle barışık yaşamaya alışmış bir kere..