İmam Gazali kitaplarından İslam’da Dostluk ve Kardeşlik Adabı kitap alıntıları sizlerle…
İslam’da Dostluk ve Kardeşlik Adabı Kitap Alıntıları
Ey Ademoğlu! kişi sevdiği ile beraberdir. sözü seni aldatmasın kıyamet gününde iyi kimselerin arasına girebilmen ancak onlar gibi amel etmenle mümkün olur. Yahudiler ve hristiyanlar da peygamberlerini seviyorlar fakat ahirette onların yanında olamayacaklar.,,
Hasan Basri
Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh; bir boyunduruğa bağlı olarak çift sürmekte olan iki öküze baktı; bu esnada öküzlerden birisi kaşınmak için duraklayınca diğeri de durdu. Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh bunu görünce ağladı ve dedi ki;
Allah yolunda kardeş olmuş iki kimse de böyle olmalıdır. Allah için amel ederler; birisi durakladığı zaman diğeri de ona muvafakat eder. Muvafakat yani uyuşma ile ihlâs kemale erer. Her kim arkadaşlığında ihlâslı ve samimi değilse o ‘münâfık’ demektir. İhlâs; yanında olması veya olmamasının fark etmemesi, lisanın ve gönlün, için ve dışın bir olması; cemaat ve yalnızlığın yahut ihtilafın durumu değiştirmemesidir. Bu yazılanların birbirinden farklı oluşu, ʻsevgide samimiyetsizlik’ demektir. Dinde aslı yoktur ve mü’minlerin yolunda bir engeldir.”
Dostların gizlilerini örtme hususunda gösterilen ihmalkârlığın ve kusurları yayma hususundaki gayretin menşei, kişinin içindeki gizli hastalık yani haset ve kindarlıktır. Çünkü hasetçi ve kindar kimsenin içi kötülüklerle doludur. Fakat o şahsa karşı içinde saklar; çıkarmaya kudret bulamadığı müddetçe gizli tutar. Ama eline fırsat geçtiği zaman aradaki bağı çözer, hayâyı kaldırır ve içinin gizli hasedini dışa akıtır. Bir kimsenin içinde kin ve haset mevcut olduğu zaman, onunla ilişkiyi kesmek daha evlâdır.
Arkadaşının hatası için yetmiş özür bulman gerekir; eğer kalbin bütün bu özürleri kabul etmez ise kınamayı ve sitemi kendine etmelisin ve kalbine şöyle seslenmelisin: “Ne kadar katısın ey kalbim! Kardeşin sana yetmiş türlü mazeret beyan ediyor da hâlâ kabul etmiyorsun; o halde asıl ayıplanacak arkadaşım değil bizzat sensin.”
Hz. Peygamber buyurdu ki;
“Karşılaşıp buluşan iki arkadaş; biri diğerini yıkayıp temizleyen iki ele benzer”
Cüreyrî şöyle der:
Hicretten sonraki ilk asırda insanlar birbirlerine karşı dinin icaplarına göre muamele ettiler. Nihayet dini bağlar zayıfladı ve ikinci asırda birbirlerine vefakarlıkla muamelede bulundular. Nihayet vefa da gitti. Üçüncü asırda birbirlerine mertlikle muamele ettiler. En sonunda mertlik de gitti ve insanların münasebetini tanzim etmek (düzenlemek) üzere sadece ümitlenmek veya çekinmek kaldı.
Arkadaşlık; belalara ve zamanın hadiselerine karşı bir kalkandır.
Ahmağın kalbi ağzında, akıllının dili ise kalbindedir.
Çünkü kötü zan, kalbin gıybetidir.
Mesela seleften bazıları benim ayakkabılarım diyen, yani bir şeyin kendine ait olduğunu hissettiren kimselerle ahbaplık bile etmezlerdi.
Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki;
Kul Allah yolunda yeni bir dost edinirse Allah da onun için cennette yeni bir mertebe ihdas eder.
Alkame el-Utâridî ölümüne yakın zamanda, oğluna yaptığı vasiyetinde, güzel ahlâkı cem etmiştir; şöyle demiştir:
Oğlum! İnsanlarla arkadaşlık etme ihtiyacını duyduğunda, kendine hizmet ettiğin zaman seni koruyacak, arkadaşlık ettiğinde sana şeref kazandıracak, sıkıntıya düştüğünde yardım edecek kimselerle arkadaşlık et. Hayır elini uzattığında karşılıkta bulunan, senden bir iyilik gördüğünde unutmayan, kötülük gördüğünde unutan kimse ile arkadaşlık et. Bir isteğin olduğunda isteğini yerine getiren, konuşmadığın zaman hâlini soran, başına bir iş geldiği zaman seni ondan kurtarmaya çalışan kimse ile arkadaşlık yap. Seni yalan çıkarmayan, bir işe giriştiğinizde senin emrine giren, aranızdaki ihtilaflı meselelerde senin sözünü tercih eden kimselerle arkadaşlık et.”
Hz Ömer radıyallahu anh arkadaşta dindarlığı aramaya teşvik hususunda Saîd b. el-Müseyyeb’in rivayet ettiği sözünde şöyle buyurmuştur:
“Dürüst kardeşler edin, himayelerinde yaşarsın; onlar, saadetli anlarda ziynet durumundadırlar, musibetli anlarda ise arka çıkarlar. Kardeşine karşı vazifeleri en güzel şekilde yerine getir ki gerektiği zaman o da imdadına yetişsin. Düşmanından ayrı dur, arkadaşından da sakın, ancak emin olan arkadaş müstesna. Allah’tan korkan kimseden başkası da emin kimse olamaz. Fâcir ile arkadaşlık etme, onun fücûrunu öğrenirsin. Fâcire sırrını açma. İşlerinde, Allah’tan korkanlarla istişare et.
Hz. Ali radiyallahu anh şöyle buyurmuştur:
Cehlin kardeşi ile arkadaşlık etme.
Ondan sakın, kendine gel.
Nice cahil vardır ki düşürmüştür,
Kardeşlik kurduğunda halîm bir zâtı.
Kişi arkadaşıyla ölçülür,
Kişi onunla düşüp kalktığında.
Bir şey için başka bir şeyden
Mikyaslar vardır, benzerlikler vardır.
Kalbin kalp üzerine de
Birlik kurduğunda bir tesiri vardır.
İçkiye müptela biri, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda defalarca dövülerek cezalandırıldığı halde yine içmeye devam edince, sahabîlerden biri; ‘Allah ona lânet etsin, ne de çok içiyor! dedi de bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Kardeşinin aleyhine, şeytana yardımcı olma.’ buyurmuştur.
Veya aynı mealde başka bir ifadede bulunmuşlardır.
(Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ten Buhârî rivayet etmiştir. Bk. Buhârî, “Hudûd , 5, r. 6780.)
Biliniz ki Allahu Teâlâ’nın emrine âsi olan kimsenin ya akidesinde veyahut da amelinde çarpıklık vardır. Akidesi bozuk kimse ise ya bid’at ehlidir ya kâfirdir. Bid’at ehli ise ya faaldir bid’atini yaymaya çalışır yahut da susar. Susmasına gelince ya aczinden olur veya ihtiyâr ile bir düşünce ve arzuya dayanır olur.
Ediplerden birisine;
Sır saklaman nasıldır? diye soruldu.
O da;
Ben o sırrın mezarı olurum. diye cevap verdi.
çünkü sırları ifşa etmek ;kişinin alçak tabiatla olduğuna ve içinin habisliğine alamettir.
Ahmağın kalbi ağzında,akıllının dili ise kalbindedir.’
“Arkadaşlarınızı üç günden fazla göremezseniz arayın; hasta iseler ziyaret edin, meşgul iseler yardım edin, unutmuş iseler hatırlayıp dostluğu tazeleyin.”.. Atâ b. Rebâh
Ediplerden birisine;
Sır saklaman nasıldır? diye soruldu.
O da;
Ben o sırrın mezarı olurum. diye cevap verdi.
İbn Şübrüme, arkadaşlarından birinin mühim bir işini gördü. O da ona bir hediye getirdi. İbn Şübrüme;
Bu da ne? diye sordu. O şahıs;
Bana yaptığının karşılığı. deyince İbn Şübrüme;
Allah afiyet veresice! Al şu malını. Sen bir arkadaşına bir dilekte bulunup da onun bunu yerine getirmek için gayret sarf ettiğini görmezsen namaz için abdest al, onun için dört tekbirli cenaze namazı kıl ve onu ölmüş say.
Arkadaşını, ihtiyacını senden açıkça istemeye mecbur bırakırsan bu arkadaşlık müessesesine karşı işlenmiş büyük bir kusur olur.
İyilikle mukabele ancak senin şahsına zulmeden için uygun düşer. Fakat senden gayrıya zulmeden ve Allah’a isyan eden kimseye iyilikle mukabele hoş olmaz. Çünkü zalime iyi muamele, mazluma kötülük olur.
Allah’ım! Düşmanımı bana güldürme; dostumu da benim yüzümden üzme. Dinimde bir musibet verme, dünyayı sa’y-u gayretimin bütün hedefi kılma.
Allahu Teâlâ buyurur: ‘Benim için birbirlerini ziyaret edenlere sevgim layık ve vacib oldu; benim için birbirlerini bol bol sevenlere sevgim layık ve vacib oldu; benim için birbirleriyle yardımlaşanlara sevgim layık ve vacib oldu.’
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: Mü’min çabuk kızar, çabucak razı olur.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Yanında bulunmadığı zaman arkadaşını, sen olmadığında onun senin hakkında nasıl konuşmasını istiyorsan o şekilde yad et.
Lisanın adabının, sevgiyi celb etmek hususunda en tesirli olanı; yokluğunda onun hakkında kötü bir söz söylendiği yahut namusuna açık veya örtülü olarak dil uzatıldığı zaman onu müdafaa etmektir. Arkadaşlığa yakışan, bu durumda arkadaşı himayede, ona yardım etmede ve mütecavizin, saldırganın azarlanmasında ihmal göstermeden seri hareket etmek ve ona ağır söz söylemektir. Böyle bir durumda susmak ise hakkında dedikodu yapılan dostu kızdırır ve onun gönlünü soğutur.
Sırrı gizlerim; onu gizlediğimi de gizlerim.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: İki kimse oturup konuşunca, sözleri birbirine emanet demektir. Onlardan birinin, arkadaşının aleyhine onun hoşlanmayacağı şeyleri başkalarına nakletmesi helal olmaz.
Yine kendisine açmış olduğu sırları saklamak veya başka kimselere katiyyen yaymamak, en yakın arkadaşlarına, hatta darılıp ayrıldıktan sonra bile olsa bu sırlardan bir şey söylememek lazım gelir. Çünkü sırları ifşa etmek; kişinin alçak tabiatli olduğuna ve içinin habisliğine alamettir. Arkadaşın dostlarına, ailesine ve çocuklarına dil uzatmamak, başkası onların aleyhinde konuşmuşsa o konuşmaları bile zikretmekten kaçınmak gerekir. Çünkü birisinin, senin aleyhinde sövüp saydığını, sana nakleden kimse de aynı işi yapmış olur.
Susmak, ayıplarını kendisi mevcut olsun olmasın bahis konusu etmemek, onları hiç bilmiyormuş gibi davranmak, konuştuğu zaman sözüne itiraz etmemek, münakaşaya tutuşmamak, şahsi ahvalini öğrenmeye çalışmak ve aşırı derecede mütecessis davranmaktan uzak durmak şekillerinde olur
arkadaşının ihtiyacı senin ihtiyacın olmalı yahut da onun ihtiyacını kendininkinden daha mühim görmelisin. Onun muhtaç olduğu vakitleri araştırmalı ve onun içinde bulunduğu durumlardan gafil olmamalısın; tıpkı kendi ihtiyaçlarını görmezden gelmediğin gibi. Arkadaşının senden bir şey istemesine ve yardım için ihtiyacını açıkça söylemesine meydan vermeden ve o ihtiyaçlarını giderdiğini hatırına yerleştirmeden bu vazifeyi ifa etmelisin. Onun işlerini gördüğün için onun üzerinde bir hakkın olduğunu düşünmek değil, bilakis sana işini gördürme lütfunda bulunduğu için minnet duymak yolunu tutmalısın.
Hz. Peygamber buyurdu ki; Karşılaşıp buluşan iki arkadaş; biri diğerini yıkayıp temizleyen iki ele benzerler. İki mü’min bir araya gelince Allahu Teala her birine muhakkak arkadaşı yoluyla iyilik ve hayır ihsan eder.
‘Kim bir kimse ile Allah için kardeşlik ederse Allah onu, cennette, işlediği diğer iyi amellerden hiçbiriyle erişemeyeceği bir mertebeye yükseltir
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem; şüphesiz iki mü’minin ruhu bir günlük mesafeden onlardan biri arkadaşını asla görmediği halde birbiriyle buluşur, mülaki olur buyurmuştur. Buhari, Edebü’l-müfred, 1, 101.
Her beğenilen şey, sevimli ve kendisiyle lezzet duyulandır. Fakat esasında gönüllerin birbiriyle uyuşması mantıktan daha ötede, esrarengiz bir iştir. Nitekim bazen iki kimse arasında görünüşte bir tatlılık, yaratılış ve ahlak bakımından bir güzellik olmadan da kuvvetli bir sevgi meydana gelebiliyor. Bunun sebebi daha ziyade, dostluğu ve uyuşmayı gerektiren batıni bir alakadır. Çünkü bir şey tabii olarak benzerini cezbeder.
“Sırrı gizlerim; onu gizlediğimi de gizlerim.”
Saf ve asil kimselerin göğüsleri, kendilerine tevdî edilen sırların mezarlarıdır.
İki kimse oturup konuşunca, sözleri birbirlerine emanet demektir. Onlardan birinin, arkadaşının aleyhine onun hoşlanmayacağı şeyleri başkalarına nakletmesi helal olmaz.
Aşikâr azarlama, içeride gizlenen bir kinden daha iyidir. Hasetçi insanın lütfu bile ancak aradaki soğukluğu arttırmaya yarar.
Kendisini dinleyen bir kimse, şahsına gösterilen ilgiden dolayı Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem nazarında, kendisinin oradakilerin en itibarlısı olduğunu sanırdı. Onun oturuşu, dinleyişi, konuşması, latif bir tarzda sual soruşu ve yönelişi, karşısındaki şahsa doğru olurdu. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ashabının yüzlerine gülmek, tebessüm etmek ve onların anlattıklarına karşı ilgi ve taaccub gösterme hususunda insanların hepsinden ilerdeydi.
Eğer bir mü’min, yüz münafık ve bir tek mü’minin bulunduğu bir toplantıya gelse mutlaka gidip o mü’minin yanına oturur. Bir münafık da içinde yüz mü’minin ve bir tek münafığın bulunduğu bir meclise gelse gider de o bir tek münafığın yanına oturur.
el-Ahnef b. Kays der ki: Arkadaşlık çok ince bir cevherdir. İyi korunmazsa bir çok âfetlere mâruz kalır. Bu kıymetli cevheri, sana karşı haksızlık edenden özür dileyecek kadar kızgınlığı yutabilme, kendinde fazilet arkadaşında kusur görmeyecek bir hoşnutluk ile âfetlerden kollamalısın.
Câfer es-Sâdık hazretleri şöyle derdi:
Dostluğu bana en ağır gelen kimseler, bana karşı samimi değil, tekellüfle hareket edenler ve onlara karşı muameleme dikkat ve itina göstermek zorunda kaldığım şahıslardır. Dostluğu gönlüme en hafif gelenler ise yanlarında, yalnızken olduğum gibi hareket edebildiğim kişilerdir.
Hz. İsa aleyhisselam da bir duasında şöyle buyurmuştur:
Allah’ım! Düşmanımı bana güldürme; dostumu da benim yüzümden üzme. Dinimde bir müsbet verme, dünyayı sa’y u gayretimin bütün hedefi kılma.
‘Müslümanı sev, asiye buğz et’
Oturup anlaşacağın kardeşlikte arayacağın vasıf ayrı, ahiret kardeşliğinde de arayacağın vasıf ayrıdır.
Oğlum ulema sohbetine katıl ve onlara iyice sokul. Bahar yağmurları yeryüzünü yeşerttiği gibi, onların meclislerinde ki hikmet nurları da, insanların kalbini canlandırır.
Meymun b. Mihran der ki: Kuru kuruya kardeşliğe razı olanlar , ölüler ile kardeş olsunlar.
Hasan Basri diyor ki: Allah için kardeş olanlar, bürgülerini(örtülerini) kardeşlikleri ile ortadan bölerlerdi.
Bilmiş ol ki Allahü Teala’nın yeryüzünde kapları vardır onlarda kalplerdir.. Bu kalplerin Allah katında en sevimlisi günahlardan pak, dinde salabetli ve kardeşlerine karşı en yumuşak olanıdır.
Kişi,kendi nefsine gösterdiği ilgi ve şefkati , kardeşine gösterecek derecede şefkat duygusunu geliştirmediği takdirde , aralarındaki dostlukta hiçbir hayır yoktur.
Kardeşler üçtür; ahiret kardeşin,dünya kardeşin ve kendisiyle yalnızlığını giderdiğin kardeşin.
Peygamber (sav):
Mümin çabuk kızar, çabucak razı olur. (Tirmizi, Fiten, 26)
Dikkat edilirse burada, ‘kızmaz’ denilmiyor
Hz. İsa aleyhisselam da bir duasında şöyle buyurmuştur:
Allah’ım! Düşmanımı bana güldürme; dostumu da benim yüzümden üzme. Dinimde bir müsbet verme, dünyayı sa’y u gayretimin bütün hedefi kılma.