İçeriğe geç

İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü Kitap Alıntıları – Sezai Karakoç

Sezai Karakoç kitaplarından İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü kitap alıntıları sizlerle…

İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü Kitap Alıntıları

&“&”

Peygamber tarafından kurulan Kardeşlik Ortaklığıı başlıbaşına köklü bir kurum, ideal bir erdem anıtıdır.
İslamda, kişinin de,Devletin de amacı birdir. Amaç, islamı gerçekleştirmektir.
Kazanç, islamda emeğe dayanır.
kapitalizm ve komünizmin Yalnız gidiş yollan farklı. İkisi de, sonuçta kendi topluluklannın dışındaki bütün insanlığı sömürmek için kurulmuş sistemlerdir.
İslam’dan kopuldukça ekonomik düzen sarsılır, ekonomik düzen sarsıldıkça İslam’dan kopulur. Sonunda, bugünkü, din, medeniyet, kültür, politika, ahlak ve ekonomi alanında içinde bulunduğumuz iflas durumuna gelip çatarız
Kapi­talist düzende, kişi, fazla istihlakle gözü kamaştırılmış, gözü küçük ihtiraslarla bağlanmış bir insan, komünist düzende ise, gözü korkutulmuş, sinik ve hırsızlama yaşayan, hakkını bile hırsızlık psikolojisi içinde alan, şahsiyeti ezilmiş bir kişi"dir.
Sosyalizm prensiplerine bakan, eşitlik kardeşlik… sloganlarını görecektir. Ama bunun uygulanışı ve oluşmuş ekonomik yapısı olan komünizm, insanı da eşya arasına sokmaya kadar gitmiş ve topyekün bir zulüm aracı olmuştur. Çıktıkları ve vardıkları aynı oluyor demek ki kapitalizm ve komünizmin. Yalnız gidiş yolları farklı. İkisi de, sonuçta kendi topluluklarının dışındaki bütün insanlığı sömürmek için kurulmuş sistemlerdir.
İslamda, kişinin de, Devletin de amacı birdir. Amaç, islamı gerçekleş­tirmektir.
Kapitalizmde hem ticaret hem faiz helaldir. Sosyalizmden ise hem ticaret hem faiz haramdir. İslâmsa ayrı bir ekonomik sistem olarak, ticareti helâl, faizi haram kılmıştır.
Dünya kapkaranlık ve büsbütün ışıksız değildir.
En geniş daire Allahın hakkıdır.Mutlak hak O’nundur.Sonra insanın, sonra hayvanın, bitkinin ve eşyanın hakkı gelir.Bu haklarsa, Yaratıcının hakkına bağlı, O’ndan çıkan haklardır.Bu anlamda nisbî ve izafîdirler.İnsan, kendi hakkını kullanırken daima, o hakkın mutlak sahibinin şuurunda olmalıdır.
Dinin (hüküm) cephesi toplumu en sağlam temellerle kurarken, (rahm) cephesi, yapının içine bir ışık gibi sızıyor, şurda burda birikecek (zulm) artıklarını ve ifrazatını eritiyor. Sözgelimi, zekat, bir bakıma bir din kurumu, bir bakıma bir ekonomi kurumu, bir bakıma da bir sosyal kurumdur. İlk bakışta tamamen bir mali yasak olarak görünen faiz yasağının, borçlunun evinin gölgesinden bile faydalanmamaya kadar varan bir takvaya uzanışı vardır. İslâm ne hayat düşmanı din ve felsefeler gibi hayatı, ekonomik düzeni, istihsal ve istihlâk planlarını felce uğratır, ne de materyalist doktrin ve dünya görüşleri gibi, insanı ekonomik eşya ve makine durumuna indirir. Hayatı sıkıştıran, bölen, parçalayan, boğan bir sistem getirmez. Hayata düzen, yön ve anlam veren bir ruh ve planla gelir.
İslâm, insanı ekonomiye değil, ekonomiyi insana bağlamıştır.
İslâm ekonomisinin çöküşü ve yoksulluğun gelişi hiçbir zaman içten ve sistem gereği olmamış, hep dıştan gelen saldırışlarladır.Son dönemde uygulanan batı tipi ekonomilerin başarısızlığı da, İslâmdan değil, İslâm prensip ve yaşamalarının terkinden doğmuştur.Asıl, uygulanan batı ekonomik sistemleridir ki, halkları tam bir yoksulluğa götürmüştür.
Albert Camus’nün Başkaldıran insan" adlı eserinde belirttiği gibi, nasıl nihilist temelli çağdaş diktatörlükler eninde sonunda teröre gidiyorsa, materyalist temelli batı ekonomik yapıları da er veya geç bir sömürme sistemi özelliğini kazanıyorlar.
Filozofların doktrinleri ise, ne kadar insanın gözlenmesinden doğarsa doğsunlar, büyük bir ölçüde yaratışın dışına çıkmakta ve kaçmaktadır.Bundan dolayı da, yaşanma değerleri azalmakta en azından, belli bir süreyle ve belli şartlarda sınırlanmaktadır.İnsanlar bir süre için kapılırlar bunlara: insanın özüne dokunduğunu sanırlar.İlk anlar, en ateşli bir atılışla denerler, sonra birden bire terk ederler.
İslâm, yaşadığımız hayatı ebediliğe göre ayarlar.
İslamda, kişinin de, Devletin de amacı birdir. Amaç, islamı gerçekleş­tirmektir.
Ve biz yalnız insanlara yaptığımız zulümlerin değil, hayvanlara ve eşyaya yaptığımız zulmün de hesabını vereceğiz.
Yoksulluk, islamın gidişiyle oranlı olarak ters taraftan o eski refah çapına ulaşır. Bu böyle oldukça suç islama yüklenir. İslamdan kopuldukça ekonomik düzen sarsılır, ekonomik düzen sarsıldıkça islamdan kopulur. Sonunda, bugünkü, din, medeniyet, kültür, politika, ahlak ve ekonomi alanında içinde bulunduğumuz iflas durumuna gelip çatarız.
Denilecek ki, bu ideal bir müslümanın portresidir. Biz de deriz ki,(hayır bu ideal müslümanın değil, normal, herhangi bir müslümanın özelliğidir.)Bu gün, normal bir müslümanın hayalinden bile o kadar uzakta bulunuyoruz da size ondan böyle geliyor. Yoksa ideal müslümanlar, geçmişteki milyonlarca örneğinde de görüldüğü gibi, kendisi sultan bile olsa, içtiği bir bardak suyun hakkı önünde titremişlerdir
Eşyanın ise bir itici gücü, bir red hakkı yoktur. Onun kaderini mülküne geçiren insan çizer. Böylece, mülk edinemiyen insansa, kapitalizme göre, bir nevi insan da olamıyor. Ve zamanla kapitalist o tür insanı da, eşya gibi görmeğe, ondan da, eşyadan faydalandığı gibi faydalanmaya başlıyor. Eşya nasıl tek taraflı bir hak konusu, kendinin hiç bir hakkı olmayan bir köle ise, eşya sahibi olamayan insan da, köleleştirilmek, eşya statüsüne tabi tutulmak isteniyor.
islam ne hayat düşmanı din ve felsefeler gibi hayatı, ekonomik düzeni, istihsal ve istihlak planlarını felce uğratır, ne de materyalist doktrin ve dünya görüşleri gibi, insanı ekonomik eşya ve makina durumuna indirir. Hayatı sıkıştıran, bölen, parçalayan, boğan bir sistem getirmez. Hayata düzen, yön ve anlam veren bir ruh ve planla gelir.
İslam, insanı ekonomiye değil, ekonomiyi insana bağlamıştır.
Sosyalizm prensiplerine bakan, eşitlik kardeşlik… sloganlarını görecektir. Ama bunun uygulanışı ve oluşmuş ekonomik yapısı olan komünizm, insanı da eşya arasına sokmaya kadar gitmiş ve topyekün bir zulüm aracı olmuştur. Çıktıkları ve vardıkları aynı oluyor demek ki kapitalizm ve komünizmin. Yalnız gidiş yolları farklı. İkisi de, sonuçta kendi topluluklarının dışındaki bütün insanlığı sömürmek için kurulmuş sistemlerdir
Ekonomiye tapışın ekonomik sefalet getirmekten başka bir şeye yaramadığı gerçeği gün geçtikçe İslam ülkelerinde daha iyi anlaşılıyor.
Müslüman tüccar, metre veya arşınını, Müslüman bakkal terasizini kullanırken, meleklerin olanı olduğu gibi kaydettiğini ve Allahın kontrol ettiğini unutmaz.
Zekat, bir bakıma bir din kurumu, bir bakıma bir ekonomi kurumu, bir bakıma da bir sosyal kurumdur.
Bugün, gerek Batılı devletler, gerek Komünist devletler tarihin görmediği bir ölçü de, dünyayı paylaşmış, bütün insanlığı sömürmekte ve ezmektedirler.
Allah’ın halifesi olacak kadar üstün tutulmuş bir yaratığa da öbür yaratıkları tasarruf etme hakkının tanınması olağandır. Ama, böyle büyük hak ve yetki, ona, o derece büyük ödevler ve sorumluluklarla beraber gelir.
İslâm, ne kapitalizm, ne komünizm gibi, donmuş, katı, kısa bir dönem uygulanıp sonra terk için savaşılacak, insan ve toplum enerjisini yutan, emen, akıtan ve kurutan bir yapı teklif etmiş, ne de liberalizm ve sosyalizm gibi tamamen havada kalan, aldatıcı oyalayıcı birkaç prensibi söylemekle yetinmiştir. O, her çağda ve her türlü gelişmeden sonra da uygulanabilecek, prensipler, doktrin,sistem ve yapı getirmiştir.
İslâm, insanı ekonomiye değil, ekonomiyi insana bağlamıştır.
Kapitalizm ve komünizm sadece gidiş yolları farklı, ikisi de sonuçta kendi topluluklarının dışındaki bütün insanlığı sömürmek için kurulmuş ekonomi sistemleridir.
Ekonomiye tapışın ekonomik sefalet getirmekten başka bir şeye yaramadığı gerçeği gün geçtikçe İslam ülkelerinde daha iyi anlaşılıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir