Ömer Nesefi kitaplarından İslam İnancının Temelleri kitap alıntıları sizlerle…
İslam İnancının Temelleri Kitap Alıntıları
Cüneydi Bağdadi der ki Allah’a ulaştıran yolların hepsi kapalıdır. Ancak Resullullah’ın yoluna uyanlara yollar açıktır.
Üsame b. Zeyd bir adamı ölürken Kelime-i Şehadet getirmesine rağmen öldürünce Peygamberimiz bu hareketi kınadı. Bunun üzerine Üsame hazretleri Ya Resulullah dili ile söyledi ama kalbi ile tasdik etmedi. deyince Peygamber Efendimiz, Ya Üsame sen onun kalbini yardın da baktın mı? buyurdu.
Aklın yeri kalptir. Ziyası ise dimağdadır.
Kâmil akıl, sahibini dünyada bunalım ve rezillikten ahirette ise pişmanlıktan kurtarır.
Kâinatta görülen sonsuz düzen ve uyum ancak sonsuz bir iradenin kuvvetiyle mümkündür. Kâinatın devamı için gerekli olan bu kudret bir an verilmezse kâinat binası yıkılır. Azametle duran dağlar, taşlar atılmış pamuk gibi olur. Güneş ışığını veremez olur. Gökyüzü kâğıt parçası gibi dökülür. Bu, kâinatın sonudur. Bu son, bizim bilmediğimiz bir zamanda kâinatın yaratıcısı olan Allah’ın kudretiyle gerçekleşecektir.
Alem bütün kısımlarıyla sonradan yaratılmıştır. Alem, yoktan var edilmiştir ve zamanı gelince yok olacaktır.
Hareket için kendi dışında bir kuvvete muhtaç olan madde kâinatın ilk prensibi olamaz.
Fiziğin ilk prensiplerinden biri bir cismin harekete geçebilmesi için bu cisme dıştan bir kuvvetin tatbik edilmesi gerektiğidir. Kâinat ise çok küçük ve çok büyük parçacıkları ile tam ahenkli bir hareket içindedir. Bu duruma göre bir canlı varlığın veya maddenin hayatını temin eden hareket kâinat manzumesinin dışında bir kuvvete zarurî olarak muhtaçtır.
İslam’ın tavsiye ettiği iman; kâinat varlığının incelenmesi ve gözlenmesi sonucunda fertte hâsıl olan imandır.
Hz. İbrahim’in güneşin, ayın, yıldızların hareketlerine bakıp her birinin gözden kaybolduğunu görünce solan, kaybolan ve sonu olan şeylerin yaratıcı olmayıp yaratık olduklarına akıl erdirmesi ve ezeli, ebedi kâinatın yaratıcısı olan Allah’a iman etmesi kâinat gerçeğinden imana vasıl oluşun açık örneğidir.
İslâm’ın tavsiye ettiği iman; kâinat varlığının tetkiki ve müşahedesi neticesinde fertte hasıl olan imandır.
İstidrac, lügatte, bir şeyi derece derece çıkarmak veya indirmek demektir. İslam ıstılahında ise; bir insanın, günahını artırdıkça ve azgınlığını devam ettirdikçe Allah’ın (C.C) ona, nimet kapılarını açması ve onu dünyada nice izzet, ikbal ve makamlara çıkarmasıdır. Bu kimse, bütün bu nimet ve ikballeri kendi kahramanlığına ve çalışmasına bağlar. Allah’a şükredip tevbe etmeyi ve tevazuu unutur. Gurur ve kibrini artırır, kötülüklere daldıkça dalar. Günahları derece derece çoğalır. Çoğaldıkça da, derece derece Allah’ın gazabına yaklaşır. Nihayet Allah (C.C), ansızın onu yakalar ve şiddetli azaba duçar eder.
Ashabıma kötü söz söylemeyiniz. Sizden biriniz, Uhut dağı kadar altını sadaka olarak verse; gene de ashabımın birisinin (ulaşmış olduğu yüce derecenin) boyuna, hatta yarı boyuna ulaşamaz.
Allah-ü Teâlâ’yı görmek, aklen caiz, naklen vaciptir. Allah-ü Teâlâ, görülür. Fakat bu görülme, bir mekânda, bir yönde, bir ışık yardımıyla değildir. Görenle Allah (C.C) arasında bir mesafe de bahis konusu değildir.
İman, insan ile doktrin arasında bağdır. İnanç, akide ile fert arasındaki parçalanmaz bağlılıktır. Akide ise, mümin için en yüksek hakikattir. Ferdin, kâinat ve hayat hakkındaki ilk düşünüşü demek olan akide, insan hayatını baştan başa tesir altında tutar.
Aklın yeri kalptir. Ziyası ise dimağdadır.
Hâlbuki elde tahriften azade uzak bir kitap (Kur’an’ı Kerim) bulunuyordu. İnsanlığın kurtuluş yolunun tek orijini olan bu kitabın, yeniden hayatı yorumlaması bekleniyordu. Ne yazık ki Osmanlı devlet teşkilâtı ile beraber bütün kültür müesseseleri, bunu başarabilecek takatten düşmüşlerdi.
İslâm’ın tavsiye ettiği iman; kâinat varlığının tetkiki ve müşahedesi neticesinde fertte hasıl olan imandır.