Mehmet Erdoğan kitaplarından İslam Hukukunda Ahkamın Değişmesi kitap alıntıları sizlerle…
İslam Hukukunda Ahkamın Değişmesi Kitap Alıntıları
İşte fıkıh budur. insanlara örf, âdet, zaman ve hal karinelerinin farklılıklarına rağmen, kitaplarda mevcut nakillerle fetva veren bir kimse, hem sapar hem de başkalarını saptırır. Böyle birisinin dine karşı işlediği cinayet, tıp kitaplarında mevcut bilgilerle yola çıkıp da bütün insanlığı tedaviye kalkışan kimsenin cinayetinden daha büyüktür.
Kim zamanının insanlarını (gerçeklerini) bilmezse o cahildir.
1917 tarihli Osmanlı Aile Hukuk Kararnamesinde, evlenme akdi esnasında kadının kocasının evlilik boyunca tek evli(monogam) kalmasını şart koşabileceğini kabul etmiştir.
Nasıl ki, bir doktor, şikâyetleri aynı olan hastalarına, bünye farklarına göre farklı reçeteler veriyorsa, Hz. Peygamber (as.) de kendisine yöneltilen aynı soruya çok farklı cevaplar vermiştir. Bu bir tutarsızlık değil, aksine soru soranların içinde bulunduğu durumu değerlendirme zaruretinin tabiî neticesidir.
Selef-i Salih(sahabe) kesin naslarla sabit olmadıkça bir şeyin haramlığına asla hükmetmiyorlar ve bu haramdır. , Bu helaldir. gibi kesin ifadeler kullanmaktan sıkıntı (harac) duyuyorlar ve bunun yerine Bundan hoşlanmıyorum, kerih görüyorum. gibi ifadeler kullanmayı tercih ediyorlardı. Bunun anlamı haram dairesinin mümkün mertebe dar tutulmaya çalışılması demektir.
Hadislerin büyük bir kısmı Kur’an’daki genel prensiplerin, genel düzenlemelerin fiilî tatbikatı, örneklemesi, sözlü izahı ve beyanı şeklindedir.
Mümin Allah’a kulluk için yaşar; hayatının gayesi budur.
İslam hukukunun amacı donmak ya da hayatı dondurmak değil; hayata hem ayak uydurmak hem de yön vermektir.
Gerekli şartları ile tahakkuk eden zarûretler yasakları mübah kılar. Vâcibin terk ya da te’hîrini gerektirir.
( ) yeni gelişmeler karşısında suskun durmak, ya da uygun çözümler getirmemek ümmeti büyük bir sıkıntıya sokar. Bu ise İslâm’ın kolaylaştırıcı ruhu ile asla bağdaşmaz.
Muhammed el-Behiyy’in de dediği gibi İslâm bütün olarak vardır veya yoktur.
Abduh’a göre, insanlığın kemale erişmesiyle artık peygamberlere (hazır vahye) ihtiyaç kalmamış, son peygamberin koyduğu kıstaslar doğrultusunda kendi kaderini kendisi çizecek olgunluğa ulaşmıştır. Bu ümmette ictihâd, bir tür eski peygamberlerin işlevini görecektir.
Kur’ân-ı Kerim her şeyi açıklamak üzere indirilmiş olmasına rağmen, pek çok teferruat hükümleri, daha sonra meydana gelen ve gelecek hadiselerin hükümlerini içermez.
Kur’ân’ın bu değişmez özelliği müslümanlar adına başkalarını rahatsız etmiş; sınırlı ve çok eski bir kaynağın, bugünün ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini, dolayısıyla da onun tatbik kabiliyetinden uzak ve terke mahkûm olduğunu müslümanların zihinlerine yerleştirmeye çalışmışlar, pek çok aydınımız da, Kur’ân’ın mâhiyetini incelemeden bu görüşü benimsemişlerdir.
Sulama ve haraç hukuku Hicaz’da değil de, Irak’da gelişmişse, bu elbette çevre faktörünün bir neticesiydi. Dicle ve Fırat’la yakından ilgisi vardı.
İslâm hukukunun amacı donmak ya da hayatı dondurmak değil; hayata hem ayak uydurmak hem de yön vermektir.
Abduh’a göre, insanlığın kemale erişmesiyle artık peygamberlere (hazır vahye) ihtiyaç kalmamış, son peygamberin koyduğu kıstaslar doğrultusunda kendi kaderini kendisi çizecek olgunluğa ulaşmıştır. Bu ümmette ictihâd, bir tür eski peygamberlerin işlevini görecektir.