Aliya İzzetbegoviç kitaplarından İslam Deklerasyonu kitap alıntıları sizlerle…
İslam Deklerasyonu Kitap Alıntıları
“Toplumdaki bozukluk belli bir sınırı aştıktan sonra, kanunların hiçbir hükmü kalmıyor.”
İstiklâl ve hürriyet olmadan İslami nizam mümkün değildir.
“İslam’ın olduğu yerde umursamazlığa yer yoktur.”
“Bizim milletlerimiz yüzyıllardır eğitimli bireylerden mahrumdur. Onların yerine iki farklı sınıfa sahiptir, bunlar: eğitimsizler ve yanlış eğitilmişlerdir.”
Güç kullanma ve kanun, yalnızca adaletin vasıtalarıdır. Adaletin kendisi ise insanın kalbinde bulunur.
İslamın mesajlarını yeni vasıtalarla ve yeni şekillerde gerçekleştirmek, her devrin ve her neslin görevdir.
Kur’an anlaşılabilir bir mana ve muhteviyattan yoksun, yalın kulağa hoş gelen bir sese dönüştürüldü.
“Bir müslüman ancak Allah ve İslam yolunda canını feda edebilir yahut sabreder.”
Ne olduğunu ve köklerinin nereye uzandığını bilmeyen bir memleket nereye gideceği ve neyi hedef alması gerektiği hususunda açık bir algıya sahip olabilir mi?
İslam’ın yorumlanmasında kendilerini tekel kılacak özel bir sınıf şeklinde organize olan hoca ve şeyhler, İslam’da ruhbanlığın olmamasına ilişkin kesin tavra rağmen kendilerini Kur’an ve insan arasında aracı konumuna yerleştirirler.
Cami minarelerinden ve televizyon vericilerinden halka yönelen mesajlar birbirine zıt olursa ne elde edebiliriz ki?
İslami yenilenme fikrine her zaman muhalif olacak iki grup mevcuttur. Eski düzenin korunmasını isteyen muhafazakarlar ve yabancıların düzenini isteyen modernistler. Birinci grup İslam’ı geçmişe çekerken ikinci grup da ona başkalarına ait bir gelecek hazırlar.
İslam dünyasının İslâmiyet’in aleyhinde bir sistemle ya da İslam olmaksızın ihya edilmesinin mümkün olmadığını iddia ediyoruz.
İslam nizamının en basit tanımı, din ve kanunun,eğitim ve gücün, ideallerin ve menfaatlerin,manevi toplumun ve devletin, gönüllülüğün ve gücün birliğidir.
Bizim,siyasi veya ahlaki tüm başarılarımız ve başarısızlıklarımız, İslam’ı nasıl kabul edip hayatımıza ne kadar girmesine izin verdiğimizin göstergesidir.
Kim olduğunu, nereden geldiğini bilmeyen bir millet, nereye gideceğini ve ne için çabaladığını bilebilir mi?
Devrimler bazen bir milletin bilgeliğini,bazen de kendine ihanet ettiğini gösterir.
İslam,Müslüman toplumların aklını başına getirebilecek,içlerindeki disiplin,ilham ve enerji ölçeklerinin sınırlarını zorlayabilecek tek düşüncedir.
Eskiden olduğu gibi ordularını göndermek yerine,şimdilerde kendi fikirleri ve sermayelerini gönderiyorlar,amaçları bu yeni etkileme şekillerinde de aynı: kendilerinin bu topraklardaki varlıklarını sağlama almak ve Müslüman halkı ileride de manevi zafiyete,maddi ve siyasi bağımlılığa sürüklemek.
Deklarasyonun temel amacı da, başkalarını İslam’a döndürmek değil, Müslümanların istislamı, yani İslamileşmesi idi.
Ruhun bu yeni hali ve duygusu olmaksızın bugünkü Müslüman dünyasında gerçek bir değişim gerçekleştirmek mümkün değildir
Medeniyet, kadından kullanılan veya yapılan bir nesne yarattı ancak bu esnada, tek saygıdeğer özelliği olan şahsiyetini aldı. Anneliği ihmal ederek kadını, temel ve yeri doldurulamaz rolünden yoksun bıraktı
Kadına haksızlık yapmak için kimse İslâma dayanma hakkına sahip değildir ve bu tür suistimallere son vermek zorundadır
Gerçek bağımsızlık her şeyden evvel manevi bağımsızlıktır
Bir müslümanın adı ne olursa olsun herhangi bir kral ve hükümdar, bir milliyeti Bir partiyi yüceltmek ve ona benzer bir şey uğruna kendini feda etmesi düşünülemez.
Batının gücü Moda’da ,allahsızlık da, gece kulüplerinde ve ahlaksızlıkta değil batılı insanların hayranlık bırakan çalışkanlık, ısrarlı gayretleri ve sorumluluklarında yatmaktadır.
Nihayetinde, Kurani Kerim’i, anlaşılan bir manası ve içeriği olmaksızın çıplak bir ses haline getirdiler.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Alternatif apaçıktır, ya İslami yenilenmeye doğru hareket veya pasifiklik ve gerileme. Müslüman halklar için üçüncü ihtimal yoktur
“Kimsenin İslam dinine atıfta bulunarak bir kadının özgürlüklerini elinden almaya hakkı yoktur, bu tür suistimallere son verilmelidir.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Mehdi, bizim tembelliğimizin adıdır, hatta bundan da fazlasıdır, mücadele edecek imkân ve araçlarımızın karşılaştığımız sıkıntılara nazaran orantısız kaldığı durumlarda, hissettiğimiz çaresizlikle gitgide daha fazla kapıldığımız boş hayallerin adıdır.”
“Müslüman ülkeler gerekli sermayeye sahip değillerdir. Hâl böyle olunca mevcut sermayelerini, yatırımlarını rantabilitesi diğerlerinden yüksek olan eğitime yapmalıdırlar.”
“İnsanların gerçek değerlerini belirlemek ise yalnızca Allah’a mahsustur.”
“İslam dini şahsi mülkiyeti kabul etse de, çağdaş müslüman topluluğu, büyük toplumsal zenginliklerin, özellikle doğal kaynakların topluma ait olması ve toplumun tüm bireylerine katkı sağlaması gerektiğini bildirmelidir.”
“Adalet, ya insanların kalbinde bulunur ya da yoktur.”
“Eğer bir müslüman, etrafında başkalarının varlığını hissetmiyorsa müslüman toplumu başarılı olamamış demektir.”
“Bizim milletlerimiz yüzyıllardır eğitimli bireylerden mahrumdur. Onların yerine iki farklı sınıfa sahiptir, bunlar: Eğitimsizler ve yanlış eğitilmişlerdir.”
“Biz köleleştirilmiş insanlarız.”
“Gerçek özgürlük manevi özgürlükte gizlidir.”
Ahlaki açıdan gülü olduğumuz derecede güç kullanma ihtiyacımız da azalacaktır.
Eğitimsiz, ihmal edilmiş ve mutsuz anneler, Müslüman halkının yeniden doğuşunu gerçekleştirip başarılı bir şekilde idare etmeye muktedir kız ve oğulları büyütüp yetiştiremezler.
Çünkü zenginlik bir ülkeye ithal edilemez. Zenginlik ancak kendi çalışmanız üzerinden kendi içinizde yaratılabilir.
Sadece uyanık ve faal olan, kendini ve kendi yolunu bulabilir.
Eğer eğitim programlarında başarısızlık yaşamazsak, mağlup edilebileceğimiz hiçbir saha olmayacaktır.
İnsan yetiştirmek zordur, kendi kendini yetiştirmek ise daha zordur.
Kaba kuvvet ve kanun, yalnızca adaleti sağlama araçlarıdır. Adalet, ya insanların kalbinde bulunur ya da yoktur.
Eğer bir kurtuluş, insanın kendini sorgulaması, kendini değiştirmesi ve iç dünyasının yeniden doğmasını içermiyorsa ki bu Allah’ın olmadığı yerde imkansızdır, bu gerçek bir kurtuluş değildir.
Bir Müslüman genel olarak, tek bir kişi olarak var olamaz. Şayet, yaşamak istiyorsa, bir çevre, bir toplum ve nizam oluşturmalıdır. Dünya onu değiştirmeden onun dünyayı değiştirmesi gerekir.
Bu topraklarda, bu göğün altında düzenlenebilecek bir nizam, bir değişim, bir refah ve bir terakki türü vardır, bunlar asla Avrupa ve Amerika’nın nizam, değişim, refah ve terakki planları değildir.
Her toplumun en hassas parçası olan eğitim kurumlarını, yöneticilerimiz ya ihmal etmiş ya da yabancılara devretmişlerdir.
Bizim milletlerimiz yüzyıllardır eğitimli bireylerden mahrumdur. Onların yerine iki farklı sınıfa sahiptir, bunlar: eğitimsizler ve yanlış eğitilmişlerdir.
Bir müslüman, dünya onu değiştirmeden onun dünyayı değiştirmesi gerekir.
Gerçek özgürlük manevi özgürlükte gizlidir. Manevi özgürlüğe ulaşamamış bir milletin özgürlüğü, ancak milli marş ve bayraktan ibaret olacaktır. Bunlar gerçek özgürlük için yetersiz kalacaktır.
Tarihin bize gösterdiği zahir bir gerçeklik var; Müslüman halkların hayallerini tetikleyebilecek, gerekli ölçüdeki disiplini tahsis edebilecek ve Müslümanlara ilham ve enerji verebilecek yegane düşünce İslam’dır. İslam’a yabancı olan başka hiçbir ideal ne kültür ne de devlet sahasında hiçbir zaman kayda değer bir tesir oluşturmayı başaramadı.Aslına bakılırsa, Müslüman halkların tarihinde büyük ve bahsetmeye değer ne varsa hepsi İslam nişanlarının gölgesinde gerçekleştirilmiştir.
Laiklik diye bir şey yoktur.
Muhteviyatı yabancı felsefe, yabancı hayat tarzı, yabancı yardımı, yabancı sermayesi ve yabancı desteği olan bir tür maddi ve manevi bağımlılık yaratıldı. Resmi olarak bağımsız olan bu ülkeler gerçek istiklale erişmediler çünkü gerçek istiklal, her şeyden önce manevi bağımsızlıktır. Manevi hürriyetini ilk sıraya koyarak onun için mücadele etmeyen bir milletin istiklali, kısa sürede bayrak ve milli marşa indirgenemeyecektir. Çünkü istiklale nazaran bu ikisi oldukça küçüktür. 
Bu mesajı dünyanın bütün Müslümanlarına atfederek, vadedilmiş toprakların, mucizeler yaratan sihirbazların ve mehdilerin olmadığını açıkça belirtiyoruz. Var olan tek şey, çalışma, mücadele ve fedakârlıktır.
Sınandığımız zamanlarda aklımızda iki şeyi canlandırmamız gerekir; bizim arkamızda Allah’ın rızası ve milletimizin onayı bulunmaktadır.
Sınandığımız zamanlarda aklımızda iki şeyi canlandırmamız gerekir; bizim arkamızda Allah’ın rızası ve milletimizin onayı bulunmaktadır.
Bu mesajı dünyanın bütün Müslümanlara atfederek, vadedilmiş toprakların, mucizeler yaratan sihirbazların ve mehdilerin olmadığını açıkça belirtiyoruz. Var olan tek şey, çalışma, mücadele ve fedakarlıktır.
Bugünkü dünyada Müslümanlar neyi ifade ediyor?
Soru başka bir şekilde de sorulabilir: Ne ölçüde müslümanız?
Soru başka bir şekilde de sorulabilir: Ne ölçüde müslümanız?
Ne olduğunu ve köklerinin nereden geldiğini bilmeyen bir ülke, nereye gideceğini ve yüzünü neye doğru çevirmesi gerektiğini bilebilir mi?
Yazı, milletin tarihteki devamını sağlar ve
akılda tutma şeklidir. Arap harflerinin kaldırılmasıyla Türkiye için, yazıda korunan geçmişin bütün nimeti kaybolmuş oldu.
akılda tutma şeklidir. Arap harflerinin kaldırılmasıyla Türkiye için, yazıda korunan geçmişin bütün nimeti kaybolmuş oldu.
Türkiye kendi hafızasını , geçmişini kaybetti. Bu durum kime gerekli idi?
ceddimiz Fatih Sultan Mehmet yaşadıkları bu toprakları fethettiğinde ilk işi kiliselere dokunulmamasına ve halkın inançlarını yaşamalarına engel olunmamasına dair idarecilere ferman göndermek olmuştu.
O ferman çoğaltılarak ülkenin her
yerine dağıtılmıştı. Bugün dahi Osmanlıdan kalan, halen faaliyetlerini sürdüren medreselerin ve birçok müessesenin duvarlarında bu fermanın orjinal halinin kopyalarıyla beraber Boşnakçaları da bulundurulmaktadır.
Kudüs meselesi, ne sadece Filistinlilerin ne de sadece Arapların meselesidir. Kudüs tüm Müslümanların meselesidir.
Dünya üzerindeki her kuvvet, sağlam ahlâk ile başlar. Her mağlubiyet, ahlâki çöküşle başlar.
İslam olmadan istiklâl ve hürriyet olmaz.
Allah’ın mutlak hakimiyetini tanımak, diğer tüm güçlü iktidar sahiplerini mutlak bir şekilde reddetmek demektir.
İnsanların çalışma ve bilgi yoluyla elde ettikleri haricinde, mucize diye bir şey yoktur. Mucizevi yollarla düşmanları kovacak, fakirliği ortadan kaldıracak ve refah ve aydınlanma tohumları ekecek hiçbir mehdi (kurtarıcı) yoktur. Mehdi, bizim tembelliğimizin hatta imkânlarımız ve mücadele vasıtalarımıza nisbeten zorluk ve problemlerin orantısız derecede büyük olduğu durumda içimizde büyüyen güçsüzlük hissinin doğurduğu sahte umudun adıdır.
İslam toplumundan yoksun bir İslami idare ise ya bir ütopya ya da zulümdür.
İslam’ın olduğu yerde umursamazlık yoktur.