İçeriğe geç

İslam Deklarasyonu Kitap Alıntıları – Aliya İzzetbegoviç

Aliya İzzetbegoviç kitaplarından İslam Deklarasyonu kitap alıntıları sizlerle…

İslam Deklarasyonu Kitap Alıntıları

“Hedefe ulaşmak için her yol mubahtır” formülü sayısız cinayetlerin sebebi olmuştur.

Ulvi hedef alçakça bir vasıtayı kutsal kılamaz, fakat aşağılık bir vasıta her hedefi küçültebilir ve yıpratabilir

Biz bölünmüş topluluğuz: Miskinlik, aşırı zenginlik ve tüketim çılgınlığı olmaması gerekirken, Müslüman toplum kendi zıddına evrim geçirdi.
Bilimin kazanımlarını kullanma ve onları ileriye götürme yeteneğimizi geliştirmeden gerçek bağımsızlığımız olamaz.
Bu gün ve geçmişte, Doğuda’ da olduğu kadar Batıda’ da sık sık görülen şahsın yüceltilmesi hadisesi İslam’a kesinlikle yabancıdır. Çünkü bu bir çeşit putçuluktur.
Tespit edilmelidir ki Müslüman halkların her kalkınması, her şerefle dolu dönemi Kur’an-ı Kerim’in öncelenmesiyle başlamıştır. 
Biz bölünmüş topluluğuz: Miskinlik, aşırı zenginlik ve tüketim çılgınlığı olmaması gerekirken, Müslüman toplum kendi zıddına evrim geçirdi.
Bütün medeniyetlerin özü ve ilerlemesi, yok edilmesi ve inkar edilmesine değil, devam ettirilmesine bağlıdır. Yazı, milletin tarihteki devamını sağlar ve akılda tutma şeklidir. Arap harflerinin kaldırılmasıyla Türkiye için, yazıda korunan geçmişin bütün nimeti kaybolmuş oldu. Bir çok diğer paralel reformlarla beraber, yeni Türk nesli kendini manevi dayanaktan yoksun ve adeta bir çeşit manevi boşluk (vakum) içinde buldu. Türkiye kendi hafızasını , geçmişini kaybetti. Bu durum kime gerekli idi?  
Müslüman dünyasında muhafazakâr düşüncesinin, tek olmasa da, en büyük temsilcileri şeyh ve hocaların kesimidir. Onlar, İslam’ın İslam’da ruhbaniyet yoktur , şeklindeki açık düsturuna rağmen, kendilerini ayrı bir sınıf gibi organize ettiler ve İslam’ın yorumlanmasını tekellerine alarak kendilerini Kur’an-ı Kerim ile insanlar arasında aracı olarak konumlandırdılar.
Biz ne kadar müslümanız ?
Biz ne kadar Müslümanız?
Bizim, siyasi veya ahlaki tüm başarılarımız ve başarısızlıklarımız, İslam’ı nasıl kabul edip hayatımıza ne kadar girmesini izin verdiğimizin göstergesidir. Bir milletin günlük yaşantısında İslamın etkisinin azalması, daima insanların, toplumun ve siyasi kurumların değersizleşmesi ne sebep olmuştur.
Müslüman toplumların her birinin tarihi aynı zamanda görkemli zaferlerin yanısıra, yanılgıların ve mağlubiyetlerin hikâyesidir.
Gerçek özgürlük manevi özgürlükte gizlidir. Manevi özgürlüğe ulaşamamış bir milletin özgürlüğü, ancak milli marş ve bayraktan ibaret olacaktır.
Bir Müslümanın adı ne olursa olsun herhangi bir kral ve hükümdar, bir milliyeti, partiyi yüceltmek ve ona benzer bir şey uğruna kendini feda etmesi düşünülemez.
Kaynağı, korkaklık ve dünyadaki güçlü insanlara duyulan saygı olan bu gerçekçilik, güçlünün güçlü, kölenin köle kalacağı anlamına gelmektedir.
Bağımsızlığın ve özgürlüğün olmadığı bir İslam nizamı düşünülemez. Bunun aksine, İslam olmadan özgürlük ve bağımsızlık da olmaz.
Yücelik ve şükranın tümü Allah’a aittir, insanların gerçek değerlerini belirlemek ise yalnızca Allah’a aittir.
Kanunların çokluğu ve kanun yapmanın giriftliği, bir toplumda ‘çürümüş bir şeylerin olduğunu’ gösteren güçlü bir emaredir ve artık kanun çıkarmaya son verilerek, insan yetiştirmeye başlanması gerektiğine işaret eder
Dünyadaki her güç ahlakî güç olarak başlar.
Her yenilgi ise ahlakî tökezleme olarak başlar.
Kudüs yalnızca Filistin’in veya Arapların problemi değildir. O, tüm İslam âleminin problemidir.
Kur’an’ı ezbere okuyup yorumluyorlar, ardından tekrar ezbere okuyup değerlendiriyorlar, sonra yine ezbere okuyorlar. Binlerce kez tekrarlıyorlar ki bir kez bile uygulamaya vakitleri olmasın. Kur’an’ın hayata nasıl dahil edilebileceği sorusundan kaçış niteliğindedir. Nihayetinde, Kur’an’ı anlam ve içerikten arınmış boş bir sese dönüştürdüler
Çünkü burada İslam sadece bir fikir ve kanun değil aynı zamanda Âşk ve hissiyattır..
Türkiye bir İslam ülkesi iken dünyaya hükmediyordu. Avrupa taklitçisi Türkiye ise dünyada yüzlerce örneği olan üçüncü sınıf bir ülke konumunda.
Hiç bir Müslüman Ülkesinde, yeterince gelişmiş olmasının yanı sıra, İslam ahlakına ve milletin ihtiyaçlarına cevap verecek bir eğitim sistemi bulunmamaktadır.
Umumi düşünce psikolojimizden iki şeyi çıkarmamız gerekiyor; mucizelere inanmak ve başkasından yardım beklemek.
..Kur’an’sız yaşayamayan fakat emirlerine uymaya da takati olmayan Müslümanlar..
inanca olan ana tehlike dinsizlerden gelmemektedir. Hakikî tehlike zayıf, layık olmayan inananlardan gelmektedir.
Camilerin minareleri ile televizyon vericilerinden tamamen birbirine zıt fikirlerin yayılması durumunda ne gibi bir beklentimiz olabilir ki?
Hayatı sadece din ve dua ile değil, aynı zamanda çalışma ve bilimle tanzim etmek gerektiğine inanan, dünya tasavvurunda ibadethane ile fabrikanın yan yana olması gerektiğine izin vermekle kalmayıp talep eden, insanları sadece terbiye etmek değil aynı zamanda onların dünyadaki hayatını kolaylaştırmak gerektiğini düşünen ve bu iki hedefin birbirine kurban edilmese için hiçbir sebebin bulunmadığı fikrinde olan kimse, o İslam’a aittir.
Haberinizin olmadığını söyleyemeyeceksiniz!
İslâm dünyası çöl değildir.O kendisini sürüp işleyecek olanları bekleyen sürülmemiş bir arazidir.
İmtihanlarla karşılaştığımızda aklımızda her zaman iki şey olsun:arkamızda Allah’ın inayeti ve halkımızın muvafakatı vardır.
Tarih sadece daimi değişimin değil aynı zamanda imkansız ve beklenmeyenin aralıksız gerçekleştirilmesinin de hikayesidir.
Bir Şahsın Yüceltilmesi Hadisesi, geçmişte ve bugün var ama İslam’a kesinlikle yabancıdır!

Çünkü bu bir çeşit putçuluktur!

Her türlü İzzet ve şükran, ancak Allah’a aittir ve insanların gerçek kıymet ve liyakatine ancak Allah değer biçebilir.
Toplumdaki bozukluk belli bir raddeyi geçtiğinde kanunlar kifayetsiz kalır.
Bir Şahsın Yüceltilmesi Hadisesi, geçmişte ve bugün var ama İslam’a kesinlikle yabancıdır!

Çünkü bu bir çeşit putçuluktur!

Devrimler bazen bir milletin bilgeliğini, bazen de kendine ihanet ettiğini gösterir.
İslam’ın olduğu yerde umursamazlığa yer yoktur.
Kur’an-ı Kerim’i okuyor, yorumluyorlar sonra yine okuyorlar, inceliyorlar ve sonra yine okuyorlar. Bir defa olsun uygulamak zorunda kalmamak için bir cümlesini binlerce defa tekrarlıyorlar..

Çünkü burada İslam sadece bir fikir ve kanun değil aynı zamanda Âşk ve hissiyattır

‘Tarih, yalnızca sürekli devirlerin değil, aynı zamanda imkânsız ve beklenmedik şeylerin kesintisiz bir şekilde gerçekleştiğinin de hikayesidir.’
Allah’a olan derin inanç ile Müslüman kimsenin İslam’ın dini ve ahlâkî normlarını doğru ve samimi bir şekilde yerine getirmesi bu ‘İslamlaştırmanın’ başlangıç noktasıdır.
‘Bizim yolumuz yönetimi ele geçirmekten değil, insanların gönüllerini ferhetmekten geçer.’
Doğal veya tarihi kurallara aykırı olmamak kaydıyla, insanların ortak irade ve çalışmaları sonucunda gerçekleşmeyecek tarihi hedef yoktur.
Kur’an-ı Kerim’in ilk 13 yılında konu edindiği
meseleler kesinlikle iman ve sorumluluğa ilişkin olmuştur ve bu 13 yıl boyunca hiçbir toplumsal, siyasi sorunu veya İslam’ a dayalı herhangi bir kanunun düzenlenmesini değerlendirmemiştir.
İslam , kadına soyut bir eşitlik sağlamaktan ziyade , kendisinin değer verdiği ölçüde sevgi , aile ortamı ve evlat ihtiyacını karşılamayı hedeflemektedir.
“Toplumdaki bozukluk belli bir sınırı aştıktan sonra, kanunların hiçbir hükmü kalmıyor.”
İnsanların çalışıp çabalayarak bilgileriyle ürettikleri dışında mucize diye bir şey yoktur. Düşmanlarımızı püskürtecek , sefaleti ortadan kaldıracak , eğitim ve refah ekecek mucizevi güçlere sahip herhangi bir Mehdi bulunmamaktadır. Mehdi , bizim tembelliğimizin adıdır , hatta bundan da fazlasıdır , mücadele edecek imkân ve araçlarımızın karşılaştığımız sıkıntılara nazaran orantısız kaldığı durumlarda , hissettiğimiz çaresizlikle daha fazla kapıldığımız boş hayallerimizin adıdır.
Çin, Rusya ve Batılı ülkeler, Müslüman aleminin neresinde hakim olacakları hususunda mücadele etmektedirler. Onların kavgası boşunadır. İslam dünyası onlara değil, Müslüman halklara aittir.
“Camilerin minareleri ile televizyon vericilerinden tamamen birbirine zıt fikirlerin yayılması durumunda ne gibi bir beklentiniz olabilir ki?”
Her ne yapılmak isteniyorsa, bu önce insanların ruhlarında gerçekleştirilmelidir.
Türkiye bir İslam ülkesiyken dünyaya hükmediyordu. Avrupa taklitçisi Türkiye ise dünyada yüzlerce örneği olan 3. sınıf bir ülke konumunda.
İnanca olan ana tehlike dinsizlerden gelmemektedir. Hakikî tehlike zayıf, layık olmayan inananlardan gelmektedir.
Güç kullanma ve kanun, yalnızca adaletin vasıtalarıdır. Adaletin kendisi ise insanın kalbinde bulunur. Aksi hâlde mevcut olamaz.
Bugün halka beyan ettiğimiz deklarasyon, yabancılara veya şüphe içerisinde olanlara İslam’ın herhangi bir sisteme ya da herhangi bir fikirler bütününe üstünlüğünü kanıtlama gayesi güden bir ders değildir.

Bu deklarasyon, nereye ait olduklarını bilen ve hangi tarafta olduklarını tüm kalpleriyle açık bir şekilde hisseden Müslümanlara yöneliktir. Böyle kimseler için bu deklarasyon, aidiyet duygusu ve aşkın gerekli kıldığı üzere bazı elzem çıkarımları yapmaları hususunda bir çağrı niteliğindedir.

Manevi hürriyetini ilk sıraya koyarak onun için mücadele etmeyen bir milletin istiklali, kısa sürede bayrak ve milli marşa indirgenecektir.
“İnsan yetiştirmek zordur, kendi kendini yetiştirmek ise daha zordur.”
“İslam alemi bir çöl değildir; o sürülmeyi bekleyen eşsiz bir tarladır.”
İslam dünyası çöl değildir. O kendini sürüp işleyecek olanları bekleyen sürülmemiş bir arazidir.
“Camilerin minareleri ile televizyon vericilerinden tamamen birbirine zıt fikirlerin yayılması durumunda ne gibi bir beklentiniz olabilir ki?”
“Kaba kuvvet ve kanun, yalnızca adaleti sağlama araçlarıdır. Adalet, ya insanın kalbinde bulunur ya da yoktur.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir