İçeriğe geç

Iskarta Hayatlar Kitap Alıntıları – Zygmunt Bauman

Zygmunt Bauman kitaplarından Iskarta Hayatlar kitap alıntıları sizlerle…

Iskarta Hayatlar Kitap Alıntıları

Eski Büyük Birader’in derdi içeri almak; dahil etmek, birleşip bütünleştirmek, hizaya sokmak, hizada tutmaktı.Yeni Büyük Birader ise dışlamakla – bulunduğu yere uymayanları saptamakla, onları alıp ait oldukları yere yollamakla ya da daha başından elemekle meşgul.
Güzel artık üstünde ünlü bir tasarımcının markası bulunan bir kazak, spor salonlarında forma sokulmuş, estetik cerrahi ile biçimlendirilmiş bedenler, son moda makyajla şekillendirilmiş yüzler AVM raflarındaki paketlenmiş ürünler.
Bizler müzmin karar vericileriz ve bu kötücül hayalet başımızdan eksik olmuyor. Çünkü Melucci’ nin veciz deyişiyle Seçmek kader oldu.
İçinde yaşadığımız dünya, duyularımızla deneyimlediğimiz dünyadan daima bir adım, bir mil mil ya da bir ışık yılı ileridedir. Dünyanın yaşanmış deneyimlerin uzantısı olan bu kısmına idealler deriz. İdeallerin görevi, henüz keşfedilmemiş haritası çıkarılmamış topraklarda bize rehberlik etmektir.
Kimse dünün revaçta olan mevzularını hatırlamaya yüreklendirilmiyor, hatta hatırlamaları istenmiyor ama kimsenin de bugün revaçta olan mevzulardan uzak durması istenmiyor, hatta buna izin verilmiyor.
Siyasi iktidarın tesisi ve idamesi, günümüzde özenle seçilmiş propaganda malzemelerine ihtiyaç duyuyor; bunların başında da emniyet sorunu ( ve emniyetsizlik duygusu) gelmektedir.
oysa küresel dünya, duvarlara aldırmaz ve onları sürekli ihlal eder.
Dünyada hiçbir şey, değil ebedi olmak, kalıcı da değildir. Bugün yararlı ve vazgeçilmez görünen eşya, birkaç is­tisna dışında, yarının atığıdır. Hiçbir şey gerçekten zaruri, yeri doldurulamaz değildir. Doğarken üstünde ölümün damgasını taşımayan hiçbir şey yoktur.
Gerçekten umut bağlama ve gerçekleştirmeye çalışman gereken şey daha iyi bir yarın değil, farklı bir bugündür.
Kendini bir işe gerektiğinden fazla adama. Bağlılıkların yüzeysel ve gevşek olsun ki ayrıldığında iz ve yara bırakmasın. Sadakat ve bağlılık da son kullanma tarihi varsa kullanışlıdır. Bu tarihi bir saniye bile aşma.
Bu Moda tam olarak nedir -daha az hayranlık uyandıran şeylerin daha güzel şeylerle ikamesi mi, yoksa eşyalar çekiciliklerini, albenilerini yitirdikten sonra çöpe atıldıklarında duyulan keyif mi? Bu eşyalar çirkin oldukları için mi atılıyor, yoksa atılmaya karar verildiği için mi çirkinleşiyor?
gerçekten umut bağlaman ve gerçekleştirmeye çalışman gereken şey daha iyi bir yarın değil, farklı bir bugündür.
Suçlunun kişiliğinin kötü genlerden mi kaynaklandığı, antisosyal bir kültürde yetişmesinin sonucu mu olduğu önemli değildir – o haddini aşmış, ıslah olmayacak, medeni topluma ayak uyduramayacak birisidir.
Tüketim toplumunda yaşayan tüketicileriz. Tüketim toplumu piyasa toplumudur; bizler hem tüketiyor hem de tüketiliyoruz; aynı anda hem müşteri hem metayız. İlişkilerdeki kullanım/tüketim örüntüsünün araba kullanımını/tüketimini taklit etmesine, satın almadan başlayarak hurdaya çıkarmaya dek aynı döngüyü yinelemesine şaşmamak gerekir.
Ölüm çağdaş erkeklerin ve kadınların görüş alanından uzaklaşmış, “görünür olmaktan çıkmıştır.” Ölümün “yokluğu”, Scheler’e göre, “ modern bilincin negatif yanılsamasıdır.” İnsanın tüm görkemiyle yüzleşilmesi ve saygı duyulması gereken bir parçası olmaktan çıkan ölüm, patlayan bir tabanca ya da damdan düşen bir kiremit gibi acınacak bir felakettir. Ölümlülük ufkunun etkili bir biçimde görüş alanından çıkmasıyla ve uzun erimli projeleri yönlendirme, dünyevi meşgaleleri düzene sokma yetisini kaybetmesiyle, hayat iç bütünlüğünü kaybetmiştir. Bugünden yarına yaşanır hale gelmiştir ve sonunda “ tuhaf bir rastlantıyla, yarın diye bir şey kalmaz.” Ne var ki ölüm korkusu günlük hayatta geri plana çekildikten ya da yok olduktan sonra, bu korkuyla birlikte gelen huzur da kayıplara karıştı. Yerini derhal yaşam korkusuna bıraktı. Bu öteki korku hayata karşı, sürekli yeni şeylere sahip olmakla beslenen, asla dinmeyen bir açlığın ve “ilerleme” kültürünün yönlendirdiği “hesapçı bir yaklaşım” getirdi ki, bu da tek başına anlamsız, amaçtan yoksun bir düşüncedir.
Toplum ve toplumu bir sistem haline getiren kültür, kahraman olmayan, sıradan insanların günbegün, olağan bir şeymiş gibi kahramanca işler yapmalarını sağlayan bir kurmacadır.
Biz insanlar ölümlü olduğumuzun, mutlaka öleceğimizin farkındayız. Bu bilgiyle yaşamak kolay değil.
Modernleşmekte geciken ( ve şeytanca bir aldatmayla “gelişmekte olan ülkeler” diye adlandırılan) ülkelerin topraklarında gelişen tek sanayi, seri mülteci üretimidir. Britanya başbakanının “kendi ülkelerinin yakınında”, (yine şeytanca bir aldatmayla “güvenli bölge” adı verilen) geçici-kalıcı kamplarda iskan edilmelerini önerdiği kitleler, bu sanayinin ürünleridir.
Suç örgütlerinin kasalarına girip çıkan meblağın hacmini, mafyaların tam olarak nerelere nüfuz ettiğini ve gücünü kestirmek için son derece zor, belki de imkansızdır. Nedeni basit; Orwell’den bu yana “Büyük Birader” “bizleri izlemek” için çok daha sinsi ve hassas gerekçeler geliştirmesine rağmen, mafyaların operasyonlarını gerektiğinde gözlerden uzak yürüttüğü küresel alanda onları izleyen bir “Büyük Birader” mevcut değildir.
Bernard’a göre hükümetlerin çok uzun zaman alacak, sınırsız kaynaklara mal olacak ve muhtemelen kaybedecekleri bir mücadeleye girmektense halkın öfkesini küçük suçlara yönlendirmelerinin nedenlerinden biri budur. Bir Numaralı Halk Düşmanı’nı banliyölerdeki talihsiz göçmenler ve sığınmacılar arasında aramak kuşkusuz daha zahmetsiz ve elverişli, en önemlisi sorunsuz bir yoldur.
Pazarlama şirketleri “eldeki malların demode olması İçin sürekli yeni yollar bularak ya da bu yarışa girmezseniz sizin de demode olacağınız hissini yaratarak” bu değer yitirme sürecini hızlandırıyor.
Basın mülteci histerisini körüklüyor. Editörler mültecilerle teröristler arasında bağ kurarak Britanya’yı bir gangster cenneti gibi gösteriyorlar.
“Varoluşun doğasındaki güvensizlik”ten beslenen dünyevi güçler önce tehdit imal etmek için çaba sarf eder, daha sonra tehdide uğrayanları koruyacaklarına söz verirler – çabalarında ne denli yaratıcı olurlarsa, tehdide uğrayanların korunma talebi o denli artacaktır.
Modernleşmekte geciken ülkelerin topraklarında gelişen tek sanayi, seri mülteci üretimidir.
Cehalet olmadan bilgi, unutuş olmadan bellek olmaz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bugün onurlu ve güvenli bir hayat sürmek isteyenler için üniversite mezunu olmak asgari koşul haline geldi (bu da parlak bir geleceğin garantisi değil; azınlığa mahsus bir ayrıcalık olduğu için dışarıdan öyle görünüyor).
Ve kaderci bir itiraf daha: “Kazancına göre yaşarsan, hiçbir şey yapamazsın.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Doğarken üstünde ölümün damgasını taşımayan hiçbir şey yoktur; üretim bandından geçen her şeyin üstünde “son kullanma” tarihi bulunur; yıkılabileceği izni alınmayan inşaatlara izin verilmez.
Hiçbir şey gerçekten zaruri, yeri doldurulamaz değildir.
Bir kez mülteci olan, sonsuza dek mültecidir. Kaybettiği (ya da artık mevcut olmayan) yuvasına giden yollar kesilmiştir, yaşadığı araftan çıkan bütün yollar bana gider
Ekonomik açıdan sürdürülebilir olmayan çiftliğini savunmak için eline silah alıp savaşmak ister ve karşısında, içine düştüğü durumun sorumlusu olan tek kişi bile bulamaz.
Kaos olmasaydı düzen de olmazdı; yazı olmadan tura, karanlık olmadan ışık olmayacağı gibi.
İnsan bedeninin bir parçası olan saça büyük özen gösterilir, itinayla yağlanır, taranır, şekil verilir ama kesilir kesilmez pislik addedilir.
Mumford’a göre tarım insanın topraktan eksilttiğini bilinçli olarak toprağa geri vermesidir.
Dünyamız bir adım ileri gitmiş gibi, ama bu hıza ayak uyduramayanlar ivmesi gittikçe artan trenden aşağı yuvarlanıyorlar #8212; trene binmeyi beceremeyen çoğunluk ise değil kaybetmek, yarışa katılamıyor bile.
Bugün onurlu ve güvenli bir hayat sürmek isteyenler için üniversite mezunu olmak asgari koşul haline geldi (bu da parlak bir geleceğin garantisi değil; azınlığa mahsus bir ayrıcalık olduğu için dışarıdan öyle görünüyor).
Emek piyasasındaki kurallar göz göre göre çiğnenirken, aniden diskalifiye olan emekçiler siyasi-demokratik oyunun kurallarına neden uysunlar?
Böyle bir toplumda işi olmak , toplumsal açıdan kabul gören bir kimlik, sağlam bir sosyal mevki, bireysel ve kolektif yaşam, toplumsal düzen, sistematik büyüme gibi meselelerin anahtarı, tek anahtarıdır.
özellikle de yeni mezunların iş aramaya çıktığı emek piyasasında, işverenlerin yeni iş alanı açmak ve sermayeyi bu yönde kullanmak yerine, emek maliyetini düşürerek, mal varlıklarını eriterek karlarını yükseltmeyi tercih etmeleri işsizliğin başlıca nedenleri arasında gösteriliyor.
1981 yılında akıl sağlığı üzerine bir soru formunu dolduran 1958 doğumluların yüzde 7’si klinik olmayan depresyon eğilimi göstermişti. 1996’da mülakata alınan 1970 doğumlu benzer bir grupta bu oran yüzde 14’tü. Analizler bu yükselişin, genç grubun işsizlik olgusuyla daha çok karşılaşmasından kaynaklandığını gösteriyor.
Modernleşmekte geciken ülkelerin topraklarında gelişen tek sanayi, seri mülteci üretimidir.
“Zamanın ve mekanın sonsuzluğunda her şey olabilir, olmalıdır da. Olmuş olan, olmakta olan ve olacak olan her şeyin bir yeri vardır.”
Kötüyü kötü yapan iyidir.
Atık, tüm üretimlerin karanlık, utanç verici sırrıdır.
Aşırılık, atığın sadık, ayrılmaz yol arkadaşıdır ve katlanarak artan iştahının başlıca sorumlusudur.
Tasarım gerçekçi , uygulanabilir olduğunu göstermek için dünyanın karmaşıklığını basitleştirmek zorundadır.
Hatasız, risksiz bir tasarım, neredeyse kendi kendisiyle çelişen bir ifadedir.
Ne ki Marx’a göre, arı kovanı kusursuz bir yapı olsa da, en beceriksiz mimar bile arıdan üstündür ve bunun nedeni, daha inşaat başlamadan önce yapının bitmiş halini kafasında canlandırmasıdır.
Düşünce önce dünyanın imgesine şekil verir ki ardından dünyanın kendisine şekil verebilsin.
Modern bir yaşam sürmek kendini değişime mecbur hissetmek, buna saplantılı bir istek duymaktır.
Bilmek, seçmektir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir