İçeriğe geç

Işık Eri Hacı Bektaş Veli Kitap Alıntıları – Kevser Yeşiltaş

Kevser Yeşiltaş kitaplarından Işık Eri Hacı Bektaş Veli kitap alıntıları sizlerle…

Işık Eri Hacı Bektaş Veli Kitap Alıntıları

Dışarıdan insan tanık olur ama gerçeği bilemez.Gönülde olanı bilemez.
Sadece görünene ve şekle tanık olur.
Aşağısı yukarıya, yukarısı aşağıya benzer.
Haberimi duyarsın peyikler ile
Yaramı sararsın şehitler ile
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile
Dost senin derdinden ben yana yana
-Pir Sultan Abdal
Her kulağı olan işitmez, her gözü olan göremez.
Dışarıdan insan tanık olur ama gerçeği bilemez. Gönülde olanı bilemez. Sadece görünene ve şekle tanık olur.
Sevgi, muhabbet kaynar yanan ocağımızda, bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda, hırslar, kinler yok olur; aşkla meydanımızda, aslanlarla ceylanlar dosttur kucağımızda.
Hacı Bektaş Veli
Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler, iyidir.
Okunacak en büyük kitap insandır.
-Hacı Bektaş Veli
Aşk yolculuğu kendinden kendinedir;
Bir ben var bir de benden içerü der Yûnus Emre
Gerçek aşık, görmeden gören, bilmeden bilendir. O gönül gözüyle gördüğüne ulaşandır. Ulaşmak için her şeyi göze alandır.
Herkes kendi ışığını kendi içinde yakacak. Tek tek.
bir gerçekle karşılaşmanın bedeli çok ağırdır.
Herkesin tefekkürü gönlünde gizlidir, sözle hakikat beyan olmaz.
Hak’ ka talip olan kişi, başka murat isteme,
Dostun seninle beraber, başka vuslat isteme.
Bu dünya bir sofradır, arzular gelir geçer,
Eğer bizi buldun ise, başka murat isteme.
Sır anlatılamadığı ya da açıklanamadığı için değil, sadece anlayanı olmayacağı için dile getirilmez.
Şems gitmişse, ne işe yarar ki kamer?
Dünya yine karanlık, yine karanlık.
Tek yaratım ve tek ruhtan üfleme.
“O, sizi
bir tek candan yaratandır.”
(En’am 6/98) Âdem’e verilen bu
ruhi kudret, tek candır. tek özdür
Seb’a semavati olarak geçer Yedi kat gök. Ve seb’a
semâvâtin tibâkâ olarak bahsedilir.
Yedi kat sema tabakalar
hâlindedir manasına gelir. Hacı Bektaş Veli Makalat’ında
Yedi İklim olarak bahseder.
Yedi kat gökleri ve yerden de onların misli kadarını yarattı.
(Talâk 65/12)
Bilimin bugün ortaya koyduğu bilimsel verilere göre de
atmosfer yedi tabakadan oluşmaktadır.
1-Troposfer
2-Stratosfer
3-Ozonosfer
4-Mezosfer
5-Termosfer
6-İyonosfer
7-Ekzosfer.
Yeryüzünün, yer kabuğunun yedi katmanları ise
1. Kat: Litosfer (su)
2. Kat: Litosfer (kara)
3. Kat: Astenosfer
4. Kat: Üst manto
5. Kat: Alt manto
6. Kat: Dış çekirdek
7. Kat: İç çekirdek
Dünyanın sevk ve idaresinden sorumludurlar
Çünkü gece vakti “uyanıklık vakti”dir. Karanlıkları delen
bakışa sahip olmak için “gece”nin Nuru olmak gerekir
en önemli dost
“Allah”tır.
Gece aşk ile ibadet etmek, tüm günün
muhasebesini yapmak, helalleşmek ve dua etmek bir sırdır.
Kişinin yani kulun Rabb’’i ile arasındaki ibadettir.
“gündüz şevk ile dünya işine, gece aşk ile ahiret işine”
“Dinde zorlama yoktur”
(Bakara 2/256) ayeti
“yüreğini fenalığa
döndürmezsen, huzur ve sukunet de seninle olur. Yüreğin
darlaşmaz
Aşk içinde olmayan Sevgi içinde de olamaz. Aşk tüm
ayrıntıları yakıp kül eder. Eğer hesaptaysan, ayrıntıdaysan,
şüphedeysen Aşk ve Sevgi içinde değilsindir. İşte bunu
anlamayı engelleyen bir de AKIL vardır ancak Akıl Gönül ile
işbirliğindedir. İşbirliğinde olmayan nefsaniyetin ortaya
çıkardığı bir dürtüdür ki buna biz şimdi aklımız diyoruz. İşte
bu akıl acı çeker, çünkü nefsaniyet acı çekmemizi sağlar.
Oysa Dar’da sevgi vardır acı yoktur. Dar terk edilen yerdir.
Hiçbir şeye sahip olunan yer. Hiçbir şeyi olmayana duyulan
ölümsüz aşktan daha öte ne vardır yeryüzünde? O Dar’da
gördüğün güzellik benim Aşk’ımdır. Sahip olduklarından
vazgeçmek kolaydır. Hiç sahip olmadığını, bir erdem uğruna
terk etmek en büyük azaptır. O azaptan sonra Sevgi başlar , Dar başlar. Dar başlangıç ile sonun bir arada olduğu yerdir.
Sevgi içinde olmaktır
ACI kavramı sadece duygusal bir tanım. DAR’da acı
yoktur. Ölümüne Sevgi vardır. Bu yüzden DAR Mansur’da
ölüm yoktur. Sevgi vardır. Ölen tamamen nefstir yani hayvani
bedendir. Can ölmez. DAR’a kadar gelmişsen CAN
olmuşsundur. CAN ölmez. DİRİdir
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Noktanın batınını bilmek kolay değildir. Hakikatin gözüdür
gören o noktadan. O noktayı görebilmek için Sevgi içinde
olman gerekir. Sevgi içindeysen nefs bedenin ölür
Gönül ırmağı, âlemlere açılan rahmet okyanusuna ulaşandır.
Gönül Bir’dir. Farklılık ve çeşitlilik suretlerde. Gönül Gaybda
dürre, Suretler zahirde. Suretin gerçekliğini gören gönül
gözüdür. İşte gönül, Hakikatin dürresi yani incidir.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
“İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı” der Hz. Ali.

Kainatın sırrı o noktada, o nokta gönüldür. O nokta da B nin
altındaki noktadır. B’nin altındaki noktayım der İmam Ali,
gönüldür o nokta. Ve imanlı olarak teslim olmanın manasını
taşır.

Bin kapıdan, yüzbin kaleden içeri girebilirsin de
küçücük bir gönülden içeri giremezsin demiştir Hz. Ali r.a
“Muhabbet, perdelerin yırtılması, sırların ortaya
çıkmasıdır.”
“Ve hem beytülma’mur var,
kabe var, Lakin gönül ikisinden dahi üstündür”
Uzak olan, perdeler
koyan yine insanın kendisi ve düşünceleridir. Ben dediği
sürece de benlik olarak kalacak ve kainatta iki varlık yaratmış
olacaktır. İhlas’ın manasında açıklandığı üzere, ilahlar yoktur,
yani benlik senlik yoktur, tek ilah vardır yani tek olan vardır.
Hakikat sırlarının insanlar tarafından aktarılmasının hiçbir
değeri yoktur. Çünkü sırla birlikte insana güç de verilir. Bu
gücü hangi bedenli verebilir Rab’den başka? Evliyalar, pirler,
nebiler, ölmeden önce karşılaşanlar sırrı bilenlerdir.
zaten bilinecek bir şeyi ölmeden önce bilenler ve güce sahip
olanlar. Ölmeden ölünüz!
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Rab hiçlikte dokunur Can’a. İşte O dokunuşta sır fısıldanır.
Sır sahibine ulaşır. Sırrı hiçbir veli, eren, pir, şıh, nebi
söylemez. Bilen söylemez, söyleyen bilmez. Sırrı söyleyen
bizzat Hiçlikteki dokunandır
“Kırk Budak’ta şema’ (yücelik) yanar
Dolusun içenler kanar
Aşıkların sema (gökler) döner”
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Gerçek Aşık hiçbir şey bilmediğini bilir,
ulaşılacak bir yer olmadığını bilendir. İşte Aşık budur
Aşık, görmeden gören, bilmeden bilendir. O gönül
gözüyle gördüğüne ulaşandır
Ey sevgili Ne’yden şikayet edersin? Sana aşık olan, senden
yansıyan O’nu görmede, O’nu duymada. Sır sadece
sahiplerine gelir. Kimden kime aktarıldığının ne önemi var.
Aşk bir ruhun iki bedende görünümü değil de nedir? Aşıklar
birbirlerinde sadece O’nu görmezler mi? O Nedir? Yine kendi
ruhları değil midir? Öz bilgi, gönül yolundan geçer,
tecrübeyle harmanlanıp Aşkla damıtılır, idrak yoluyla
Cevhere akar damla damla
Hararet nârda’dır, sac’da değildir,
Kerâmet sendedir, tâc’da değildir.
Her ne arar isen, kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de, Hâc’da değildir.
Gönül kâbesine girmesin hülya,
Nefsine hakim ol düşme bed hûya.
Kirleri arıtan baksana suya,
Hep yüzü yerlerde, buc’da değildir
Edeb elbisesini,
sırtınızdan ölünceye kadar
çıkartmayınız.
Eline, diline, beline sahip ol.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Hak’ka tâlib olan kişi
başka murâd isteme,
Dostun seninle beraber
başka vuslat isteme.
Bu dünya bir sofradır
arzular gelir geçer,
Eğer bizi buldun ise
başka murâd isteme.
Her birimiz kayıplarız ve yalnızız, bu dünyada olduğu kadar bu evrende de yalnızız, çünkü yalnız olmayı seçiyoruz. Yön duygumuzu kaybetmişiz, ne yaptığımızın farkında değiliz. Karanlıkta el yordamıyla arayışlarımız kısır döngü içerisinde ve yavaş ilerlemekte. Karanlıktan ışığa açılacak yolu,
dişimizle ve tırnağımızla bulmaya çalışıyoruz. Kayıbız çünkü ışığa giden yolda, yalnız olmayı seçtik. Etrafımızda yüzlerce insan varken bile bizler tek tek yalnız ve Kayıb varlıklarız.
Yesil rengin ezoterik manasina baktığımızda; ruh mavi, akıl sarı renktir ve karışımı ise yeşil rengi verir. Gök mavi, yer sarı
ve ikisinin birleşimi yine ezoterik anlamda yeşildir. Yeşil doğanın rengidir ve doğaya, bitkilere, toprağa, ezoterik manada ise dünya kanunların gücü ve yetkinliğinin sahibi vurgulanmaktadır. Aynı zamanda doğu ile batı renklerinin karışımı olan köprü vazifesi gören Orta Asya rengi olan sıcak bir renktir. Velayetin simgesi de yeşil renktir.
Oysa insan bir ömür şikayet eder şükredeceği yerde.
Nefesini tüketir nefsine.
Aile olmanın, çocukların önemi her daim devam etmekte ve her evde bir ocak yanmaktadır. Ocak kutsaldır, ilahiliğin, bereketin simgesidir. İşte Türklük ilimdir, kutsallıktır, berekettir, budaktır, azı çok etmektir
Gün olur döner, yaz olur, gün olur
döner kış olur. Seller kurur, rüzgarlar durur, devletler çöker
ama medeniyetler yok olmaz, göçer. İşte Orta Asya’dan
Anadolu’ya göçen Türkler, açları doyurdu, çıplakları giydirdi,
az halkı çok etti, çoğaldı. Türk milleti bir ruhtur, candır.
Ölmez, bitmez, ancak göç eder yine dallanır budaklanır. İşte
Hacı Bektaş Veli de, Türklüğün yaşaması, can bulması için
kendi yerini, yurdunu, ocağını bırakıp Anadolu’ya gelmiş, her
şeyi Türkçe kullanarak yaşatmak için var gücü ile çalışmıştır.
Edeb elbisesini, sırtınızdan ölünceye kadar çıkartmayınız.
Eline, diline, beline sahip ol.
Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler, iyidir.
Hacı Bektaş Veli
Hak’ka tâlib olan kişi, başka murâd isteme,
Dostun seninle beraber, başka vuslat isteme.
Bu dünya bir sofradır, arzular gelir geçer,
Eğer bizi buldun ise, başka murâd isteme.
Hünkar Hacı Bektaş Veli
Allah ile gönül arasında perde yoktur.
Hacı Bektaş Veli

Gönül, İlk yaradılışta Âdem’e üflenen nasip aldığı Yüce Ruh’un birparçasıdır. Her insanın tek tek gönülü, işte bu nasip alınan Yüce Ruha bağlıdır.
Ve nasip alınan ruh ile Allah arasında perde yoktur, çünkü kendi ruhundan bir
parçadır.

Okunacak en büyük kitap insandır.
Hacı Bektaş Veli
Determenizm yasası olan sebep sonuç, sonuç sebep ilişkisinde, insan her
yaptığından sorumludur. Ne yaparsa mutlaka yaptığının sonucu ile karşılaşacaktır. Bazen de önce sonucu ile karşılaşıp sonra nedeni yaşayabilecektir. Karma felsefesi, ezoterik anlamda, “eden bulur” ya da“herkes ne ekerse onu biçer” anlamına gelir. Bu bir yüktür. Ve her yapılan düşünsel ya da fiziksel bir hareketin sonucu insana yük getirir. Ve bu yük insanın astral bedeninde birikime sebep olur. Ve o birikimin arınması için
defalarca Arapça “bela” anlamına gelen imtihanlara tabi olur ve farkındalığı
artana ve başına gelenlerin nedenini idrak edene kadar bu devam eder. Bazen bir hayat boyunca bazen de hayatlar boyunca devam eden bu karma temizleme, determenizm olayı, farkındalığın artması ve yapılan düşünsel ya
da fiziksel eylemin nedenini bilerek ve sorumluluğunu hissederek idrak
ederek yerine getirilmesi ile gelişir yani tekamül eder.
Sevgide ayrılık yoktur. Sevgide olanlar baştan beri beraberdirler. Son ile başlangıç aynıdır.
Kendinden kendine yolculukta ulaşılacak nihai yer, özyani yaratımdaki üflenen tanrısal ruhtur. O da Âdem’in Tanrı’dan aldığı nasip
olan bir paydır.
Âdem ve insan çoğalan insan nesli de bellibir olgunluğa eriştiğinde ise ilk yaratımda üflenen payın yolculuğundadır. Beşer kendinden
kendine Aşk yolculuğunu yaparken, Âdem yani İnsan formu da gelişmekte ve o da nasip aldığı kudretli pay olan Ruhun yolculuğunu, kendinden kendine
olan yolculuğunu yapmaktadır. Ve bu sonsuzdur
Karanlığı aydınlatan yıldız bedenler,
gökyüzünün nuru Ay ve gündüzümüzün çerağı Güneş gibi olmadan, Kamil
İnsan olunmayacaktır.

Hacı Bektaş Veli

İnsan kendine ait olanları kaybeder. Kayıpların yoktur çünkü hiçbiri sana ait
değildi. Dünyanın, araç olarak sunduğu olanaklardı. Ve sen o olanakları
kendinin zannedip öyle yaşadın ve elinden acımasızca sökülüp alınınca da
kaybettiğini sandın.
Oysa hiçbir şey kaybetmedin. Sevgin, Aşkın, Bilgeliğin,Aklın, Güvenin, Sabrın, bunlar senin kendi öz olan değerlerin. Bunları kimse alamaz çünkü onlar gerçekten senin. Diğerleri sahteydi ve sana sunulmuştu, geri alındı. Bu yüzden hiçbir şey kaybetmedin.
Bilgi zuhur ettikçe aklında ve gönlünde, zıttı ile karşılaşacaksın ki, obilginin idrakine varabilesin.
Hünkar Bektaş Veli, hayatında hiç hacca gitmemiştir.
Hacı lakabı bu kerameti ile hocası Lokman Perende ile kendisine layık
görülmüştür. Ezoterizmde teleportasyon adı verilen, bir eşyanın bir yerden bir yere zaman dışı bir şekilde aktarımı ile gerçekleştirilmesi olayı ona Hacı unvanını kazandırmıştır.
Yaşama nasıl bakıyorsak o da bize öyle bakıyor
Zor iştir sevilmek
Sevmek ilahidir. Sevilmek yürek ister. Sevgi karşısında Sevilenin hayreti, şaşkınlığı alışkanlıkların ötesindedir. Ey Sevilen! Masiva’dan vazgeçebilir misin Sevgi uğruna? Terk edebilir misin Nefsini? Cevap aynıdır. Sevilmek yürek ister.

Her anahtar, her kilide uymaz. Bu ikisinin de mükemmel olmadığı anlamına gelmez. Sadece birbirlerine layık değillerdir.

Çalışmak en büyük ibadettir.
4 kitabın (İncil, Kur’an, Zebur, Tevrat) özü Kur’an’da !!!
Sana ancak, senden önceki peygamberlere söylenenler söylenmektedir. (Fussilet/43)
Bizim zahmımıza merhem bulunmaz
Biz kader okunda gizli yaydanuz
Haberim duyarsın geyikler ile
Yaramı sararsın şehitler ile
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile
Dost senin derdinden ben yana yana
Çok şey biliyorlardı fakat bunu ifade etmek için sembol dilini kullandılar, kendimiz bulalım ve keşfedelim diye deliller ve ipuçları bıraktılar. Kim bilir belki de bildiklerinin tam açıklanmasını istemediler. Çünkü bilgi öyle hemen öğrenilecek türden değildi ve bizim zamanımızda, onların değerli bilgilerinin heba olup gideceğini düşünmüş de olabilirler.
Peki bu insanlar simetri ile ne anlatmak istediler? Görünen ve görünmeyen evrenin ikiz olduğunu mu anlatmaya çalıştılar?
Hz.Muhammed hadislerinde Dünya Mü’mînin rüyasıdır. demiştir.
Fakat hiçbir şeyden habersiz kişi ne sırrı bilir, ne de görüntünün ikinci bir kişi olmadığını ne de ayna önünde duranın tek kişi olduğunu. Sırdan habersiz, aynadaki görüntüyü gerçek zanneder.
O gördüğün güzellik benim Aşk’ımdır.
Ayakkabıların tozlu ise Aşk kapısından girme.
Hak emrinden başka çöp üzerinde çöp durmaz, nizam sağlanır.
,

ateş ateşi yakmaz ama
ateşin ateşe söyleyecekleri olur.
***

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir