İçeriğe geç

Işığın Anısı Kitap Alıntıları – Robert Jordan

Robert Jordan kitaplarından Işığın Anısı kitap alıntıları sizlerle…

Işığın Anısı Kitap Alıntıları

Heyecanın doruğunda? diye düşündü. Piposunun sapını kemirerek. Hayır. Fazla tahmin edilebilir. Sözcükleri onların beklediği gibi kullanırsa insanlar sıkılır. Büyük bir destanın beklenmedik olması gerekir.
.. Bu yüzden, gördüklerini tarif edecek doğru sözcükleri zihninde aradı. ‘Destansı’ ve ‘ihtişamlı’ sözcüklerini bir kenara ayırdı. Fazla kullanılmaktan yıpranmışlardı.
Ölüme kucak açtım, çünkü ölüm tüyden hafiftir – hep öyle oldu. Ölüm bir yürek atımında gelir, bir ışıltıdan daha elle tutulur değildir. Ağırlığı yoktur, maddesel değildir..
Bu, avcıların temel kuralıydı. Senden zayıf olanı ye. Senden daha güçlü olandan kaç.
Hayatta öğrendiği ilk kural, kaybetme şansının eşit olduğu bir adamla kavgaya girmemekti.
Çaresiz zamanlarda çaresiz eylemler gerekirdi.
Başka bir lanet ülkeye taşınmam gerektiğini hissederdim , diye terslendi, bir ok daha bırakarak, hükümdarların sütlaç yerine beyin taşıdıkları bir ülkeye.
Baskı altında olduklarını düşünen insanlar bir gün mücadele etmeye başlar. Onların yalnızca direnme iradelerini değil, bir şeylerin yanlış olduğu kuşkusunu da aldım.
Nişan aldı, ama bu yalnızca bir formaliteydi. Boşluğa bu kadar derin daldığında, ok tam olarak ne emredilirse onu yapacaktı. Bunu bilmiyordu. Güneş de doğacağını, dallar yapraklarını dökeceğini bilmezdi. Bunlar bilinen şeyler değildi; olan şeylerdi.
Bir ulusun gücü, halkının gücünden gelirdi. Onları yıkarsanız kendi omurganızı kırmış olurdunuz.
Yaralanmışlardı, ama yenilmemişlerdi. Bir adamı devirirsen hamurunu anlarsın. O adam kaçabilir. Kaçmazsa – ağzının kenarında kan ve gözlerinde kararlılıkla doğrulursa – o zaman anlarsın. O adam gerçekten tehlikeli olmak üzeredir.
Derin bir nefes al, brendinden son bir yudum çek ya da son tütün tutamını yak. Önündeki manzaraya iyice bak, çünkü yakında kanla kaplı olacak. Bir saat içinde, savaşın ortasında olacağız.
Bir adamı oracıkta, kendi kılıcınızla öldürmeye hazır olmadığınız sürece, asla onu cinayetle suçlamamalıydınız.
Kayıplarından ders almazsan, seni onlar yönetir.
Bütün gün fırtınalı hava yüzünden kaçırdıklarını düşünmeye zaman harcayan adam, gökyüzü açıldığında fırsatları kaçırır.
Yaratıcı insanlara kanat vermemişse, bunun iyi bir sebebi olmalıydı.
Hiçbir rapor insanın kendi gözleriyle gördüğünü aktaramaz.
Başta olmak her zaman insanlara ne yapacaklarını söylemek değildir. Bazen, ne yaptığını bilen insanların yolundan çekilmektir.
En kötü olasılıklar için plan yapmak iyidir, ama onların ağırlığı altında ezilmemek gerek.
Gerçekten tartışan, karşı savlar sayesinde sadakatinin derinliğini öğrenir. En güçlü köklerin en rüzgarlı yerlerde geliştiğini öğrenmedin mi?
Bir sav kendini kanıtlayacaksa, karşı çıkanlar da olmalı.
Gülümsemeni istiyorum. Bir sefer olsun bir taş parçasından daha fazla duygu gösterisi yap! Bu savaş bunu hak ediyor.
Birlikleri korumak için savaşmazsın; kazanmak için savaşırsın.
Onca güce sahip olup daha fazlasını arzulamamak için iyi bir insandan daha fazlasını olmak gerekirdi.
Işık adına! Şeref adına! İhtişam adına! Yaşamın kendisi adına!
Bu rüzgar son değildi. Zaman Çarkı dönerken sonlar yoktur ve asla olmayacaktır.
Ama bir sondu.
Perrin gözlerini yumarak nefes verdi. Egwene.Işık.
Hiçbir şaheser bedelsiz olmaz, diye düşündü. Bu,o demiri dövmeye değmediği anlamına gelmez. Yine de Egwene?
Spoiler
Terkedilmiş, Aviendha durduramadan bir örgü oluşturdu. Aviendha’nın altına yöneltilmiş güçlü bir Toprak örgüsü.
Bu yüzden sıçradı.
Toprak patladı, taşlar fırladı ve patlama Aviendha’yı havada öne itti. Taşlar bacaklarını dövdü ve çevresinde havaya kandan kurdeleler fışkırttı. Aviendha’nın ayakları parçalandı, kemikleri kırıldı, bacakları yandı.

Aviendha’nın mızrağı Graendal’ın böğrüne saplandı.

Mat rahat bir nefes aldı. Bizim için savaşıyorsunuz yani?
Elbette Işık için savaşıyoruz, dedi Şahinkanadı. Gölge için asla savaşmayız.
Ama bana dediler ki diye başladı Mat.
Yanlış demişler, dedi Şahinkanadı.
Sen kaçarken Kraliçenin kılıcıyla Trolloc öldürmeye çalıştığını görsen ne hissederdin? diye sordu Elayne.
Başka bir lanet ülkeye taşınmam gerektiğini hissederdim, diye terslendi Birgitte.
Sonumuz geldi, dedi Arganda.
Eğer öyleyse, dedi Lan, yüksek zeminde duracağız ve ölene kadar savaşacağız Gheldanlı. Ancak öldüğünde teslim olursun. Pek çok insan bu fırsatı da bulamadı.
Yatmak ölüler içindir Silviana, dedi Egwene, doğrulup oturarak.
Spoiler
Gawyn’in yaşam ipliği yok oldu.
Egwene savaş meydanında kalakaldı. İçinde bir şey koptu. Sanki bir bıçak aniden içini yarmış, Gawyn’in bir parçasını kesip almış, geriye yalnızca boşluk bırakmıştı.
Egwene çığlık atarak dizlerinin üzerine çöktü. Hayır.
Hayır, olamazdı.
Onu hemen ileride hissedebiliyordu! Ona doğru koşuyordu. O o
Gawyn gitmişti.

Eskiden cüretkardı. Kayıplarına rağmen savaşabileceğini iddia etmişti. Ne kadar da saftı. İçindeki saidarın ölmesine izin verdi. O da gidince, yaşam onu terk etti. Yana yığıldı ve ellerin onu alıp götürdüğünü hissetti. Bir kapıyoldan geçtiler ve savaş meydanını terk ettiler.

Önceden gösterdiğim, insanların beklediği dünya. Savaştıklarını sandıkları şer. Ama ben, iyinin ve kötünün olmadığı bir dünya yaratacağım. Yalnızca benim olduğum bir dünya.
Mat, odada çevresine bakındı, sonra diğerlerine masum masum gülümsedi. Onlardan kuşkulandığını bilmemeleri gerekiyordu.
Neden herkese pis pis sırıtıyorsun? diye sordu Elayne.
Elayne aniden farkına vardı. Havadaki baskın duman kokusunun, adamlarından yükselen acı feryatlarının. Gökyüzündeki gürültünün ve yerdeki sarsıntıların. Bitkilerin yeşermediği bir diyarın üzerine çökmüş soğuk havanın, kırılan silahların, kalkanlara sürtünen kargıların sesinin. Sonun farkına vardı. Son gerçekten gelmişti ve o da uçurumun kenarında duruyordu.
Ama Faile bir yerlerde , Yaratıcı’nın ona sırıttığını düşünmekten kendini alamıyordu. Evden ayrılırken kafası kibirli düşüncelerle doluydu. Boruyu bulmak için görkemli bir maceraya atıldığını düşünen bir çocuk.
Hayat o düşleri tekmeleyip dağıtmıştı ve Faile’nin düştüğü yerden kendi başına kalkması gerekmişti. Büyümüştü ve asıl önemli olan şeye dikkat etmesi gerektiğini öğrenmişti. Ve şimdi şimdi Desen,büyük kayıtsızlıkla, Valere borusunu kucağına bırakmıştı.
Sana da elveda dostum, dedi havaya.
Bir daha düş görene kadar hoşçakal.
Sende de bir parça Karanlık Varlık şansı var gibi, diye mırıldandı Rand’a.
Bunun işe yaradığına inanamıyorum.
Sahiden mi? dedi Rand usulca. Bende inanamıyorum.Bana kefil olduğun için sağol.
Bir şey değil. dedi Mat.
Bu arada, ben Moiraine’i kurtardım.Hangimizin kazandığına karar vermeye çalışırken bunu da düşün bakalım.
Mat, Tuon’un peşinden gitti ve arkasında Yenidendoğan Ejder’in kahkası yükseldi.
Farklı akıntılar çarpıştığı zaman deniz dalgalanırdı. Sıcak hava ile soğuk hava karıştığı zaman rüzgarlar sertleşirdi.
Ve ışık Gölge ile yüzleştiğinde fırtınalar yükselirdi. Rand bağırdı ve doğasının fırtınayı çalkalamasına izin verdi. Karanlık Varlık onu bulmaya çalışarak kendi varlığını dünyaya dayattı. Desen’in eşitliğe ihtiyacı vardı. Dengeye ihtiyacı vardı .
Ejdere ihtiyacı vardı.
Bir sav kendini kanıtlayacaksa, karşı çıkanlar da olmalı oğlum, dedi kadın.
Gerçekten tartışan, karşı savlar sayesinde sadakatinin derinliğini öğrenir. En güçlü köklerin en rüzgarlı yerlerde geliştiğini öğrenmedin mi?
Rüzgar ve gökyüzü kadar kesin, Perrin bir kral olmuştu. Rand’dan farklı türden bir kral -halkının arasında yaşayan,halkının kralı.
Onun yaptığı şey düpedüz şer, dedi Pevara.
Bu artık bir önderi takip eden adamlarla bir başka önderi takip eden adamlar arasında bir bölünmüşlük değil. Bu Karanlık Varlık’ın işi Androl. Karakule gölge düştü bunu kabul etmek zorundasın.
Kara Kule bir düş, dedi Androl , onunla göz göze gelerek. Yönlendirebilen erkekler için bir sığınak,kendimize ait, artık korkmamıza , kaçmamıza, nefret edilmemize gerek olmayan bir yer. Bunu Taim’ in ellerine bırakmayacağım. Bırakmayacağım.
Diğerleri bata çıka ilerliyorlardı, ama neye doğru, bilmiyorlardı. Kuzeydeki Son Savaş’a, her ne anlama geliyorsa. Son Savaş umut değildi. Son Savaş ölümdü. Ama olunacak yerdi, gidilecek yerdi.
O çaresizlik sizi ezebilirdi. Ama bir şey -herhangi bir şey yaratma eylemi- o duyguyla mücadele ediyordu. Onunla mücadele etmenin bir yolu buydu. Kimsenin adını ağzına almadığı varlıkla.
Bunun ne olduğunu biliyor musun? diye sordu Talmanes usulca, piposunu ağzından çıkarmadan.
Bu sonun başlangıcı. Bu, ulusların düşüşü ve insanlığın birleşmesi. Bu Son Savaş, seni lanet aptal.
Bayrd oradan ayrıldı; yeni mızrağını omzuna dayayarak gecenin içine yürüdü. Zaten ailene ettiğimiz yeminden daha eski bir yemin etmiştik.Yeniden
doğan Ejder’in bile bozamayacağı bir yemin.
Bu diyara ettikleri bir yemindi. Taşlar onun kanına işlemişti ve kanı da Andor’ un taşlarına işlemişti.
Bayrd diğerlerini toparladı ve kuzeye doğru yola çıktılar. Arkalarında, gecenin içinde ,hayaletler kampın içinde dolanmaya başlarken lordları yapayalnız inliyordu.
Give me your trust, said the Aes Sedai.
On my shoulders I support the sky.
Trust me to know and to do what is best,
And I will take care of the rest.
But trust is the color of a dark seed growing.
Trust is the color of a heart’s blood flowing.
Trust is the color of a soul’s last breath.
Trust is the color of death.

Give me your trust, said the queen on her throne,
for I must bear the burden all alone.
Trust me to lead and to judge and to rule,
and no man will think you a fool.
But trust is the sound of the grave-dog’s bark.
Trust is the sound of betrayal in the dark.
Trust is the sound of a soul’s last breath.
Trust is the sound of death.

Give me your trust, said the king on high
Give me your trust, said the lady and lord
Give me your trust, said the love of your life
Trust is the taste of death.

Arayış içinde olduğu bunca zaman, tarif edemediği bir şeyi aramıştı.
Zaman çarkı döner ve Çağlar gelip geçer. Geriye bıraktığı anılar Efsaneye dönüşür. Efsane sokup mit olur ve onu doğuran çağ yeniden geldiğinde mit bile unutulmuştur. Bazılarının üçüncü çağ dediği , henüz gelmemiş ve geçeli çok olmuş bir Çağ’da , Puslu Dağlar ‘da bir rüzgar yükseldi. Rüzgar başlangıç değildi. Zaman çarkı dönerken başlangıçlar ve bitisler yoktur.Ama bir başlangıçtı.
Gül yaprakları suyun üzerinde yüzer, diye ezberden okudu Lan. Yalıçapkını gölete dalar. Ölümün ortasında yaşam ve güzellik süzülür.
Rüzgar gibi geldi, rüzgar gibi her şeye dokundu ve rüzgar gibi geçti.

(Yenidendoğan Ejder’den
Halan oğlu Arent oğlu Loial
Dördüncü Çağ)

Rand içini çekti, cebini karıştırdı ve bir pipo buldu. Bunun için teşekkür ederim Alivia, diye düşündü, diğer cebinde bulduğu keseden pipoya tütün doldurarak. içgüdüyle, pipoyu yakmak için Tek Güç’e uzandı.
Hiçbir şey bulamadı. Boşlukta saidin yoktu, hiçbir şey yoktu. Rand duraksadı, sonra gülümsedi ve muazzam bir rahatlama hissetti. Yönlendiremiyordu. Emin olmak için, çekinerek Gerçek Kaynak’a uzandı. Orada da hiçbir şey yoktu.
Thakan’dar’ın yan tarafında, şimdi bitkilerle kaplı hafif bir yokuşa tırmanırken piposuna baktı. Karanlıkta onu bir anlığına inceledi, sonra piponun yanık olduğunu düşündü. Ve pipo yanıktı.
“Öyle bir savda bulunmadım,” dedi Rand, “ama öyle diyelim. Bu topraklar üzerinde nasıl bir hak iddian var?”
“Artur Şahinkanadı’nın tek yasal varisi olmam dolayısıyla.”
“Peki bu neden önemli olsun?”
“Bu onun imparatorluğu. Onu birleştiren tek hükümdar, ona şan ve ihtişamla hükmeden tek önder.”
“O konuda yanılıyorsun,” dedi Rand, sesi yumuşayarak. “Beni Yenidendoğan Ejder olarak kabul ediyor musun?”
“Öyle olmalısın,” dedi Tuon yavaşça, bir tuzak kurulması ihtimaline karşı ihtiyatla. “O zaman kim olduğumu kabul ediyorsun,” dedi Rand, yüksek ve tiz bir sesle. Bir savaş borusu gibi. “Ben Lews Therin’im, Ejder’im. Efsaneler Çağı’nda bu toprakları ben birleştirdim, buralara ben hükmettim. Işık’ın tüm ordularının önderi bendim, Tamyrlin Yüzüğü’nü ben taktım. Hizmetkarlar içinde birinci bendim, Aes Sedailerin en yükseği. Dokuz Hüküm Çubuğu’nu ben çağırabiliyordum.”
Rand öne çıktı. “Şafak Kapısı’ndaki on yedi generalin sadakatine ve uyrukluğuna ben sahiptim. Fortuona Athaem Devi Paendrag, benim yetkim seninkinden daha yüksek!”
“Artur Şahinkanadı ”
“Benim yetkim Şahinkanadı’nınkinden yüksek! Eğer fethedenin adıyla hükmetme iddiasındaysan, o zaman önceki savım önünde eğilmelisin. Ben Şahinkanadı’ndan önce fethettim ve bunun için kılıca ihtiyacım yoktu. Sen benim topraklarımdasın İmparatoriçe, ve benim iznimle!”
“Bazen öldürmek gerekli oluyor.”
“Evet, ama asla güzel olmuyor. Asla.”
Mat gözlerini kıstı. Çevresindeki savaş loşlaşmış gibiydi.
Çok yanılıyorsun Shai’tan, diye fısıldadı Rand’ın sesi Mat’in zihninde.
Sonra ses artık Mat’in zihninde değildi. Savaştaki herkes tarafından açık seçik duyulabiliyordu.
Onu defalarca öldürmeye çalıştın, dedi Rand, krallığını kaybedeni, her şeyini aldığın adamı
Malkier’in son kralı, böğrüne aldığı kılıç yarası yüzünden kanlar içinde, sallanarak ayağa kalktı. Lan elini havaya kaldırdı. Gölge ordularının generali Demandred’in kellesini, saçlarından yakalamıştı.
O adam, diye bağırdı Rand. O adam hala savaşıyor!
Mat savaş meydanının sessizleştiğini hissetti. Herkes yerinde donmuştu. O anda yumuşak ve güçlü bir ses duyuldu; altından, berrak bir nota. Herkesi kaplayan, uzun bir ses. Saf, güzel bir boru ötüşü.
Mat o sesi daha önce bir kez daha duymuştu.
ANLAMIYORSUN, DEĞİL Mİ? diye sordu Rand karanlığa. SENİ AŞIYOR. BİZİ EZİYORSUN, AMA SAVAŞMAYA DEVAM EDİYORUZ! NEDEN? BİZİ ÖLDÜRMEDİN Mİ? BİZİ MAHVETMEDİN Mİ?
SEN, diye yanıt verdi Karanlık Varlık. SENİ YAKALADIM.
Rand öne adım attı. Bu hiçlik mekanında, Desen çevresinde bir kilim gibi dönüyordu. HATAN DA BU SHAİ’TAN -KARANLIĞIN EFENDİSİ, KISKANÇLIĞIN EFENDİSİ! HİÇLİĞİN EFENDİSİ! BU YÜZDEN BAŞARISIZ OLUYORSUN! BU BENİM HAKKIMDA DEĞİL. HİÇBİR ZAMAN BENİM HAKKIMDA OLMADI!
Bir kadın hakkındaydı; hırpalanmış, dövülmüş, tahtından indirilmiş, kukla edilmiş bir kadın hakkında -gerektiğinde yerde sürünen bir kadın. O kadın hala savaşıyordu.
Aşkın tekrar tekrar terk ettiği bir adam hakkındaydı, dünyada başkalarının geçip gitmesine izin vereceği bir alaka bulan bir adam hakkında. Hikayeler hatırlayan ve yürümeye devam etmenin daha akıllıca olacağı bir zamanda budala çocukları kanadının altına alan bir adam hakkında. O adam hala savaşıyordu.
Bir sırrı, gelecek için bir umudu olan bir kadın hakkındaydı. Herkesten önce gerçeği kovalayan bir kadın. Canını vermiş ve sonra geri dönmüş bir kadın hakkında. O kadın hala savaşıyordu.
Ailesi elinden alınmış, ama hüznü içinde hala dimdik duran ve koruyabildiklerini koruyan bir adam hakkında.
Zarar görmüş olanlara yardım edemeyeceğine, Şifa veremeyeceğine inanmayı reddeden bir kadın hakkındaydı.
Her nefesinde, kahraman olduğunu inkar eden bir kahraman hakkındaydı. Dövülürken boyun eğmeyi reddeden, Rand dahil, izleyen herkes için Işık’la parlayan bir kadın hakkında.
Hepsi hakkındaydı.
Mat acısını bastırdı. Lan bunu stemezdi. Mat bunun yerine, ashandareisini kaldırdı. “Tai’shar Malkier!” diye haykırdı tüm gücüyle. “Lan Mandragoran, seni kahrolası harika adam! Sen başardın!”
Gölge’nin ordularına doğru atılırken, haykırışlan sessizliğin içinde yankılandı. Sözleri arkasında tekrarlandı: “Tai’shar Malkier!” Tüm uluslardan, Sınırboylu olsun olmasın tüm halklardan haykırışlar. Mat’le birlikle Yayla’da koştular. Hep birlikte, sersemlemiş düşmanlarına saldırdılar.
“Yakaladım seni,” diye hırladı Demandred sonunda, derin derin nefes alarak. “Her kimsen, seni yakaladım. Kazanamazsın.”
“Beni dinlememişsin,” diye fısıldadı Lan. Son bir ders. En zor olanı Demandred saldırdı ve Lan açıklığı gördü. Öne atıldı, Demandred’in kılıcının ucunu kendi böğrüne aldı ve kendini kılıca sapladı.
“Ben buraya kazanmak için gelmedim,” diye fısıldadı Lan gülümseyerek. “Ben buraya seni öldürmek için geldim. Ölüm tüyden hafiftir.”
Demandred’in gözleri irileşti ve geri çekilmeye çalıştı. Çok geçti. Lan’in kılıcı boğazına saplandı.
Lan kılıçtan kayarak geri düşerken dünya karardı. Nynaeve’in korkusunu ve acısını hissetti ve ona aşkını gönderdi.
Demandred, Lan’in hamlesini bloke etti, ama boğuk bir sesle nefes verdi. “Sen kimsin?” diye fısıldadı yine. “Bu Çağ’da hiç kimse bu kadar yetenekli değil. Asmodean? Hayır, olamaz. O böyle dövüşemez. Lews Therin? O yüzün ardındaki sensin, değil mi?”
“Ben sıradan bir adamım,” diye fısıldadı Lan. “Hep öyle oldum.”
Siyah bir at yaklaştı. Binicisi Lan Mandragoran -peşinde bayraktarı ve korumalarıyla- İki Nehirlileri süzdü.
“Öteden beri merak etmişimdir,” dedi Tam’e. “Rand’a o balıkçıl damgalı kılıcı kim verdi diye. Onu gerçekten kazandı mı merak etmişimdir. Artık biliyorum.” Lan kılıcını kaldırarak selam verdi.
“Bu Çağ’dan birine göre, beceriyle savaşıyorsun,” dedi Demandred. “Ama yine kılıcını kullanıyorsun küçük adam.”
“Başka ne yapacaktım?”
“Kılıç ol,” dedi Demandred, Gawyn’in bunu bilmediğine şaşırmış gibi.
“Onu takip ediyorsun,” dedi Demandred.
“Etmiyorum!”
“Yalan,” dedi Demandred. “Ya da yalnızca aldanmışsın. Bu orduya Lews Therin’in kumanda ettiğini biliyorum. Başta emin değildim, ama artık eminim. Üzerindeki örgü de yeterli kanıt, ama daha büyük bir kanıtım var. Hiçbir ölümlü general bugünkü kadar yetenek sergilemedi; savaş meydanında gerçek bir ustayla yüzleşiyorum. Belki Lews Therin Aynalar Maskesi kullanıyor, veya belki de Tek Güç kullanarak bu Cauthon denen adama mesajlar gönderiyor. Fark etmez, ben gerçeği görüyorum. Bugün Lews Therin’le zar atıyorum.
“Bilmiyorum Tam,” dedi Dannil. “Mat değişti. Artık onu tanımadığımı hissediyorum. Her zaman serserinin teki olmuştur, ama şimdi Işık, Tam. Masallardan fırlamışa benziyor.”
“Ee, yeni plan nedir?” Mat yanıt vermedi. “Kafanda saklayacaksın,” dedi Elayne, dizlerinin titrediğini hissederek. “Savaşı sen yöneteceksin ve Işık altında ne planladığını hiçbirimiz bilmeyeceğiz, öyle değil mi? Aksi halde biri kulak misafiri olabilir ve Gölge’ye haber gidebilir.”
Mat başını salladı.
“Yaratıcı bizi korusun,” diye fısıldadı Elayne.
Mat kaşlarını çattı. “Biliyor musun, Tuon da aynı şeyi söyledi.”
Egwene dişlerini sıktı. Sonra ne olacak? İçtepi altında, en azından Moghedien’in İçtepisi altında olmadığından emin olduğu tek bir adam vardı. Saidar ve saidinin etkilerine bağışık biri. “Ordularımızı Matrim Cauthon’un kumandasına vereceğiz,” dedi. “Işık bizi gözetsin.”
Mat böyleydi işte. Durmaksızın insanların nasıl onunla alay ettiğinden şikayet eder, homurdanır, bir dahaki sefere boğulmalarına izin vereceğini söylerdi. Sonra birinin tehlikede olduğunu gördüğünde gider yine suya dalardı.
Tuon’un peşinden gitti, ama Rand’ın yanında durdu. “Sende de bir parça Karanlık Varlık şansı var gibi,” diye mırıldandı Rand’a. “Bunun işe yaradığına inanamıyorum.”
“Sahiden mi?” dedi Rand usulca. “Ben de inanamıyorum. Bana kefil olduğun için sağol.”
“Bir şey değil,” dedi Mat. “Bu arada, ben Moiraine’i kurtardım. Hangimizin kazandığına karar vermeye çalışırken bunu da düşün bakalım.”
Mat, Tuon’un peşinden gitti ve arkasında Yenidendoğan Ejder’in kahkahası yükseldi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir