Onat Kutlar kitaplarından İshak Kitap Alıntıları sizlerle.
İshak Kitap Alıntıları
Hızlanan bir trene yetişmek isteyen, ama yetişeceğine kimsenin inanmadığı biri gibiydim.
Tuhaf bir yaratıktır bu İshak. Yıllardır bir işi var.
Aylı gecelerde ağaca konup yeryüzünü gözetler. Tahtakuruları gibi alışkanlıklarının alçak duvarları arasında yaşamayı seven bir yığın insanın çekip iyimser bir çamura batırdığı teraziyi dengede tutmaya çalışıyor. Bugüne kadar oldukça başarıyla yürüttü işini.
Aylı gecelerde ağaca konup yeryüzünü gözetler. Tahtakuruları gibi alışkanlıklarının alçak duvarları arasında yaşamayı seven bir yığın insanın çekip iyimser bir çamura batırdığı teraziyi dengede tutmaya çalışıyor. Bugüne kadar oldukça başarıyla yürüttü işini.
İçimde o bilinen üçlemenin , – gitsem…gitmem gerek…gidiyorum – yani kararların en yumuşak ve kesin olanının yankısını duydum.
İçimdeki bütün o boşluk kuyularının anlam kazandığını, bir varlığa dönüştüğünü duyar gibi oluyorum.
Bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür.
Dipsiz bir kuşku kuyusudur İshak…
Aramızda görünmez bir bağ bulunsun, nerede olursa olsun, temelimde, yani ayaklarımı bastığım güçlü toprağın her adımında gürültüsüzce bu karanlık güvenini yaşayayım isterim. Nereden bileceksin sen! Burada benden dinlediğin her şeyi unut. Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür…
İçimde o bilinen üçlemenin, — gitsem… gitmem gerek… gidiyorum. — yani kararların en yumuşak ve kesin olanının yankısını duydum…
Tanrı, Beckett ‘in terzisinin diktiği pantolondan gene de iyi olan dünyayı altı günde yarattı. Hepimiz aşklar, dostluklar, yiğitlikler, kavgalar tanıdık. Korkaklığı, yalanı, ihanetin iki yüzlü bıçağını, bencilliği de tanıyoruz şimdi…
Aramızda görünmez bir bağ bulunsun, nerede olursa olsun, temelinde, yani ayaklarımı bastığım güçlü toprağın her adımında gürültüsüzce bu karanlık güvenini yaşayayım isterim. Nereden bileceksin sen! Burada benden dinlediğin her şeyi unut. Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür.
#onatkutlar #İshak
#onatkutlar #İshak
«Karnı ağrıyor!» diye bağırdı çocuk, «Karnı ağrıyınca çimen yer kedi..»
“ölümü gömdük. sanki hiç olmayacakmış gibi.”
Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür.
Ay ışığı odada, sanki her şeyin dışında, soyut, mutlu bir kesiti aydınlatıyordu.
Biliyorum, bana huzur veren şey seni sadece rahatsız edecektir.Sen bana deli diye bak.Her şey çözülür.
Görünmeyeni kim susturabilir?
Hepimiz aşklar, dostluklar, yiğitlikler, kavgalar tanıdık. Korkaklığı, yalanı, ihanetin iki yüzlü bıçağını, bencilliği de tanıyoruz şimdi.
Tuhaf bir yaratıktır bu İshak. Yıllardır bir işi var. Aylı gecelerde ağaca konup yeryüzünü gözetler. Tahtakuruları gibi alışkanlıklarının alçak duvarları arasında yaşamayı seven bir yığın insanın çekip iyimser bir çamura batırdığı teraziyi dengede tutmaya çalışıyor.
Hızlanan bir trene yetişmek isteyen, ama yetişeceğine kimsenin inanmadığı biri gibiydim.
Kafam binlerce lirayı yanlış saydığını farkeden bir veznedarın kafası gibiydi.
“Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür.”
İyi öykücü, akıp giden zamanın ritmine onu durdurmadan kalemini uydurandır
Bir anlam piresi gibidir İshak.
Dipsiz bir kuşku kuyusudur İshak.
O anda içine usulca doluşan o kıvamlı sabır ve kıvanç duygusuna gömüldü. Bu duygu ona uzun zaman aynı cepte ısınmış rahat bir elin bildik anılarını çağırdı.
İyi öykücü, akıp giden zamanın ritmine onu durdurmadan kalemini uydurandır. Bir süre birlikte döner o çarkla. Ve bir ölü noktayı geçince bırakır. Öyle gördük ustalarımızdan…
‘Katti hütââ Katti hütââ!
Bırak gideyim külahlı baba!
Bırak gideyim külahlı baba!
«Yağmur yağıyor!» dedi uçar gibi, ya da hafif bir köpüğü çok ötelere üfler, bir yarayı soğutur gibi.
Tuhaf bir yaratıktır bu İshak. Yıllardır bir işi var. Aylı gecelerde ağaca konup yeryüzünü gözetler. Tahtakuruları gibi alışkanlıklarının alçak duvarları arasında yaşamayı seven bir yığın insanın çekip iyimser bir çamura batırdığı teraziyi dengede tutmaya çalışıyor.
İshak
Yoruldum. Üşüyorum. Üstelik dinlemiyorsun. Ama sana anlatmam gerek.
İshak
Bir ara kendisinin de belirsizleştiğini, bilinçsiz bir yuvarlanış içinde ağır ağır bir yokuşu çıkarken indiğini düşündü.
At Cambazları
Bir öksürük sesi uzayıp giden iplik gibi bir düşü kalınlaştırdı, ucunu kıvırdı, bir boşluğa düşürdü.
At Cambazları
Bir haftadır her gün gelip dördüncüyü bekliyorlardı. Yüzlerinde bundan hem sıkılan hem de hoşlanan insanların karışık düzeni vardı.
Dördüncü
Hızlanan bir trene yetişmek isteyen, ama yetineceğine kimsenin inanmadığı biri gibiydim.
Kediler
Suratında yerleşmemiş, serseri insanlardan herhangi birinin tedirgin, soluk düzeni vardı.
Hadi
…
Öldüğünü bilemedi, ama içinde bir yerin kötülük haberi ile dolduğunu duydu.
Öldüğünü bilemedi, ama içinde bir yerin kötülük haberi ile dolduğunu duydu.
Hadi
Kediye döndü.
Umutsuz ama merakla sordu:
Baban da kedi miydi senin?"
Umutsuz ama merakla sordu:
Baban da kedi miydi senin?"
Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür
İshak
…bir camın öbür yanına geçmek isteyen bir sineğin aslında camın öbür yanında olduğunu bilmemesi gibi bir şey. Onun o sonsuz çabası yok mu?
Gerçekte ise kocaman, sessiz odalarla dolu bu büyük evde, hiçbiri ötekine benzemeyen dört insanın, bir ölüm saatinin korku ve tedirginlik dolu havasını soludukları, ölüm kuşlarının sık sık usulca yüreklerine dokunduğunu duydukları bu gömülmüş evrende böyle rahat görünümlere yer yoktu
Yunus
Dipsiz bir kuşku kuyusudur İshak."
Hızlanan bir trene yetişmek isteyen, ama yetişeceğine kimsenin inanmadığı biri gibiydim."
Kapı kapanınca her şey dışarıda kaldı. Aralıkta durdum. Yüksek takunyalara tünemiş eski dostum hiçbir şey söylemeksizin yüzüme bakıyordu. Gözlerinde hemen ağlayacak gibi duran o eski, tortulu hüzün. Onu eskiden de böyle görürdüm. Küflenmiş bir limon gibi tatlı-sert, tedirgin. Ama hep susardı."
Öldüğünü bilemedi, ama içinde bir yerin bir kötülük haberi ile dolduğunu duydu
Öylesine uzaktır ki Anadolu kimi aydınlarımıza, onlara bir Avrupa tadı verir. Yakın olmadıkları gerçeği değiştirilmiş sanırlar
Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür.
Bütün kederini, yıkılışını yüzünün görünmeyen yanına saklıyordu.
Yüzü sinek öldürür gibi kaygısız ve neşeli.
Yeni alınmış, bomboş, ak defterin ya da çıkmaya hazırlandığım bir yolculuğun o sevimli, kaygan dili geçti içimden.
İçimdeki bütün o boşluk kuyularının anlam kazandığını, bir varlığa dönüştüğünü duyar gibi oluyorum.
Düşmanlık. Bu nasıl oldu bilmiyorum. Ama galiba bir camın öbür yanına geçmek isteyen bir sineğin aslında camın öbür yanında olduğunu bilmemesi gibi bir şey.
Şimdi biliyorum:yeryüzü iyice değişiyor; kan, duman ve alın teriyle. Nicedir kapımızı zorlayan rüzgarın bıçağı eski kentlerin üstündeki sisi sıyırınca, orada da görüyorum: her şey bildiğim gibi değil.
Burada benden dinlediğin her şeyi unut. Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür.
Yeni alınmış, bomboş, ak defterin ya da çıkmaya hazırlandığım bir yolculuğun o sevimli, kaygan dili geçti içimden. Hemen çekip gitmek, çekip gitmek, çekip gitmek…
Şimdi biliyorum: yeryüzü değişiyor; kan, duman ve alın teriyle. Nicedir kapımızı zorlayan rüzgarın bıçağı eski kentlerin üstündeki sisi sıyırınca, orada da görüyorum: her şey bildiğim gibi değil. Başka tohumlar da vardı orada. O zamanlar ne ekip biçtiklerini iyi bilmediğim çiftçiler. Yoksa nasıl açıklayabilirim dimdik kale duvarlarına dişlerini geçirmiş ağaçları?
Yeniden giriyorum yazıya. Ülkeme, çocukluğumun kentine döner gibiyim. Kâğıtların ak denizine, esinlerle ürperen çayırına harflerin, anlamın derin vadilerine, kitapların kalabalık sokaklarına… Doyulmaz bir rahatlık, güven. Kendi dilimi konuşuyorum çünkü. Küçük bir kaygı yok değil. Müsrif oğlunu nasıl karşılayacak yazıların pîri?
Dipsiz bir kuşku kuyusudur İshak. Bir ağaç gibi oyuyor beni! Oy bakalım… Oy!
“(Horoz) bu soluk, yıkık, kederli havaya hiç uymayan bir canlılıkla öttü.Sabah yırtıldı.”
bir kedi bir krala bakabilir, hatta tırmalayabilir yüzünü.
İşte ölümü gömdük.
Biliyorum bana huzur veren şey, seni rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür.
İçimde o bilinen üçlemenin, – gitsem… gitmem gerek… gidiyorum – yani kararların en yumuşak ve en kesin olanının yankısını duydum.
Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür.
Hepimiz aşklar, dostluklar, yigitlikler, kavgalar tanıdık. Korkaklığı, yalanı, ihanetin iki yüzlü bıçağını, bencilliği de tanıyoruz şimdi.
Şimdi biliyorum: yeryüzü iyice değişiyor; kan, duman ve alın teriyle.
Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür.
Hızlanan bir trene yetişmek isteyen, ama yetişeceğine kimsenin inanmadığı biri gibiydim.
Kafam binlerce lirayı yanlış saydığını fark eden bir veznedarın kafası gibiydi.
Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür.
…Avcının iyisi uçarı vurur.İyi öykücü, akıp giden zamanın ritmine onu durdurmadan kalemini uydurandır.Bir süre birlikte döner o çarkla.Ve bir ölü noktayı geçince bırakır…"
…Tuhaf bir yaratıktır bu İshak.Yıllardır bir işi var.Aylı gecelerde ağaca konup yeryüzünü gözetler.Tahtakuruları gibi alışkanlıklarının alçak duvarları arasında yaşamayı seven bir yığın insanın çekip iyimser bir çamura batırdığı teraziyi dengede tutmaya çalışıyor…"
Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür."
Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir. Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür."
Başımı cama dayayıp dışarı baktım. Yağmur habersizce dindi. Sert bir esinti ağaç dallarındaki suları camlara savurdu. Batıda, bulutların parçalandığı, soluk bir turuncunun yuvarlanarak geldiği, elma yapraklarına, isli duvarlara, odun yığınlarının çürümüş kahverengisine, tavandan akan sularla dolmuş kalaylı kaplara bulaştığı uzak batıda deniz, başka şehirler, içimde o bilinen üçlemenin, — gitsem… gitmem gerek… gidiyorum. — yani kararların en yumuşak ve kesin olanının yankısını duydum.
Artık, başka ne yapabilirdim?
Artık, başka ne yapabilirdim?
Yağmur yağıyor!" dedi uçar gibi, ya da hafif bir köpüğü çok ötelere üfler, bir yarayı soğutur gibi. "Dışarı çıkarın beni."
Tahta kuruları gibi alışkanlıklarının alçak duvarları arasında yaşamayı seven bir yığın insanın çekip iyimser bir çamurla batırdığı teraziyi dengede tutmaya çalışıyor"
Bir öksürük sesi uzayıp giden iplik gibi bir düşü kalınlaştırdı, ucunu kıvırdı, bir boşluğa düşürdü. Silindi. Gözlerini açtı"
Açtığımda o tuhaf sınır geçilmiş, sabah başlamıştı. İşte ölümü gömdük. Sanki hiç olmayacakmış gibi… Ölümü sabaha rağmen sürdürebiliyordu. Bunu yeryüzünde sadece o yapabiliyordu"
İyi öykücü, akıp giden zamanın ritmini onu durdurmadan kalemini uydurandır. Bir süre birlikte döner o çarkla. Ve bir ölü noktayı geçince bırakır.
Öylesine uzaktır ki Anadolu kimi aydınlarımıza, onlara bir Avrupa tadı verir. Yakında olmadıkları gerçeği değiştirilmiş sanırlar.