İçeriğe geç

Into the Water Kitap Alıntıları – Paula Hawkins

Paula Hawkins kitaplarından Into the Water kitap alıntıları sizlerle…

Into the Water Kitap Alıntıları

Hatırlamak istediklerimi hatırlayamadığım yetmiyormuş gibi, unutmaya çalıştıklarım da aklımdan çıkmıyor.
İnsan, kimse görmezse acısının azalacağını, daha az aşağılanacağını düşünür.
Her yer rahatlama, keder ve kâbustan uyanıp gördüklerinin gerçek olmadığını anladığında hissettiğin o tuhaf hafiflik tarafından ele geçirilmişti.
Bazen incindiğini göstermek, yapabileceğiniz en kötü şey değil midir?
İnsanı takatsiz bırakan, kaygı bozukluğu yaratan bir uyanıklık cehennemi gibiydi.
Bazen sorun çıkaran kadınlar kendi çarelerine bakarlar.
Taze bir yasın sancılarını çeken birini öylece izlemek korkunç bir şeydir; kötü, davetsiz bir misafirmiş gibi hissettirir.
Sean, dürüst olmak gerekirse bazen senin başka bir gezegende yaşadığını düşünüyorum. Yeniden elimi sıktı. Bazen ben de orada seninle yaşamak istiyorum.
Bir çatlak açılmış, suçluluk duygusu, bu çatlağın içine sızmaya başlamıştı. Önce sızıntı şeklinde olsa da sonrasında sele dönüşmüştü.
Başka birinin trajedisini alıp kendine aitmiş gibi yazmak tuhaf bir yetki olsa gerek.
Sorular sormaya, dükkanlara ve publara küçük ilanlar asmaya başladığınızda, fotoğraf çekip gazetelere konuşmaya, cadılarla, kadınlarla ve  kayıp ruhlarla ilgili sorular sormaya başladığınızda, aslında aradığımız cevaplar değil, beladır.
Nehir geçmişe doğru gidip bulduğu her şeyi alarak kıyıya, herkesin göreceği şekilde kusabilir ama insanlar bunu yapamaz.
Bu çok salakça bir nedendi ama yetişkin hikâyeleri salakça zalimliklerle doluydu.
Müzik bile dinleyemiyorum çünkü her şeyin önceden görmediğim başka anlamları olduğunu hissediyorum.
İntihar etmesinde belli bir neden yoktu ama zaten genelde herhangi bir neden bulunmaz. En azından geride kalanlara bir anlam ifade eden nedenler.
Bazıları kadınların suyun içine kendilerinden bir şeyler bıraktığını, bazıları ise suyun bu cadıların gücünün bir kısmına sahip çıktığını söyler. O zamandan bu zamana su, kıyılarına şanssız, umutsuz, mutsuz ve kayıp kadınları çekmeye devam ediyor. Kız kardeşleriyle birlikte yüzmek için buraya geliyorlar.
Karanlık ve durgun su içindekileri saklamayı iyi bilir
Suya doğru çekilen, aktığı yere karşı iz bırakan,  ilkel hisler besleyen insanlar vardır.
Hatırlamak istediklerimi hatırlamadığım yetmiyormuş gibi, unutmaya çalıştıklarım da aklımdan çıkmıyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
There was always a fault line there, in me, between my understanding of what i knew had happened, what i knew myself to be and my father to be, and the strange, slippery sense of wrongness. Like dinosaurs not being in the Bible, it was something that made no sense and yet i knew it had to be. It had to be, because i had been told these things were true, both Adam and Eve and brontosaurus. Over the years there were occasional shifts, and i felt the tremor of earth above the fault line, but the quake didn’t come until i met Nel.
İnsanın zihninde kurduğu dehşet,gerçekte olduğundan her zaman daha korkunçtur.
İnsan kimse görmezse acısının azalacağını, daha az aşağılanacağını düşünür
Bazen senin başka bir gezegende yaşadığını düşünüyorum
Bazen ben de orada seninle yaşamak istiyorum
Herkes bu manzaranın eşsiz olduğunu düşünse de aslında kimsenin gerçekten gördüğü yoktu. Pencereyi açıp dışarı sarkmaz, durduğu yerde paslanan çarka bakmazlardı. Suyun yüzeyinde raks eden güneş ışığından öteye de asla bakmaz, yeşile çalan siyah renginin içinde canlı ve ölüleriyle o suyun gerçekten ne olduğunu görmezlerdi.
` Başardın. Hiç bir zaman dönmek istemediğim o yerdeyim.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bu kitabı okuduğum da çok sinirlen miştim ve yarıda bıraktım bir insanın dış görüntüsü dalga geçerken ve şaka diyip itip kalkarken zarar veririm diye düşünmeden yapan lara o insanın neler yaşadığını bilmeden bu kitap bı okuyarak ögrendim
Neden yetişkinler hep yanlış soruları sorar?
Nehir geçmişe doğru gidip bulduğu her şeyi alarak kıyıya, herkesin göreceği şekilde kusabilir ama insanlar bunu yapamaz.
Nickie sıcaktan hiç hoşlanmazdı.Soğuk havalar için yaratılmıştı.
Bu çok salakça bir nedendi,ama yetişkin hikâyeleri salakça zalimliklerle doluydu.Küçük çocuklar ten renkleri yanlış olduğu için okul kapılarından geri dönüyorlardı;insanlar yanlış tanrıya inandıkları için dövülüyor ya da öldürülüyordu.
Belki de Uyuyan Güzel’de olduğu gibi seni öpmeliydim.Gülümsedim,bu fikirden nefret ederdin.Sen hiç prenses olmadın,prensini bekleyen pasif güzel kız olmadın.
İnsanın zihninde kurduğu dehşet,gerçekte olduğundan her zaman daha korkunçtur.
İnsanlar genelde bu soruları sormaktan kaçınır,susup her şeyi bastırırlar.Ama ben hiçbir zaman sessiz kalacak biri olmadım.
Tuhaf şeylerle sorunum yok. Tuhaflık güzel olabiliyor.
Bazı şeyleri unutmalısınız,
Bazı şeylerse unutulmamalı.
Ve hangisinin hangisi olduğu her zaman değişir.
İnsanın zihninde kurduğu dehşet, gerçekte olduğundan her zaman daha korkunçtur.
Ebeveynlerin çocuklarını tanıdıklarına, çocuklarını anladıklarına inanmalarının ne tuhaf olduğunu düşündüm. On sekiz ya da on beş ya da on iki yaşında olmak nasıl bir şeydi, hatırlamıyorlar mı? Belki de çocuk sahibi olunca çocuk olmayı unutuyorlardır.
Geçmiş, çalılardan fırlayan serçeler gibi şaşırtıcı ve kaçınılmaz şekilde üzerime saldırıyordu.
Bazı şeyleri unutmalısınız
Bazı şeyleri unutmamalı
Ve hangisinin hangisi olduğu her zaman değişir.
Ben, olduğumu düşündüğüm kişi değilim.
Belki ben de bir şeyler söyleyebilirdim ama sana, kendime yada gerçeklere ihanet etmeden nasıl konuşurdum, bilmiyordum.
Eğlence yeri yoktu, oyun salonu yoktu, mini golf alanı bile yoktu. Su vardı. O kadar.
O suçluysa, ben de suçluydum.
.
Hatırlamak istediğim şeyler yapamıyorum ve unutmak için çok uğraştığım şeyler gelmeye devam ediyor.

.

Tuhaf şeylerle sorunum yok. Tuhaflık güzel olabiliyor.
Toynak sesi duyduğunuzda gözünüz at arar ama zebraları yok sayamazsınız.
Sefalet tencereden çıkan buhar gibi tepelerinde tütüyordu.
İnsanın zihninde kurduğu dehşet, gerçekte olduğundan her zaman daha korkunçtur.
Hatırlamak istediklerimi hatırlamadığım yetmiyormuş gibi, unutmaya çalıştıklarım da aklımdan çıkmıyor.
Bazı şeyleri unutmalısınız
Bazı şeylerse unutulmamalı
Ve hangisinin hangisi olduğu her zaman değişir
Her şey olduğu gibi ve her zaman da öyleydi. Hiçbir şey değişmez.
Ölüm Göleti,
zulme uğrayan kadınların, dışlananların ve ataerkil hükümlere ters düşen uyumsuzların yeriydi.
SeanBen, olduğumu düşündüğüm kişi değilim.
Ben, olduğumu düşündüğüm kişi değildim.
İşler çığırından çıkmaya başladığında,
söylememesi gereken şeyler söylediğinde ve ben çığırımdan çıkmaya başladığımda dünyamı hep aynı sözlerle ayakta tutmaya çalıştım: Her şey olduğu gibi ve her zaman da öyleydi.
Hiçbir şey değişmez.
ağzımdan akan kanlar ve yarılmış kafamla bu arabanın bagajında yatarken şunu kesin bir şekilde söyleyebilirim: O daha kötülerini hak ediyor. Onu sevdiğini biliyorum ama o sadece senin değil, benim hayatımı da mahvetti.
onu çarmıha gereceklerdi. Gazeteler, polis, okul ve toplum için yarı yaşındaki kızların peşinde koşan bir sapkın olmamasının bir önemi olmayacaktı.
Aşık olmuş ve aşık olunmuş olmasının bir önemi yoktu.
Duygularının karşılıklı oluşunu göz ardı edeceklerdi
Bu tuhaf mıydı, yoksa tamamen tutarlı mıydı, emin olamadım:

Gerçeği söylemedin, hiçbir zaman söylemedin.
Anlattığın hikâyeler sadece senin gerçeklerin, senin yorumundu. Bilmeliydim.
Hayatımın büyük bir kısmı, senin gerçeklerinin kirli tarafındaydı.

“Ona doğruyu söylemenin bir anlamı yok,” dedi

“Artık yok. O da beni suçlayabilir. En azından ben buralardayım. Bütün o nefretini akıtacak bir yere ihtiyacı var.”

Ben sözümü tuttum. Sen tutmadın.
Bu konuda konuşma. Konuşmazsak, hiçbir şey olmamış gibi olur. Hiçbir şey olmadı, tamam mı? Hiçbir şey olmadı. Bana söz ver. Bana söz ver, Julia. Kimseye bundan bahsetmeyeceksin.”
usulca karaltının içine batmıştım. Soğuk geçmişti, bütün vücudum boğazıma kadar yanıyordu. Artık geri dönüşü yoktu ve kimse beni göremezdi. Saklanmıştım, gözden kayboluyordum, fazla yer kaplamıyordum ve hatta hiç yer kaplamıyordum.
Bazen sorun çıkaran kadınlar kendi çarelerine bakarlar.
Onun ayak izlerini takip ettin, değil mi? Yürüdüğü yerlere yürüdün, nasıl bir his olduğuna dair beslediğin merak duygusunu bastıramadm.
O zamanlar, o kadınların yürüdükleri bu yolu bir gün kendisinin yürüyeceğini, kaderinin onların kaderine benzeyeceğini bilemezdi.
Suçluluk duygusu bir deniz gibi yükseldikçe yükseliyordu ve başım suyun üzerinde tutmanın, boğulmamanın tek bir yolu vardı: bir neden bulmak,
bir neden saptamak,
İşte, demek,
İşte sorun buydu.
“Benden hiçbir şey saklamaz,” demişti
Sonra danışmanın gözlerini kaçırmasını izlemişti.
“Bütün anne babalar böyle düşünür,” demişti adam, usulca.

“Ve korkarım, bütün anne babalar yanılıyor.”

Bir parçam kayıp gitmişti ve benim onu görmeme bile izin verilmemişti.
‘Evin bir yerlerinde, birinin güldüğünü duydum ve sesi sana benziyordu..’
Daha da beteri şuydu: Annesinin ölümünü izleyip bu konuda tek kelime etmemiş bir çocuktum
Birine incindiğinizi göstermek, yapabileceğiniz en kötü şey değil midir?
‘Hatırlamak istediklerimi hatırlayamadığım yetmiyormuş gibi,unutmak istediklerim aklımdan çıkmıyor.’
İnsan, kimse görmezse acısının azalacağını, daha az aşağılanacağını düşünür.
Gülünç olan hassas ve genç insanların ne kadar kolay etkilendiklerini görmezden gelmekti.
İnsanın zihninde kurduğu dehşet, gerçekte olduğundan her zaman daha korkunçtur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir