İçeriğe geç

İntihar Kitap Alıntıları – David Hume

David Hume kitaplarından İntihar kitap alıntıları sizlerle…

İntihar Kitap Alıntıları

Tüm bunlardan çıkan sonuca göre, bir insanın nesnenin peşinde koşuşunda saptadığımız haz, nesnenin önemi veya değerinde değildir, yalnızca onu kovalattıran tutkuda ve bu kovalamacadaki başarısındadır. Nesneler, kendilerinde bir değer ve öneme kesinlikle sahip değildir. Değerleri yalnızca tutkudan kaynaklanır. Eğer tutku güçlü, sağlam ve başarılı olursa insan mutludur.
Diğerlerini hor görmeden kendinize bir değer biçtiğiniz bırakın anlaşılsın
Hiçbir şey bizzat değerli veya değersiz, arzulanan veya nefret edilen, güzel veya şekilsiz değildir. Bu sıfatlar insanların belirli duygu ve eğilimdeki yapılarından doğar.
Kitaplar ve insanlar hakkındaki bilgilerini iyice sindiren insan, birkaç seçilmiş kişinin eşliğinden başka pek bir haz bilmez
Güzellik, şeylerin kendilerindeki bir nitelik değildir; ancak onu seyreden akılda var olan ve her aklın farklı algıladığı bir niteliktir
Tüm duygular doğrudur; çünkü duygunun kendisinden öte hiçbir referansı yoktur ve nerede olursa olsun bir insan onun farkında olduğunda hep gerçektir. Ama kavrayışın tüm tespitleri doğru değildir; çünkü kendilerinden öte bir şeye referansları vardır, yani o standarda her zaman uyumlu olmayan madi bir gerçeğe..
Yenilik genelde aklı uyandırır, ilgimizi çeker ve yarattığı devinim, nesneye bağlı olarak her zaman herhangi bir tutkuya dönüşür veya ona katılır. Eğer yeni, alışılmadık bir olay; neşe veya keder, gurur veya utanç, öfke veya iyi dilekler uyandırıyorsa güçlü bir düşkünlük üreteceği kesindir. Yeniliğin kendisi ılıman, kabul edilir olsa bile, acı tutkuları da ılıman tutkular kadar güçlendirecektir.
Doğal sevgi için ne dersiniz? Bu da özsevginin bir türü müdür? Evet, tümü aslında özsevgidir. Çocuklarınız sadece sizin oldukları için sevilmekteler, arkadaşınız da öyle; vatanınıza da ancak sizinle bağlantısı oranında bağlanırsınız. Ben fikri kaldırılsa sizi hiçbir şey etkileyemezdi. Tamamen hareketsiz ve duyarsız olurdunuz.
Tüm gördüklerimizin altında bir sahtelik düşüncesi gizlidir.
Erdemli düşünce ve tutku hazzı doğurur
İnsanı bir başka insanla kıyaslamakta son derece alışılmıştır
İnsan kendinde deneyimlediğinin çok daha ötesinde kendi bilgelik ve erdem kavramlarıyla kısıtlı kalmayan bir mükemmellik fikri oluşturabilir.
Hayatım bana ait olmasaydı, tehlikeye atmak veya onu yok etmek suç olurdu
Tutkular canlanır, sağduyu emreder ve uzuvlar itaat eder.
Düşüncenin üzerinde olmayanların hiçbiri mutlu değil diyen kişiye, bir Spartalı cevap verdi: O zaman, dolandırıcı ve soygunculardan gayrı mutlu olan yoktur.
Umut ve neşeye meyil gerçek zenginlik,
endişe ve kedere meyil ise gerçek sefalettir.
Bir filozof pek çok doğal etkiyi açıklayabilecek gözde ilkesini ortaya koyduğunda, aşırı saçma bir akıl yürütmeyle, bunu evrensel kabul eder ve her fenomen için geçerli görür.
Hangi tatmin vardır dertliyi rahatlatmakta, üzgünü teselli etmekte, düşmüşü kaldırmakta, iyi ve erdemli olana karşı aşağılamalarında acımasız kadere veya çok daha acımasız insana dur demekte!
Tembelliğiniz tükenmişliğe dönüştü, hazlarınız artık tiksinti yayıyor. Çalıştırılmamış akıl, her keyfi yavan ve iğrenç bulur. Tehlikeli salgılarla dolu beden, çoğalmış hastalıklarının azabını henüz hissetmeden, daha yüce yanınız farkına varır yayılan zehrin, sıkıntısını yeni zevklerle dindirmeye çalışır, her ne kadar ölümcül illeti büyütseler de.
Bir an varız, sonra olmayacağız. Hiç olmamışçasına Bizden bir anı kalmayacak yeryüzünde, cehennemin o hayal ürünü gölgeliklerinde bile barınamayacağız. Kısır endişelerimiz, boş tasarılarımız, belirsiz spekülasyonlarımız . Hepsi yutulacak ve kaybolacak.
Ah, aldatılmış ölümlü, böyle kaybedersin işte gençliğini, böyle harcarsın paha biçilmez şimdileri, böyle oyalanır durursun öldürücü lütufla. İyi düşün kaybını.
Geçmişe kayıtsız, gelecekten emin, bırakın da çıkaralım tadını şimdinin!
Nazik ve aklı başında bir sohbet onun için en üstün eğlence iken, kalabalık ve terbiyesizlik en büyük cezadır.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Roma Katolik inancı için, diğer tüm ibadetlere yönelik vahşi bir nefret telkin etmek, tüm paganları, Müslümanları ve kafirleri ilahi gazabın ve intikamın nesnesi olarak sunmak bir zorunluluktur. Bu tip görüşler, gerçekte son derece kınanabilir olsalar da, o cemaatin bağnazları tarafından erdem olarak düşünülmüş, epik şiir ve trajedilerde bir çeşit ilahi kahramanlık olarak sunulmuştur.
Kıskançlığın fazlası aşkı tüketir, zorluğun fazlası bizi kayıtsız biri haline getirir.
Ben fikri kaldırılırsa sizi hiçbir şey etkileyemezdi.
Sosyal ve erdemli, kimi filozoflarca da şüphesiz alçak heveslerini eğlendirmek zorunda olduğumuzun öne sürüldüğü insan doğası üzerinde, bencil ve kötü niyetli ilkelerimiz çok fazla baskındır.
Bir adam, daha yaratılışta kendi sınıfı hakkında soylu bir kanıya sahip kılındığında, doğal olarak buna uygun davranma gayretinde olacak; kendisini, yine kendi yarattığı o hayali figürden aşağıya çekebilecek herhangi bir ‘alçak, aşağılık eylemi’ hor görecektir.
Eğer intihar, sözümona suçsa bizi ona sadece korkaklık yöneltebilir. Eğer suç değilse sağduyu ve cesaret, hayat yük haline geldiğinde varoluştan derhal kurtulmaya çekmelidir bizi.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Evren için bir insanın hayatı, bir istiridyeninkinden daha büyük
bir öneme sahip değildir.
Kitaplar ve insanlar hakkındaki bilgilerini iyice sindiren insan, birkaç seçilmiş kişinin eşliğinden başka pek bir haz bilmez.
Fakat tüm bu nedenleri takdiri ilahi yönetir, evrende hiçbir şey onun izni ve hükmü olmadan gerçekleşmez. Oyleyse, benim ölümüm de -istegimle gerçekleşse bile- onun izni olmadan olamaz ve ne zaman ki acı ve üzüntü sabrımı çok aşıp beni hayattan bıktırırsa, o zaman en açık ve en net ifadelerle görev yerimden geri çağrıldığım sonucunu çıkartabilirim
bir insanın nesnenin peşinde koşusunda saptadığımız haz, nesnenin önemi veya değerinde değildir, onu kovalattıran tutkudadır. Nesneler, kendilerinde bir değer ve öneme kesinlikle sahip değildir. Değerleri yalnızca tutkudan kaynaklanır ..
tesellimiz odur ki bize verilen yetileri uygun biçimde kullanırsak varoluşun başka bir boyutuna geçecek ve asla zamana sığmayacak olan görevimiz, sonsuza kadar mesleğimiz olacak
aklı gündelik yaşamın kaygılarından sıyır, derin düşünceyi besle, süküneti isteklendir ve kabul edilir bir hüzün ortaya koy .
Bir an varız, sonrasında olmayacağız. Hiç olmamışçasına Bizden bir anı kalmayacak yeryüzünde, cehennemin o hayal ürünü gölgeliklerinde bile barınamayacağız. Kısır endişelerimiz, boş tasarılarımız, belirsiz spekülasyonlarımız Hepsi yutulacak ve kaybolacak. Her şeyin asıl nedeni hakkındaki bu mevcut kuşkularımız ne yazık ki asla çözülmeyecek .
Güller rengini kaybetti, meyvelerse tadını Ve o, bir zamanlar buğusu büyük bir keyifle tüm duyularımı sarhoş eden nefis şarap, boş yere tahrik etmeye çalışıyor doymuş damağımı
İnsan anlayışı mükemmel bilgelikten son derece gerilerde yer alır. İnsan, o mükemmel bilgeliğin çok gerisindedir. Mükemmel bilgelikle ilgili düşünceleri bile öyledir ;tıpkı hayvanın insanın çok gerisinde oluşu gibi
Evren için bir insanın hayatı, bir istiridyeninkinden daha büyük bir öneme sahip değildir. Bu büyük önem var olsaydı eğer, doğanın düzeni bunu sağduyumuza yerleştirir, yaşamdan kurtulmak hakkında bir karara varma yetimizi yok ederdi.İnsan hayatının yok edilişi bu kadar Tanrının yetkisine ayrılmış ise bu, insanın kendi hayatı üzerindeki tasarrufuna bir tecavüzdür.Hayatın korunması için yapılan eylem de yok edilişi için yapılan eylemle aynı derecede suç oluşturur .
Sinirleri harap ettiğimizde insan vücudundaki zevk duygusunu acı duygusuyla birlikte ortadan kaldırırız
Mutlu olmak için tutku, ne çok şiddetli ne de çok gevşek olmalıdır. İlk durumda zihin aralıksız bir telaş ve kargaşa içindedir, ikincisindeyse kabul edilemez bir tembellik ve uyuşukluğa gömülmüştür.
Yardımseverlik bulaşıcıdır, üzgün yüzleri hemen aydınlatır ve güneş gibi etki eder. Karanlık bir buluta veya düşen yağmura vurduğunda, onları doğada bulunabilecek en güzel renklerle boyar.
Tembelliğiniz tükenmişliğe dönüştü, hazlarınız artık tiksinti veriyor. Çalıştırılmamış akıl, her keyfi yavan ve iğrenç bulur.
Bilin ki emek, o çok arzuladığınız mutluluğun ana unsurudur, yorgunluk ve gayretle kazanılmayan her lezzet yavan ve tatsız hâle gelir.
Eğer hayat bu kadar kırılgan ve gençlik böylesine geçici ise düşünmeli, şimdiki ânı çok iyi harcamalı, dayanaksız varoluşumuzun hiçbir parçasını boşa geçirmemeliyiz. Bir an varız, sonrasında olmayacağız. Hiç olmamışçasına
Geçmişe kayıtsız, gelecekten emin, bırakın da çıkaralım tadını şimdinin!
Bazı insanlar, kesin bir tutku inceliği öznesidirler. Bu, onları hayattaki tüm olaylara aşırı duyarlı hâle getirir. Her başarıda canlı bir neşe, talihsizlik ve güçlükler karşısında ise içe işleyen bir acı duyarlar. Yardımlar ve iyi niyetli girişimler dostluklarını garanti ederken, en küçük incitme, gücenmelerine sebep olur. Herhangi bir onur veya üstünlük, onları ölçüsüz yükseltirken, dikkate değer şekilde küçümsemeden etkilenirler. Bu tip insanlar, kuşkusuz ki soğukkanlı ve sakin mizaca sahip olanlara göre daha hayat dolu hazlara, daha dokunaklı kederlere sahiptirler.
Favori yazarımızı da tıpkı arkadaşımızdaki gibi mizaç ve yapı uyumluluğuna göre seçeriz. Neşe veya tutku, duygu veya derin düşünce; ruh hâlimizde bunlardan hangisi en baskınsa, bize, bizi yazarla benzer kılan bir duygudaşlık verir.
Kıskançlık acı veren bir tutkudur Yine de aşkın kabul edilir düşkünlüğünde biraz olsun yer almazsa, o aşk tüm gücü ve şiddetiyle var olmakta zorluk yaşar.
Doğal sevgi için ne dersiniz? Bu da özsevginin bir türü müdür? Evet, tümü aslında özsevgidir. Çocuklarınız sadece sizin oldukları için sevilmekteler, arkadaşınız da öyle; vatanınıza da ancak sizinle bağlantısı oranında bağlanırsınız.
Kederiniz sonuçsuzdur, kaderinizin gidisatini degistirmeyecektir.
Zevk ve acı, birbirinden çok farklı iki duygu olsa da sebepleri açısından o kadar da farklı değildir.
Kendi ağırlığıyla çöken bir evde, ne Tanrı’nın takdiri insanın yıkım gücünden daha fazladır ne de insanın kapasitesi yerçekiminden daha azdır.
‘Kederiniz sonuçsuzdur, kaderinizin gidişatını değiştirmeyecektir.’ Çok doğru: İşte tam da bunun için üzgünüm.
Bilin ki emek, o çok arzuladığınız mutluluğun ana unsurudur, yorgunluk ve gayretle kazanılmayan her lezzet yavan ve tatsız hale gelir.
Eğer hayat bu kadar kırılgan ve gençlik böylesine geçici ise düşünmeli, şimdiki anı çok iyi harcamalı, dayanıksız varoluşumuzun hiçbir parçasını boşa geçirmemeliyiz. Bir an varız, sonrasında olmayacağız. Hiç olmamışçasına
Geçmişe kayıtsız, gelecekten emin, bırakın da çıkaralım tadını şimdinin! Hala bir varlığa sahipken, bırakın da kaderin ve şansın gücünün ötesinde iyi şeyler yapalım. Yarın, kendine özgü hazları da beraberinde getirecek. Yok eğer hayal kırıklığına uğratacaksa abartılı umutlarımızı, en azından bugünün hazlarının yansımasının yarattığı hazdan mutlu olmak gerek.
Çocuklarınız sadece sizin oldukları için sevilmekteler, arkadaşlarınız da öyle; vatanınıza da ancak sizinle bağlantısı oranında bağlanırsınız. Ben fikri kaldırılsa sizi hiçbir şey etkileyemezdi.
Umut ve neşeye meyil gerçek zenginlik; endişe ve kedere meyil ise gerçek sefalettir.
Çünkü güzellik, doğrusunu söylemek gerekirse, şiirin kendisinde değil okurun duygu veya beğenisinde yatar.
Tüm insan ırkı güneşin hareket ettiği ve dünyanın sabit durduğuna karar verse bile güneş, tüm bu akıl yürütmelerden dolayı yerinden bir milim dahi kımıldamaz, varılan karar da sonsuza dek uydurma ve yanlış olarak kalır.
Diğerlerini hor görmeden kendinize bir değer biçtiğiniz bırakın anlaşılsın.
Yardımseverlik duygusu bulaşıcıdır, üzgün yüzleri hemen aydınlatır ve güneş gibi etki eder.
Bilin ki emek, o çok arzuladığınız mutluluğun ana unsurudur; yorgunluk ve gayretle kazanılmayan her lezzet yavan ve tatsız hale gelir.
Yarın, kendine özgü hazları da beraberinde getirecek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir