Atasoy Müftüoğlu kitaplarından İnsansız Dünyalar İnsansız Hayatlar kitap alıntıları sizlerle…
İnsansız Dünyalar İnsansız Hayatlar Kitap Alıntıları
İslâm, laik çevreler, esaslar ve hayat tarzı içerisinde yalnızca bir kültür malzemesi olarak var olsun isteniyor.
Modern dönem, bütün kurum ve yaklaşımlarıyla, insani/vicdani dünyaları, hayatı/tabiatı korkunç bir kuraklığa sürüklüyor.
Avrupalılık günümüzde yeni bir milliyetçilik olarak gündeme giriyor.
Oryantalist yaklaşıma göre, olumlu tüm nitelikler Batılı toplumlara özgü olarak; olumsuz nitelikler de, İslam’a ya da Doğulu toplumlara özgü nitelikler olarak sunuluyor.
Bugün, düşünerek, üreterek, tefekkür ederek değil, medyada görünürek var olmak moda haline gelmiştir.
Kestirilemeyen bir dünya karşısındayız. Bu dünyada aynılıklar çoğaldığı gibi, çatışan eğilimler de çoğalıyor. Siyasal, kültürel yabancılaşmalar, değişimler, altüst oluşlar milliyetçilikleri kışkırtıyor. Askeri kavramlarla, yöntemlerle kendisini ifade etmeye çalışan korkunç bir dünya oluşuyor. Kültürel olarak ilhak edilen toplumlar, tüketim ve eğlence aracılığıyla yönetiliyor, kültürsüzleştiriliyor, uyuşturuluyor. Uyuşturulan çevre, bu tutumlarıyla sömürgeci kültüre hizmet ettikleriniz fark etmiyor.
Küreselleşen dünyada maddi ve simgesel kültür tekdüze hayatlar oluşturuyor.
Günümüz insanı, nesnelerin yardımıyla kişilik kazanmaya çalışıyor.
Ruhu, zihni, manevi bağımsızlıklar kazanmadan, kazanılan maddi bağımsızlığın bir değer taşımadığını bilmek gerekir.
Sömürülerek, aşağılanarak, baskılanarak, etiketlenerek yaşamak; yaşamak değildir.
İnsani ve vicdani her şeye kapalı olan bu dünya, modernlikler tarafından oluşturuluyor.
İnsanı bütün durumlara yabancı bir dünya oluşuyor.
Bugünün tarihi, akıl dışı ve ahlak dışı güçlerin egemenliği altındadır. Bugünün tarihi hiçbir anlam içermeyen, ahlaki sınırları olmayan bir özgürlük anlayışına sahiptir. Modern dünya, askeri güç küstahlığı ile İslam toplumlarına yeni kabuslar yaşatmaya hazırlanıyor.
Toplum ve siyaset, kültürel konulara, kültürel altüst oluşlara, kültürel sorunlara ve kültür adamlarının sorunlarına kesinlikle ilgi duymuyor. Magazin dili, televizyon dili, gazetecilik jargonu, provokatif dil, kalabalıkların gelip geçici heyecanları/tepkileri, tüketim tutkuları toplumu teslim alıyor.
Bütün büyük erdemler hayatımızdan ve kalbimizden birer birer eksiliyor.
‘Hayır’ demesini öğrenmediğimiz için, hepimiz büyük sürü’nün bir parçası haline geliyoruz.
Günümüzün en büyük sorunu anlamadan/dinlemeden/tanımadan yargılamaya, dışlamaya ve etiketlemeye çalışmaktır.
‘Farklı’yı kendi gerçekliği içerisinde kabul etmek, güzel bir erdemdir.
Farklılık yapıcı iken, karşıtlıklar yıkıcıdır.
Modern ideolojiler vahyin yerine aklı, Allah’ın (c.c.) yerine de insanı koydular.
İnsanı amaçların yerini, ekonomik amaçlar alınca; değerleri esas alan toplumun yerine, çıkarları esas alan toplum geçince; insani akılcılık da yerini ekonomik akılcılığa bırakıyor.
Modern laik elitler, laikliği ideolojik bir simge haline getirerek, bütün tahakkümlerini meşrulaştırmak için kullanıyor.
Müslüman olarak, hep maruz kaldığımız dışlanmışlıkları, aşağılanmışlıkları, ötekileştirmeleri anlatmak, yazmak, konuşmak durumunda bırakılıyoruz. Kuşkusuz bu yaşadıklarımızın farkında olarak, söz konusu süreci aşmalı, kendimizi maruz kaldıklarımızla değil; İslami imanımızın, ilkelerimizin rehberliğinde yeniden nasıl gerçekleştireceğimizi, özgürleştireceğimizi yazmalı, konuşmalı, hayatın içerisinde kendi tarihimizi inşa edicileri olarak bir konum tayin etmeliyiz.
Modernliklerin baştan çıkarıcı etkilerini her toplumda farklı derecelerde tespit edebiliyoruz. Bugün, bütün toplumlar, ithal yorumlar, ithal algılar, ithal görüşler ve kalıplarla işgal edilmişlerdir. Hepimiz modern kültürün edilgin kurbanları haline getiriyoruz. Batılı ithal ürünü kavramları, yerel koşullara uyarlanıyor.
İnsanın, insanlığa yaraşır bir hayat kurması için, evrensel fıtrata özgü, ilahi fıtrata özgü değerleri temsil etmesi gerekir.
İman kimi özel durumlarda, kimi özel günlerde, kimi özel yerlerde somutlaştırılması gereken bir duygu olmayıp, bütün durumlarda, bütün zaman ve mekanlarda, onur ve vakarla, bilinç ve coşkuyla temsil edilmesi gereken bir gerçekliktir
Başkalarını anlamaya çalışmak temel bir insanlık erdemidir.
Tarihin dayattığı güçlükler karşısında şiirsel varoluşlara, romantik varoluşlara sığındığımız için bir türlü özneleşemiyoruz
Öteki ni kendi ölçütleriyle değerlendirenler, ötekileştirdiklerini hiçbir zaman gereği gibi anlayamazlar.
Ekonomik uygarlık, evrensel bir hak ve adalet bilinci geliştirmediği, siyaset de ahlak içermediği için, herkesin hak ve sorumluluklarını belirleyen ve bunlara saygı duyan bir dünya yok bugün.
İnsanın, insanlığa yaraşır bir hayat kurması için, evrensel fıtrata özgü, ilahi fıtrata özgü değerleri temsil etmesi gerekir.