İçeriğe geç

İnsanlık Durumu Kitap Alıntıları – Hannah Arendt

Hannah Arendt kitaplarından İnsanlık Durumu kitap alıntıları sizlerle…

İnsanlık Durumu Kitap Alıntıları

.
Aşkın ‘romantizm’ kadar yaygın olduğu yönündeki yaygın önyargı, hepimizin onu önce şiir yoluyla öğrenmiş olmamızdan kaynaklanıyor olabilir.

Ama şairler bizi kandırır; sevgiyi yalnızca can alıcı değil, aynı zamanda evrensel bir deneyim sanmalarını sağlayan vazgeçilmez bir deneyim olarak gören yegane kişilerdir onlar.

.
İnsan, zorunluluğa tabi olduğunu bilmiyorsa özgür olamaz, çünkü özgürlüğü, kendini zorunluluktan kurtarmak için hiçbir zaman tam olarak başarılı olmayan girişimlerinde her zaman kazanılır.

Konformizm görüngüsü bu modern gelişmenin en son evresidir..
..duygusal yaşamının her daim degişen havası..
Rousscau için mahrem de toplumsal olan da insani varoluşun daha ziyade öznel halleriydiler..
yürek mahremiyeti..
.
Aşk, tutkusuyla bizi başkalarıyla ilişkilendiren ve diğerlerinden ayıran aradakileri yok eder.

doğru zamanda doğru kelimeler bulmak..
Aristo;canlılar icin
yaşam, varolmaktir..
Ölümsüzluk, zaman içinde kaim olmaktır..
in-sanlar, ne yaparlarsa yapsınlar, daima koşullu varlıklardır..
..herkes Cato’nun şu sözlerine hak verememezlik edemeyecektir: “Hiçbir şey yapmadığında hiç bu denli etkin, kendi başına kaldığında bu denli az yalnız olmamıştı.”
oysa bu dünyanın kendisi bütün bu
sınırların
aşılması ve geride bırakılınası anlamını taşır..
Insanın emek harcayarak çalışma durumu hayatın kendisidir..
Hiçbir şey yapıklarımızı düşünmekten daha önemli degil..
bana öyle geliyor ki düşünmeme hali -gaflet içindeki bir umursamazlık..
Bir süreden beridir yaşamı da yapay hale getirmek, insanı doganın çocukları arasına dahil kılan son bağı da koparmak yönünde
büyük bilimsel gayretlerde bulunulmakadır.
Ve varsayım şudur: Ne Tanrı ne de şerir bir ruh, iki kere ikinin dört ettiği gerçeğini değiştirebilir.
İnsanın yerini değiştirmeden kozmik evrensel bakış açısından bakabilme melekesi, felsefi açıdan onun evren doğumlu olduğunun mümkün olan en açık ifadesi oldu.
insanlık sonsuza dek
yeryüzüne baglı kalmayacaktır ..
ilk dolaysız tepki bir tür avuntuydu..
Dünya aşkı yla, pratik hayatı odak alarak yazmışır..
..yabancılaşmayı aşacak bir özgürleşmenin yollarını aradı..
insanın dünyaya yani kendi varettigi ortak yaşama yabancılaşmasının nedenlerini,
bu yabancılaşmayı aşacak bir
özgürleşmenin yollarını aradı.
Platon’da ve Batı’nın aristokratik geleneğinde başkalarını yönetmeye layık olmanın en üst ölçütü, kişinin kendisini yönetme ehliyetine sahip olmasıdır.
bilen ve eylemeyen ile eyleyen ve bilmeyen arasında ayrım
..Platon’un, sanki bunlar bilişsel bakımdan çözülebilir sorunlarmışcasına eylemin sebep olduğu karışıklıkları “bilgelik” yoluyla çözen
filozof-kral önerisi, tek adam yönetimin sadece -üstelik hiç de daha az tiranik olmayan- bir türüdür.
çoğulluğu ortadan kaldırmaya yönelik her teşebbüs, her zaman için kamusal alanın kendisini lağvetmekle aynı kapıya çıkar. Çoğulluğun sebep olduğu tehlikelerden kurtulmanın en kesin yolu mon-arşi ya da tek-adam egemenliğidir.
Köle emeği ile modern özgür emek arasındaki başlıca fark, emekçinin bireysel özgürlüğe -hareket özgürlüğü, ekonomik etkinlik ve kişisel dokunulmazlık- sahip olmasında değil, ama siyasal alana girmek suretiyle bir yurttaş olarak tamamen azat olmuş olmasındandır. Oy kullanma hakkı üzerindeki mülkiyet sınırlamalarının kaldırılması, emeğin tarihinde dönüm noktası olmuştur.
Emeğe ve tüketime dayalı bir toplumda geçerli olan ve anlamını benzerlikte bulan tekbiçimlilik durumunun, çalışmanın biyolojik ritminin o emekçiler topluluğunu, içlerinden her birinin kendini artık bir birey olarak değil, bütün herkesle fiilen tek ve aynı hissedebileceği kertede birleştirdiği birarada çalışmanın bedensel deneyimi ile yakından bir ilgisi vardır.
”emeğin kollektif doğası”, aksine bireysellik ile kimliğe dair farkındalığın fiilen bütünüyle yitirilmesine sebebiyet verir
Sağduyu sayesindedir ki, öteki duyu algılarının basitçe sinirlerimizin bir uyarılışından ya da bedenimizin direncinden ibaret kalmayıp, gerçekliği açığa vurdukları düşünülür. O nedenle herhangi bir topluluğun sağduyusunda gözlenecek bariz bir azalma ile hurafelerde ve bönlükte görülecek belirgin bir artış, dünyadan yabancılaşmanın belki de en şaşmaz emarelerini oluşturur.
İktidar, söz ille edimin birbirinden ayrılmadığı, kelimelerin boş, edimlerinse zalimane olmadığı, kelimelerin niyetleri gizlemek için değil, gerçekleri açığa vurmak için kullanıldıkları ve edimlerin de ilişkileri bozmak ve yıkmak için değil, kurmak ve yeni gerçeklikler yaratmak için kullanıldıkları yerde gerçekleşir.
Dünya uyanık olan herkes için bir ve ortaktır, oysa uyuyanlar ona arkasını döner.
-Herakleitos
..her siyasi teşekkülde rastlayabileceğimiz muhtelif sınırlar ve kısıtlamalar, eylemde içkin olarak var olan sınırsızlığa bir set çekebilir olsa da, eylemin ikinci belirgin özelliğini karşılamak konusunda tümüyle acz içindedirler; yapısında içkin olarak bulunan öngörülemezlik özelliği.
en mükemmel siyasi teşvik şekli de, inanmak isteyeceğimizin aksine güç istemi değil, (Yunanlıların pek yakından bildikleri) hubris’tir. *

*haddini bilmeme, taşkınlık, aşırılık

en sınırlı koşullardaki en küçük eylem bile sınırsızlığın tohumunu taşır, zira bir edim, kimi zaman bir kelime, bütün koşulları değiştirmeye yeter.
Adsız -yani- kendisine bağlı bir “kim”likten yoksun eylem anlamsızdır.
Konuşma ve eylemin bu ifşa edici niteliği insanlar ne onlara karşı olduklarında ne de onlar adına değil, başkaları ile birlikte olduklarında günyüzüne çıkar— yani salt insani biraradalık durumunda.
Diğer bütün etkinliklerde -eylem hariç- konuşmak, bir iletişim aracı olarak veya sessizlik içinde de yapılabilecek bir şeyin basit bir eşlikçisi olmak gibi, tali bir rol oynar.
İster doğal zorunluluklar nedeniyle ister özgür iradeyle olsun, esas olarak kişi tarafından amaçlanmış her eylemde kişi kendi imgesini ifşa eder. O sebeple herkes, eylediği müddetçe, eylemekten sevinç duyar. Olan her şey, kendi varlığını arar, ister .
O yüzden gizil varlığı aşikâr kılmayan eylem, eylem değildir.
-Dante
Hikaye gibi anlatıldığında ya da yazıldığında bütün dertler katlanılabilir olur.
-Isak Dinesen
şeyler, fikirler ya da ahlaki idealler “sadece toplumsal ilişkiler içinde değerler haline gelirler.”
Bütün tamlığı ve eksiksizliğiyle yararcı felsefelerde mevcut bulunan bu anlamsızlık ikileminden kurtulmanın tek çıkar yolu, yararlı şeylerin nesnel dünyasından uzaklaşarak bizatihi faydanın öznelliğine geri dönmekten geçer.
..bir zanaatkarlar toplumunun her zerresine nüfuz etmiş faydalı olma ideali —emekçiler toplumunda konfor ideali ya da ticari toplumlarda hakim olan kazanma ideali gibi— fiilen artık bir yarar değil bir anlam meselesidir.
Tamamen faydacı bir dünyada bütün amaçlar çok kısa bir ömre sahiptir ve daha ileri amaçlar için birer araç haline dönüşürler.
Bolluk, kendinde içkin olarak bulunan verimlilik eliyle sadece çalışma tarafından yaratılabileceği için, bir emekçiler toplumunda yaşamaktayız; işi çalışmaya dönüştürdük.
İş-çilik aletlere ve makineye bağlı olan seri üretim sürecine girmeden önce modellerin tasarımını ve üretimini gerektirir yalnızca. Ama bunun yanında, seri üretimin mümkün olabilmesi için iş-çiler ile uzmanlaşmanın yerini emekçiler ile emeğin bölüşümünün, alması gerekecekti.
İnsanlık durumu öyledir ki, acı ve çaba, yaşamın kendisi değiştirilmeden giderilebilecek basit semptomlar değil; bağlı olduğu zorunlulukla birlikte bizzat yaşamın kendini hissedilir kıldığı hallerdir. “Tanrıların rahat yaşamı”, ölümlüler için yaşamsız bir yaşam olurdu.
bir sömürücünün ya da köle sahibinin ve bir asalağın yaşamı haksız ve adaletsiz olabilir ama insani olduğu kesindir.
Oysa konuşmanın ve eylemin olmadığı bir yaşam, harfiyen, yaşarken ölmek demektir
.
Yapımdan farklı olarak eylem, asla tek başına mümkün değildir; izole edilmek, eyleme geçme kapasitesinden mahrum kalmaktır.

Makyavel için kilisenin İtalya’nın siyasi yaşamında çürütücü bir etki yaratmasının nedeni, piskopos ve Başpiskoposların bireysel kokuşmuşlukları değil, laik/seküler meselelere karışmalarından ileri gelmekteydi. Makyavel’in gözünde dinin laik olan üzerindeki egemenliği kaçınılmaz olarak şöyle bir ikileme yol açmaktaydı: Ya kamusal alan dinî bünyeyi kokuşturacak ve kendisi de çürüyecek ya da din çürümeden kalarak kamusal alanı tümden yok edecektir.
Saklandığı kuytuluktan çıkan kötülük arsızdır ve müşterek dünyayı hemen yok eder; saklandığı kuytuluktan çıkan ve kamusal bir rol üstlenen iyilik de artık iyilik değil, kendi usulünce bir çürümedir ve gittiği her yeri de kokuşturacaktır.
Ortaçağda kelimenin modern anlamıyla işçi olmak, kişinin yaşamında efendiliğe ve insanlığa hazırlandığı geçici bir evreydi. Ortaçağda kiralık emek bir istisnaydı ve Alman gündelik işçileri ile Fransız vasıfsız işçileri, iskan alanların dışında yaşamakta ve İngiltere’de ki yoksul, “çalışan biçare” ile aynı anlama gelmekteydi. Üstelik Napolyon Yasaları’ından önce özgür emekle ilgili hiçbir yasa maddesinin olmaması, çalışan bir sınıfın yakın zamanların bir ürünü olduğunu kesin bir biçimde göstermektedir.
Yoksulluk özgür adamı bir köle gibi davranmaya zorlar. Bu yüzden özel servetin kamusal alana girmenin bir koşulu haline gelmesinin nedeni, sahibinin bu serveti biriktirmek için uğraşması değil, aksine kullanım ve tüketim araçları teminiyle artık uğraşmayabilecek olması, dolayısıyla kamusal faaliyetlerde bulunmakta özgür olmasıydı. Kamusal yaşamın, yalnızca acil yaşam ihtiyaçlarının halledilmesinden sonra mümkün olabileceği açıktır. Bunu halletmenin yolu ise emekti; kişinin servetinin, sahip olduğu emekçilerin yani kölelerin sayısıyla ölçülmesinin nedeni buydu.
İnsanlar kalabalıklaştıkça topluma uygun davranma olasılıkları artacağı gibi, davranış-olmayan karşısındaki tahammülleri de azalacaktır; bu, Davranışçılık ve “yasaları”nın geçerliliğiyle ilgili talihsiz bir hakikattir.
Yunan kent devletlerinde eşitlik, [Antikite’de] bir avuç “eşit”in arasında bulunmak, kişinin akranları arasında yaşama olanağına sahip olması anlamına gelmekteydi; ama kamusal alana, yani polis’e, herkesin sürekli olarak başkalarından farkını sergilemek, eşsiz edimler veya başarılarla herkesten daha iyi olduğunu göstermek durumunda kaldığı amansız bir çekişme ruhu hakimdi.
modern dünyada eşitliğin zaferi, toplumun kamusal alanın yerine geçtiği ve her türlü ayrım ile farkın bireyin özel meselesi durumuna geldiği gerçeğinin siyasi ve yasal olarak tescilinden başka bir şey değildir.
bir ulusun eşitlerden veya eşit olmayanlardan oluşmasının büyük bir önemi yoktur, çünkü toplum mensuplarından her zaman için büyük bir ailenin tek bir kanaate ve tek bir çıkara sahip efradıymış gibi davranmalarını ister.
Olan her şey, kendi varlığını arar.

DANTE

Hikaye gibi anlatıldığında ya da yazıldığında bütün dertler katlanılabilir olur.

ISAK DINESEN

Sadece tek bir yanıyla görülmeye başlandığında ve kendisini bir tek perspektiften sunmasına izin verildiğinde, müşterek dünyanın da sonu gelmiş demektir.
Her bireysel yaşam, bu dünyanın sınırları içinde kaimdir; oysa bu dünyanın kendisi bütün sınırların aşılması ve geride bırakılması anlamını taşır.
.
Gerçek hakikat yerine tutarlı ve tam bir yalan ikamesinin sonucu, yalanın artık gerçek olarak kabul edileceği ve hakikatin bir yalan olarak karalandırılacağı değil, gerçek dünyada yönümüzü aldığımız duygunun ve bu kategorinin sonucudur.

Gerçeğe karşı yanlışlık bu amaca yönelik zihinsel araçlar arasındadır, yok edilmektedir.

.

.
Aşk, doğası gereği dünyadandır ve bu nedenle, sadece apolitik değil, aynı zamanda anti-politik, belki de tüm antipolitik güçlerin en güçlüsüdür.

.

.
Aşk, tutkusundan dolayı bizi başkalarıyla ilişkilendiren ve bizi diğerlerinden ayıran aradaki şeyleri yok eder.

.

Hiçbir şey yapmadığımda hiç bu denli etkin, kendi başina kaldığında bu denli az yalnız olmamiştı.

Marcus Portius Cato

.
Aslında, zorbalık koşulları altında hareket etmek düşündüğünden çok daha kolaydır.

.

Kişilerin sadece tek bir yanıyla görülmeye başlandığında ve kendisini sadece bir perspektiften sunmasına izin verildiğinde, ortak dünyanın sonu gelmiş demektir.
Kamu alanında münasebetsiz sayılan şeyin öylesine olağandışı ve bulaştırıcı bir büyüsü olabilir ki, bütün bir insan topluluğu tam da bu nedenle temelinde var olan özel karakterlerini değiştirmeden onu bir yaşam tarzı olarak benimseyebilir.
.
Aslında, zorbalık koşulları altında hareket etmek düşünmekten çok daha kolaydır.

.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir