İçeriğe geç

İnsanlığın Geleceği Kitap Alıntıları – Michio Kaku

Michio Kaku kitaplarından İnsanlığın Geleceği kitap alıntıları sizlerle…

İnsanlığın Geleceği Kitap Alıntıları

Neden yıldızlara gitmeli?
Çünkü bizler aşağıyı bir sonraki tepeden süzmeyi tercih etmiş primatların torunlarıyız. Çünkü sonsuza kadar burada yaşamayı sürdürmeyeceğiz.
Sonsuzluk feci uzun bir zaman -özellikle sonlarına doğru.
Kimileri der, Dünya’nın sonu ateştir,
Kimileri buz.
Şehveti tattığım kadarıyla
Fikrim ateşi tutanlardan yana.
Yani gece orada kimseler olup olmadığını merak ederek gökyüzüne bakarken bize her ne kadar soğuk, sakin ve boş görünse de uzay, bir uçtan diğerine ışık hızında gönderilen trilyonlarca yolcuyla dolup taşıyor olabilir.
Doğruluğu konusunda yaşamın kazanımlarımdan çoğunu riske bile atacağım için başka dünyalarda yaşayanlar olması üzerine yalnızca bir fikre değil çok güçlü bir inanca da sahibim
Uzayın uçsuz bucaksız derinliklerindeki komşularımız hakkında bir şeyler bilme arzusu ne yersiz bir meraktan ne de bilgiye duyulan açlıktan kaynaklanır; aksine çok daha derin bir nedeni vardır ve bu, düşünmeyi becerebilen her insanın yüreğinde sımsıkı kök salmış bir duygudur.
Neden yıldızlara gitmeli?
Çünkü bizler aşağıyı bir sonraki tepeden süzmeyi tercih etmiş primatların torunlarıyız.
Çünkü sonsuza kadar burada yaşamayı sürdürmeyeceğiz.
Çünkü yıldızlar taze ufuklarıyla orada bize sesleniyor.
Bir kuyrukluyıldız gezegenimizin yanından uçup giderken ne kadar parlak ve güzel görünüyor-elbette yanından kayıp gitmesi şartıyla.
NASA ile özel sektörün adanmışlığı sayesindeyse çok büyük olasılıkla gelecek on ya da yirmi yıl içinde Mars’a insanlı bir görev yollamayı başaracağız. Bu da bir sonraki mücadeleyi başlatacak: Mars’ı yeni bir yuva haline getirmek.
Bilim insanları, 24 Themis adlı asteroidin yüzeyindeki organik kimyasal izleriyle birlikte tamamen buzla kaplı olduğunu gözlemledi. Bu bulgular orijinal su ve amino asitlerden bazılarını milyarlarca yıl önce Dünya’ya asteroitler ve kuyrukluyıldızların getirmiş olabileceğine ilişkin varsayımların geçerliliğini arttırır.
Yeryüzündeki en büyük hidrojen-oksijen yakıtlı sistemin tepesinde oturup da altını ateşleyeceğini bilen ve biraz olsun endişe duymayan herhangi biri durumun tam olarak farkında değil demektir.
Bazen bir ulusun on yıllarca tatlı bir ateşin başında ısınıp sonra ne kokay rehavete kapılıp küle döndüğünü düşünüyorum. Bilim refahın motoru olduğuna göre, bilim ve teknolojiye sırtlarını dönen uluslar nihayetinde sürekli bir düşüşe geçecektir.
Dünya beşiğimizdir ancak sonsuza kadar bu beşiğin içinde kalamayız
Bu gencin ismi Robert Goddard’dı be insanlık tarihinin seyrini değiştiren olayları harekete geçiren ilk sıvı yakıtlı çok aşamalı roketin mucidi olacaktı.
Tarih ortaya koyuyor ki bilimsel devrimler genellikle fizikteki gelişmelerin teşvik ettiği dalgalar halinde meydana geliyor. 19. yüzyılda ilk bilim ve teknoloji dalgası makine ve termodinamik kuramlarını oluşturan fizikçiler tarafından mümkün kılınmış. Bu sayede mühendisler buhar makinesi üretebilmiş Buda lokomotife ve endüstri devrimine evlenmişti. Teknolojideki bu temel değişim uygarlığı cehaletin yıpratıcı çalışma koşullarının ve açtığın lanetinden kurtararak makine çağına taşıdı.
Bundan 5 milyar yıl sonra güneş gökyüzünün tamamını kaplayan devasa bir kızıl yıldız halinde genişleyecek. Güneş o kadar büyüyecek ki Dünya’nınyörüngesi onun aşırı sıcak atmosferinde kalacak ve hararetle ısısı bu cehennemde yaşamı olanaksız hale getirecek.
Tarih boyunca insan nüfusu genellikle 300 milyonun altındaydı. 1900’e gelindiğinde endüstri devrimiyle yavaş yavaş 1,5 milyara çıktı. Şu anda bu sayı 7,5 milyar ve yaklaşık her on iki yılda bir milyar artıyor. Birleşmiş Milletler 2100’e gelindiğinde nüfusun 11,2 milyar olacağını tahmin ediyor.

En sonunda gezegenin taşıma kapasitesini alabiliriz ki bu, 1798’de T.R.Malthus’un öngördüğü gibi gıda ayaklanmaları ve karmaşa doğması anlamına gelebilir.

Mars’ta ölmek isterim ancak bir çarpma sonucu değil.
– Elon Musk
insanlık uygarlığının nihai kaderi, birbirleri hakkında üstünkörü bilgilere sahip olarak daha ufak birimlere ayrılmak mıdır? işte bu esas soruyu doğuruyor: yıldızları kazanacak ancak bu süreçte insanlığımızı mı yitireceğiz? dahası bu kadar çok ayrı insanlık kolu olacaksa insan olmak ne anlama gelecek?
bilimin büyüleyici bir tarafı var. insan, gerçeklere yaptığı fuzuli yatırımların karşılığını varsayımlar olarak alıyor.
mark twain
hatta uzak gelecekteki bir noktada, dünya’daki evrimsel baskının ahtapotu zeka geliştirmeye zorlayabileceği de düşünülebilir. yani zeki bir ahtapot ırkı kesinlikle bir olasılıktır.
kurtuluş günü (independence day) filminde uzaylıları dize getirmek için tek yapmamız gereken, işletim sistemlerine basit bir bilgisayar virüsü sokmaktı; sanırsınız uzaylılar microsoft windows kullanıyorlar.
aslına bakarsanız, bütün insan topluluklarının evrensel özelliği, en başta üreme başarısı elde etmek için bedenlerimizi kurcalayıp durmamızdır.
tsiolkovsky, yine de bir uzay asansörünün ne zaman gerçekleştirilebileceği sorulduğunda ‘muhtemelen herkes gülmeyi bıraktıktan bir elli yıl sonra.’ diye yanıtlıyordu.
artık kimse gülmüyor.
neden yıldızlara gitmeli?
çünkü bizler aşağıyı bir sonraki tepeden süzmeyi tercih etmiş primatların torunlarıyız.
çünkü sonsuza kadar burada yaşamayı sürdürmeyeceğiz.
çünkü yıldızlar taze ufuklarıyla orada bize sesleniyor.
kısacası yakın bir zamanda, yerimizi alan robotların bize parmaklıkların arasından fıstık fırlattığı ve bizi dans etmeye zorladığı bir hayvanat bahçesine kapatılmayacağımızı bilerek rahat bir nefes alabiliriz.
katil asteroitler, doğanın ‘o uzay programı işi nasıl gidiyor?’ diye sorma şeklidir.
yaşam tek bir gezegene emanet edilemeyecek, onun kendine özgü tehditlerinin insafına bırakılamayacak kadar değerlidir.
Kilise, Bruno’yu yedi yıl boyunca mahkemeye çıkarmadan hapsetti.Daha sonra onu çırılçıplak soyarak Roma sokaklarında teşhir etti ve ağzını deri bir kayışla kapatarak ağaçtan bir direğe bağladı.Sözlerini geri alması için son bir şans verilse de Bruno fikirlerinden caymayı reddetti.
Giordano Bruno günaşırı intikamını alıyor.Galileo’dan önce yaşayan Bruno, 1600 yılında Roma’da toplumsal değerlere aykırı düşünceleri nedeniyle kazığa bağlanarak yakılmıştı.Bruno, gökyüzündeki yıldızların çok fazla olduğunu ve Güneş’imizin de onlardan biri olması gerektiğini gözlemlemişti.
Evrende neden karşıt maddeden daha fazla madde olduğunu henüz çözemedik.Bu patlamadan, erken evrendeki orijinal maddenin yalnızca on milyarda biri kurtuldu ve biz de onun bir parçasıyız.Önde gelen kuram Büyük Patlama sırasında bir şeyin mükemmel simetriyi bozduğunu iddia etse de onun ne olduğunu bilmiyoruz.Bu sorunu çözebilecek girişimcilikteki kişiyi bir Nobel ödülü bekliyor.
Neden yıldızlara gitmeli?
Çünkü bizler aşağıyı bir sonraki tepeden süzmeyi tercih etmiş primatların torunlarıyız.
Çünkü sonsuza kadar burada yaşamayı sürdürmeyeceğiz.
Çünkü yıldızlar taze ufuklarıyla orada bize sesleniyor.
-James And Gregory Benford
Beyin dijital bir bilgisayar değil.Herhangi bir programı, ana işlemcisi, Pentium çipi, altprogramları ve kodlaması yok.Tek bir transistörü yerinden çıkarırsanız bir bilgisayar muhtemelen çökecektir.Oysa insan beyninin yarısını alsanız halen iş görebilir.
Jüpiter, radyo ya da televizyondan duyduğunuz parazitlerin çoğunun kaynağı olan kocaman bir ölümcül radyasyon kuşağıyla çevrilidir. (O parazitin ufak bir bölümü de Büyük Patlama’dan kaynaklanır.)
Evren, sicimlerden oluşan bir senfonidir; fizik bu notaların harmonisini temsil eder ve Einstein’ın on yıllardır izini sürdüğü ”Tanrı’nın zihni ” hiperuzayda yankılanan kozmik müziktir.
Ayrıca tüm hareketin durduğu sıcaklık olan mutlak sıfır diye bir şey de yoktur. (Ona yaklaşsak bile atomlar sıfır noktası enerjisi olarak adlandırılan bir şekilde yavaşça hareket etmeyi sürdürür.)
”Sıfır ” kavramı belirsizlik ilkesini ihlal eder ve böylece saf hiçlik diye bir şey kalmaz. (Aksine boşluk, sanal madde ve karşıt madde parçacıklarının sürekli bir var olup bir yok olduğu bir kazandır.)
1. Bir tip 1 uygarlık, gezegene düşen Güneş ışığının bütün enerjisinden yararlanır.
2. Bir tip 2 uygarlık, Güneşinin ürettiği tüm enerjiden yararlanır.
3. Bir tip 3 uygarlık, bütün bir gökadanın enerjisinden yararlanır.
Mars’ın atmosferi o kadar yetersiz ve manyetik alanı öyle zayıftır ki uzaydan gelen radyasyon Dünya’daki gibi soğurulamaz ya da yönü değiştirilemez yani bu gerçek bir sorundur.
Kurtuluş Günü (Independence Day) filminde uzaylıları dize getirmek için tek yapmamız gereken, işletim sistemlerine basit bir bilgisayar virüsü sokmaktı; sanırsınız uzaylılar Microsoft Windows kullanıyorlar.
Fizikçi Stephen Hawking şöyle uyarmıştı: Zeki yaşamın, karşı karşıya gelmek istemeyeceğimiz bir şeye nasıl dönüştüğünü anlamak için yalnızca kendimize bakmamız yeterli. Hawking bu sözüyle Amerikan yerlilerinin Cristoforo Colombo’yla olan karşılaşmasına atıfta bulunurken O pek iyi sonuçlanmamıştı yorumundan bulunur.
Aslına bakarsanız, bütün insan topluluklarının evrensel özelliği, en başta üreme başarısı elde etmek için bedenlerimizi kurcalayıp durmamızdır.
Musk, felsefesini “Gerçekten kişisel mal varlığı biriktirmeye yönelik başka hiçbir motivasyonum yok; tek motivasyonum yaşamı çok gezegenli yapabilmek için sağlayabileceğim en büyük katkıyı sağlamak.” diye özetliyor.
Mars’ta ölmek isterim ancak bir çarpma sonucu değil.
-ELON MUSK
Uzay giysinizi Ay’da çıkartırsanız ne olur? Hava olmadan boğulursunuz ancak bundan daha fenası da var: Kanınız kaynar.
Çinliler 2025’e kadar Ay’a astronot çıkartacaklarını ilan etti.Bayraklarını dikecek olurlarsa bu büyük ölçüde simgesel bir şey olacak ancak özel girişimcinin biri özel uzay gemisi ile Ay’a vardıktan sonra hak iddia ederse ne olacak?
Einstein evrendeki nihai hız sınırını koyarak mahallenin bekçisi haline geldi. O zamanda bu yana bu bariyer birçok nesilden roket bilimciyi çileden çıkardı.
NASA’nın bazen çok yavaş kalmasına tahammül edemeyen Elon Musk, Richard Branson ve Jeff Bezos gibi milyarderler çek defterlerini yeni roketler yapmak için kullanmaya başladı.Bunu yapmalarının nedeni yalnızca kazanç sağlamak da değil, yıldızlara gitmek üzerine kurdukları çocukluk hayallerini gerçekleştirmek.
Dinozorların soyu tükendi çünkü bir uzay programına sahip değillerdi.Biz de bir uzay programımız olmadığı için yok olacak olursak hak ettiğimizi bulmuşuz demektir.
-LARRY NIVEN
Uzun vadede hayatta kalmamız tehlike altındaysa türümüze karşı temel sorumluluğumuz başka dünyalara gitmeye girişmektir.
-CARL SAGAN
Günümüzde, dönen bir uzay gemisi üretimi çok pahalı olacağı gibi bu düşüncenin uygulanması da zordur.
Mars’a 2018 yılında insansız; 2024 yılında ise insanlı birer görev planlayan Musk, NASA’yı bir on yıl kadar geride bırakıyor.
Asteroitler bir bakıma uzaydaki uçan altın madenleri gibidir.
Uzay giysinizi Ay’da çıkartsanız ne olur? Hava olmadan boğulursunuz ancak bundan daha fenası da var: Kanınız kaynar.
Bilim refahın motoru olduğuna göre, bilim ve teknolojiye sırtlarını dönen uluslar nihayetinde sürekli bir düşüşe geçecektir.
Bilim bize evreni kendi suretimizde biçimlendirebileceğimiz araçları sağlayacak. Asıl soru, bu büyük tanrısal güce eşlik edecek bir Solomon bilgeliğine sahip olup olmayacağımız.
Neil Armstrong ve Buzz Aldrin’in Ay’a ayak bastığı anı hatırlıyorum.1969’un temmuzuydu ve ben Washington’daki Fort Lewis Askeri Üssü’ndeki piyade birliğinde eğitim alıp Vietnam’da savaşa gönderilip gönderilmeyeceğimi merak ediyordum.Gözlerimizin önünde tarihin yazıldığını görmek nefes kesici olsa da savaş meydanında ölürsem Ay’a yapılan tarihi inişe ilişkin hafızamdakileri gelecekteki çocuklarımla paylaşamayacak olduğumu bilmek beni endişelendiriyordu.
Ancak şeytanla bir kez anlaşma yaptığınızda, şeytan her zaman daha fazlasını isteyecektir.
Fizik yasaları gayet açık;er ya da geç var oluşumuzu tehdit eden küresel krizlerle karşılaşacağız.
Gözlerimizin önünde milyonlarca tür meydana geldi;hayatlarını sürdürdü, sonra kuruyup kaldı ve öldü.Yaşamın özeti budur.
Sicim kuramı ilk önerildiğinde sadece on boyutta var olabilmesi bir eğlence konusuydu. Örneğin Nobel ödüllü Richard Feynman, sicim kuramını bulunanlardan biri olan John Schwartz’a Peki John, bugün kaç boyut içindeyiz? diye sorarak onunla alay ediyordu.
Gökadanın bir ucundan diğerine gitmek için gereken sonsuz zaman, ölümsüz canlılar için hiç de göz korkutucu değildir.
İnsanlar Mars’ı keşfetme ve üzerinde şehirler inşa etme fırsatını yakaladığında bunun insanlığın en muhteşem zamanlarından biri, insanların bir başka dünyaya ayak bastığı ve kendi dünyalarını kurma özgürlüğüne sahip oldukları bir zaman olacağını düşünüyorum.
Katil asteroitler, doğanın O uzay programı işi nasıl gidiyor? diye sorma şeklidir.
“Every dream begins with a dreamer. Always remember, you have within you the strength, and the passion, to reach for the stars to change the world.”
Harriet Tubman
Originally, you were clay. From being mineral, you became vegetable. From vegetable, you became animal, and from animal, man And you have to go through a hundred different worlds yet. There are a thousand forms of mind.

Rumi

“The desire to know something of our neighbours in the immense depths of space does not spring from idle curiosity nor from thirst for knowledge, but from a deeper cause, and it is a feeling firmly rooted in the heart of every human being capable of thinking at all.”
Nikola Tesla
“At some stage therefore we should have to expect the machines to take control.”
Alan Turing
“Life is one way trip, and one way to spend it is by going to Mars and starting a new branch of human civilisation there”
Robert Zubrin
“Failure is an option here [at SpaceX]. If things are not failing, you are not innovating enough.”
Elon Musk
“The journey of a thousand miles begins with the first step.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir