Antoine de Saint-Exupéry kitaplarından İnsanların Dünyası kitap alıntıları sizlerle…
İnsanların Dünyası Kitap Alıntıları
Kim bilir, belki de o kadar mutsuz sayılmam.
Esir gemisinin güvertesinde, yıldızlar altındayım.
Tam beni kucaklamak üzere kollar açılmışken, ben yaşamın eşiğinde yığılıp kalacağım!
Yalnızca o amaçsız telaşım aklımda. Amaçsız gidiş gelişlerimi, beni yok olmaya sürükleyen o telaşı…
Ölüme giden insan bir gülümsesin, insanlar hemen ne kadar cesur olduğundan bahseder.
İnsan içinde yaşadığı dünyayı, onun içinde hapsolup kalmadıkça anlamıyor.
Epey uzaklardasın…
Öyleyse dünyada hiçbir şey gerçek değil…
Doğan günle birlikte daha az karamsar göründü bana yaşadıklarım.
Gecenin karanlığına bundan daha parlak alevler saçamam ki!
Artık ileriye attığımız her adım boşa çünkü hiçbir yere götürmez bizi.
Yorgunluk, dört bir yanımdan gövdemi sarıyor.
Yaşıyor olmak ne güzel şey!
Hiçte sevinmek gelmiyor içimden…
Sanki bir ocağın dibinde yaşama umudu veren bir kıvılcım bulabilirim diye boş yere didinen bir insanım ben.
Meğer bizim dünyamız ne kadar da ıssızmış!
İşte böyle bir yerdir çöl. Yol gösteren kurallardan başka bir şey olmayan bir kitap, bu bomboş sanılan kum çölünü bir imparatorluğa çeviriverir.
Bu dünyayla hiçbir bağı olmadığını görmüş.
Uzun süre aşk yaşayan ve aşkından yoksun kalan insanların, o kimsesiz soyluluklarından usandıkları olur.
Sevinç mi? Korku mu? Nedir bilmiyorum ama sanki benliğimin ta derinlerinden gelmekte. Henüz öylesine belirsiz ki, varlığıyla yokluğu bir.
İnsan dünya yüzünde, gizli nişancılar için bir hedef tahtasıdır.
İnsanın ülkesi kendi içindedir.
Çöl önceleri insana bomboş, sessiz gelir. Çünkü, bir günlük sevdalılara kendini bırakmaz.
Eve günlük kokuların sindiğini hissettim. Dünyada hiçbir şeye değişmeyeceğim o eski kütüphane kokusu mesela!
Bunca geniş yürekliliğe de bayıldım doğrusu!
Ah, bir evin en güzel yani insanı barındırmasında, ısıtmasında, duvarlarını size açmasında değil, içimize yavaş yavaş bu sevgileri, tatlılıkları, bu sevecenlikleri biriktirmiş olmasındadır.
Bu gece çok yalnızdım ve ona hak veriyordum…
Yalnızca onu kör ve sağır derecesine getiren kaderine acıyordum.
Günler ve geceler dünyanın kurallarıyla yavaş yavaş değişir.
İnsan içinde yaşadığı dünyayı, onun içinde hapsolup kalmadıkça anlamıyor.
Benim gibi bugün var yarın yok, bedeni çürüyecek olan bir varlığın bu sonsuzluk ortasında ne yeri olabilirdi ?
… kendi yönetimini beğenip beğenmediklerini anlamak isteyen şu kraliçeye benziyorduk. Yalaka takımı gözünü boyamak için, yolu üzerine birkaç güzel dekor koyup parayla adam tutup dans ettirdiler. Bu ince yol dışında, kraliçe ülkesinin hiçbir yerini görmedi ve ötede açlıktan ölenlerin kendine lanet okuduğundan haberi olmadı.
Su! Ne tadın, ne rengin, ne de kokun var, anlatılmazsın, tadılırsın yanlız, anlaşılmazsın. Yaşam için zorunlu değil, Yaşamsın.
Yalnız dünya malı hırsıyla uğraşanlar, yaşanmaya değer hiçbir şey kazanamazlar.
İnsanı kurtaran, bir adım atmaktır.
Hangimiz bu zayıf umutların giderek azalışını, sessizliğin tehlikeli bir hastalık gibi dakika dakika ağırlaştığını duymamışızdır ?
Kendi dünyamızı epey sevecen sanmışız.
Qınamadan əvvəl, başa düşməyə çalışın…
Çöllerinde, cennete ve güzel hurilere ancak bir kâfirin tüfeğinden çıkan kurşunla öldüklerinde ulaşabilirlerdi, tabii öncesinde otuz yıl sefalet içinde beklemeleri gerekirdi.
Çöllerinde, cennete ve güzel hurilere ancak bir kâfirin tüfeğinden çıkan kurşunla öldüklerinde ulaşabilirlerdi, tabii öncesinde otuz yıl sefalet içinde beklemeleri gerekirdi.
Ve bu küçümseme yaşadıkları muktedirlik yanılsamasından kaynaklanıyordu.
Ölümü hiçe saymak hiç gelir bana. Eğer kökünü bilinçli bir sorumluluktan almıyorsa bu hiçe sayış, ya ruh yoksunluğundan geliyordur ya da gençliğe özgü aşırılıktan.
İnsan olmak demek, aslında sorumlu ve sorumluluk sahibi olmak demekti.
Bilinmeyen şeyler insanı korkuya iter.
İnsanlar bir kez bir olayla karşılaştığında artık korku diye bir şeyin kalmayacağını bilir.
Elimden geleni yaptım. Ama umudum kalmadı. Bu işkenceyi devam ettirmenin ne gereği vardı!
Size yemin ederim ki basımdan geçenler, bir hayvanın bile başından geçmemiştir .
Dünyadaki tek gerçek lüks insan ilişkileridir.
İnsanlar hayat boyu biriyle yan yana yürür. Ama herkes kendi sessizliği içine gömülmüştür.
Yalnız para kazanmak için çalışırken, zindanımızı kendimiz inşa ediyoruz.
Önce ağaç dikip zenginleşmişizdir. Sonra araya giren zaman, tüm ağaçlarımızı kurutmuş ya da yerinden sökmüştür.
Hayat bizi beklemeye alıştırmıştır bir kere…
Dünya hem ıssız hem kalabalık bir yerdir.
Sonunda Tanrı’nın lütfü avuçlarimdaydi.
Uyumaya terk edilen ne çok insan var.
Ben, tehlikeler içindeki bir savaşcıydım sanki!
Bir bir sönen yıldızları nereden bileceklerdi ki onlar?
Başkalarının başardığını ben de her zaman için başarabilirim.
Görünümün ancak bir kültür, bir uygarlık, bir sanat bakımından anlamlı olabileceğini düşünüyordum ben.
Bulutlar arasında uçmak güzeldir ama aklınızda olsun; bulutların üstünde öbür dünya var.
Yargılamadan önce anlamaya çalışın.
İç dünyaları insanların arasına ne büyük mesafeler koymuş!
Yargılamadan önce, anlamaya çalışın."
Yalnızca maddi zenginlikler için çalışarak kendi hapishanelerimizi bizzat inşa ediyoruz.
Kendimle, yüksek sesle konuşmak zorundayım, mantıklı davranmak için buna ihtiyacım var.
Yargılamadan önce, anlamaya çalışın.
Burada kaskatı yürekli birisi var…Ağlamasını bilmeyen,kaskatı yürekli bir adam."