İçeriğe geç

İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı Kitap Alıntıları – Jean-Jacques Rousseau

Jean-Jacques Rousseau kitaplarından İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı kitap alıntıları sizlerle…

İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı Kitap Alıntıları

Dolayısıyla insanlar ile hayvanlar arasındaki spesifik farkı oluşturan şey onun idraki olmaktan çok insanın hür iradeli bir aracı olma niteliğidir.
Demek ki tabii halinde yaşarken son derece az sayıda hastalık sebebine maruz kalmakta olan insanın ilaçlara ve hele hele de doktorlara hiçbir gereksinimi bulunmamaktadır.
Spartalıların kendi çocuklarına ettiği gibi muamele eder. Dünyaya iyi, sağlam bir vücut yapısıyla gelmiş olanları gürbüz ve güçlü kılıp onların dışında kalan her şeyi yok eder. Bu yönüyle de Devlet’in çocukları, ebeveynleri için bir külfet haline getirerek onları dünyaya gelmeden önce aralarında hiçbir ayrım yapmaksızın öldürdüğü bugünkü modern toplumlarımızdan ayrılır.
Durmadan doğadan yakınan çılgınlar, biliniz ki size bütün kötülükler kendinizden geliyor!
Bu dizginsiz,hayvanca taşkınlığın sıkıntısı içinde olan ,aşkları için her gün kanları pahasına dövüşen insanların hali ne olacak?
En iyi şarkı söyleyen ya da dans eden ,en güzel,en güçlü,en berecikli olan ya da en güzel konuşan,en çok sayılan insan olurdu;bu eşitsizliğe aynı zamanda kötülüğe ilk adım oluyordu.
Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip Bu, bana aittir! diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu.
Özgürlük üzerine düşünce yaratmanın kölelere düşmediğini hissediyorum. (Rousseau, s159)
İnsanlar arasında ki eşitsizliğin kaynağı mülkiyettir. Doğanın kanunu karşısına herkes eşittir fiziksel durumlar haricinde bireyler arasında hiçbir fark yoktur. Bu doğallığı bozan şey mülkiyettir.
Kendine yapacağın iyiliği, başkalarına mümkün olduğunca az zarar vererek yap.
Kodamanlar, zenginler, yüzyılın mutluları, Tanrı yok olduğunda rahatlayacaklardır; fakat ne var ki bir öte dünyayı beklemek, halkı ve yoksulları teselli etmektedir.
Bizim aramızda her çeşit rahatlığa ve bolluğa boğulmuş insanlar olduğunu , yarımızın öbür yarının kapısında açlıktan ve yoksulluktan bir deri bir kemik kalmış dilenciler olduğunu fark ettiler; bu kadar zaruret içinde kalan bu yarının bu kadar haksızlığa dayanmasını garip buldular, fakat bu sadece sistemden ibarettir dediler.
Bir çocuğun bir yaşlıya emretmesi, bir budalanın bir bilgeyi yönetmesi, açlık içindeki çoğunluk zorunlu ihtiyaç maddelerinden yoksun yaşarken, bir avuç insanın gereksiz şeyler bolluğu içinde yüzmesi doğa kanununa açıkça aykırıdır.
İnsan doğası bakımından iyidir, öyleyse onu bu derece düşüren ,bayağılaştıran; toplum yapısındaki değişiklik , yaptığı ilerlemeler ve kazandığı bilgiler değilse nedir?
Geçimi yerinde belki bir tek insan bile yoktur ki açgözlü mirasçıları , çoğu zaman da kendi öz çocukları, gizliden gizliye ölümünü dilemekte olmasınlar.
Haklı hiçbir kâr yok ki haksız olarak kazanabilen tarafından aşılmış olmasın;insanlara yapılan hizmetten çok daha fazla kâr getiriyor.
İnsanları uygarlastiran ve insan türünü bozan şey ozana göre altın ve gümüş, ama filozofa göre demir ve buğdaydır .
Doğrular ve gerçekler zenginlere hiç yol açmaz.
Nesneleri yaratanın ellerinden çıkan her şey iyidir ; insanların ellerinde her şey soysuzlaşır.
Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip Bu, bana aittir! diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu.Tarihte ilk kez bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip burası benimdir diyen ve buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu. O zaman biri çıkıp çitleri söküp atacak ya da hendeği dolduracak, sonra da insanlara; sakın dinlemeyin bu sahtekârı, meyveler herkesindir toprak hiç kimsenin değildir ve bunu unutursanız mahvolursunuz diye haykırsaydı işte o adam insan türünü nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden kurtaracaktı.
Nasıl tanımlanırsa tanımlansın; çocukların yaşlılara, ahmakların bilge insanlara emirler vermesi ve açlık çeken çoğunluk en basit gereksinimlerden yoksunken birkaç ayrıcalıklı insanın gereksiz şeyler içinde yüzmesi, doğa kanunlarına açıkça terstir.
Siyasi ayrım, vatandaşlar arasında ayrıma yol açar. İdare ve halk arasında artan eşitsizlik, çok geçmeden bireyler tarafından da hissedilir ve arzuya, yeteneğe ve koşullara göre birçok yöne bölünür.
Çünkü hiç kimsenin kanunları çiğnemediği ve idari güçlerini kötüye kullanmadığı bir ülke, ne kanunlara ne de yönetime ihtiyaç duyar.
Bir toprak parçasını çitle çevirip ‘Burası benimdir’ demeyi ilk düşünen ve kendisine inanacak kadar saf insanları bulan ilk insan sivil toplumun gerçek kurucusudur. Küreğe mahkum edilen veya hendeklere atılan; ve ‘Bu sahtekarı dinlemeyin; yeryüzünün meyvelerinin herkese ait olduğunu ve yerkürenin hiç kimseye ait olmadığını unutursanız, mahvolursunuz!’ diye arkadaşlarına bağıran kişi dinlenmiş olsaydı, insan ırkının karşılaştığı bunca suç, savaş, cinayet, bu kadar sefalet ve dehşet engellebilirdi?
Zenginler, emri altında adam bulundurmanın keyfine tadar tatmaz tüm diğer insanlara tepeden baktılar ve deneyimli kölelerini kullanarak yenilerini edindiler, komşularını boyunduruk altına alma ve köleleştirmeden başka bir şey düşünmez oldular; aynı bir kere insan eti tattığı zaman diğer yiyecekleri elinin tersiyle iten ve mideye indirmek için yalnızca insan avlayan aç kurtlar gibi
Evvelce özgür ve bağımsız olan insan şimdi, yeni ihtiyaçlarının katlanarak artması sonucunda, tüm tabiata ve özellikle diğerlerine boyun eğmek zorunda bırakıldı; her insan, başkalarının efendisi olurken bile, bir miktar köle haline geldi. Eğer zenginse, diğerlerinin hizmetine muhtaç kaldı; eğer yoksulsa, diğerlerinin yardımına ihtiyaç duydu. Orta halli olmak bile onu başkalarından bağımsız yaşayacak konuma getirmedi.
Çiftçi daha fazla demir istedi, demirci daha fazla mısır istedi ve her ikisi de eş gayret gösterirken, biri emeğinin karşılığında daha fazla kazanç elde etti; bu arada diğeri kendini zor geçindirir haldeydi. Bu durumda doğal eşitsizlik, mal değişimindeki eşitsizlikle birlikte kimse farkında olmadan gelişti ve insanların içinde bulundukları farklı koşullarla orantılı olarak artan insanlar arasındaki farkın etkileri, hissedilir seviyeye çıktı; kalıcı hale geldi; kitleler üzerinde, çıktığı seviyeyle aynı boyutta tesiri dokunmaya başladı.
Bir parça araziyi ilk çeviren ve Burası benim deyip kendisine inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk kişi, sivil toplumun gerçek kurucusudur.
Kodamanlar, zenginler, yüzyılın mutluları, Tanrı yok olduğunda rahatlayacaklardır; fakat ne var ki, bir öte dünyayı beklemek, halkı ve yoksulları teselli etmektedir.
Anlıyorum ki insan türü içinde iki çeşit eşitsizlik bulunmaktadır; bunlardan birincisini doğal ya da fiziksel eşitsizlik diye adlandırıyorum, çünkü doğa tarafından oluşturulmuştur ve yaş, sağlık, vücut gücü, zihin ve ruh niteliklerindeki farklılığa bağlıdır ; diğerini ahlaki ya da siyasi eşitsizlik diye adlandırabilirim, çünkü bir çeşit töreye dayanır ve insan rızası sonucu ya da en azından onun onayıyla ortaya çıkar.
İçinde bulunduğunuz uygarlık ve siyaset koşulları üzerine düşündükçe, insan ilişkilerinin iyi yönde olduğunu kabul edebilmem zorlaşıyor.
Doğum yerimi tercih etme hakkı tanınmış olsaydı, insan becerilerinin sınırlarıyla ölçüsünde, diğer bir deyişle iyi idare edilebildiği seviyede gelişmiş bir toplumu seçerdim.
Sanatlar ve endüstri yaygınlaştığı ve geliştiği ölçüde, lüksü sürdürülmesi için zorunlu olan vergilerle yüklü ve hayatını işle açık arasında geçirmeye hükümlü, küçük görülen çiftçi tarlasını terk edip, ekmek götürmesi gereken yere, şehre kendi ekmeğinin peşinde koşmaya gider.
Tarım ürünleri bütün insanların kullanmaktan en az vazgeçebileceği şeyler olduğu için fiyatlarının da en fakir insanların satın alma gücüyle orantılı olması gereklidir.
Lüks ve gösteriş, bu yüzden, çayır ve çimenleri obur küçük böceklerle örttüğü için yararlı hayvanların beslenme araçlarını ortadan kaldıran ve gittiği yer yere açlık ve ölüm taşıyan, o yıkıcı güney rüzgarlarına benzer.
Uygun bir durum ve ortam içinde seçkinleşebilecek olan nice insan, hiç eğilimli olmadığı bir başka durum içinde mutsuz ve onursuz, ölüp gider!
Haklı hiçbir kâr yoktur ki haksız olarak kazanabilen tarafından aşılmış olmasın.
Zaten yurttaşlar ancak kör bir tutkuyla sürüklendikleri, kendi üstlerinde olanlara değil de kendi altlarında olanlara baktıklarında egemenlik, onlar için bağımsızlıktan daha değerli hale geldiği, kendileri de başkalarına zincir vurabilmek için kendi zincirlerini taşımaya razı oldukları ölçüde baskı altında tutulmayı kabullenirler. Başkalarına emretmek peşinde olmayan insana boyun eğdirmek çok zordur; en doğru ve becerikli politika insanı bile özgür olmaktan başka bir şey istemeyen insanları kullaştıramayacaktır.
Bağımlı olan, hayatın kolaylıklarına alışmış bulunan, artık zincirlerini kıracak durumda olmayan halk, kendi huzurunu ve sessizliğini pekiştirmek için kulluğunun artmasına izin verir, razı olur. Böylece artık kalıtım yoluyla babadan oğula geçerek şef olanlar kendi yüksek yöneticiliklerini bir aile malı gözüyle görmeye, kendilerini başlangıçta sadece görevlisi oldukları devletin sahipleri saymaya, yurttaşlarını köleleri gibi görüp evcil hayvanlar gibi kendilerine ait olan şeyler arasında saymaya, kendilerini de Tanrılara eşit ve kralların kralı görmeye alıştılar.
Bu çeşit hükümet şekillerinde, başlangıçta, bütün yüksek görevlere seçimle gelinirdi; zenginlik üstün gelmediği zaman etki ve sözünü dinletme gücü veren değer , işlerde görgü ve deney sağlayan yaş , düşüncelerde soğukkanlılık yeğlenirdi. İbranilerin yaşlılar ı, Sparta’nın ihtiyarlar ı Roma’nın senato su ve hatta bizim senyör kelimemizin kökbilgisi geçmiş zamanlarda ihtiyarlığın ne kadar saygı gördüğünü gösterir. Seçimleri yaşça ilerlemiş olanlar kazandıkça seçimler sıklaştı, seçimlerin sebebiyet verdiği karışıklık ve kaygılar da kendini daha fazla hissettirdi; seçim dolapları ve entrikaları işe karıştı, hizipler oluştu, partiler sertleşti ve hırçınlaştı, iç savaşlar patladı; sonunda sözola devletin mutluluğuna yurttaşların kanı feda edildi, daha önceki zamanların kargaşasına ve düzensizliğine yeniden düşmenin arifesine gelindi.
Eğer bir hükümdarımız varsa bu, bizi bir efendimiz olmasından koruması amacıyladır.
Hepsi, özgürlüklerini güven altına aldıklarına inanarak zincirlerine koştular; çünkü politik bir kuruluşun üstünlüklerini, yararlarını sezecek kadar akıllı oldukları halde bunun getireceği tehlikeleri önceden görece kadar deneye sahip değildiler. Yolsuzlukları ve kötüye kullanmaları önceden sezmeye en çok yetenekli olanlar, tam da bu yolsuzluklardan, kötüye kullanmalardan yararlanmayı hesaplayanlardır; bilgeler de vücudunun tamamını kurtarmak için kolunu kestiren bir yaralı gibi özgürlüklerinin geri kalan kısmını kurtarmak için bir kısmını feda etmeleri gerektiğini anladılar.
Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip Bu, bana aittir! diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu.
Doğa, insanın sağlıklı olmasını istediyse, şunu belirtme cesaretini kendimde görüyorum ki, derin düşünce doğallığa zıt bir insan halidir ve düşünen bir insan, yozlaşmış bir hayvandır.
Özgür yaşamak ve ölmek isterdim.
He­pi­nizi yürek­lerinizin en derinlerine bak­maya ve du­yuncun gizli sesine kulak ver­meye ça­ğırıyorum. Aranızda bü­tün evrende sizin dev­let yöneti­mi­niz­den daha dürüst, daha ay­dın­lanmış ve daha say­gın olanı bulabilecek biri var mıdır?
Bir kez efendilere alışan halklar on­larsız yapamazlar.
Öyleyse Devletin içerisinde hiç kimsenin ya­sa­nın üzerinde olduğunu söyleyememesini, ve dı­şa­rıdan hiç kimsenin Devletin tanımak zo­run­da kalacağı hiçbir dayatmada bulunamamasını ister­dim.
Öyle bir ülkede doğmuş olmayı isterdim ki, on­da Ege­men ve halk yalnızca bir ve ay­nı çıkarı pay­laşabilir ve böylece ma­ki­nenin tüm devimleri her zaman ortak mut­lu­luk uğruna çabalardı.
Eğer doğduğum yeri seçmem gerekmiş olsaydı, sınır­ları insan yeti­le­rinin genişliği tarafından, başka bir deyişle iyi yöne­tilme ola­na­­ğı tarafından çizilen bir toplumu seçerdim.
Adamın biri başka birinin topladığı meyveleri, öldürdüğü avı, barındığı ini ele geçirebilir; fakat ona nasıl olur da boyun eğdirebilir? Ya hiçbir şeyi olmayan insanlar arasında bağımlılık zincirleri ne olabilir?
Bir dev ile bir cüce aynı yolda yürüseler her ikisinin atacağı her yeni adım deve yeni bir üstünlük sağlayacaktır.
İnsan türü artık yaşlanmıştı, ama insan hep çocuk kalmıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir