İçeriğe geç

İnsanlar Arasında Kitap Alıntıları – Maksim Gorki

Maksim Gorki kitaplarından İnsanlar Arasında kitap alıntıları sizlerle…

İnsanlar Arasında Kitap Alıntıları

Sevincin bir adım gerisinde daima keder vardır.
Hayat ruhumda yazılı olan en güzel şeylerini, onları sinsice anlamsız gereksiz bir şeylere dönüştürerek silip atıyordu; sinirleniyordum, var gücümle ona direnmeye çalışıyordum; ben de herkes gibi aynı nehirde yüzüyordum ama su benim için çok daha soğuktu ve başkalarını tuttuğu gibi yüzeyde tutmuyor beni, kimi zaman derinlere çektiğini hissediyordum.
Bütün hayat böyle midir acaba? Ben de bu insanlar gibi mi olacağım, onlar gibi mi yaşayacağım? Daha güzel bir şey bulamayacak, göremeyecek miyim?
Gözlemlerime göre aile ya da akrabalar birbirlerine yabancılardan daha kötü davranıyorlardı, çünkü birbirlerinin eksik ya da gülünç yanlarını yabancılardan daha iyi biliyor, bu yüzden de birbirlerini çok daha acımasızca çekiştiriyor, kavgaları dövüşleri çok daha acımasız oluyordu.
Hayatın kolay olduğunu mu düşünüyorsun? Hayır, hiç kolay değil! Dünya, için karanlık bir gecedir ve herkes kendi yoluna ışık tutmak zorundadır. Hepimize on parmak verilmiş, ama herkes alabileceğinden daha fazlasını almak istiyor. İnsan güçlü olmalıdır.
Acım bana aitti ama neşem çalıntıydı.
Ey Tanrım! Fakir fukarayı çok az düşünüyorsun.
Yaşamak, İvan İvaniç, insana sevinç verir, içini açar
“yaşamak değil, tam bir işkence!”
Onun yanında her şey hoşuma gidiyordu,sessizlik bile.
“Kitap okumayı seviyor musun?
– Kitap okumaya vaktim yok ki.
– Okumayı sevseydin, zaman bulurdun.”
Beni yargılama, ben senden daha günahkâr değilim
Bir kulübe yanarsa, yenisini yapabilirsin, ama bir insan boş yere telef olup giderse, bunu yerine nasıl koyacaksın?
Hiçbir şey boşuna değildir
Ama şarkıya güzellik gerek,
Güzelliğe ise şarkı bile gerekmez.
Kitap oku ama aklını kullanarak yap bu işi
Alışkanlık olmuş bu inanç hayatımızın en hüzün verici, en zararlı oluşumuydu. Bu inanç ortamında, taş bir duvarın gölgesinde olduğu gibi, yeni her şey yavaş, bozuk yetişiyor, az sulu oluyordu. Bu karanlık inançta sevgi parıltısı çok azdı, kırgınlık, öfke, çekememezlik aşırı fazlaydı, nefrete çok daha yakındı. Bu inancın ateşi çürümenin fosforlu ışığıydı.
Düşünceler bitlere benzerler, sayamazsınız onları.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bak, delikanlı, dışarıda insanların ne olduğunu bilemezsin, tanıyamazsın gerçek kimliklerini, işlerini bitirdikten sonra evlerine giderler. Sokağa giyinip çıkarlar insanlar ve giysilerinin içinde nasıl bir insan olduğunu bilemezsin. İnsan evinde, dört duvarın arasında açık yaşar; onun orada nasıl olduğunu da bilemezsin!
“Hayatı kolay sanma. Hiç değildir. Dünya, kapkaranlık bir gecedir insanoğlu için. Bu karanlıkta herkes kendi önünü aydınla­tır. Herkeste on parmak var, yine de herkes sığabileceğinden fazlasını doldurmak istiyor avucuna. İnsan, gücüyle vardır; gücü yoksa, kurnazlığıyla. Küçük ve zayıf olanın, ne cenneti ne cehennemi olur. Başkalarıyla birlikte olabilirsin, ama yal­nız olduğunu unutmadan. Herkesi dinle ama kimseye inan­ma. Gördüğüne de inanma. Susmayı bil; çünkü evler, kentler çene çalınarak değil, çalışıp ter dökerek, para dökerek kuru­luyor.”
Ne tuhaf insanlar! Birine iyilik yaparsın, karşılığında sana kazık atar.
Acım bana aitti, ama neşem çalıntıydı
İnsana hic inanılır mı? Ah seni küçük budala
Ah! Alyoşa, dünya yoksullarla dolu, ama onları ne düşünen var, ne de bakan!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ne de erken ölüyor bütün bu cocuklar!
Dünyada yalnız değildim, yok olup gitmeyecektim!
Zor gelmez basit insanlara!..
Neşeli bir hayatın bilimi.
Dünyanın birçok ülkesinin ünlü yazarlarının eserlerini okumaya başladıktan kısa bir süre sonra anladım ki, ülkeler ve kentler değişik olsa da, bütün bu ilginç kitaplarda anlatılanlar hep aynı şeydi: İyiler mutsuzdular, kötülerce ezilmekteydirler; kötüler ise iyilere oranla her zaman daha başarılı, daha zekiydiler ama en sonunda bilinmeyen bir güçle iyiler, kötüleri alt etmekte ve kesinlikle kazanmaktaydılar.
Sen kendin öğrenmedin mi, kimse sana bir şey öğretmez.
Pırıl pırıl, çok tatlı bir sabah, ama ben biraz keyifsizim; kimseciklerin olmadığı kırlara doğru uzaklaşmak istiyorum; çünkü, biliyorum: İnsanlar hep yaptıkları gibi bu aydınlık, ışıl ışıl günü de kirletecekler.
Tanrı aptal çocuklar olarak yolluyor bizi bu dünyaya, ama sonra akıllı yaşlılar olmamızı istiyor Demek okumak,öğrenmek gerek!”
-Kitap okuyabiliyor musun?”
-“Kitap okuyacak zamanım olmuyor.”
-“Okumayı sevsen, zaman bulursun.
Istırap kendi öz malımdı, neşem ise iğretiydi.
Canım ağlamak istiyordu. Gözyaşlarım göğsümde kaynıyor, yüreğim âdeta bu sıcak yaşların içinde pişiyordu. Bu hal bana acı veriyordu.
Sabah çok güneşli, çok güzel, ama ben kendimi biraz kederli duyuyorum. Canım, kimseciklerin bulunmadığı kırlara gitmek istiyor. İnsanların, her zamanki gibi bu güneşli günü de kirleteceklerini artık biliyorum.
Niye arkasından söylüyorsun, yüzüne söylesene!
Hiç insana inanılır mı?
Yalnız olduğunu hiçbir zaman aklından çıkarma; herkesi dinle, ama hiç kimseye inanma; gözüne inanırsan, yanlış ölçü alırsın. Fazla konuşma, bir şey kazanamazsın.
Kalın dudakları ciddi bir işle uğraşıyormuşcasına şişerken, patlak gözlerinde kaygı dolu, sevecen ışıklar tutuşuyordu.
Hayatına girmiş iyi insanları hiçbir zaman unutma, hatırla ama kötüleri hemen unut gitsin emi
Bol kitap oku, yapabileceğin en iyi şey budur!”
Pisliğe sabrım yoktu, kötüye haksızlığa, bana karşı küçümser davranışa sabırlı olmak istemiyordum. Küçümsenmeyi hak etmediğimden emindim, hissediyordum bunu .
İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne . İşte asıl cinayet bu..
Bir başka hayatın mümkün olduğuna dair içimde inatçı hayaller yaratan, kaygılarımı yatıştıran bir şeydi bu. Bir gün sıradan, bilge bir insana rastlayacaktım ve bu insan beni geniş, aydınlık yola çıkaracaktı. Nedense hep böyle bir duygu içindeydim.
Ben insanları çok severim, kimseye acı çektirmek istemem; ama duygusal olmamalı, kahrolası gerçeği cicili sözler, albenili yalanlar arasına gizlememeliyiz.
Sokağa giyinip çıkar insanlar ve giysilerinin içinde nasıl bir insan olduğunu bilemezsin. İnsan evinde, dört duvarın arasında açık yaşar; onun orada nasıl olduğunu da bilemezsin.
İnsanların ruhuna hüznün sevinçten daha yakın olduğunu düşünmeye başlıyordum.
Zenginlik kendi başına bir şeye yaramaz! Önemli olan, onunla ne yapacağın konusunda bir fikrinin olmasıdır.
Hayat kötüydü, daha iyi yaşamak gerekiyordu! Ama aynı zamanda görüyordum ki, daha iyi yaşama isteği kimseye bir sorumluluk da yüklemiyordu.
Aslında, belki herkese karşı iyiyim! Ama göstermiyorum bunu! İnsanlara bunu göstermemelisin, yoksa sonu kötü olur. Bataklıkta herkesin kuru olan yere saldırdığı, orayı da batırdığı gibi, iyinin üzerine saldırır herkes.
Çocuklukta aklın ürettikleri ruhun çok derinlerinde yaralar açıyor ve bu yaralar kimi zaman bir ömür boyu geçmiyor.
Ben insanları çok seviyorum. Kimseye de acı vermek istemem. Ama duygusal olmak doğru değil; korkunç gerçek, güzel yalanların kelimecikleriyle gizlenemez! Hayata doğru! Hayata doğru! Yüreklerimizde ve beyinlerimizde bulunan bütün iyi ve insanca şeyleri hayatın içinde eritmek gerek!
Okumamış insan öküzden farksızdır, ister boyunduruğa koş onu, ister etli yemeklerle besle, yalnızca kuyruğunu sallar durur
Kitap oku sen, sana gerekli çok şey vardır kitaplarda. Önemsiz, boş şeyler değildir kitaplar!
belki herkese karşı iyiyim! Ama göstermiyorum bunu! İnsanlara bunu göstermemelisin, yoksa sonu kötü olur. Bataklıkta herkesin kuru olan yere saldırdığı, orayı da batırdığı gibi, iyinin üzerine saldırır herkes
akıl da kıt verilmiştir insanlara; üstelik, herkese de aynı değil. Her insan aynı derecede akıllı olsaydı, o zaman iyi olmazdı Biri anlayacak, biri anlamayacak; ayrıca, hiç anlamak istemeyenler de olacak, öyle işte!
Evet, al sana akıl, git ve yaşa!
Çünkü insanoğlunu sabretmekten, dış koşulların gücüne boyun eğmekten daha korkunç bir şekilde sakatlayan başka hiçbir şey yoktur.
İçimde büyük bir özlemle bir yerlere, insanların birbirlerini daha az yedikleri, daha az kavga ettikleri, Tanrı’dan böylesine inatla, bunaltıcı isteklerde bulunmadıkları, insanları böylesine sık cezalandırılmakla korkutmadıkları bir yere gitmek istiyordum.
Çocuklukta aklın ürettikleri ruhun çok derinlerinde yaralar açıyor ve bu yaralar kimi zaman bir ömür boyu geçmiyor.
Gözlemlediğime göre, akrabalar, birbirlerine yabancılardan daha kötü davranıyorlar. Birbirlerinin zayıf ve gülünç yanlarını daha iyi biliyor, birbirlerini çekiştiriyor, daha sık tartışıp kavga ediyorlar.
Çocukluk yıllarına ait yaşanmışlıklar,insan ruhunda çoğu kez ömür boyu kapanmayan derin yara izleri açıyor.
İnsana inanılır mı hiç? Ah, seni küçük budala, Ah!
Evler de insanlar gibidir; her birinin bir yüzü vardır.
Amaçlarına ulaşmak için canlarını dişlerine takarak direnen insanlara saygı duymayı, manevi güce değer vermeyi öğretmişti bana okuduğum kitaplar.
Günümüzün insanları bütün utançlarını yitirdiler; herkesin içinde bir çocuk bir kızı okşuyor.
İyi kitabın ne olduğunu, benim için ne kadar gerekli olduğunu anladım. Ve bu kitaplarla içimde sarsılmaz bir inanç yer etti: Dünyada yalnız değildim, yok olup gitmeyecektim!
”Yürürken düşünüyordum; eşkiya olmak, zenginleri, pintileri soymak ve hepsini yoksullara vermek hoş bir şey olurdu; herkes tok ve neşeli olsaydı, ne kıskançlık kalırdı yeryüzünde ne de kuduz köpekler gibi birbirine havlayan insanlar. ”
”Herkese bir akıl verilmiştir; yalnız şeytanın kendini nereye sürüklediğini bilsin. ”
”Görüyorsun ya Tanrı bize karşı öfkelenmiş parça parça koparıyor bizi Keşke aileler de bir elin parmakları gibi hep beraber bir hayat sürseler ”
Herkeste on parmak var, yine de herkes sığabileceğinden fazlasını doldurmak istiyor avucuna.
Herkes kendi bildiği Tanrı’ya kendi bildiği gibi tapınsın, bize ne?
İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne. İşte asıl cinayet bu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir