Charles Darwin kitaplarından İnsanın Türeyişi kitap alıntıları sizlerle…
İnsanın Türeyişi Kitap Alıntıları
Her zamanki düşüncelerin nasılsa, zihninin ırası da öyledir, çünkü kişiyi belirleyen düşünceleridir. – Marcus Aurelius
Bu dünyada kendisinden çok seni seven biricik varlık köpektir.
Tanrı suretinde yaratılmış olan insan, aynı zamanda maymun biçiminde yaratılmıştır.
Nitekim uygarlığın henüz emekleme döneminde olduğu toplumlarda,yabancıları soymak genellikle saygın bir eylem sayılmaktadır.
Aşılamanın, zayıf bir yapıya sahip olduğu için çiçek hastalığına yenik düşme olasılığı bulunan binlerce insanın hayatını kurtardığına inanmak için neden vardır. Böylece uygar toplumların zayıf üyeleri de kendi soylarını devam ettirmiş olur.
Yabanılların daha önemsiz kuralları çiğneyince utanç ve pişmanlık duyduklarına hiç kuşku yoktur; ölen karısının ruhunu memnun etmek için başka bir kadını öldürmeye karar veren ve bundan alıkonunca zayıflayıp huzuru kaçan Avustralyalı, bunun bir örneğidir. Başka bir kayıtlı olguya rastlamamış olsam da, kabilesine ihanet etmektense ölmeyi tercih eden veya sözünden dönmektense tutsak olmayı seçen bir yabanılın, kutsal saydığı bir görevde başarısız olunca içten içe pişmanlık duymayacağına inanmak zordur.
Kısacık bir deneyimden sonra ortaya çıkan akılcı telkinler, kendi takımlarının düşük üyeleri olan Amerikan maymunlarının davranışlarında çok güzel sergilenmektedir. Son derece dikkatli bir gözlemci olan Rengger, Paraguay’daki maymunlarına ilk kez yumurta verdiğinde onların yumurtaları önce ezdiğini ve çoğunu ziyan ettiğini; ama sonradan yumurtanın ucunu sert bir cisme hafifçe vurarak, çatlayan kabuk parçalarını parmaklarıyla soymayı akıl ettiğini anlatmıştır. Bu maymunlar, keskin bir aletle bir yerlerini yalnızca BİR defa kestikten sonra o alete ya bir daha dokunmamış ya da son derece temkinli yaklaşmıştır. Onlara sık sık kağıda sarılı şeker topakları verilmiş ve Rengger, kağıdın içine bazen canlı bir eşek arısı da koymuştur. Böylece arı, kağıdı alelacele açan maymunları sokmuş; ama yalnızca BİR defa sokulduktan sonra maymunlar paketi her seferinde önce kulaklarına götürmüş ve içinde herhangi bir hareket olup olmadığını anlamaya çalışmıştır.
İnsanınki kadar kusursuz bir el, tırmanmayı zorlaştırmış olabilir; çünkü dünyanın en ağaççıl maymunları olan Amerika’ya özgü Ateles, Afrika’ya özgü Kolobus ve Asya’ya özgü Hylobates maymunları ya başparmaktan yoksundur ya da ayak parmakları kısmen birleşiktir, böylece kolları ve bacakları kavrayıcı birer kancaya dönüşmüştür.
Sindirim kanalında karşılaştığım tek kalıntı, kör bağırsağın [çekum] kurtçuk biçimli uzantısı olan vermiform appendix’tir lapandis). Kör bağırsak, çıkmaz sokakla sonlanan bir bağırsak dalı veya yoludur ve düşük otçul memelilerin çoğunda son derece uzundur. Bir keseli olan koalada, toplam vücut uzunluğunun üç katından daha uzundur. Kimi zaman uzun ve gitgide-daralan bir sivriliğe dönüşmüş, kimi zaman da parçalar halinde sıkıştırılmış durumdadır. Öyle görünüyor ki kör bağırsak, rastlantisal olarak değişen diyet veya alışkanlıklar yüzünden bazı hayvanlarda çok kısalmış ve kısalan parçadan geriye apandis kalmıştır. Ufak boyutu ve insandaki değişkenliği üzerine Prof. Canestrini’nin derlediği kanıtlar, bu uzantının bir kalıntı olduğuna işaret etmektedir. Apandis kimi zaman hiç yoktur, kimi zaman da iyi gelişmiştir. Apandisin iç boşluğu bazen yarısına veya üçte ikisine kadar kapanmış, uç kısmı da yassılaşarak katı bir şişkinliğe dönüşmüştür. Bu uzantı, orangutanda uzun ve kıvrımlıdır: İnsandaysa kısa olan kör bağırsağın ucundan başlar, boyu genellikle 10 ila 12 cm ve çapı da ancak 0,8 cm’dir. Apandis işlevsiz olmanın yanı sıra, yakınlarda gördüğüm iki örnekte olduğu gibi ölüme de yol açabilir: Bunun nedeni, tohum gibi ufak ve sert cisimlerin iç boşluğa kaçarak orada iltihaba yol açmasıdır.
İnsanın kökeninin asla bilinemeyeceği, güvenle ve sıklıkla öne sürülmüştür:
Ama bilgisizlik, çoğu zaman bilgiden daha fazla özgüven yaratır:
Bilimin şu veya bu sorunu asla çözemeyeceğini öne sürenler, çok bilenler değil az bilenlerdir.
Ama bilgisizlik, çoğu zaman bilgiden daha fazla özgüven yaratır:
Bilimin şu veya bu sorunu asla çözemeyeceğini öne sürenler, çok bilenler değil az bilenlerdir.
Bilim ve sanat bir kuşun kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur. ‘Tavuk toplum’, önüne atılan bir avuç yemi gagalarken arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz.
Bugünkü boş inançların birçoğu, eski, temelsiz dinsel inançların kalıntılarıdır. Dinin en yüksek biçimi -doğruluğu seven ve kötülükten tiksinen o büyük Tanrı düşüncesi- ilk çağlar boyunca bilinmiyordu.
Kutsal Engizisyon, yakmak ya da hapsetmek için, en özgür ve en yiğit insanları aşırı özenle seçti. Yalnız İspanya’da, en iyi insanların -şüphe eden ve soran insanların, ki şüphe etmeden ilerleme olamaz- kimileri, üç yüzyıl boyunca, yılda bin kişi olmak üzere, ortadan kaldırıldı.
Çeşitli engeller ve belki henüz bilinmeyen başkaları, toplumun tasasız, bozuk ve başka bakımlardan aşağı üyelerinin iyi insanlardan daha hızlı çoğalmasını engellemezse, dünya tarihinde pek sık görüldüğü gibi, ulus geriler, ilerlemenin değişmez bir yasa olmadığını unutmamalıyız.
Zenginlik, aşırı olunca, insanları şüphesiz haylazlaştırır; ama böylelerinin sayısı asla çok değildir; ve burada hayli ayıklanma olur, çünkü her gün tanık olduğumuz gibi, aptallık ve batakçılık eden zengin kişiler, zenginliklerini boşuna harcayıp tüketmektedirler.
❝ Bilimde hızla sonuca varmaya çalışmak tehlikelidir. ❞
❝ O halde evrim ilkesi genel anlamda kabul edildiği zaman, ki bunun çok yakında gerçekleşeceği kesindir [ ] ❞
❝ Var olan en basit organizma bile ayaklarımızın altındaki cansız tozdan çok daha değerlidir ve tarafsız bir gözün, çok basit de olsa herhangi bir canlı varlığı, onun hayret verici yapısı ve özellikleri karşısında coşkuya kapılmadan incelemesi mümkün değildir. ❞
❝ Her evrimci, beş büyük omurgalı sınıfının, diğer bir deyişle memelilerin, kuşların, sürüngenlerin, amfibilerin ve balıkların tek bir prototipten köken aldığını kabul eder; çünkü çünkü bu canlıların özellikle embriyonik dönemde birçok ortak noktası vardır. Düzenlenimi en düşük olan ve diğerlerinden önce ortaya çıkan sınıf balıklar olduğu için, omurgalılar aleminin bütün üyelerinin balığa benzer bir canlıdan türemiş olduğu sonucuna varabiliriz. ❞
❝ Bunlar kuşku duyan ve sorgulayan bireylerdir, çünkü kuşku olmadan ilerleme de olamaz. ❞
❝ Ama her türlü gelişme, çok sayıda elverişli koşulun bir arada bulunmasına bağlıdır. Doğal seçilim ancak geçici olarak etkilidir. Bireyler ve ırklar, edindikleri bariz ayrıcalıklara rağmen başka karakterlerinin yetersizliğinden dolayı yok olabilir. ❞
❝ Çünkü zihinsel yetileri sayesinde insan, değişmemiş bir bedenle değişen bir evrene uyum sağlayabilmektedir. ❞
❝ Vicdan, geçmişe bakarak geleceğe rehberlik eder. ❞
❝ Varoluş mücadelesinde bazı ayrıcalıklı kelimelerin sağ kalması veya korunması, doğal seçilimdir. ❞
❝ Belirli kelimelerin sağkalımını belirleyen bu önemli etkenlere yenilik ve moda da eklenebilir; çünkü insan zihni, baktığı her şeyde ufak değişimler görmeyi sever. ❞
❝ Her dilde kelimelerle dilbilgisel formlar arasında sonu gelmeyen bir yaşam mücadelesi vardır. Daha iyi, daha kısa ve daha kolay formlar her zaman galip gelir ve bu başarılarını, sahip oldukları içsel üstünlüğe borçludurlar. ❞
❝ Bizi düşük hayvanlardan ayıran tek şey, insanın çok çeşitli sesleri ve fikirleri ilişkilendirmeye yönelik sınırsız bir yetiye sahip olmasıdır ve bunu da yüksek düzeyde gelişmiş zihinsel yetilerine borçludur. ❞
❝ İnsan, zihninden geçenleri ifade etmek için dil kullanan ve bir başkasının bu yolla ifade ettiklerini büyük ölçüde anlayan tek hayvan değildir. ❞
❝ İnsanın yaptığı zekice işlerden birçoğu akla değil taklide dayanmaktadır; ama insanın eylemlerini düşük hayvanlarınkinden ayıran büyük bir fark vardır ve o da, insanın ilk denemede taklit yoluyla bir taş balta veya kano vb yapamıyor olmasıdır. İnsan bir işi alıştırma yaparak öğrenmek zorundadır; oysa bir kunduz kendi barajını veya kanalını ve bir kuş kendi yuvasını ilk deneyişinde de en az yaşlı ve deneyimliyken yapacağı kadar iyi yapabilir; bir örümceğin ördüğü ilk ağ, en az yaşlı ve deneyimli bir örümceğin ağı kadar kusursuzdur. ❞
❝ İnsandan başka hiçbir organik varlıkta zihinsel yeti bulunmasaydı veya insanın yetileri düşük hayvanlarınkinden tümüyle farklı bir doğaya sahip olsaydı, yüksek yetilerimizin kademeli olarak geliştiğine kendimizi inandıramazdık. Oysa aralarında o kadar da önemli bir fark bulunmadığı gösterilebilir. Ayrıca zihinsel yeti bakımından en düşük balıklardan biriyle (örneğin bir taşeman veya batrak) yüksek kuyruksuz maymunlardan biri arasında, kuyruksuz maymunlardan biriyle insan arasında olduğundan çok daha geniş bir aralık bulunduğu da kabul edilmelidir; ne var ki bu aralık sayısız kademeyle doldurulmuştur. ❞
❝ El, bütün aletlerin yerini tutar ve zekâyla birlikte insana tümel bir egemenlik bahşeder. ❞
Bugün, iklimin öldürücü bir engel olduğu yerlerin dışında, uygar uluslar dünyanın her yerinde barbar ulusların yerini kaplamaktadır; ve onlar, daha çok, zekânın ürünleri olan sanatlarından ötürü başarılı olmaktadırlar.
Bunca saçma davranış törelerinin, bunca saçma dinsel inançların nasıl türemiş olduğunu, ve nasıl olup da dünyanın dört bir yanında insanların zihnini böylesine derinden etkilediğini bilmiyoruz; ancak, beynin kolay etkilenir olduğu çok küçük yaşlarda insana sürekli olarak aşılanan bir inancın, aşağı yukarı bir içgüdü niteliğine bürünür göründüğünü söylemeye değer; ve bir içgüdünün gerçek ayırıcı özelliği, ona sağduyudan bağımsız olarak uyulmasıdır.
Bunca saçma davranış törelerinin, bunca saçma dinsel inançların nasıl türemiş olduğunu, ve nasıl olup da dünyanın dört bir yanında insanların zihnini böylesine derinden etkilediğini bilmiyoruz.
Kuzey Amerikalı bir yerli, başka kabileden birinin kafa derisini yüzünce, büyük kıvanç duyar ve öbürleri de onu kutlar; bir Dyak, hiç suçsuz bir kimsenin başını keser ve bir andaç olarak kurutur. Süt çocuklarını öldürmek, dünyanın her yanında pek yaygındır ve hiç kınanmaz; ama çocuk öldürmek, özellikle kızları öldürmek, kabile için yararlı, hiç değilse zararsız sayılmaktadır. Kendini öldürmek, eski çağlar boyunca, genellikle suç sayılmamıştır, tersine, korkmazlık belirtisi, şerefli bir davranış olarak görülmüştür; yarı-uygar ve yabanıl bazı uluslarda bugün bile kınanmamaktadır, çünkü kabilenin öbür bireylerini açıkça ilgilendirmemektedir. Hintli bir Thug’un, babasından daha çok yolcu soyup boğazlayamadığı için gerçekten yazıklandığı belgeleri ile bildirilmiştir. Uygarlığın kaba halinde, yabancıları soymak, gerçekten, genellikle şerefli bir iş sayılmaktadır.
Kölelik, eski çağlar boyunca bazı bakımlardan yararlı olmuşsa da, büyük bir suçtur; ama çok yakın zamanlara kadar, en uygar uluslar bile köleliği suç saymamıştır. Bunun başlıca gerekçesi, kölelerin genellikle efendilerinin ırkından olmaması idi. Barbarlar karılarının düşüncesine saygı duymadıklarından, kadınlara genellikle kölelere olduğu gibi davranılır. Yabanıl insanların pek çoğu, yabancıların acılarını hiç umursamaz, üstelik onların haline bakarak eğlenir. Kuzey Amerikalı yerli kadınların ve çocukların, düşmanlarına işkence edilirken, bu işe yardımcı olarak katıldıkları çok iyi bilinmektedir. Kimi yabanıllar, hayvanlara acı çektirmekten korkunç hoşlanırlar. İnsanlık onlar için bilinmedik bir erdemdir.
Kölelik, eski çağlar boyunca bazı bakımlardan yararlı olmuşsa da, büyük bir suçtur; ama çok yakın zamanlara kadar, en uygar uluslar bile köleliği suç saymamıştır. Bunun başlıca gerekçesi, kölelerin genellikle efendilerinin ırkından olmaması idi. Barbarlar karılarının düşüncesine saygı duymadıklarından, kadınlara genellikle kölelere olduğu gibi davranılır. Yabanıl insanların pek çoğu, yabancıların acılarını hiç umursamaz, üstelik onların haline bakarak eğlenir. Kuzey Amerikalı yerli kadınların ve çocukların, düşmanlarına işkence edilirken, bu işe yardımcı olarak katıldıkları çok iyi bilinmektedir. Kimi yabanıllar, hayvanlara acı çektirmekten korkunç hoşlanırlar. İnsanlık onlar için bilinmedik bir erdemdir.
❝ Ortak soy fikrine direnmemizin tek nedeni, doğal önyargılarımız ve yarı-tanrıların soyundan geldiklerini iddia eden atalarımızın küstahlığıdır. ❞
Maymunlar insanın kendilerine söylediği çok şeyi kesinlikle anladıklarına ve doğal durumda iken, soydaşlarını tehlike çığlıkları atarak uyardıklarına göre, ve kümes hayvanları yerde ya da gökte yırtıcı kuş tehlikesi bulunduğunu bildirmek için ayrı ayrı işaretler verdiğine göre (köpekler bu iki çığlığı olduğu gibi, bir üçüncüsünü de anlayabilmektedir), maymuna-benzer akıllı bir hayvan, yırtıcı bir hayvanın homurtusunu örnek tutarak, arkadaşlarına onları bekleyen tehlikenin niteliğini anlatamayabilir miydi? Dilin gelişimindeki ilk adım bu olmuş olmalı.
Evcil köpeğin, örneğin av kovalarken olduğu gibi, istek havlaması; öfke havlaması ya da hırlaması; kapatıldığı zamanki gibi; acı acı havlaması ya da umutsuzluk iniltisi; gece uluması; efendisi ile yürüyüşe çıktığı zamanki gibi, sevinç havlaması; bir kapının ya da bir pencerenin açılmasını isterken olduğu gibi, apayrı bir dilek ya da yalvarı havlaması vardır. Bu konuya özel ilgi göstermiş olan Houzeau’ya göre evcil kümes hayvanları, en az bir düzine anlamlı ses çıkarmaktadır.
Hiçbir hayvanın herhangi bir alet kullanmadığı sık sık söylenegelmiştir; oysa doğal durumdaki şempanze, cevize benzer yöresel bir yemişi taşla kırmaktadır.
İnsan ve yukarı hayvanlar, hile yapar ve hınçlanıp öç alırlar; bazen alay edilmekten alınırlar; ve hepsinin şakacı bir yanları bile vardır. Şaşarlar ve merak ederler. Hepsinde aynı yetiler, benzenme, dikkat, yargılama, seçme, bellek, hayalgücü, birleştirim (association) ve sağduyu, çok farklı ölçülerde olmakla birlikte, vardır. Aynı türün bireyleri, zekâ bakımından, kesin aptallıktan üstün zekâlılığa kadar, farklı aşamalarda bulunur. Hepsi de, insandan daha seyrek olmakla birlikte, çıldırabilir.
Maymunlara sık sık, kağıda sarılı şeker topakları veriliyordu, ve Rengger, arada bir kâğıda canlı bir eşek arısı koyuyor, ve arı, kâğıdı çabuk çabuk açan maymunları sokuyordu. Bir defa sokulduktan sonra, maymunlar, kâğıdı önce kulaklarına götürüp içinde herhangi bir kıpırtı olup olmadığını anlamaya çalıştılar.
Karmaşık duyguların pek çoğu, yukarı hayvanlarda ve bizde ortaktır. Köpeğin, efendisinin sevgisini başka yaratıklardan nasıl kıskandığını herkes görmüştür; ve ben, aynı olguyu maymunlarda da gözlemledim. Bu, hayvanların yalnız sevmekle kalmayıp, sevilmek de istediklerini gösterir.
Kendi köpek dişlerinin biçiminin ve onların başka insanlarda arada bir büyük ölçüde gelişmesinin, çok eski atalarımızın bu korkunç silâhlarla donatılmış olmasından ileri geldiği inancını küçümseyerek reddeden kimse, alaylı gülümseyişi ile, görünüşe göre kendi soy çizgisini açığa vuracaktır. Çünkü bu dişleri silâh gibi kullanmayı tasarlamıyor ve buna gücü yetmiyor ise de, “hırlama kaslarını” (Sir C. bell onları böyle adlandırmaktadır.) bilinçsiz olarak kasıp, saldırmaya hazır bir köpek gibi dişlerini gösterecektir.
Ortak soy fikrine direnmemizin tek nedeni, doğal önyargımız ve yarı-tanrıların soyundan geldiklerini iddia eden atalarımızın küstahlığıdır.
Herhangi bir sorunu bilimin asla çözemeyeceğini ileri sürenler çok bilenler değil az bilenlerdir.
Ahlaki kültürde erişilebilecek en yüksek aşama, düşüncelerimizi kontrol etmemiz ve geçmişimizi hoş kılan günahları bir daha aklımıza bile getirmememiz gerektiğini anladığımız andır.
Kötü bir eylemin zihinde yeniden belirmesine yol açan şey, o eylemin tekrarlanmasını kolaylaştırır.
.. Alışıldık düşünceler bir insanın zihinsel karakterini yansıtır; çünkü ruha rengini veren şey düşüncelerdir.
Kötü bir eylemin zihinde yeniden belirmesine yol açan şey, o eylemin tekrarlanmasını kolaylaştırır.
.. Alışıldık düşünceler bir insanın zihinsel karakterini yansıtır; çünkü ruha rengini veren şey düşüncelerdir.
Düzenlenimi en düşük olan ve diğerlerinden önce ortaya çıkan sınıf balıklar olduğu için, omurgalılar âleminin bütün üyelerinin balığa benzer bir canlıdan türemiş olduğu sonucuna varabiliriz.
Bekarlık, en yıpratıcı mesleklerin çoğundan ve sağlık koşullarının iyileştirilmesi için en ufak bir çaba harcanmamış bir evde veya bölgede yaşamaktan çok daha zararlıdır.
Karıncaların dikkat çekici düzeyde çeşitlenmiş içgüdülere, zihinsel yetilere ve duygulanımlara sahip oldukları bilinmektedir; oysa beyin gangliyonlarının boyutu, ufak bir topluiğne başının ancak dörtte biri kadardır.
Bu bakış açısıyla bir karıncanın beyni, dünyada atomlardan oluşmuş en kusursuz maddelerden biridir.
Bu bakış açısıyla bir karıncanın beyni, dünyada atomlardan oluşmuş en kusursuz maddelerden biridir.
İnsanın kökeninin asla bilinemeyeceği, güvenle ve sıklıkla öne sürülmüştür.
Ama bilgisizlik, çoğu zaman bilgiden daha fazla özgüven yaratır.
Bilimin şu veya bu sorunu asla çözemeyeceğini öne sürenler, çok bilenler değil az bilenlerdir.
Ama bilgisizlik, çoğu zaman bilgiden daha fazla özgüven yaratır.
Bilimin şu veya bu sorunu asla çözemeyeceğini öne sürenler, çok bilenler değil az bilenlerdir.
Bireyin refahı ve mutluluğu hiç kuşkusuz çoğu zaman örtüşür; ayrıca hoşnut ve mutlu bir kabile, hoşnut olmayan mutsuz bir kabileden daha iyi gelişir.
Kendini koruma içgüdüsü, ortamda mevcut bir tehlike bulunmadıkça hissedilmez ve bir çok ödlek düşmanla yüz yüze gelinceye kadar cesur olduğunu sanır.
Bu bölümde , insanla yüksek memeliler arasında zihinsel yeti bakımından çok da büyük bir fark bulunmadığını göstermek istiyorum.
Bilimin şu veya bu sorunu asla çözemeyeceğini öne sürenler , çok bilenler değil az bilenlerdir.
Ünlü Baer’in belirttiği gibi kertenkelelerin ve memelilerin ayakları , kuşların kanatları ve ayakları, ve aynı biçimde insanın elleri ve ayakları hepsi aynı temel formun türevleri olarak belirirler.
İnsan beyni ile üst maymunların beyni arasındaki gerçek farklar çok azdır./ İnsan beyninin anatomik özellikleri bakımından, insan-biçimli maymunlara, bu maymunların yalnızca öteki memelilere değil, bazı dörtellilere (quadrumane), uzun kuyruklu maymunlara (guenom) ve makaklara olan yakınlığından da çok daha yakındır.
Yazıklanma, utanç, vicdan azabı veya pişmanlık dediğimiz duyguların doğası ve gücü yalnızca ihlal edilen içgüdünün gücüne değil, kısmen ayartının gücüne ve çok daha büyük ölçüde de akranlarımızın yargısına dayanmaktadır. Her bireyin başka insanların takdirine hangi ölçüde değer verdiği, onun doğuştan sahip olduğu veya sonradan edindiği duygudaşlık hissinin gücüne ve eylemlerinin uzun vadeli sonuçları hakkında akıl yürütme becerisine bağlıdır.
Sosyal bir hayvan olan insan, yoldaşlarına karşı sadık ve kabile liderine karşı itaatkar olmasını sağlayan kalıtsal bir yatkınlık kazanmış olmalıdır; çünkü bu nitelikler sosyal hayvanların çoğunda ortaktır.
Gürcistan’a yerleşen Alman ailelerin çoğunda saç ve göz renginin iki nesil içinde koyulaştığı gözlemlenmiştir.
Bir insan duygudaşlık hissetmiyorsa ve kendisini kötü eylemlere sürükleyen arzuları o an için güçlüyse, üstelik bu arzular anımsayınca sosyal içgüdülerle ve başkalarının yargısıyla bastırılmıyorsa, o insan özünde kötü biridir. Bu durumda onu dizginleyen tek güdü, cezalandırılma korkusu ve başkalarının iyiliğini kendininkinden üstün tutmanın uzun vadede kendi bencil çıkarları için en iyisi olacağı yönündeki kanaati olacaktır.
birçok ödlek düşmanla yüz yüze gelinceye kadar cesur olduğunu sanır.
Hücre hapsi, bir insana verilebilecek en ağır cezalardan biridir.
bir içgüdünün diğerine üstün gelmesiyle ilgili bildiğim en şaşırtıcı olgu, göç içgüdüsünün annelik içgüdüsüne baskın çıkmasıdır. Esaret altındaki bir kuş, göç mevsimi gelince, çırılçıplak kalıp kana bulanıncaya kadar göğsünü kafesin tellerine vurur.
İnsan ile düşük hayvanlar arasındaki en önemli farkın ahlak duygusu veya vicdan olduğunu savunan yazarlara tüm kalbimle katılıyorum.
“Dünyada sizi kendisinden daha çok seven tek varlık köpektir.”
P. Huber, karıncaların birbirlerini tıpkı köpek yavruları gibi kovaladığına ve oyun gereği ısırdığına tanık olmuştur.
Zihinsel yeti bakımından en yüksek maymunla en düşük yabanıl insan arasındaki fark muazzamdır.