Fyodor Dostoyevski kitaplarından İnsancıklar (Cep Boy) (Tam Metin) kitap alıntıları sizlerle…
İnsancıklar (Cep Boy) (Tam Metin) Kitap Alıntıları
Biz insanlar, kaygı ve telaş içinde yaşayan biz insanlar, gökteki kuşların kaygısız ve masum mutluluğunu da kıskanmalıyız
Hiç kimse hakkında taşlamalar yazamam hayatım. Boşu boşuna gevezelik edemeyecek kadar yaşlıyım. insanlar bana gülerler. Hani derler ya:
insan kazdığı kuyuya düşer.
insan kazdığı kuyuya düşer.
Korunma ve güven aradığınız her yerde, ihanet ve aşağılama buldunuz.
Oysa ne okuduk, ne de bir şey öğrenebildik!
Çok tuhaftı! Ağlayamadım; ama ruhum paramparça olmuştu.
Şunu da söylemeliyim ki insanoğlu gariptir,
çok gariptir.
çok gariptir.
Geçmiş kötü bile olsa, anısı tatlı bir elem verir insana.
”Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu.”
Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu.
Bugün can sıkıntısı ve hüzünden başka bir şey hissetmiyorum. Böyle bir gün işte.
“Gözyaşları hiçbir şeyi hafifletmez. Bunu biliyorum hayatım, bunu yaşayarak öğrendim.“
Gözyaşları hiçbir şeyi hafifletmez. Bunu biliyorum hayatım, bunu yaşayarak öğrendim.
Yazar duygularını dizelere döküp diyor ki: Neden kuş değilim sanki, yırtıcı bir kuş?
Mutlu da olsa kederli de olsa hatıra dediğin şey hep acıtır.
Konuştuklarımızın tek kelimesini bile hatırlamıyorum. Tek hatırladığım, utangaç ve şaşkın bir halde sıkıldığım ve konuşmanın sonunu beklediğimdi. Halbuki bu konuşmayı çok istemiş, bütün gün hayalini kurmuş, sorularımı ve cevaplarımı hazırlamıştım.
Sonra birden dert ve tasa içinde yaşayan biz insanların, havadaki kuşların kaygısız ve masum mutluluklarını kıskanmamız gerektiğini hissettim.
Ve şimdiki zaman öyle bunaltıcı, öyle karanlık ki… Sonum ne olacak, ne olacak sonum benim? Biliyor musunuz, sanki bu sonbahar ölecekmişim gibi bir his var içimde.
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Yalnız kalmaktan mutlu olduğum anlar vardır. Kendi kendime yakınmaktan zevk alır, acımı kimseyle paylaşmak istemem. Böylesi anlara gitgide daha sık sığınır oldum. Hatıralarda; dayanılmaz, saldırılarının yoğunluğundan gergin saatler geçirdiğim, çevremdeki her şeyi unutup duyarsızlaştığım bir şey var. O an, yaşamdan kopuveriyorum. Acı tatlı hiçbir şey kalmıyor.
Hatıralar mutlu olsun, kederli olsun, hep acı verir; en azından benim için öyle.
Kalbim gözyaşlarıyla doldu. Keder beni boğuyor, her zerrem paramparça.
Kimsenin üzerine yıkılmadan, yük olmadan yaşamak ahlak ilkesidir.
… kalbime dinlenme fırsatı vermemişlerdi.
Sizi gün ışığı gibi sevdim.
Varenka, sevgilim, canım!
Gidiyorsunuz, sizi götürüyorlar. Sizi götüreceklerine göğsümden kalbimi çekip çıkarsalar daha iyiydi! Bunu nasıl yapabildiniz?
Makar Alekseyevi: Ben ben yapayalnız kalacağım..
Varvara Alekseyevna: Şimdi bensiz yaşamayı öğrenmeniz gerekecek..
Acı çeken çocukları görmek ve onlara yardım etmemek nasıl korkunç bir şey.
Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu.
Para değil beni öldüren, bütün bu yaşamın kaygıları, bütün bu fısıltılar, gülüşler, şakalar.
Ölümün ne gün ne de saat bildiğini düşünmek çok hüzünlü Hiç yoktan ölüveriyor insan
Pişmanlığın ruhu rahatlattığı söylenir, oysa tam tersi doğrudur.
Ben hep böyle ürkek, yabani biriyim; alıştığım bir yerde uzun süre yaşamayı severim. İnsanın alıştığı yer iyidir; acıyla yaşasan da, her şeye rağmen daha iyidir.
Yalnızca göze batan özelliklerim, kişisel davranışlarım, yani cilam yoktu ama insandım gene de, yüreğimle, düşüncelerimle insandım.
Kalp acı çekmeye, ezilmeye, sıkışmaya, kederlenmeye başladığında anılar onu, gündüzün sıcağında kavrulmuş cılız, zavallı bir çiçeği akşam serinliğinde çiy tanelerinin canlandırdığı gibi canlandırır.
Geçmiş kötü bile olsa, anısı tatlı bir elem verir insana.
Her şeyi görüyor, her şeyi hissediyor, her şeyden acı duyuyordum.
Göğsüm parçalanıyordu, ruhum açıklayamadığım, dehşetli bir kederle acı çekiyordu.
Sıkmayın canınızı, gözyaşları kedere yardım edemez.
Ben sizi, Tanrı’nın gün ışığı gibi sevdim..
Sen ne dersen de iki gözüm; toplumun yoksul insana saygısı yoktur.
Yazımdan dolayı mazur görün beni canım; üslubum yok, Varenka, doğru dürüst bir üslubum yok. Keşke olsaydı biraz! Aklıma ne gelirse yazıyorum, sırf sizi biraz eğlendirebilmek için. Zaten biraz eğitim alsaydım, her şey başka türlü olurdu; ama nasıl okuyacaktım ? Bakır parayla olmuyor öyle şeyler.
Hayat bazen ölümden daha acı verici, değil mi Makar Alekseyeviç
‘Çok tuhaftı, ağlayamadım.
Ama ruhum paramparça olmuştu.’
Ama ruhum paramparça olmuştu.’
Burada Pokrovski’nin kitaplarına zarar gelmesini asla kabullenemediğini belirtmeliyim. Özellikle kitaplarına dokunan kişilerin vay haline!
“Pek iyi değilim Varenka. Duygularım ölmüş gibi.”
Meğer böyle harika bir günden payıma keder düşecekmiş
Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu
Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu
Gözyaşları kedere yardım edemez, bunu kendi tecrübemden biliyorum, biriciğim.
Neden bir kuş değilim, yırtıcı bir kuş!
İster tatlı, ister acı olsun,hatıra insana her zaman acı verir
Ne olacak benim bu halim,kader bana neler hazırlıyor?
Yarını kestirememek,gelecek hakkında en ufak bir düşünceye sahip olamamak
Pek acı Geriye bakmaya korkuyorum.Arkada kalanları hatırlamak bile kalbimi kederden parçalıyor.Beni mahveden zalimlerden çektiklerimi ömrümün sonuna kadar unutmayacağim
Yarını kestirememek,gelecek hakkında en ufak bir düşünceye sahip olamamak
Pek acı Geriye bakmaya korkuyorum.Arkada kalanları hatırlamak bile kalbimi kederden parçalıyor.Beni mahveden zalimlerden çektiklerimi ömrümün sonuna kadar unutmayacağim
“çok tuhaftı, ağlayamadım ama ruhum paramparça olmuştu.”
Ölümün ne gün ne de saat bildiğini düşünmek çok hüzünlü Hiç yoktan ölüveriyor insan.
Ben geleceğime bakmaya korkuyorum. Hep bir şeyler seziyorum ve sanki bir dumanın içinde yaşıyor gibiyim.
“Ben öleceğim, Varenka, hemen öleceğim; benim kalbim kaldırmaz böyle mutsuzluğu!
Sonra çevreme bakındım, her şey her zamanki gibiydi gri ve koyu renkli. Hep aynı mürekkep lekeleri, hep aynı masa ge evraklar, ben bile aynıydım; nasıl öyle kalabilmişti her şey
Tanrım, yaşamak ne kederli şey.
Çok tuhaftı ağlayamadım ama ruhum Paramparça olmuştu.
“Bazen öyle dakikalar oluyor ki tek başıma kalmaktan, tek başıma hüzünlenip tek başıma kesintisiz kederlenmekten mutlu oluyorum ve böyle hallerim gitgide sıklaşıyor artık.”
“Ağlayacak kadar üzgünüm!”
Neden her şey böyle oluyor, iyi bir insan karanlıkta kalıyor, bir başkasınaysa mutluluk kendiliğinden geliyor?
Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu.
Beni mahveden o kötü insanlara son nefesimi verene dek beddua edeceğim.
ama içtenlikle, hakikat adına, neden bazıları için kader, yavrusu daha karnındayken mutluluk müjdesi verir ; ama bir başkası yetimhaneden çıkıp doğruca sokaklara düşer?
…ama önemi yok, insan yaşadıkça alışıyor.
Para değil beni öldüren, bütün bu yaşam kaygıları, bütün bu fısıltılar, gülüşler, şakalar.
Tuhaf şey ama hatıralar hoş sanki. Hatta kötü olan, o sırada can sıkan bir şey, hatıralarda nasılsa kötülüğünden arınıyor ve hayalimde harika bir görünüm kazanıyor.
Geriye bakmak da korkutucu. Orada hep acı var, bir hatırayla bile kalbim iki parçaya ayrılıyor.