Friedrich Nietzsche kitaplarından İnsanca, Pek İnsanca kitap alıntıları sizlerle…
İnsanca, Pek İnsanca Kitap Alıntıları
Bir kişi, kendisini başka insanlardan hiçbir şey istememeye ve her zaman onlara bir şeyler vermeye alıştırmışsa bilmeyerek soylu davranır
İnançlar gerçeğin yalandan daha tehlikeli düşmanlarıdır
İnsanlar kötü şeyler düşünmekten utanmazlar, ama başkalarının, onların böyle kötü şeyleri düşünebileceğini düşünebileceğinden utanırlar.
Devlet, daha açık söylemek gerekirse yönetim, hala yeterince olgunlaşmamış bir çoğunluğun bekçisi olarak kurulduğunu bildiği ve dinin korunması mı yoksa ortadan kaldırılması mı gerektiği sorununu onlar adına değerlendirdi sürece, büyük ihtimalle her zaman dinin korunması yönünde karar verecektir çünkü kayıp, mahrumiyet, korku ya da güvensizlik durumunda yani yönetimin sıradan insanın ruhsal acılarını dindirmek için doğrudan bir şey yapamayacağını hissettiği zamanlarda din, bireysel ruhu tatmin eder. Hakikaten de evrensel, önüne geçilmez ve şimdilik kaçınılmaz olan kötülüklerin (kıtlık, ekonomik krizler, savaşlar) tam ortasında bile din; çoğunluğa sakinleştirici, sabırlı ve güven verici bir tutum kazandırır.
Devlet yönetiminin kaçınılmaz ya da tesadüfi kusurlarının veya hanedanlık çıkarlarının tehlikeli sonuçlarının dikkatli bir gözlemci için görülebilir hale geldiği ve onu daha dikkafalı olmaya yönelttikleri herhangi bir yerde, daha az kavrayışlı insanlar Tanrı’nın elini gördüklerini düşünecekler ve yukarıdan gelen düzenlemelere sabırla boyun eğeceklerdir (ki bu, kutsal ve insani yönetim biçimlerinin iç içe geçtiği bir anlayıştır). Böylece iç barış ve gelişimin sürekliliği korunmuş olacaktır.
Bir rahipler sınıfının kendi sadakati pahasına yönetici güçle anlaşmaya varamayıp onunla çatışmaya girdiği nadir durumları saymazsak halk duygularının birliğinden, herkesin aynı fikirlere ve amaçlara sahip olmasından doğan güç; din tarafından korunur ve onun damgasını taşır. Her zaman olduğu gibi devlet, rahipleri nasıl kazanacağını bilir çünkü devlet, ruhları hayli özel ve örtük biçimde eğiten bu rahiplere ihtiyaç duyar ve dışarıdan bakıldığında tamamen farklı bir çıkarı temsil ediyor gibi görünen hizmetkarlara nasıl değer vereceğini bilir. Rahiplerin yardımı olmaksızın günümüzde bile hiçbir iktidar, meşru hale gelemez; tam da Napolyon’un anladığı gibi. O nedenle mutlak vasi bir yönetim ve dinin dikkatlice korunması, zorunlu olarak atbaşı gider
Bir bilgiyi, zafer kazanması için desteklemek, genellikle sadece aptallığın ağırlığı bilginin zaferini de zorla elde etsin diye, onu aptallıkla kardeş yapmak demektir.
Dostluğa güvende bir soluklanış
Niye bu katılık, bu güvensizlik, bu nefret?
Bir evlilik yaparken kendimize şu soruyu sormalıyız: Sonu yaşlılık olan o uzun yol boyunca bu kadınla sohbet etmekten keyif alacağına inanıyor musun?
.
Benden bir şeyler anladığını sananlar, kendi suretinden yola çıkarak benden bir şeyler yorumlamış olur.
.
Biraz yabancı dil konuşan kişi, onu iyi konuşandan daha çok zevk alır; zevk yüzeysel bilgi ile birlikte gider.
Kadınların aşk karşısında teşvik ettikleri putperestçe tutum, tüm o idealize aşk onların gücüne güç kattığı ve kendilerini erkeklere giderek daha arzulanabilir olarak sunmalarını sağladığı sürece, temelde ve özgün olarak zekalarının icadıdır
Ne kadar dikkatli incelersek inceleyelim; içlerinde hiçbir şey olmayan, tersine tümüyle bir maskeden ibaret olan kadınlar vardır. Adeta hayaletleri andıran ve zorunlu olarak tatmin edici olmayan bu varlıklara bulaşan bir erkeğe acımak gerekir. Ne var ki erkekte en güçlü arzuyu uyandırma yeteneğine sahip olanlar, tam da böylesi kadınlardır. Erkek o kadının ruhunu arar ve sonsuza dek aramaya devam eder
Kadınlar çoğu zaman önemli bir adamı öyle bir tarzda severler ki ona yalnızca kendileri sahip olmak isterler. Eğer kibirleri aksini tavsiye etmeseydi sevdikleri adamı memnuniyetle bir yere kapatıp kilit altına alırlardı. Bu kibir, söz konusu adamın öneminin aynı zamanda başka insanlar tarafından da görülmesini ister
Birbirlerine uygun olmaları sebebiyle nişanlanan insanlar; soğuk, hesaplı bir yararlılık amacıyla suçlanmayı önlemek üzere aşık olmak için çoğu zaman yoğun bir çaba sarf ederler
Bir anne çoğu zaman çocuğundan daha fazla çocuğundaki kendisini sever
İnce kadınlar, bir şeyden toplum içinde söz edilemiyorsa o şeyin gerçekten var olmadığını sanır
Hiç kimse akıllı birine kendi zekiliğini göstermenin kibar olmadığı sosyal bir çevrede, kendisini onların seviyesine koyma kibarlığı gösterdiği için teşekkür etmez
Büyük bir hediye veren biri hiç minnettarlık görmez çünkü hediyeyi alan, onu kabul etmekle zaten fazlasıyla ağır bir yükün altına sokulmuştur
Hiç kimseyi kırmak istememek, kimseye zarar vermek istememek; korkulu bir karakterin olduğu kadar adil bir karakterin de göstergesidir
Sevmediğimiz insanlar tarafından bize gösterilen nezaketleri hakaret sayarız
Hiç te seyrek olmayan ölçüde insanların kopyalarıyla karşılaşırız ve yağlı boya tablolarda olduğu gibi burada da çoğu insan orjinallerden değil, kopyalardan daha çok haz almaktadır
bu tür düşünceler yol gösterir ona ve yoldan çıkarır onu, hep daha ileriye, hep daha aşağıya. Yalnızlık kuşatır ve halkalanır etrafında, hep daha tehditkar, boğucu, yürek sıkıcı o korkunç tanrıçası ve ma ter saeva cupidinum (Arzuların merhametsiz anası) ama kim biliyor ki günümüzde, yalnızlığın ne olduğunu?
Tüm değerler tersyüz edilemez mi? Belki de kötüdür iyi? Ve tanrı sadece bir buluşu ve inceliğidir şeytanın?BeIki de her şey sahtedir en temelinde ?
Ve biz aldatılanlar isek eğer, tam da bu yüzden aldatanlar da değil miyiz?
Bu yüzden şimdiden başlıyorum, yine her zaman yaptığım şeyi yapıyorum, ben, eski ahlak düşmanı ve kuş avcısı – ve ahlaksız konuşuyorum, ahlakdışı, iyinin ve kötünün ötesinde ?
Ama benim kür yapmak ve kendimi yeniden oluşturmak için sürekli, yeniden gereksindiğim en acil şey tek başına g ö r e c e k kadar tek başına olmadığıma inanmaktı, görülende ve arzulananda akrabalık ve eşitlik olduğuna dair büyülü bir sanı, dostluğa güvende bir soluklanış, hiçbir kuşkuya ve soru işaretine yer olmayan iki kişilik bir körlük; ön planlardan, üst yüzeylerden, yakında olandan, en yakında olandan, rengi, teni ve görünürlüğü olan her şeyden alınan bir haz.
“Hoştur beraberce susmak,
Daha da hoştur beraberce gülmek
Gökyüzünün ipeksi giysisi altında
Yaslanmak kitaplara ve yosuna
Arkadaşlarla beraberce alçak ve yüksek kahkahalarla
Her birimiz parlayan beyaz dişlerimizi göstererek.
Eğer iyi yaptıysam, sessiz kalalım,
Eğer kötü yaptıysam, gülelim
Ve yeniden biraz kötü davranmak için,
Daha kötü yapalım, daha kötü gülelim,
Ta ki mezara girene dek.
Arkadaşlar! Peki! Ne diyorsunuz?
Amin! Bir daha buluşana dek!”
“Huysuz düşünce. İnsanlar ormandaki kömürlere benzerler. Yalnızca gençler, kömürler gibi artık kor gibi parlamayıp, karardıkça, yararlı olurlar. İçin, için yanıp duman çıkardıkları müddetçe belki daha ilgi çekicidirler, ama işe yaramazlar ve sıklıkla sorun yaratırlar.
İnsanlık, makineleri ısıtmak için her bireyi acımadan kullanır; ama bireyler (yani insanlık) yalnızca onların işlemesine yardımcı oluyorsa, makinelerin ne yararı var? Kendi amaçları için makineler -bu umana comedia mıdır?”
“İtiraf. Başkasına itiraf edince suçumuzu unuturuz, ama genellikle diğer kişi bunu unutmaz.”
“Arkadaş. Arkadaşlığı sağlayan, ortak tutku değil, ortak neşedir.”
Eskiye dönemeyiz, gemileri yaktık; yapılabilecek tek şey, sonuçları ne olursa olsun cesur olmaktır
Devlet bireylerin birbirlerinden korunması için akıllıca bir düzenlemedir. Ancak eğer devletin inceleğini gereğinden fazla ileri götürürsek en sonunda bireyi zayıflatacak hatta ortadan kaldıracaktır ve böylece devletin başlangıçtaki amacı bütünüyle engellenmiş olacaktır
Eğer yaşam gerçekten mükemmel bir şekilde dizayn edilseydi şimdiki zamandan artık hiçbir şiir teması çıkarılamazdı ve yalnızca geri kalmış insanlar, şiirsel gerçekdışılığı arzulardı. O zaman bu insanlar her koşulda geriye dönüp kusurlu durumların bulunduğu zamanlara, yarı barbar toplumun zamanlarına yani bizim zamanlarımıza özlemle bakacaklardı
Bireye kendisini yetiştirenler tarafından, sanki o adeta yeni bir şeymiş ama bir tekrar olması gerekirmiş gibi davranılır. Her insan başlangıçta bilinmeyen, daha önce hiç var olmayan biri olarak görünüyor olsa bile onun yine de bildik, önceden var olan birine dönüştürülmesi gerekir. Bir çocuğun önceden var olana gösterdiği dar hayranlık görünür hale geldiğinde, onu iyi kişiliği olan biri olarak tanımlarız. Çocuk zorlama ruhluların tarafını tutmakla, kendisinde uyanmaya başlayan toplum duygusuna tanıklık eder. Çocuk bu toplum duygusunu esas alarak ileride kendi devleti ya da sınıfı için faydalı olacaktır..
Özgür ruhluda esas olan şey, onun görüşlerinin daha doğru olması değil; onun kendisini gelenekten kurtarmış olması sonucunun bir başarı mı yoksa başarısızlık mı olduğudur. Yine de çoğu zaman özgür ruh, aslında gerçeğe sahip olacaktır ya da en azından gerçekçi araştırma ruhu ondan yana olacaktır. O, nedenleri talep eder; diğerleri ise inancı
İyiler bir kasttır, kötüler ise bir kitledir.
İçimizdeki hayvan aldatılmak istiyor ; ahlak o hayvanın bizi paramparça etmesini önleyecek bir yalandır.
Ruhun, günün birinde ‘özgür ruhun’ tatlı bir mükemmelliğe doğru olgunlaşabilmesi için büyük bir ayrılma gerçekleşmesi gerekeceği tahmin edilebilir. Bundan önce daha çok bağımlı bir ruhtur, sonsuza dek köşesine, direğine zincirlenmiş gibidir.
Kural olarak biri hakkında her türlü kötü şeyi söyleyebiliriz ama o şeyleri söyleyiş tarzımızla söz konusu kişinin kibrini nasıl iade edeceğimizi bilmeliyiz
Bize yalnızca düşüncelerini değil ama aynı zamanda düşünme tarzını da aktardığı için, çoğu düşünür kötü bir biçimde yazar
Akıllı ve kararlı yazarların talihsizliği, bizim onları yapmacık olarak görmemiz ve bu yüzden onları anlamak için herhangi bir çaba sarfetmememizdir; muğlak yazarların talihliliği ise okurun onlara kafa yorması ve kendi gayretinden elde ettiği hazzı onlara atfetmesidir
Çekip gitmek, nereye ve her ne pahasına olursa olsun.
Burada yaşamaktansa ölmek daha iyi
~Eskiye dönemeyiz, gemileri yakmisizdir.
Cesur olmak gerekir bir tek geriye.~
En asil güzellik türü bizi birdenbire çarpmaz, fırtınalı ve sarhoş edici saldırılarda bulunmaz (böyle bir güzellik kolayca nefret uyandırır); tersine en asil güzellik neredeyse farkında olmaksızın taşıdığımız, ağır ağır içe işleyen ve yine kimi zaman bir rüyada karşılaştığımız ama en sonunda uzunca bir süre yüreğimize özenle yerleştikten sonra bize tamamen sahip olan ve gözlerimizi yaşlarla, yüreklerimizi tutkuyla dolduran türden bir güzelliktir. Güzelliği görünce ne için yanıp tutuşuruz? Güzel olmak için. Güzellikle birikmiş epeyce bir mutluluk / kısmet olması gerektiğini tasavvur ederiz ama bu bir yanılgıdır
Sadece şairler, şiir yazarak, kendilerini nasıl teselli edeceklerini ve gereğinde nasıl ifade edeceklerini bilirler.
Güçlük yeterince acı olabilir ama kişi, acı çekmeden insanlığın lideri ve öğretmeni olamaz ve buna teşebbüs edip te vicdanı olmayanın vay haline!..
Başımıza bir talihsizlik gelirse ya onun nedenini ortadan kaldırarak ya da bizim duyarlılığımız üzerinde bıraktığı etkiyi değiştirerek üstesinden gelebiliriz. Yani talihsizliği muhtemelen yararı ancak daha sonra görülebilecek bir şey olarak yeniden yorumlarız
Tıpkı kemiklerin, etin, bağırsakların ve kan damarlarının; insan görünümünü katlanılır hale getiren bir deri tarafından çevrelenmesi gibi ruhun hareketleri ve ihtirasları da kibirle örtülmüştür. Kibir ruhun derisidir
Eğer zengin biri, yoksul birinden zorla bir şey alırsa (örneğin bir hükümdarın, bir plebin sevgilisini elinden alması gibi) yoksul olanda bir yanılgı ortaya çıkar: Kendisinin sahip olduğu bu küçücük şeyi alan zengin kişinin tamamen aşağılık biri olması gerektiğini düşünür ama zengin kişi, tek bir malın değerini hiç te böylesine yoğun bir biçimde hissetmez çünkü bu türden pek çok şeye sahip olmaya alışkındır. Bu yüzden kendisini yoksul kişinin yerine koyamaz hatta yoksul kişinin inandığı ölçüde bir adaletsizlik te yapmış olmaz. Her ikisi de diğeri hakkında yanlış bir anlayışa sahiptir. Güçlü olanın insanları tarihte en çok çileden çıkaran adaletsizliği, esasen göründüğü kadar büyük değildir. Kendisine miras kalan daha üstün haklara sahip daha üstün varlık olma anlayışı, daha baştan kişiyi bir hayli soğuk hale getirir ve onun vicdanını rahatlatır; gerçekten de kendimizle bir başka varlık arasındaki fark oldukça büyük olduğu zaman, hiçbirimiz artık adaletsizlik duygusuna kapılmayız ki böylelikle herhangi bir vicdan azabı duymadan bir sivrisineği öldürürüz
Eylem sözünü verebiliriz ama duyguların sözünü değil çünkü duygular istenç dışıdır. Birini sonsuza dek seveceğine ya da ondan nefret edeceğine ya da sonsuza kadar ona karşı dürüst olacağına söz veren herhangi biri, kendi gücü dahilinde olmayam bir şeyin sözünü vermiş olmaktadır ama hiç şüphesiz sevginin, nefretin, sadakatin düzenli sonuçları olan ama aynı zamanda başka dürtülerden de doğabilen türden eylemler için söz verilebilir zira bir eyleme giden pek çok yol ve dürtü vardır. Bu yüzden birini sonsuza dek sevme sözü vermek şu anlama gelir: Seni sevdiğim sürece sana karşı sevginin eylemlerini sergileyeceğim, eğer artık seni sevmemem gerekirse benden aynı tavırları görmeye devam edeceksin ama başka nedenlerle. Böylece sevginin değişmediği ve hala aynı olduğu görüntüsü, bizim insan türdeşlerimizin gözünde var olmaya devam edecek. Bu yüzden bizler, eğer kendimizi kandırmadan birine onu sonsuza kadar sevme konusunda güvence veriyorsak bir sevgi görüntüsünün sürekliliğinin sözünü vermiş oluyoruz
İnsanlar niçin günlük yaşamda neredeyse her zaman gerçeği söylerler? Elbette bir Tanrı yalan söylemeyi yasakladığı için değil, tam tersine gerçeği söylemek daha kolay olduğu için zira yalan; yaratıcı olmayı, farklı görünmeyi ve belleği gerektirir
Eğer herhangi biri uzunca bir süre boyunca şaşmaz biçimde bir şey olarak görünmek isterse o kişinin en sonunda başka herhangi bir şey olması zor olacaktır. Neredeyse herkesin beyanı – sanatçınınki bile – ikiyüzlülükle, dışarıdan alınma bir taklitçilikle, etkili olanın kopya edilmesiyle başlar. Dostça bir yüz ifadesi maskesini takan herhangi biri, en sonunda o olmaksızın samimiyet ifadesinin ortaya çıkmaya zorlanamayacağı iyicil mizacı üzerinde bir iktidar kurmak zorundadır ve nihayet onlar, kişi üzerinde iktidar kurarlar; o hayırseverdir