İçeriğe geç

İnsanca, Pek İnsanca 1. Kitap Kitap Alıntıları – Friedrich Nietzsche

Friedrich Nietzsche kitaplarından İnsanca, Pek İnsanca 1. Kitap kitap alıntıları sizlerle…

İnsanca, Pek İnsanca 1. Kitap Kitap Alıntıları

hiç kimseyi kırmak istememek, kimseye zarar vermek istememek; korkak bir kişiliğin olduğu kadar adil bir karakterin de göstergesidir.
En ilkel zamanların kültüründe insanlar, rüyada ikinci gerçek bir dünya tanıdıklarını düşünmüşlerdir. Tüm metafiziğin kaynağı burasıdır.
Quantum potentia valere creditur( Herkesin hakkı gücüyle alabildiği kadardır)
Spinoza
.
Güzelliği gördüğümüzde neyi özlüyoruz?

Güzel olmak.

Pek çok mutluluğun onunla bağlantılı olması gerektiğini düşünüyoruz. Ama bu bir hata

.
Bilginin güneşi üzerlerine düştüğünde her şeyin döküldüğü o gölge, o gölge de benim.

.
bu nedenle, bazı insanlara yalnız kalmalarına izin vermeliyiz ve sık sık yaptığımız gibi, onlara acıyacak kadar aptal olmamalıyız.

.
Bakışlar öldürebilseydi, çoktan bitmiş olurduk.

.
Alev, kendisine parladığı kadar parlak değildir.

.
Kişi eylemler vaat edebilir ama duygular vaat edemez; çünkü ikincisi istemsizdir.

Birine onu her zaman seveceğine veya ondan daima nefret edeceğine ya da her zaman sadık kalacağına söz veren, elinde olmayan bir şeyi vaat eder.

.
Bir şeyi arka arkaya iki şekilde ifade etmek ve böylece ona bir sağ ve bir sol ayak kazandırmak ne güzel bir şeydir.

Gerçek, gerçekten tek ayak üzerinde durabilir, ancak iki ayakla yürüyecek ve yolculuğunu tamamlayacaktır.

Kavramların ve kavram-değişmesinin tarihi değer duygularının tiranlığı altında — anlıyor musunuz bunu?
“Zira gününün üçte ikisini kendisine ayırmayan herhangi biri, kim olursa olsun, ister devlet adamı, ister işadamı, ister resmi görevli, ister bilgin olsun, aslında bir köledir.”
İçimizde en iyi olan geçmiş zamanların duygularından kalanlar olmalı. Bu duygulara bugün doğrudan yollarla ulaşmak zor. Güneş battı bile, ama, artık onu görmüyorsak da yaşamımızın gökyüzü hala onunla parlıyor ve ışıldıyor.
İçimizde en iyi olan geçmiş zamanların duygularından kalanlar olmalı. Bu duygulara bugün doğrudan yollarla ulaşmak zor. Güneş battı bile, ama, artık onu görmüyorsak da yaşamımızın gökyüzü hala onunla parlıyor ve ışıldıyor.
Kendini küçümseme biçimindeki erkek hastalığının en kesin çaresi, erkeğin akıllı bir kadın tarafından sevilmesidir.
Mükemmel kadın mükemmel erkekten daha üstün bir insan türüdür; aynı zamanda çok daha ender rastlanılan bir türdür.
Öyleyse, birbirimize tahammül edelim zira kendimize tahammül ediyoruz…
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Hiç kimseyi edimleri ve doğası için yargılamak adil olamaz.Bu ilke güneş ışığı kadar parlaktır ve yine de insanlar gerçek dışı gölgeye doğru geri yürümeyi yeğliyorlar, sonuçlarından korkarak.
Kişi her zaman hak ettiği insanlar arasında olduğunu bilirse, kendini beğenmişliği unutur; yalnız-olmak kibri besler
Kimi zaman bir başka insanla ilişkimizde, kendi kefemize bir dirhem haksızlık eklediğimizde dostluğun gerçek dengesi geri döner.
Bir görüşe, aslında sadece bize sunulduğu sesi sempatik bulmadığımız için karşı çıktığımız çok olur.
Güzeldir, birlikte susmak, Daha da güzeldir, birlikte gülmek
Niye bu katılık, bu güvensizlik, bu nefret?
İçimizdeki canavar kandırılmak ister; ahlak beyaz bir yalandır, o bizi parçalamasın diye.
yargıda bulunmak da bir tür adaletsizliktir. Bu durum, bireyin kendi kendisi hakkında yargıda bulunması için de geçerlidir. Bu ilke güneş ışığı kadar aydınlıktır ve yine de burada herkes gölgeye ve hakikat dışına geri çekilmeyi tercih ediyor: sonucundan korktuğu için…
İnsan özgür olduğu için değil, ama kendisini özgür sandığı için pişmanlık ve vicdan azabı duyar.
Gelişimin zorunlu olarak gerçekleştiğine inanmak, gelişmemişliktir
İnsanın yaşamını elinden almak için bir yasa vardır, ama onun ölümünü elinden almamız için hiçbir yasa yoktur: sadece zulümdür bu.
Yaşamın olağan zincirlerinden, artık sadece hep daha iyi bilmek için yaşayacak kadar kurtulmuş olan bir insan, öteki insanların gözünde bir değere sahip şeylerin birçoğundan, hatta hemen hemen hepsinden, hiçbir kıskançlık ve sıkıntı duymadan vazgeçebilmelidir…
En akıllı insan bile zaman zaman yeniden doğaya, yani tüm şeyler karşısındaki mantıkdışı temel tutumuna ihtiyaç duyar.
…gününün üçte ikisini kendisine ayırmayan herhangi biri, kim olursa olsun, ister devlet adamı, ister işadamı, ister resmî görevli, ister bilgin olsun, aslında bir köledir.
“Genellikle söylenildiği gibi, başkaları için hissetmemiz olanaksızdır; sadece kendimiz için hissederiz.”
Şimdiye dek bir insanın, hiçbir kişisel güdü olmadan ve sadece başkaları için birşeyler yaptığı görülmüş değildir.
Bir bilgiyi, zafer kazanması için desteklemek, genellikle sadece aptallığın ağırlığı bilginin zaferini de zorla elde etsin diye, onu aptallıkla kardeş yapmak demektir.
Pek çok insan bir zamanlar girdikleri yol hakkında inatçıdır, amaçları hakkında inatçı olan ise çok azdır.
Bir kişi şu iki şeyden birine sahip olmalıdır: Ya doğal olarak kaygısız olan bir mizaç ya da sanat ve bilgiyle aydınlanmış bir mizaç.
İnançlar gerçeğin yalandan daha tehlikeli düşmanlarıdır.
Kurumların yıkılmasının hemen ardından fikirlerin yıkılması gelmez, tersine, yeni fikirler uzunca bir süre kendi öncellerinin ıssız ve tuhaf biçimde tanıdık olmayan evinde yaşar ve hatta o evi kendileri korurlar, ne de olsa onların da bir barınağa ihtiyacı vardır.
Sadece ağzınla değil, kafanla da yemelisin ki, ağzının pisboğazlığı yüzünden geberip gitmeyesin
Bugün dünya dediğimiz şey, organik varlıkların gelişiminde zamanla ortaya çıkan, onları birbiriyle kaynaştıran ve şimdi tüm geçmişin hazinesi olarak bize miras kalan bir sürü hata ve fantezilerin sonucudur.
İyi yaptıysam, susalım;
Kötü yaptıysam –, gülelim
Hep daha da kötü yapalım,
Daha da kötü yapıp, daha da kötü gülelim,
Kara toprağa girene kadar.
“Swift der ki: bir yalan söyleyen, üstenlendiği ağır yükü nadiren fark eder; çünkü bir yalanı sürdürebilmek için, başka yirmi yalan daha bulmak zorundadır.”
En iyisi, dünyaya karşı içinde yaşayıp büyüdüğüm ve elimden ateşle ve kılıçla alamayacakları derin sessizliktir.
Sanat, bulanık düşüncenin tülünü yaşamın üzerine gererek, yaşamın görüntüsünü katlanılır kılar.
Eğer eşler birlikte yaşamasalardı, iyi evlilikler daha yaygın olurdu.
Ebeveynlerin ilişkilerindeki çözülmemiş kişilik ve mizaç uyumsuzlukları onların çocuğunun yapısında yankılanır ve çocuğun içsel acılarının tarihini oluşturur.
“Yine de çoğu zaman özgür ruh aslında gerçeğe sahip olacaktır ya da en azından gerçekçi araştırma ruhu ondan yana olacaktır. O nedenleri talep eder , diğerleri ise inancı.”
En iyi arkadaş olan, muhtemelen en iyi eşe sahip olacaktır, çünkü iyi evlilik arkadaşlık yeteneğine dayanır.
Yaşam ancak iyi niyetle tomurcuk vererek çiçek açabilir.
Aydınlanma’nın bayrağını – üzerinde üç isim yazılı bayrağı: Petrarca, Erasmus, Voltaire – yeniden daha ileriye taşıyabiliriz. Gericiliği bir ilerlemeye dönüştürdük.
Bize tam bir samimiyet sunan kimseler, böylelikle bizim samimiyetimizi hak ettiklerini sanırlar. Yanlış bir çıkarımdır bu; armağanlar sunarak haklar kazanılmaz.
Bağlı tinli, nedenlerden değil alışkanlıktan alır tavrını; örneğin Hıristiyan’dır ama farklı dinleri kavrayıp da aralarından bir seçim yaptığı için değil; İngiliz’dir ama kararını İngiltere’den yana verdiği için değil, Hıristiyanlığı ve İngilizliği hazır bulmuştur önünde ve bir şarap ülkesinde doğan bir kişinin şarap içen birisi olması gibi, nedensiz kabul etmiştir onları.
Erkeklerin bugünün toplumunda iddialarını ileri sürüş tarzında, onların başka her şeyden çok silah uzmanı oldukları zamanların yankısını sık sık algılayabiliriz: Erkekler zaman zaman iddialarıni sanki silahlarını doğrultan nişanalarmış gibi ortaya koyarlar, başka zamanlarda ise, kılıçların islığını ve çatışmasını fiilen duyarız, ve bazı erkekler iddialarını yere çakılan ağır bir sopa gibi fırlatırlar. – Öte yandan kadınlar ise, binlerce yıldır dokuma tezgâhında oturmuş ya da bir dikiş iğnesine kılavuzluk etmiş veya çocuklarla çocuk gibi olmuş olan yaratıklar gibi konuşurlar.
Düşüncelerini buz üzerine nasıl koyacağını bilmeyen herhangi biri savaşın sıcaklığına bulaşmamalıdır.
Hasta olan birine tavsiyelerde bulunan herhangi biri, tavsiye ister kabul isterse de reddedilsin, söz konusu hasta kişi karşısında üstünlük duygusuna kapilır. Bu yüzden, hassas ve onurlu olan hasta insanlar, hastalıklarindan daha çok, kendilerine tavsiyede bulunanlardan nefret ederler.
Tüm zamanlarda olduğu gibi, tüm insanlar şimdi köleler ve özgürler kategorilerine ayrılmaktadır, zira gününün üçte ikisini kendisine ayırmayan herhangi biri, kim olursa olsun, ister devlet adamı, ister işadamı, ister resmi görevli, ister bilgin olsun, esasen bir köledir.
İnsanlar kendi içlerinde iki heterojen gücün hüküm sürdüğünü fark ettiklerinde kültür hakkındaki en iyi keşifleri gerçekleştirirler.
İnsanların kaydettiği en büyük ilerleme doğru şekilde sonuç çıkarmayı öğrenmiş olmalarıdır.
Platon’un, Sokratesçi büyüden bağımsız kalması durumunda, daha da üstün bir felsefi varlığı, edediyen yitirdiğimiz bir varlığı keşfedip edemeyeceği sorusu yersiz bir soru değildir.
Klasik dönem Yunan kültürü bir erkek kültürüdür.
Din ile gerçek bilim arasında ne akrabalık, ne dostluk ne de düşmanlık vardır: onlar başka başka yıldızlarda yaşarlar.
Niye bu katılık, bu güvensizlik, bu nefret?
Sanattan, onda sadece düzenli, törel açıdan dengede duran ruhun dile gelmesi istenirse, çok dar sınırlar içine çekilmiş olur sanat. Güzel sanatlarda olduğu gibi, müzikte ve şiirde de güzel ruhun sanatının yanı sıra, çirkin ruhun da sanatı vardır; sanatın en güçlü etkilerini, ruhları parçalamayı, taşları devindirmeyi ve hayvanları insanlaştırmayı belki de işte bu ikincisi başarmıştır en çok.
Kişi daha kültürlü hale gelme sürecinde her seyi ilginç olarak görme noktasına gelir; bir şeyin içgüdüsel yanını çabucak nasıl bulacağını ve bunun onun düşünme tarzındaki bir boşluğu doldurabileceği ya da onun düşüncelerinden birini teyit edeceği noktayı nasıl tanımlayacağını bilir. Böylece, can sıkıntısı, tıpkı onun mizacının aşırı kolay bir şekilde heyecanlanabilme özelliği gibi, giderek ortadan kalkar. O en sonunda insanlar arasında tıpkı bir doğa bilimcinin bitkiler arasında dolaşığı gibi dolaşır ve kendisini bile sadece kendisinin bilme dürtüsünü yoğun bir şekilde uyaran bir fenomen olarak algılar.
güzeldir, birlikte susmak,
daha da güzeldir, birlikte gülmek..
kendinden hiç söz etmemek, çok seçkin bir ikiyüzlülüktür.
Kişinin kültür düzeyi ne kadar yükselirse, keyiften ve eğlenmeden de o kadar çok alan çıkarılmış olur.
Devlet bireylerin birbirlerinden korunması için akıllıca bir düzenlemedir. Ancak eğer devletin inceliğini gereğinden fazla ileri götürürsek, en sonunda bireyi zayıflatacak, hatta onu ortadan kaldıracağız – ve böylece devletin başlangıçtaki amacı bütünüyle engellenmiş olacaktır.
Sosyalistler mümkün olduğu kadar çok insanın iyi bir hayat yaşaması için can atarlar. Eğer bu iyi yaşamın süreceği uzun ömürlü yere, yani mükemmel devlete ulaşılırsa, söz konusu iyi hayat büyük akılların ve güçlü bireylerin yetiştiği toprağı, o muhteşem enerjiyi kastediyorum, mahvedecektir.
Tarih dehanın ortaya çıkışı hakkında genel olarak aşağıdaki dersi veriyor gibi görünüyor: Insanlara kötü davranın ve onlara işkence edin- böylece o kıskançlık, öfke ve rekabet tutkularına çağrıda bulunur – onları uçlara doğru sürün, onları karşı karşıya getirin, bir halkı başka bir halkın karşısına çıkarın ve bunu yüzyıllarca yapın; o zaman muhtemelen, bu şekilde tutuşan korkunç enerjinin sağa sola saçılan kıvılcımlarının içinden birdenbire dehanın aydınlığı parlayacaktır; binicisi tarafından mahmuzlanan bir at gibi vahşileştirilen irade o zaman ortaya çıkar ve başka bir bölgeye sıçrar. – Dehanın nasıl cisimleştirildiğini fark eden ve aynı zamanda doğanın her zamanki prosedürünü uygulamak isteyen herhangi birinin tamı tamına doğa kadar art niyetli ve acımasız olması gerekir. – Ama galiba yanlış anladık.
Sokrates ve Platon haklılar: İnsan ne yaparsa yapsın, her zaman iyidir yaptığı, yani kendine iyi (yararlı) görüneni yapar, anlağının derecesine, akıllılığının her defasındaki ölçüsüne göre.
güneş çoktan battı, ama onu artık göremesek de yaşamımızın gökyüzü, hâlâ onun sayesinde kızarıp ışıldıyor.
Az düşünmek, ruhun tüm hastalıklarına karşı en iyi ilaçtır.
Hepimiz, Goethe’den bu yana, doğayı modern ruhun büyük yatıştırıcısı olarak görüyoruz, dinginliğe, kendini evinde hissetmeye ve sakinleşmeye duyduğumuz özlemle kulak kesiliyoruz en büyük saatin sarkacının vuruşuna, sanki bu dengeyi içimize alabilir ve kendi kendimizin tadına ancak böyle varabilirmişizcesine.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir