İçeriğe geç

İnsan Önce Maymun muydu? Kitap Alıntıları – Hüseyin Rahmi Gürpınar

Hüseyin Rahmi Gürpınar kitaplarından İnsan Önce Maymun muydu? kitap alıntıları sizlerle…

İnsan Önce Maymun muydu? Kitap Alıntıları

&“&”

Vay biz maymun muymuşuz? Haşa sümme haşa!" bağırtılarına küfürler karıştırılarak kıyametler kopuyor. Dur behey kan dökücü insanoğlu! Maymunun bu işe erecek kadar aklı ve söz söylemesi olsa, bu akrabalığı kabul etmemek için senden önce o hayvan telaşa düşer.”
Darwin sizinki gibi mutaassıp kalemlerin sarsak dahmeleriyle değil, dünyanın top tüfeğiyle yıkılamayacak bir dehadır."
Harp zamanında sulh günlerinin ahlakı büsbütün tersine döner. Bunu biliyoruz. Fakat beşeriyetin sulh zamanı hangi vakittir? Bunu bilmiyoruz. Açlar toklara karşı daimi savaştadırlar. Bu muharebeler insanlar arasında gündeliktir. Yalnız adı değişir. Milletler beyninde olanlara harp, fertler arasındakilere cinayet denir."
Güveyim, aile saadetine kendini örnek gösterdi. Tabii biz ana babanın da bu saadetten büyük hisselerimiz vardır. Ali Şeref’in velileri bu izdivaca şiddetle muhalif bulundular. Ben de aynı menfi inada kalkışmış olsaydım, bugün karşımızdaki bu bahtiyar çiftin mesudiyet levhasını göremeyecektik. Onun yerini kim bilir nasıl neşesizlikler, nasıl hayat sıkıntıları almış olacaktı. Dünyada saadet mevhum bir şeydir. Ona şekil vermesini bilenler malik olurlar."
Bütün idareler büyük piyangolara benzer. Milyonlarla halk verir, azlık kazanır…"
Doğuşlarımız böyle, ya ölüşlerimiz başka türlü mü? Biz araya başkalıklar sokmaya uğraşmışız, insan ölüsüne cenaze, hayvanınkine leş diyoruz. Bunlar insanlığın şerefine, hayvanlığın aleyhine uydurduğumuz gülünç tabirlerdir. Kendi kendimizi böyle pohpohlamakla hakikatten hiçbir şey değiştirmiş olamayız."
Her sima yaşadığı hayatın sürdüğü zevklere, sefahatlara, meşakkatlere ait izlerini taşır. Tecrübeli gözler, yılların üst üste yazdıkları bu satırları ayan bir kitap gibi okurlar…
Halk seviyesi düşkün olan memleketlerde bedii incelikler anlaşılmaz, kabalıklar taklit olunur."
(…) onun nazarında bütün insanlar acınacak akıl hastalarıdır.
Her hadisenin iki tarafı vardır. Hakikat ve avam cepheleri: Hakikat ne kadar vazıh olsa avamın hoşuna gitmez. Vakanın dışını içine çevirerek ona büsbütün başka bir şekil vermek isterler.
Çocuklara büyüklerin anlayamadıkları Allah’tan bahsetmek, körpe dimağlarına sağlam fikir tohumları saçacak yerde o yaştakileri ahretin cehennemiyle korkutmak, cennet mükâfatıyla morallendirmek ve sonra onlardan hayatta müspet yararlıklar beklemek… Bir çocuğu olmadık şeylere inandırmak istemek onu aptallaştırmaya uğraşmak demektir."
Din namına bize telkin edilenlerin hep yalan olduğunu anlayınca yüreklerimizden dine ve dindarlara karşı bir gülümseme kabardı.
(…) asıl doğruluk belki halk gidişinin zıddına harekettedir.
Taassup cehlin öz ve kör oğludur. Kendi göremediği için kimsenin doğruyu seçmesine, bilmeye uğraşmasına tahammül edemez."
Siz büyütmek istediğiniz Allah’ı ona izafe ettiğiniz insanî sıfatlarla küçültüyorsunuz. Onu, çamurdan adam yapan kaba bir heykeltıraş derekesine indiriyorsunuz. Şeytana bile sözünü geçiremiyor. Uşağına kızan bir patron gibi onu cennetten kovuyor. Aleyhillane patrondan öç almak için dünya yüzünde isyan bayrağını açıyor. Ortalığı birbirine katıyor. Cenabıhak bizzat kendinin bile başa çıkamadığı meluna mağlup olan insanları cehenneme atıyor… Hep bu rivayetler, dinleyenleri ayakta uyutacak masallardır. Vaiz efendi hazretleri, sizin bana acıdığınızdan ziyade ben size merhamet gözüyle bakarım. Hakikatte acınacak ben değilim, sizsiniz. Bu mühim bahse melek, şeytan, bir elde topraktan mamul Âdem, Havva karıştırılamaz."
Bazı uzviyetlerimizce onlara çok benziyoruz. Bu akrabalığımızı tetkike kalkışınca, &‘Vay biz maymun mu imişiz? Hâşâ sümme hâşâ!’ nidalarına küfürler karıştırılarak kıyametler kopuyor. Dur behey kan dökücü insanoğlu! Maymunun bu işe erecek kadar aklı ve nutuk kudreti olsa bu akrabalığı red için senden evvel o hayvan telaşa düşer."
Ben insan huyunu bilirim, o iyileşemeyen bir hastadır.
(…) yüzlerimizden, içlerimizin nasıl olduğu görünse kim bilir birbirimizden ne kadar iğneniriz.
İnsanlara karışıp da onların haksızlıklarına uğramamak olur mu? işte ben de onlardan biriyim.
İyilikler propagandalarla âleme zorlukla duyurulabiliyor. Fakat fenalıklar bir yangın gibi kendi kendine yürüyor.
— Bırak canım, zaten incinmemiş tarafım kalmış mı ki?
Herkesin Derdi Kendine
— Derdiniz sizin olsun, biz yüklenemeyiz…
Allahını seven maşallah desin."
Sevinç mi? Hüzün mü? Bu garip duygu seyircilerden birkaçına da geçti. Gözleri yaşaranlar oldu.
— Akla gelmeyen bazı bazı başa geliyor işte…
— Korkma hanım, korkma… bizden can çıkar sır çıkmaz.
Vallahi ben kendimden de korkmaya başladım."
Ölünün üzerine yığılan toprak, onun dirilerle olan alışverişini keser.
— Benim sevdiğimi sen sevemezsin.
— Niçin ulan? Sevdim gitti…
Lemiye mi benden nefret ediyor? Beni gördüğü zaman da senden nefret ettiğini söylüyor. Güzele inanılır mı?
— Tayfur, yolumdan çekil…
— Hangi yolundan ulan? Yollar belediyenindir.
Güzellik de sermaye çeşitleri içinde ehemmiyeti olan bir fondur.
(…)Çünkü, onun gözünde bütün insanlar acınacak akıl hastalarıdır.
— Efendi, yüzünüzü bu kitaplardan kaldırıp da biraz da etrafınıza bakınız.
Halk çok tuhaftır. Kendi fikirlerine uymayan hakikatlere kızar, ama tabii olmayan hadiseler karşısında apışır kalır."
Hayvanlık denince kızıyorlar, ama, insanlığın ne olduğunu da daha bilmiyorlar."
— Muhterem feylesofum, demek ki insanların insanlardan, yani daha bizim bizden çok çekeceğimiz var?
Milyonlarca eğrilerin içinde bir doğru rahat yaşayamaz.
— Uçurumun kenarında değil, içindeyiz.
Ne tuhaf insanlar bunlar! "
Niçin milyarlarda ancak bir ikimizin idraklerini açık bırakıp da, ötekileri koyun sürüsü yapıyorsun?
Halkın dedikodusu durmayıp işleyen bir dişli çarktır. Kurtulmaya uğraştıkça, daha çok tutulursunuz.
Bugün, felsefe dine uyamıyorsa, emin olunuz, yarın din felsefeye uyacaktır.
— Bu ana kadar biz nelere eyvallah demedik ki?
– Bulantı duymadan bu saçmalıkları okumak elden gelir mi?
— Lafa böyle kumbara, mumbara, loji, moji karıştırıyor ve buna da bilim diyorsunuz.
– (…)bir kişinin emriyle muhakemesiz kafa kesilmeleri gibi canavarlıklar artık var mı?
— Bahattin, dâhileri çekemez, kıskanır. Onlar için iyi dediğini hiç işitmedim.
Dur behey kan dökücü insanoğlu! Maymunun bu işe erecek kadar aklı olup konuşabilse bu akrabalığı kabul etmemek için senden önce o hayvan telaşa düşer. Maymunlar, bu kan kardeşliğini şeref bilmeyecek kadar kendilerini ahlakça insanlardan yüksek saysalar yerindedir. İnsanoğlu, sen ne patırtı edip duruyorsun, bizden önce, bu akrabalıktan çekinme o hayvanlara düşer.
«Vay biz maymun mu imişiz? Hâşâ, sümme hâşâ!»
– (…) Kimin ne umrunda?
– (…)Çok çalışkan görünen zamanımız, az işle fazla para kazanmak isteyen kurnazlarla doludur.
Bizde yazarlığın, gündelikçi dülgerden, taş kıran rençberden daha farklı olduğunu kim iddia edebilir?
Vay biz maymun muymuşuz? Haşa sümme haşa!" bağırtılarına küfürler karıştırılarak kıyametler kopuyor. Dur behey kan dökücü insanoğlu! Maymunun bu işe erecek kadar aklı ve söz söylemesi olsa, bu akrabalığı kabul etmemek için senden önce o hayvan telaşa düşer.”
“Hayvanlık denince kızıyorlar,ama insanlığın ne olduğunu da daha bilmiyorlar…”
“Seni çıktığın yere gömüyorlar,toprağa borcunu ödüyorsun.Hep beraber bu mayadan fışkırdık.Gene o asla dönüyoruz.Ayrılığımız,gayrılığımız nerede?”
İnsanlara karışıp da onların haksızlıklarına uğramamak kabil mi?
Bizdeki tabiat hilafı yanlışlıklardan biri de namus hakkındaki gülünç telakkilerdir. Bir kızın bir erkeğe kaçması, bir delikanlının bir kız için çıldırması kendi iradeleri haricinde tabiat icbarıyla vukua gelen hadiselerdir. Evladınızı itaatsiz etmemek istiyorsanız bu hadiselerle zıtlaşmayınız. Tabiatın galebesi muhakkaktır.
Evlenmenin en büyük tadı onun vukuundan evvel çekilen arzudadır. O olup bittikten sonra çok tıkınan midenin su-i hazmı gibi gönül de ekşir, turşulaşır. Birbirinden kaçacak yer ararlar…
Felsefeye verilen manayı gör de gel bu diyarda filozof ol…
İnsanın mabudu her şeyden evvel kendi nefsidir. Ona gelecek fayda ümidiyle Allah’a tapınır… Binaenaleyh nefis evvel, Allah sonradır. İçimizde bizi kemiren bir egoizm canavarı vardır. O ne arzu ederse Allah’ın emirlerinden önce biz onu yaparız. Bütün kanunlar ve iyiliğe gitmek isteyen her şey onunla güreşir ve bir türlü mağlup edemez.
Hilkat mikyasında bizim alt tabakamızda maymunlar var. Bu akrabalığımızı tetkike kalkışınca ‘Vay biz maymun mu imişiz? Haşa sümme haşa!’ nidalarına küfürler karıştırarak kıyametler kopuyor. Dur behey kan dökücü insanoğlu! Maymunun bu işe erecek kadar aklı ve nutuk kudreti olsa bu akrabalığı red için senden evvel o hayvan telaşa düşer. Maymunlar bu kan kardeşliğini şeref bilmeyecek kadar kendilerini ahlaken insanlardan yüksek addetseler sezadır. İnsanoğlu sen ne patırtı edip duruyorsun. Bu nispetten hazer bizden önce o hayvanlara düşer…
Bazı cihetlerden ilerliyorsak da bazılarından da kıçın kıçın geri gidiyoruz, takındıkları medeni unvanına rağmen insanlar gittikçe vahşileşiyorlar…
İnsana kendi büyüklüğünü bildirmeden hayvanlarla ne kadar müsavi derecede bulunduğunu göstermek tehlikelidir.
Onun aşağılığını gözüne sokmadan azametinden bahsetmek tehlikelidir.
Bu iki halini bilmekten onu gafil bırakmak daha çok tehlikelidir.
Fakat bu iki mahiyetini birden ona tespit etmek daha pek çok faydalıdır. (Pascal)
Vay biz maymun muymuşuz? Haşa sümme haşa!" bağırtılarına küfürler karıştırılarak kıyametler kopuyor. Dur behey kan dökücü insanoğlu! Maymunun bu işe erecek kadar aklı ve söz söylemesi olsa, bu akrabalığı kabul etmemek için senden önce o hayvan telaşa düşer.
Tabiatta her şeyin ağır bir kemale ermeye bağlı olduğunu görüyoruz. Besbelli ki, insanlık daha çocukluk devresindedir.
Hayvanlık denince kızıyorlar, ama, insanlığın ne olduğunu da daha bilmiyorlar.
Çocuklara, büyüklerin anlayamadıkları Allah’tan söz etmek, körpe dimağlarına sağlam fikir tohumları saçacak yerde, o yaştakileri ahiretin cehennemiyle korkutmak, cennet mükâfatıyla morallendirmek ve sonra onlardan hayatta müspet yararlıklar beklemek, bir çocuğu, olmadık şeylere inandırmak istemek, onu aptallaştırmaya uğraşmak, demektir. Dürüst, pozitif düşünebilmek hususundaki zekâlarını boza boza zavallıları hiçbir şeyi doğru muhakeme edemeyecek bir hale getirmek… Bununla beraber iş, çocuğun bu sualini büsbütün cevapsız bırakmanın da sakatlıklarını gösterecek bir incelikte idi.
Kant’ın dediği gibi, Allah var olsa bile, vücudu akıl ile ispat olunamaz. İspat olunamayan şey üzerine kurulan temelsiz dinleri hangi uçlarından tutabiliriz. Onun içindir ki, bunları biraz kurcalayınca manasızlıklar, zıtlıklar, çatışmalar sırıtır durur. Hiçbir yalanlama sesi çıkaramayan bu sonsuz bilinmezliğin mutlakıyetinden cesaretlenen yalancılar, onun adına uydurmadıkları gülünç masal bırakmadılar. Allah’ın yasak kıldığı yalanın bir günahı olaydı, önce bu yalancıların dilleri tutulurdu. Yüzyıllardan beri çocuk hikâyelerini geride bırakan kaba saba efsaneler… Kâh gökten melek indirirler, kâh göğe insan çıkarırlar. Tevrat zamanından beri insanların akılları bir arpa boyu serpmedi mi ki?.. Hâlâ o menkıbe, hâlâ o saffet, hâlâ o cehalet… Kendimin inanmadığım bir akideyi çocuklarıma nasıl öğretebilirim. Dini moral sağlam olamaz. Bu, tıpkı çocuğa: &‘Uslu otur, Yükte umacı var. Çıkarsa şimdi seni yutar’, demek gibi bir korku vermeye benzemez mi? Çocuk büyüyüp de yükten umacı çıkmayacağını anladığı gün, yapacağını yapar, artık önüne geçilmez. Din adına bize telkin edilenlerin hep yalan olduğunu anlayınca, yüreklerimizden dine ve dindarlara karşı bir gülümseme kabardı.
Biz araya başkalıklar sokmaya uğraşmışız. İnsan ölüsüne &‘cenaze’, hayvanınkine &‘leş’ diyoruz. Bunlar insanlığın şerefine, hayvanlığın aleyhine uydurduğumuz gülünç sözlerdir. Kendi kendimizi böyle pohpohlamakla hiçbir şey değiştirmiş olmayız.
Serbestliğini zorla alandan geri alabilmek için zorbadan daha kuvvetli olmaktan başka yol yoktur.
Milyonlarca eğrilerin içinde bir doğru rahat yaşayamaz. Siz kimseye fenalık etmezsiniz, fakat bunu size durmadan ederler. Dünya doğrulmayınca siz yaşamak için muhite uyarak yavaş yavaş eğrilmek zorunda kalacaksınız. Azlık, her zaman çokluğa uyar.
Seni çıktığın yere gömüyorlar. Toprağa borcunu ödüyorsun. Hep beraber bu mayadan fışkırdık. Gene o asla dönüyoruz. Ayrılığımız gayrılığımız nerede?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir