İçeriğe geç

İnsan Denen Canavar Kitap Alıntıları – Patrick Ness

Patrick Ness kitaplarından İnsan Denen Canavar kitap alıntıları sizlerle…

İnsan Denen Canavar Kitap Alıntıları

İnsanlar ne kadar zavallı yaratıklar. Öyle güçsüzüz ki her şeyi berbat etmeden iyi bir şey yapamıyoz. Başka bi şeyleri yıkmadan yenilerini inşa edemiyoz.
“Gündoğumu,” diyor Bradley, Sesi bu manzarayı göster­mek üzere Lee’ye uzanıyor.
“İyiye işaret,” diyor Lee. “Gri bir sabahta güneşin yüzünü göstermesi.”
“Kendini sorumlu tutmaktan vazgeçmelisin,” diyor. “Sen Todd’u koruyordun, hepsi bu. Eğer annemle kız kardeşimi kurtarmak için bir savaş başlatmam gerekseydi hiç tereddüt etmezdim.”
“Ama savaşı kişiselleştiremezsin,” diyorum, “yoksa asla doğ­ru kararları veremezsin.”
“Ve eğer kişisel kararlar vermezsen bir kişi olmaktan çıkar­sın. Bütün savaşlar bir şekilde kişisel değil mi? Birileri için? Tabii genellikle konu nefret oluyor.”
Bunu kasten yaptı,” diyor Bradley.
“Elbette ki kasten yaptı,” diyorum. “O bunu hep yapar. Elma vermeye kalkarsın, ağacını ister.”
Ama açık söylemem gerekirse eğer gelecekte bir rolünüz olmasını istiyorsanız şim­diden buna uygun davransanız iyi edersiniz, çünkü şu andan itibaren tarafsız her türlü gözlemciye göre Başkan bir soykı­rımcı, Şifacı ise bir terörist.”
“Ben bir generalim,” diyor Başkan.
“Ve ben özgürlük için savaşıyorum,” diyor Şifacı Coyle.
Bradley dertli dertli gülümsüyor.
Önemli olan bunun sorumluluğunu üstlenmek. Bundan ders çıkarmak. Bunu kullanarak daha iyi şeyler yapmak.”
Ve Todd’un sözlerini anımsıyorum: Önemli olan nasıl düştü­ğümüz değil. Nasıl tekrar ayağa kalktığımız.
Orada olmakla aynı şey değil, diye araya giriyorum, yine yaptığım kabalığın farkındayım. Anı ile anımsanan şey aynı değildir.
Bazen insanlar kendileri için neyin doğru olduğunu bilemezler.
Ve umut o kadar kırılgan bir şey ki, dile getirsem ellerimden kayıp gidecek diye ödüm kopuyor.
Nasıl da çaresiz şu insan denen şey. Zayıflığından hiçbir şey yapamıyor ve yaptığı her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Bir şeyi yıkmadan, yeni bir şey kuramıyor.
Nasıl da çaresiz şu insan denen şey. Zayıflığından hiçbir şey yapamıyor ve yaptığı her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Bir şey yıkmadan, yeni bir şey kuramıyor.
Iyi niyet güçle desteklenmediği sürece hiçbir anlam ifade etmez.
Gecenin en karanlık anı, şafağa en yakın olduğu andır, Todd.
Ve umut o kadar kırılgan bir şey ki, dile getirsem ellerimden kayıp gidecek diye ödüm kopuyor.
..Savaşı kişisel sebeplere bağlayamazsın,
kişisel kararlar vermezsen, kişiliğinden geriye bir şey kalmaz. Savaşların tamamı o ya da bu şekilde kişiseldir aslında, değil mi? Birileri için kişiselleşmiştir. Halbuki özünde genellikle nefret yatar.
Canavardan farksızız ..
Erkeğimiz de, kadınımız da.
“İnsan ideallerine göre yaşamaya çaba dahi göstermiyorsa, o vakit yaşadığı hayatın ne anlamı kalıyor ki.”
Bu gezegen bilgiden ibaret. Her an, durmaksızın devam eden bir bilgi akışından ibaret. Bilgi vermek istiyor, bilgi almak ve herkesle paylaşmak istiyor.
Nasıl da çaresiz şu insan denen şey. Zayıflığından hiçbir şey yapamıyor ve yaptığı her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Bir şeyi yıkmadan yeni bir şey kuramıyor.
Gerçekten Barış mı istiyorsun yoksa derdin Reis’i alt etmek mi?
Bildiğin üzere biri olmadan diğerini elde etmek mümkün değil.
Peki ya ikisini birden başaramazsan?
Yaşanmaya değer bir barış olması gerek, Viola. Eski hale dönersek barışın ne anlamı olacak ki? Ölenler ne diye ölmüş olacaklar?
Liderlerin bazen canavarca kararlar vermesi gerekir. Benim canavarca kararım ise kendi iradenle riske attığın hayatını, düşük bir ihtimal dahi olsa değerli bir ölümle taçlandırmaktı.
“Nasıl da çaresiz şu insan denen şey. Zayıflığından ya hiçbir şey yapamıyor ya da yaptığı her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Bir şeyi yıkmadan, yeni bir şey kuramıyor.”
“Savaş düşmanla anlaşmaya çalışıyor olsan dahi devam eder.”
“-Her ihtimale açık kapı bırakıyorsun.
-Bilge bir liderin aksini yapması düşünülemez.”
“İnsan ideallerine göre yaşamaya çaba dahi göstermiyorsa, o vakit yaşadığı hayatın ne anlamı kalıyor ki.”
Savaş insanı iğrenç seçimler yapmak zorunda bırakır.”
Bayan Coyle, İdealler, diyor. Keşke gerçekleşmeleri de her zaman onlara inanması kadar kolay olsa, kızım.
“Barış, diye geçiriyorum aklımdan. Bizleri köleleşmeye zorlayan bir barış.”
“ Nasıl da çaresiz şu insan denen şey.  Zayıfladığından hiçbir şey yapamıyor ve yaptığı her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Bir şeyi yıkmadan, yeni bir şey kuramıyor.”
“ Canavardan farksızız, diye geçiriyorum aklımdan. Erkeğimiz de, kadınımız da.”
Nasıl da çaresiz şu insan denen şey. Zayıflığından hiçbir şey yapamıyor ve yaptığı her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Bir şeyi yıkmadan, yeni bir şey kuramıyor.
İnsanlar özgürlük istediklerini söylerler fakat asıl istedikleri tasasız yaşamaktır.
Güzellik ve potansiyelle dolu bu yerde aynı hataları tekrarlıyoruz. Cenetten bu kadar mı çok nefret ediyoruz ki her seferinde onu bir çöplüğe dönüştürmeden rahat edemiyoruz?
elimden gelenin en iyisini yaptığımı, hatalar da yaptığımı fakat bu hataların beni insan kıldığını söylüyor ve önemli olanın yaptığım hatalar değil de bu hatalara karşı nasıl tepki verdiğim olduğunu söylüyor.
Ve onu kollarıma alıyorum, kollarına atılıyorum ve tek kelime dahi etmemiz gerekmiyor, sözcüklere gerek kalmıyor.
Hepimiz düşeriz fakat asıl mesele bu değil. Önemli olan yeniden ayağa kalkabilmektir.
Ve umut o kadar kırılgan bir şey ki, dile getirsem ellerimden kayıp gidecek diye ödüm kopuyor.
Neden olduğumuz gibi yaşamayı öğrenemiyoruz? Ve neden başkalarının seçimlerine onay vermek zorunda kalıyoruz?
Nasıl da çaresiz bu insan denen şey. Zayıflığından hiçbir şey yapamıyor ve yaptığı her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Bir şeyi yıkmadan, yeni bir şey kuramıyor.
Güzellik ve potansiyelle dolu bu yerde aynı hataları tekrarlıyoruz. Cennetten bu kadar mı nefret ediyoruz ki her seferinde onu bir çöplüğe dönüştürmeden rahat edemiyoruz?
Canavardan farksızız, diye geçiriyorum aklımdan. Erkeğimiz de, kadınımız da.
Ancak hatasını bilip de hiçbir şey yapmayan en kötüsüdür.
Ve bana, gözlerimin içine bakıyor
Ve aklındakileri okuyorum
Ve tam olarak ne düşündüğünü görebiliyorum
Ve gürültüm, kalbim, kafam ağzına kadar doluyor, patlamaya hazır bir hal alıyor
Çünkü o
Gözleriyle söylüyor, yüzüyle ve her şeyiyle
Hırıltılı sesimle, “Biliyorum,” diyorum. “Ben de seni.”
Nasıl da çaresiz şu insan denen şey. Zayıflığından hiçbir şey yapamıyor ve yaptığı her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Bir şeyi yıkmadan, yeni bir şey kuramıyor.
Sonumuzu getiren onlar değildi.
Kendimizdik.
Canavardan farksızız, diye geçiriyorum aklımdan. Erkeğimiz de, kadınımız da.
Nefes almakta hala güçlük çekiyorum. “Şimdi bunu bana neden hatırlattın?”
“Çünkü bazen hatırlamak gerekir.”
“Çünkü olaya objektif bakan herhangi bir gözlemcinin gözünde, şu an için Başkan bir soykırımcı ve Bayan Coyle bir terörist.”
Reis, “Ben bir generalim,” diyor.
Bayan Coyle ise, “Ve ben de özgürlük için savaşıyorum, “ diyor.
Hepimiz düşeriz fakat asıl mesele bu değil. Önemli olan yeniden ayağa kalkabilmek.
Hatırlamanın verdiği acı dayanılmaz. O hayat tamamen farklı birine aitmiş gibi.
“Savaş erkekleri birer canavara dönüştürür.”
Çünkü olaya objektif bakan herhangi bir gözlemcinin gözünde, şu an için Başkan bir soykırımcı ve Bayan Coyle bir terörist.
Reis, Ben bir generalim. diyor.
Bayan Coyle ise Ve ben de özgürlük için savaşıyorum. diyor.
Reis,Beni değiştirdin Todd diye tekrarlıyor. Daha iyi biri yaptın.Fakat bu sadece önceden ne kadar kötü olduğumu görmeme yaradı.
Bu gezegen bilgiden ibaret. Her an, durmaksızın devam eden bir bilgi akışından ibaret. Bilgi vermek istiyor, bilgi almak ve herkesle paylaşmak istiyor.
Güzellik ve potansiyelle dolu bu yerde, aynı hataları tekrarlıyoruz. Cennetten bu kadar mı nefret ediyoruz ki her seferinde onu bir çöplüğe dönüştürmeden rahat edemiyoruz?
Canavardan farksızız, erkeğimiz de, kadınımız da.
..gerçi savaşın hiçbir anlam ifade etmediği başından belliydi. Daha fazlanızı öldürmek istemiyorum demek için insanları öldürmeye devam ediyorsun.
İnsan ideallerine göre yaşamaya çaba dahi göstermiyorsa, o vakit yaşadığı hayatın ne anlamı kalıyor ki?
Ancak hatasını bilip de hiçbir şey yapmayan en kötüsüdür.
Gecenin en karanlık anı, şafağa en yakın olduğu andır.
İnsanlar ne kadar zavallı yaratıklar. Öyle güçsüzüz ki her şeyi berbat etmeden iyi bir şey yapamıyoruz. Başka bir şeyleri yıkmadan yenilerini inşa edemiyoruz.
Çünkü nefret ettikleriniz bile gittiğinde içinizde bir boşluk bırakırlar.
Ne de olsa ben kimim?
Başlangıç mıyım? Son muyum?
Sanki kalbim göğüs kafesimin dışında atıyor.
Ve o kelimeyi bir kez daha tekrarlıyor, bütün dilekleri gerçekleşmiş gibi iştahla tekrarlıyor.
Savaş.
Who’s bunker?
Who’s bunker?
Women and children first
And the children first
And the children
I laugh until my head comes off
I swallow ’til I burst

Sığınakta kim var?
Sığınakta kim var?
Önce kadın ve çocuklar
Ve önce çocuklar
Ve çocuklar
Kafam kopana dek gülüyorum
Patlayana kadar içiyorum

Çünkü nefret ettikleriniz bile gittiğinde içinizde bir boşluk bırakırlar.
Dünya paramparça olurken buradaki insanlar son anlarını birbirleriyle savaşarak geçirecekler.
Bu kadar güzel ve potansiteli olan bir yerde, diyor Bradley etrafına bakarak, aynı hataları tekrar edip duruyoruz. Cennetten, bir çöp yığınına dönüşmesini isteyecek kadar çok mu nefret ediyoruz?
Önemli olan nasıl düştüğümüz değil. Nasıl tekrar ayağa kalktığımız.
Savaş bütün çirkinlikleri zorunlu kılar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir