Fernando Pessoa kitaplarından İnsan Bir Uçurumdur kitap alıntıları sizlerle…
İnsan Bir Uçurumdur Kitap Alıntıları
Bir şey aynı anda canlı ve ölüdür. Yaşam ölümdür. Yaşayan her şey her an ölmektedir. Dolayısıyla Yaşama Yaşam değildir, ne de ölme Ölüm
Ahlakın temelleri üçlüdür:Yurttaşlık bilgisini üreten sezgi, yasaklamayı üreten itaat;eylemdeki uyumu üreten akıl.Akıl kendi başına ahlaki değildir çünkü akıldan türemiş ahlak yoktur. Akıl yaratmaz;sadece sınırlar. Gerçek bir akılcı diğerkam olamaz çünkü diğerkam olmak için akıl yoluyla bir neden göremez. Ahlaklılık akıldışıdır. Yine de yaşamın kendini akıldışı olduğu için ahlâklılık bu özelliğiyle yaşamın temelidir
1+2,3 eder ama 3 ne 1’dir ne 2,ne de 1+2’dir;bu toplamın biçimidir. 1+2 olmadan 3 olmaz, 3 kendi başına bir sayı, bir biçimdir. (Schopenhauer der ki, dünya kendi aralıksız(apopos) yıkımından kaynaklanır )
Dışsal evren sonsuz olamaz. Sonsuz belirlenmemiş olduğu için gerçekdışıdır
Tanrı konusunda tek otorite bir ilahiyatçı değil, Tanrı’nın kendisidir. Tanrı konusunda Papa’ nın görüşüne güvenmem çünkü Tanrı’nın önündeki varoluşu benimkinden farksızdır
Her eylemde belirlenmiş olduğumuza ve eylemlerimizin kalitesi beynimizin kalitesine bağlı olduğuna göre. Eğer o beyinden olduğu gibi sorumluysak, ancak o zaman sorumlu ve özgür olabiliriz. Başka bir deyişle konumumuzdan sorumlu ve özgür olmak için kendi [benliğimizi] kendimiz yaratmamız gerekir. Ama kendini yaratmak saçmadır (açıkça saçmadır;birinin kendini yaratması için var olmadan önce var olması gerekir-tam bir saçmalık)
Aquinolu Tommasso diyor ki, Tanrı edimde bulunan her şeyi belirler;kimini eyleminde belirler, başkalarını özgür bırakarak belirler. Öyleyse bu son noktada ilahi güçle insan iradesinin özgürlüğü uzlaşıyor .. /Tanrı sadece nesneleri yaratmakla kalmıyor, onların doğasını da yaratıyor
Sorun basittir. Bir şey ya özgürdür ya değildir. Ya biridir ya öteki. İkisinin ortası yoktur. Fiziksel anlamda özgür olmadığımız sürece, bir şey başka bir şeyden daha özgür değildir
Bireylerin ölümü olarak toplumun yaşamı, toplumların ölümü olarak insanlığın yaşamı, evrenin ölümü olarak evrenin yaşamı, her şeyin ölümü olarak her şeyin yaşamı
Tanrı konusunda tek otorite bir ilahiyatçı değil, Tanrı’nın kendisidir.
Bir şey aynı anda canlı ve ölüdür. Yaşam ölümdür. Yaşayan her şey her an ölmektedir.
Birey, devletten ve toplumdan (daha) ahlâklıdır.Toplum bir lânettir.
Her duygunun kendi kontrol mekanizması vardır. Aşırı zorlandığında her duygu kontrolden çıkar.
Özgür irade bir safsatadan başka bir şey değil.
Kişilik, kötülüğün mekânıdır; kalp, acının tapınağıdır. İnsanların ölümsüzlüğünü istediğimizde onların iyiliğini değil kötülüğünü istemiş oluruz.
Hıristiyan Tanrı, bebeğin bilmece gibi konuşmasıdır – her şeye yanıtı vardır ama anlamsızdır.
Kader ile özgür iradenin nasıl uzlaştırılacağını anlamıyorum. Kilise felsefesinde Tanrı’nın her şeyi bilen olarak kabul edildiğini biliyorum. Öyleyse gelecek ona şimdi gibi malûmdur. Ama Tanrı’nın bilmesi, bizim bilmemizle aynı değildir. Bizim için bilmek, daha önce görmediğimiz görmektir, biz komut alırız. Ama Tanrı için – Kilisenin Tanrı’sı için – bilmek, yapmakla özdeştir, aksi halde doğasında birlikten söz edilemezdi. Tanrı bizim günahlarımızı biliyorsa, onları kendi işlediği için bilir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan, düşünen bir hayvan olarak, idrak marifetiyle duyumları dönüştürür. Böylelikle fiziksel aşk, evlilik eğilimi ne dönüşür, aşkta saflık terimi ortaya çıkar.
Mutsuzluklarımızın tümü, kendi eksikliklerimizin duyumsanmasıdır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsan belirlenimciliğin bilincine tam olarak ne zaman varırsa ancak o zaman özgür olacak.
Anarşist, uygarlığın bir ürünüdür; tıpkı dumanın, ateşin bir ürünü olması gibi.
Sorun basittir. Bir şey ya özgürdür ya değildir. Ya biridir ya ötekidir. İkisinin ortası yoktur. Fiziksel anlamda özgür olmadığımız sürece, bir şey başka bir şeyden daha özgür değildir.
İnsan kendi duyumları üzerine düşünen bir varlıktır ve duyumlara değer kazandıran bu düşüncedir.
İnsanın, hayvanda da var olan, zararlı aşırılığının açıklaması nedir ?
İrade Nedendir
Gövde Araçtır
Eylem Etkidir
Gövde Araçtır
Eylem Etkidir
Ahlâklılık akıldışıdır. Yine de yaşamın kendisi akıldışı olduğu için ahlâklılık bu özelliğiyle yaşamın temelidir.
Tutkularımız bizi zalim, şehvet düşkünü ya da hain yapabilir ama duygularımız yapamaz.
Kant gibi bazıları kendi felsefelerini kendilerinden çıkarır. Nietzsche gibi başkaları ise felsefelerini kendilerini olumsuzlayarak oluşturur. Uysal insan felsefesinde de uysaldır. Hasta kişi ise gücün filozofudur.
Belki de Tanrı bizi kendi verdikleriyle gülünçleştiriyor, kendi benliğiyle körebe oynuyordur.
Eğer bizi bir Tanrı yarattıysa, bizi içine koyduğu dünyadan ve onu anlamamız için bize araç olarak verdiği akıldan kuşku duymak bir tür küfür gibidir.
Ama akılcı, insanların görüşlerinin hiçbiriyle çatışmaya girmez. Tanrı’nın varlığı ve Amerikan yerlilerinin tahta putlarının o Tanrı olabileceği olasılıklarını kabul eder. İğrenerek o putu bir köşeye atmak isteyen denizciye, Baudelaire gibi, Et si cétait le vrai Dieu? der. ( Ya gerçek Tanrı oyduysa?)
Bütün insan soyunu, bilinmeyen bir denizin ortasında dümensiz kalmış bir geminin yolcularıyla tayfaları gibi düşünebiliriz. Yaşam sürdükçe oyunu sürdürecekler, bir kesinlik olarak taşıdıkları ölüm karşısında belki yollarına çıkacak bir gemide daha iyi bir haritaya bulup kurtulma umudunu taşıyacaklar.
Tanrıların öldüğü dedikodusu dolaşmaktadır. Fakat ölümsüz olan Tanrılar pek bir hayat doludur.
Aklın sonu, düşünmenin usanmasıdır. Yine de akıl o denli güçlüdür ki usanmışlığı bile gücünün bir parçasıdır, öyle ki aklı öğrenmişsek, rüyayı akılcı görürüz.
Yarı kuşkucu Sokrates gibi konuşur, bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir. Tam kuşkucu Francisco Sanches gibi konuşur : Haud scio me nihil scire, ( hiçbir şey bilmediğimi bile bilmiyorum)
Akılcı, akıl söz konusu olduğu ölçüde inançlı biridir. Aslına bakılırsa bütünüyle inançlı biridir. Kuşkucu, inançlı biri olmadığı içindir ki kendini mahveder : Pascal’da olduğu gibi, kuşkuculuk mistisizmin hep ilk avı olmuştur.
Doğruluğu kanıtlanamayanın yanlışlığı da kanıtlanamaz. Sözgelimi İsa’nın Tanrı olduğu kabulünü, bir Akılcı reddedemez çünkü onaylayamaz da.
Harekete geçmeyen güç hiçbir işe yaramaz, sadece tahminde, anlamsız sözlerde kalır
Düşüncelerin gözyaşları için değil, ama gözyaşlarının düşünce için çok derin olduğunu sık sık düşünürüm.
Bir şey aynı anda canlı ve ölüdür. Yaşam ölümdür.
Bütün yanılgı cehaletten (ve acelecilikten) gelir.
Birkaç kişi mutluluğu bulabilir diye birçokları acı çeker.
Kişilik, kötülüğün mekanıdır;kalp acının tapınağıdır. İnsanların ölümsüzlüğünü istediğimizde onların iyiliğini değil kötülüğünü istemiş oluruz.
Rüyasız bir ölüm uykusu, kişiliğin sona ermesi – arzu edebileceğimiz daha iyi bir şey ya da isteyebileceğimiz daha derin herhangi bir şey yok. Yine de hoşlanmıyorum.
halk,aptal ve faydalı, acınası ve sevilesi.
Bencil, egoist olanlar mutludur. Peki, bencil nedir? Kendine yetme, kusursuz olma duygusudur. Ama evrende hiçbir şey, hiç kimse kusursuz olmadığına göre kusursuzluk duygusu, kusurlu olmanın kusursuzluk duygusudur, yani böyle bir duygu yanlış olduğu gibi, kendisi de kusurludur.
Anarşist, uygarlığın bir ürünüdür; tıpkı dumanın, ateşin ürünü olması gibi.
Din insan soyunun duygusal gereksinimidir. Akılcı bu gereksinimi duymayabilir ama başkalarının duyabileceğini kabul etmek zorundadır.
Tanrıların öldüğü dedikodusu dolaşmaktadır.
Akılcılık dogmatiktir ve felsefi bir sistem değildir.Teleskoplar gökyüzünü tarar, sınır bulamayınca maddenin sonsuz olduğunu öne sürer.Ama bu bilimsel bir yöntem değil;sizin Akılcılık fikrinizin sonucu olan bir varsayımdır sadece.Aklın sonsuz coğalmayı doğrulama gücü olduğunu nereden biliyorsunuz
İnsan ruhu bir uçurumdur.
çünkü aşk edimsel olan tek şeydir.
Hoşgörülü insan , sınırı başkalarının hoşgörüsüzlükleriyle çizer..
Mutsuzluklarımızın tümü,kendi eksikliğimizin duyumsanmasıdır.
Düşüncelerin gözyaşları için değil, ama gözyaşlarının düşünce için çok derin olduğunu sık sık düşünürüm
Anarşist, uygarlığın bir ürünüdür, tıpkı dumanın, ateşin ürünü olması gibi.
Kalp acının tapınağıdır
İnsan verdiği kadar özgürlüğe sahip olmalıdır.
Bir şeyin doğasını özgür kılmak saçmalıktır.
Bir şeyin doğası belirlenmeyi ima eder.
Bir şeyin doğası belirlenmeyi ima eder.
Kalp, acının tapınağıdır.
Mutsuzluklarımızın tümü, kendi eksikliğimizin duyumsanmasıdır.
Anarşist, uygarlığın bir ürünüdür; tıpkı dumanın, ateşin ürünü olması gibi.
Eylemler, evrensel gücün, bireysel karakterle ortaya çıkan çoğul tezahürleridir.
Eylemler, evsensel gücün, bireysel karakterle ortaya çıkan çoğul tezahürleridir.
Kalp, acının tapınağıdır.
En yüce, en asil şiirsel kavrayışlar, sınırsızlığın peşinden koşanlardır.
ne kadar saçma ya da çelişkili görünürse görünsün, bütün inançlar doğru olabilir; yanlış oldukları ilan edilemez: sadece hiç doğrulanmayacak olasılıklar olarak sürüp gitmelerine izin verilir.
Din insan soyunun duygusal gereksinimidir.
Hiçbir şey bilmediğimi bile bilmiyorum.
(Haud scio me nihil scire.)
(Haud scio me nihil scire.)
Yaygın görüş bir tanrının varolduğunu kabul eder; doğrudur, ama bu, bütün insanlarda süregelen, (deyim yerindeyse) teoloji rastlantılarının kılığına bürünmüş tanrı fikrinden başka bir şey değildir.
Yani tanrılar farklı, inanılan şey aynıdır.
En yüce, en asil şiirsel kavrayışlar, sınırsızlığın peşinden koşanlardır.
Harekete geçmeyen güç, hiçbir işe yaramaz sadece tahminde, anlamsız sözlerde kalır.
İmkânsız olmak bir yana, karakter ve ortam çok iyi biliniyorsa eylem de bilinir.Eylem, bu ikisinin sonucu olduğuna göre nasıl bilinmeyebilir? Yedi ile beş biliniyorsa bunun on iki olduğunu kim söyleyemez ki?
.. Her şey, içinde çelişki taşımadığı sürece var olabilir.