İçeriğe geç

İngilis Pasiyent Kitap Alıntıları – Michael Ondaatje

Michael Ondaatje kitaplarından İngilis Pasiyent kitap alıntıları sizlerle…

İngilis Pasiyent Kitap Alıntıları

.
Kalp ateşten bir organdır.

.
Hep kelimeler istemişti, onları seviyordu; üzerlerinde büyüdü. Kelimeler ona netlik verdi, akıl, şekil verdi.

Ondan sonra o kadar geri adım attım ki kimse bana yaklaşamaz.
“Seni özlemeyi öğrenmem gerek ”
“-En çok nefret ettiğin şey nedir?
-Yalan.Ya senin?
-Aidiyet duygusu,diyor adam.Beni terk ettiğin zaman,sakın geriye bakma,unut beni ”
“-Seni henüz özlemedim
-Özleyeceksin ”
“İnsan bazen kan bağı olmayan insanlara daha yakın olabiliyor ”
.
Eğer odanın karşısına geçip ona dokunabilirse aklı başında olacaktı.

Ama aralarında hain ve karmaşık bir yolculuk yatıyordu. Çok geniş bir dünyaydı.

.
Hepimizin sorunu, olmamamız gereken yerde olmamız.

.
Bu nasıl olur ?

Aşık olmak ve parçalanmak

.
İnsan kokusu olmayan bir hava istiyordu, bir yağmur fırtınasıyla gelse bile ay ışığını istiyordu.

.
Coğrafyanın hüznünü anlıyor musun ?

.
Ondan sonra o kadar geri adım attım ki kimse bana yaklaşamaz.

.
Hep kelimeler istemişti, onları seviyordu; üzerlerinde büyüdü. Kelimeler ona netlik verdi, akıl, şekil verdi.

.
Her gece kalbimi söktüm. Ama sabah yine doluydu.

.
Çölde en sevilen sular tıpkı bir âşığın adı gibi ellerinizde mavi taşınır, boğazınıza girer. Biri yokluğu yutar.

Çünkü yankı, hiçliğe çarpıp heyecanlanan ruhudur sesin.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Aşk öyküleri, kalbini çaldıranları değil, bu duyguyla tökezlerken iç benliklerini fark edenleri anlatır
Ölüm, kendisinden, başkasıymış gibi söz eder.
Bu noktadan itibaren, diye fısıldadı kulağıma, ya bulacağız ya yitireceğiz ruhlarımızı.
Ne kadar sessizdi, kadınların ona neden düşkün oldugunu hep merak etmişimdir.
Bizler konuşkan adamları seviyoruz daha çok.

Bizler mantıklıyız, o ise hep kaybolmuş gibiydi, kararsız, sessiz

Aşk öyle küçük 1şeydir ki 1topluiğne başından bile geçebilir!!!
Öyle hareketli 1iç dünyası vardı ki, kaybettiği her şeyin yerine 1yenisini koyabiliyordu
Babalar ölür.
Elinden geldiğince sevmeyi, kendince yaşatmayı öğrenirsin onları zamanla.

Ama kalbine gömüp ölmemiş gibi davranamazsın

İnsanın ağzı kendine olan güvenini ya da güvensizliğini, kısacası, kişiliğiyle ilgili pek çok ayrıntıyı ele verir.
Kip’e göre insan yüzünün en çok açık veren organı ağızdır.
Ama gözlerde gördüğü şeyden asla emin olamaz.
Ağızların kıskançlıktan şekilden şekle girişini ya da sevecenlikle yumuşadığını görebilir.
1gözün basit 1güneş ışığına verdiği tepki o göz hakkında insanı yanıltabilir
Kip insanın gözlerinin içine derin derin bakabilir ama rengini görmeyebilir
Üzerinde düşünmediği tek şey kendisi
Sonu gelmeyen kavgaları dünyanın
Bazı hırsızlar koleksiyoncudur,
senin küçümsediğin kâşiflerden bazıları gibi,
bazı erkelerin kadınlarla,
bazı kadınların da erkeklerle olduğu gibi
Nasıl oluyor bu?
Âşık olup bütün dünyanın üstüne yıkılması nasıl oluyor???
Seni henüz özlemedim
Canının acıdığı belli
Özleyeceksin

Bu yaşadıklarımızdan sonra, ya bulacağız ya yitireceğiz ruhlarımızı, demişti kadın adama 1keresinde

Söyle bakalım, insanın kendisi kadar zeki olmayan 1insanı sevmesi mümkün müdür? diye sordu
Şarkının giriş bölümü öylesine uzun, öylesine ağırdı ki müzisyenin şarkıya 1türlü girmek istemeyişi seziliyordu, hep ilk bölümde kalmak, öyküyü ertelemek sanki.
Âşık olmuş da hep onu yaşamak istiyormuş gibi
Aşk öyküleri, kalbini çaldıranları değil, bu duyguyla tökezlerken iç benliklerini fark edenleri anlatır .
İnsan bedeni kimseyi kandıramaz.

Aşk, insanın kendini ve geçmişini tüketmesidir

1roman, insanın yolculuğunda karşısına çıkan 1ayna gibidir
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Ne 1zafer, ne 1çözüm umudu vardı,
ama duvar resmindeki o kadınla arasında geçici 1anlaşma vardı sanki;
varlığından bile habersiz olan o kadınla
Müthiş 1karamsarlık içinde,
kendine hiç güveni kalmamış
1hayalete âşık olup dünyaya küsen genç kadın!!!
İnsan en çok ağlarken enerji harcar
Ama artık çevresinde 1dünyası kalmamıştı.
Herkes kendi içine dönmek zorunda bırakılmıştı
Zamanla hiçbir şeye inanmamaya, güvenmemeye başlamışlardı
Anlamıyorsun. Cesaretimi yitirdim.
Neden?
Yakalandım
Başkalarının yaşam öyküleri içinde yitip gideceğinin, kendini unutacağının bilinciyle okumaya başladı
Kimsin sen?

Bilmiyorum. Durmadan soruyorsun!!!

Dinlenmek, dünyayı tüm yönleriyle, ama hiç yargılamadan kabullenmekti.
Her gece kalbimi boşaltıyorum ama her sabah yeniden doluyor.
Çünkü yankı,hiçliğe çarpıp heyecanlanan ruhudur sesin
Her gece kalbimi boşaltıyorum ama sabah yeniden doluyor.
Çay fincanını yanlış parmağımla tutarsam, hemen aranızdan dışlanacağımı biliyordum. Bir düğümü yanlış bir biçimde atarsam bitmiştim. Donanmanız mı size bu gücü veriyordu? Yoksa ağabeyimin söylediği gibi, tarihi ve matbaayı elinde bulundurmanız mı?
Ölürken ne çok şey götürürüz yanımızda değil mi? Aşklar, kabileler, tatlar, içinde kendimizi kaybettiğimiz gövdeler, kişilikler, mağaralar gibi içimizde sakladığımız korkular. Öldüğümde bedenimin tüm bunların izini taşımasını dilerdim. Doğanın bir parçası olduğumuza inanıyorum. Haritalara ad olmak önemli değil ki. Ortak bir tarihi var insanların, ortak bir kitabı. Kimseye ait değiliz ve sonsuz deneyimlerin ürünüyüz. Benim tek arzum, işte böyle haritası, sınırları olmayan bir dünyada varolabilmekti.
Çünkü yankı, hiçliğe çarpıp heyecanlanan ruhudur sesin.
Mehtabı seyrederken,
Hep senin yüzün belirecek gözlerimin önünde.
Nasıl oluyor bu ? Âşık olup bütün dünyanın üstüne yıkılması nasıl oluyor?
Aşk insanın kendisini ve geçmişini tüketmesidir.
Aşk öyküleri , kalbini çaldıranları değil,bu duyguyla tökezlerken iç benliklerini fark edenleri anlatır.
İnsan bazen kan bağı olmayan insanlara daha yakın olabiliyor.
Dinlenmek, dünyayı tüm yönleriyle, ama hiç yargılamadan kabullenmekti.
Acıdan korumalısın kendini . Acı nefretle atbaşı gider.
O yanmış bir adamdı, ben bir hemşireydim ve onun bakımını üstlenebilirdim. Coğrafya ne hüzünlü bir şey işte, anlıyor musun?
Ölürken ne çok şey götürüyoruz yanımızda değil mi? Aşklar, kabileler, tatlar
Kaldı ki benim yaşamımda sözcüklerin önemi çok büyük olmuştur her zaman. Efsaneler, hikâyeler, haritalar. Işte benim hayatımın özeti. Sözcüklerin zarafetine, sözcüklerin ağırlığına inanan bir insan olmuşumdur hep.
.
Senden daha zeki olmasaydı ona aşık olabilir miydin ? Demek istediğim, senden daha akıllı olmayabilir.

Ama aşık olmak için senden daha akıllı olduğunu düşünmen önemli değil mi ?

.

Insan sevdiğini bağışlayabilir.
Gençken aynaya doğru dürüst bakmayız. Ancak yaşlandığımızda geriye kalacak adımızı, efsanemizi, gelecekte yaşamlarımızın ne anlam kazanacağını düşündüğümüzde bakarız aynaların içine.
Iyi konuşmacılar insanı baştan çıkarır, sözcükleriyle köşeye sıkıştırırlar.
Barış varken birbirimize ettiğimiz kötülüklerle karşılaştırıldığında, savaş sırasında tanık olduğumuz kimi kötülükler, ihanetler çocuksu kalıyor.
Acıdan korumalısın kendini. Acı nefretle atbaşı gider. Bunu böyle bil. Ben hayatta bunu öğrendim. Insanların acılarını paylaşarak hafifletebileceğini sanıyorsun ama yanılıyorsun, onlar zehrini sana akıtıyor, o zehir sonunda seni de mahvediyor.
İnsan en çok ağlarken enerji harcar.
Çünkü yankı, hiçliğe çarpıp heyecanlanan ruhudur sesin.
Ama bugün artık yabancı onlara su. Elleriyle dudaklarının arasında bir hayalet sanki, sürgüne gönderilmiş, teneke kaplarda, termoslarda gördükleri bir şey.
Dikkat et. Bu hayatın tehlikelerinden söz etmedim mi sana.
Artık eskisi kadar cesur değilim.
Nasıl oluyor bu? Aşık olup bütün dünyanın üstüne yıkılması nasıl oluyor?
Ama biliyorum senin ruhun bir kano gibi yine de. Nasıl salınırsın nehirde. Hala bağımsızsın. Hala kendi yaşamın var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir