İçeriğe geç

İnancın Biyolojisi Kitap Alıntıları – Bruce H. Lipton

Bruce H. Lipton kitaplarından İnancın Biyolojisi kitap alıntıları sizlerle…

İnancın Biyolojisi Kitap Alıntıları

.. Aşksız geçen ömrü sen ömür sayma, onu hiç hesaba katma!
Aşk ab-ı hayattır.
Onu canla ve gönülle kabul et!..
..Hiç kimse çaba göstermeden iyileşemez..
..Yeni doğan bebekler artık dünyaya boş levhalar olarak gelmemektedirler, annelerinin karnında geçirdikleri dokuz ay onları etkilemektedir..
.. Çalışmalar, ister uyanık ister uykulu olsunlar anne karnındaki bebeklerin annelerin her hareketini, düşüncesini ve duygularını fark ettiğini gösteriyor. Gebe kalınan andan itibaren, rahimde yaşanılan şeyler beynin gelişimini sağlıyor ve kişiliğin, ruh halinin ve düşünce gücünün temellerini oluşturuyor..
.. İnsanların yakalandığı neredeyse tüm büyük hastalıklar kronik stres ile alakalıdır..
..Eğer yapabileceğine inanıyorsan ya da yapamayacağına inanıyorsan..Her şekilde sen haklısın..
.. Düşünce en az bir maraton koşusu kadar enerji tüketici bir faaliyettir..
.. İnsanları da içine alan bütün organizmalar iletişim kurar ve enerji alanlarını değerlendirerek çevrelerini okurlar..
..Bir proteinde meydana gelen aksaklığı düzeltmek üzere ilaç vücuda girdiğinde, bu ilaç kaçınılmaz bir şekilde en az bir tane daha proteinle ve muhtemelen daha başka proteinlerle de etkileşime geçecektir..
.. Evrenin içinde enerji ve madde o kadar çok birbirine karışmış durumdadır ki onları bağımsız elementler olarak düşünmek imkansızdır. Dolayısıyla evren bölünemeyen dinamik bir bütündür..
Hiç kimse çaba göstermeden iyileşemez.
Problem şu ki bir teoride istisnalar olamaz; istisnalar teorinin tam doğru olmadığı anlamına gelir.
.. İnsanları da içine alan bütün organizmalar iletişim kurar ve enerji alanlarını değerlendirerek çevrelerini okurlar. İnsan olarak konuşulan ve yazılan dile bağımlı olduğumuz için enerjiyi hisseden iletişim sistemimizi ihmal ettik. Herhangi bir biyolojik işlevde de olduğu gibi bu sistemin kullanılmaması körelmesine neden olur. İlginç bir şekilde aborijinler (Avustralya yerlileri) hala bu aşırı duyumsal yeteneklerini günlük yaşamlarında kullanmaktadırlar. Onlar için duygusal körelme gerçekleşmemiştir. Örneğin Avustralya’daki aborijinler kumun çok altında kalan suyu hissedebilirler ve Amazondaki şamanlar şifalı bitkileri ile iletişim kurabilirler.
İlaç çılgınlığımız bana üniversitedeyken çalıştığım otomobil satıcılığı işimi hatırlattı. Bir cuma günü öğleden sonra 4:30 gibiydi. Kızgın bir kadın dükkana geldi. Aynı problem yüzünden birkaç defa tamir edilmesine rağmen, arabasının servis motor ışığı sürekli yanıyordu. Bir cuma öğleden sonra kim çözülemeyen bir problem ve kızgın bir müşteri ile uğraşmak isterdi? Bir tamirci dışında herkes sessizdi. Tamirci. Ben hallederim dedi. Arabayı tekrar iç kısma sürdü, gösterge tablosunun arkasına geçti, sinyal lambasındaki ampulü çıkardı ve attı. Daha sonra kendine bir kola açıp sigarasını yaktı. Müşterinin arabanın gerçekten tamir edildiğini düşündüğü belli bir zaman geçtikten sonra, tamirci geri döndü ve kadına arabasının hazır olduğunu söyledi. Uyarı ışığının sönmüş olduğuna sevinen kadın mutlu bir şekilde güneş batarken oradan ayrıldı. Problemin nedeni hala var olsa da, belirti ortadan kalkmıştı. Aynı şekilde, farmasötik ilaçlar vücuttaki belirtileri yok ederler ama problemin nedenine neredeyse hiç dokunmazlar.
Biz Newton’un fiziksel dünyasına bağlıydık ve Einstein’in görünmeyen kuantum dünyasını umursamıyorduk. Einstein’in kuantum dünyasında madde enerjiden oluşuyordu ve mutlak diye bir şey yoktu. Atomik düzeyde, maddenin mevcudiyeti kesin bile değildi; sadece var olma eğilimi vardı. Biyoloji ve fizikle ilgili kesin olarak bildiğimiz her şey paramparça olmuştu.
Yıkılmıştım. Öğrenci söylediğim tek bir kelimeyi bile anlamamıştı. Sonradan fark ettim ki birinci sınıf öğrencisi olarak benim anlattıklarımı anlayabilecek yeterli bilimsel temele ya da kelime haznesine sahip değildi. Bu bilgiyi içimde tutamazdım birilerine anlatmam gerekiyordu. Hayatın sırrının anahtarı elimdeydi ve beni anlayan hiç kimse yoktu! İtiraf etmeliyim ki çok heceli dil konusunda eğitimli olan meslektaşlarım da beni anlayabilme konusunda daha iyi değillerdi. Sihirli Hücre Zarı için bu kadarı fazlaydı.
Medyanın şu iki sözcüğün anlamını sürekli çarpıtmasından dolayı insanların kafası karışıyor. İlişkili olmak ve sebep olmak. Bir hastalıkla bağlantılı olmak ile o hastalığa sebep olmak farklı şeylerdir. Sebep olmak bir eylemi yönlendirmek, o eylemi kontrol etmek demektir. Size anahtarlarımı göstersem ve arabamı belirli bir anahtarın kontrol ettiğini söylesem, arabayı çalıştırmak için anahtarı çevirmeniz gerektiğini bildiğiniz için bu cümlem size anlam ifade eder. Ama anahtar gerçekten arabayı kontrol ediyor mu? Eğer kontrol ediyor olsaydı, anahtarı asla arabada bırakmazdınız çünkü anahtarınız şöyle bir tur atmak için arabanızı ödünç alabilirdi. Aslında anahtar sadece arabanın kontrolü ile ilişkilidir ; arabayı kontrol eden, anahtarı çeviren insandır. Belirli genler organizmanın davranışları ve özellikleri ile ilişkilidirler. Ne var ki bir şey onları tetiklemedikçe harekete geçemezler.
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Lamarck teorisini Darwin’den elli yıl önce ortaya atmakla kalmayıp aynı zamanda evrimin mekanizmaları hakkında çok daha ılımlı bir teori öne sürmüştür. Lamarck’ın teorisine göre evrim, organizmalar arasındaki eğitici ve işbirlikçi etkileşime ve yaşam formlarının dinamik bir dünyada hayatta kalmasını ve evrim geçirmesini sağlayan çevreye bağlıdır. Onun düşüncesine göre, organizmalar değişen bir çevrede hayatta kalmaları için gerekli olan uyumluluğu edinip diğer nesillere aktarırlar. Lamarck’ın evrim mekanizmaları hipotezinin yukarıda bahsedilen biyologların bağışıklık sisteminin çevreye uyum sağladığı düşüncesi ile bağdaşması ilginçtir.
”Eğer yapabilceğine inanıyorsan yada yapamayacağına inanıyorsan Her şekilde sen haklısın. ”
İnsan kurallara sığmaz!
Besin zincirinde üst sıralardaki mevkiimize rağmen, kendi kendimizin en büyük düşmanıyız. Aşağılarda yer alan hayvanlar bazen birbirlerini yiyebilirler ama aynı türün içindeki en kızgın çarpışmalar bile tehditkâr tavırların, seslerin ve kokuların ötesine geçmez ve ölümle sonuçlanmaz.
Bu dünyada her şeyin bir bedeli olduğu gerçeği ile uğraşmak istemiyoruz. Ne yazık ki hasta gezegenimizdeki bu mücadele evsizleri ve hatta marka jean’lerimizi diken çocuk işçileri de içine alıyor, onlar mücadeleyi kaybedenler
Yaşayabileceğimiz en güzel ve en derin duygu gizemli olanı hissedebilmektir. Bu bilimin asıl gücüdür.
Aşksız geçen ömrü sen ömür sayma, onu hiç hesaba katma!
Aşk ab-ı hayattır.
Onu canla ve gönülle kabul et!
Hiç kimse çaba göstermeden iyileşemez.
Genlerin önemli olduğu doğrudur ama önemleri ancak bilinçli ebeveynler ve sağlanan zengin çevresel şartlar ile ortaya çıkar.
Ebeveynlerimizde gözlemlediğimiz temel davranışlar, inançlar ve tavırlar bizde de bilinçaltımızdaki sinaps yolları gibi birbirlerine bağlıdırlar. Bilinçaltına yerleştirildiklerinde, hayatımızın geri kalanında biyolojimizi kontrol ederler, tabii eğer onları yeniden programlanmanın bir yolunu bulamazsak
Korkacak hiçbir şeyimiz yok, korkunun kendisinden başka.
Eğer yapabileceğine inanıyorsan ya da yapamayacağına inanıyorsan Her şekilde sen haklısın.
Eğer zihninizi kullanırsanız, bu dünyada mümkün olmayan hiçbir şey kalmaz. Zihninizin mucizeler yaratabildiğini biliyorum.
Diğerlerinin algılarını doğrular olarak kabul ettiğimizde, bu algılar beynimizde kalıcı bağlantılara dönüşürler ve bizim doğrularımız haline gelirler.
sadece olumlu düşünmenin her zaman tedavi ile sonuçlanacağına inanmıyorum. Vücudunuzun ve yaşamınızın kontrolünü ele geçirebilmeniz için sadece olumlu düşünce den çok daha fazlasına ihtiyacınız var. Sağlığımız ve mutluluğumuz için zihnimizin enerjisini olumlu ve üretken düşüncelere dönüştürebilmemiz ve her zaman karşımıza çıkan, enerji tüketen, bizi zayıf bırakan negatif düşünceleri yok edebilmemiz önemlidir. Fakat FAKAT kelimesini tam manasıyla kullanıyorum, olumlu düşünceleri sadece aklımızdan geçirmenin hiçbir şekilde hayatımız üzerinde etkisi olmayacaktır.
Zihninizin gücünden yararlanmanız ihtiyacınız olduğuna inanmaya programlandığınız ilaçlardan çok daha etkili olabilir.
Problemin nedeni hâlâ var olsa da, belirti ortadan kalkmıştı. Aynı şekilde farmasötik ilaçlar vücuttaki belirtileri yok ederler ama problemin nedenine neredeyse hiç dokunmazlar.
DNA biyolojiyi kontrol etmez ve çekirdek tek başına hücrenin beyni değildir. Tıpkı sizin ve benim gibi hücreler de yaşadıkları yere göre şekillenirler. Başka bir deyişle, Nedeni çevre, aptal.
Çoğumuz zorunda olduğumuz için değil zorunda olduğumuzu düşündüğümüz için kısıtlı yaşamlar sürdürüyoruz
Sadece tıp derslerinden yüksek not almak için uğraşan öğrencilerin etraflarındaki diğer öğrencileri dikkate almayan arayışları hiç şüphesiz Darwinsel bir modeli takip ediyordu ama bu merhametli şifacılar olmak için uğraşan öğrenciler için biraz ironik bir arayış gibi görünüyordu.
Darwin’e göre, mücadele ve şiddet sadece hayvan (insan) doğasının bir parçası değildi, aynı zamanda evrimsel ilerlemenin temel itici güçleriydi.
inançlarımız vücudumuzu, zihnimizi ve dolayısıyla yaşamlarımızı kontrol ediyor.
Şükür temel bir duygu olarak ifade ediliyor. O, beyin tarafından tamamlayıcı nörokimyaya dönüştürülen ve kan akışının içine salgılanan bir ruh halidir. Şükür duygusunun kimyası beden enerjisini yükseltir ve bir öforik (coşkulu) his dalgası açığa çıkarır ki bununla birlikte bir ahenk hissi de meydana gelmiş olur.
Terasınızda otururken ve güneşin batışını izlerken gökyüzündeki renge dikkat edin. Göğün güzelliği havadaki kirliliği yansıtıyor. Dünya eskidikçe, çok daha büyük ışık şovları yapacağına söz veriyor.
”Vücudumuzu ve zihnimizi, genler tarafından yönlendirilen hormonlar ve sinirsel iletkenler kontrol etmiyor; aksine İNANÇLARIMIZ ,vücudumuzu, zihnimizi ve dolayısıyla yaşamlarımızı kontrol ediyor ”
Korkacak hiçbir şeyimiz yok, korkunun kendisinden başka demişti. Dolu dolu yaşanan ve tatmin edici bir hayat elde etmek için ilk yapmamız gereken korkularımızi yok etmek olacaktır.
Küçük çocuklar çevrelerini dikkatle incelerler ve ana babaları tarafından sunulan maddi bilgeliği doğrudan bilinçaltına iterler.Sonuc olarak, ana babalarının davranışları ve inançları kendi davranışları ve inançları haline gelir.
Korkacak hiçbir şeyimiz yok, korkunun kendisinden başka.
Korku içinde bir yaşam da sürebilirsiniz ya da sevgi içinde yaşamayı seçebilirsiniz. Seçim sizin! Ama size şunu söyleyebilirim ki eğer sevgiyle dolu bir dünya görmeyi seçerseniz, vücudunuz giderek daha sağlıklı olacaktır. Korkularla dolu, karanlık bir dünyada yaşadığınıza inanmayı seçtiğinizde ise sağlığınız da bu duruma uyum sağlayacaktır çünkü böyle bir durumda fizyolojik olarak koruma tepkisi oluşturursunuz.
“Eğer zihninizi kullanırsanız, bu dünyada mümkün olmayan hiçbir şey kalmaz. Zihninizin mucizeler yaratabildiğini biliyorum.”
İlaç çılgınlığımız bana üniversitedeyken çalıştığım otomobil satıcılığı işimi hatırlattı. Bir cuma günü öğlenden sonra saat 04.30 gibiydi. Kızgın bir kadın dükkana geldi. Aynı problem yüzünden bir kaç defa tamir edilmesine rağmen, arabasının servis motor ışığı sürekli yanıyordu. Bir cuma öğlenden sonra kim çözülemeyen bir problem ve kızgın bir müşteri ile uğraşmak isterdi? Bir tamirci dışında herkes sessizdi. Tamirci, ben hallederim dedi. Arabayı tekrar iç kısıma sürdü, gösterge tablosunun arkasına geçti, sinyal lambasındaki ampulü çıkardı ve attı. Daha sonra kendisine bir kola açıp sigarasını yaktı. Müşterinin arabanın gerçekten tamir edildiğini düşündüğü belli bir zaman geçtikten sonra, tamirci geri döndü ve kadına arabasının hazır olduğunu söyledi. Uyarı ışığının sönmüş olduğuna sevinen kadın mutlu bir şekilde güneş batarken oradan ayrıldı. Problemin nedeni hala var olsa da, belirti ortadan kalkmıştı. Aynı şekilde, farmasötik ilaçlar vücuttaki belirtileri yok eder ama problemin nedenine neredeyse hiç dokunmazlar.
Enerji araştırmalarının ihmal edilmesinin temel sebebinin para olduğuna inanıyorum. Trilyon dolarlık farmasötik endüstrisi araştırma parasını kimyasal formundaki sihirli mermiler bulmaya yatırıyor çünkü hap para anlamına geliyor. Eğer enerji tedavisi bir tablet haline getirilebilseydi, ilaç üreticilerinin hemen ilgisini çekerdi.
Eğer zihninizi kullanırsanız, bu dünyada mümkün olmayan hiçbir şey kalmaz. Zihninizin mucizeler yaratabildiğini biliyorum.
İlahi bir yönümüz var ve bu yüzden hayatta kalmak için değil de bu
gezegendeki her şeyi ve birbirimizi desteklemek için bir araya gelmek zorundayız.
Sonsuz bir mutlulukla tek bir çatı altında yaşayan
trilyonlarca insanı düşünün. Böyle bir topluluk gerçekten var ve bu topluluğa sağlıklı insan vücudu adı veriliyor. Görünen o ki
hücresel topluluklar insan topluluklarından çok daha iyi çalış­maktadırlar. Örneğin vücudumuzda dışarıda kalan, evsiz barksız hücreler yoktur. ????
Rasgele, plansız, tesadüfi ve kaza sonucu oluşmuş bir evren düşüncesinin artık modası geçmiş bir düşüncedir.
..Sevmediğimize karar verdiğimiz diğer insanları yok etmeye ya da
aşağılamaya devam ettiğimiz sürece yani tayftaki frekansları yok
ettiğimiz sürece Beyaz Işık hiçbir zaman geri gelmeyecek.
Genç bir kız yapılan kalp naklinden sonra cinayetle ilgili kâbuslar görmeye başlıyor. Rüyaları o kadar canlı ki donörü
öldüren katilin yakalanmasını sağlıyor.
Bu dünyada her şeyin bir bedeli olduğu
gerçeği ile uğraşmak istemiyoruz.
Bazı araştırmacılar altıncı büyük nesil tükenmesinin içine iyice daldığımıza inanıyorlar.
Ayrıca neslimizin tü­kenmesine bu sefer kuyruklu yıldızlar gibi galaksi ile ilgili
etmenlerin değil insanların neden olacağı düşünülüyor.
Ancak bana öyle geliyor ki ne
zaman bilim ve ruh yeniden bir araya gelirse ancak o zaman daha iyi bir dünya yaratabilme şansını elde ederiz.
Yeni bilimin mekanikleri spirituel bir özü­müz olduğunu ve ölümsüzlüğümüzü gözler önüne seriyordu. Benim için bu sonuçlar o kadar açıktı ki inançsız bir insanken birdenbire inanmaya başlamıştım.
Bebekler doğduktan birkaç dakika sonra yunuslar kadar zarif bir şekilde yüzebilirler.
..
Çocuklar anne babalarından suyun tehlikeli olduğunu öğrenirler. Bu yüzden anne babalar daha sonra evlatlarına nasıl yüzüleceğini öğretmek zorunda kalırlar. En büyük çabayı da daha önceki yıllarda aşıladıkları su korkusunu yenmeye çalışırken sarf ederler.
Toplum olarak kendimizi suçlayarak acı çekmeye ya da başkalarını günah keçisi ilan etmeye aşırı eğilimliyiz.
Hız öldürür
Korkacak hiçbir şeyimiz yok,korkunun kendisinden baş­ka
..Bir bakıma, teröristler çoktan kazandılar çünkü bizi sü­rekli korku içinde ve ruhumuzu yoran bir korunma modunda yaşatmayı başardılar.
Tam anlamıyla başarılı olmak için sadece strese yol açan şeyleri yok etmemiz yetmez.
Aynı zamanda gelişim sürecini tetikleyecek, neşeli, sevgi dolu, bizi tatmin edebilecek yaşamların peşinden hiç yılmadan koşmalıyız.
Güçlü olan inançlarımızın gerçekten farkına vardığımızda özgürlüğün anahtarını ele geçiririz.
Plasebo (yalancı ilaç) etkisi, öğrenciler ilaç ameliyat gibi modern tıbbın ger­çek araçlarına yönelsinler diye tıp fakültelerinde, üzerinde
durulmadan kısaca anlatılıp geçilir.
Bu çok büyük bir hatadır.
Eğer zihninizi kullanırsanız, bu dünyada mümkün olmayan hiçbir şey kalmaz. Zihninizin mucizeler
yaratabildiğini biliyorum.
Düşünce en az bir maraton koşusu kadar enerji tüketici bir faaliyettir.
Hayatımda uyumlu enerjiler yaratmaya odaklanmak yerine enerjimi düşüncesizce ve umursamadan harcadığım bir hayat yaşıyordum. Bu kışın kapı ve pencereleri açık bırakarak evi ısıtmaya çalışmak gibi bir şeydi.
Enerjimi nereye harcadığıma dikkat ederek kapı ve pencereleri kapatmaya başladım.
Trajik sonuçlarına rağmen farmasötik firmalar tarafından ilaç bağımlısı bir ulus haline gelmek üzere programlanmış durumdayız.Doğanın yasaları ile uyumlu olan daha yeni ve sağlıklı bir hekimlik sistemi oluşturabilmek için biraz geri adım atmalı ve kuantum fiziğinin bulguları ile biyotıp bilimini birleştirmeliyiz.
Artık hayatımı mahveden mazeretlerimi bir kenara bırakmıştım.
Saat gecenin ikisiydi ve ben hücre zarının biyolojisi, kimyası ve fiziği üzerine yıllardır yazılan notları gözden geçiriyordum.
Moleküller de insanlar gibi onlara değişmezlik
vaat eden ortamları tercih ederler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir