İçeriğe geç

İnanç da Sevgi de Aklın Yolunu İzlemez Kitap Alıntıları – Hermann Hesse

Hermann Hesse kitaplarından İnanç da Sevgi de Aklın Yolunu İzlemez kitap alıntıları sizlerle…

İnanç da Sevgi de Aklın Yolunu İzlemez Kitap Alıntıları

Dünyaya ayak uyduramayan kişi, kendi kendini bulmaya yakın olandır. Dünyaya ayak uyduran kişiyse kendini bulamaz, ama parlamentoda bir milletvekili olabilir.
Yaşasın çeşitlilikler, ayrımlaşmalar ve aşamalar! Pek çok ırkın ve ulusun, pek çok dilin, zihniyet ve dünya görüşü bakımından pek çok çeşitlemenin varlığı şahane bir şey doğrusu.
Falan şeyi, filan şeyi okur insan, bir süre ardı arkası gelmeyen sorunlar dünyasında boğuşa boğuşa bir yol açıp ilerler
Bugünkünden iyi görünen eski çağlarda da açgözlülük ve budalalık dünya tarihinde, tarih yazarlarından çoğunluğunun itiraf ettiğinden daha büyük rol oynamıştır.
Her şeyden önce sevgi gereklidir bize
“Dünyaya ayak uyduramayan” kişi, kendi kendini bulmaya yakın olandır.
Sıradan vatandaş, hayalperesti kaçığa benzetmekten hoşlanır.
Halkının başarması gereken işlerden, bulunması gereken özverilerden ve savuşturması gereken tehlikelerden kendini uzak tutan biri ödlek sayılır. Ama entelektüel yaşamın ilkelerine maddi çıkarlar uğruna ihanet eden, örneğin iki kere ikinin kaç edeceğine ilişkin kararı iktidar sahiplerine bırakan biri ondan daha az ödlek değildir.
Bir kitap okumak, iyi bir okuyucu için tanımadığı birinin doğasını, karakterini, görüş ve düşünce tarzını bilip öğrenmek, onu anlamaya çalışmak, hatta belki onu kendine dost edinmektir.
Bazıları kendilerine “kusursuz” gözüyle bakar, bunun nedeni kendilerinden fazla bir beklentileri olmayışıdır.
Korkutarak caydırma, eğitimde izlenecek bir yol değildir.
Dünyamız için, barış için tehdit oluşturanlar, savaşı isteyenlerdir, savaşı hazırlayanlar ve gelecekteki bir barışa ilişkin belirsiz sözverilerde bulunarak ya da dışarıdan gelecek saldırılarla gözlerimizi korkutarak bizleri de planlarına ortak etmeye çalışanlardır.
Soylu hayvanlar yıkılıp giderken, adatavşanları ayakta kalır; bir iddiaları yoktur, kendilerini bulundukları konumda rahat hisseder, ürerler boyuna, yavrulayıp dururlar.
Dünyanın adaletsizlik hastalığını çektiği doğrudur.
Anlamsızlık nasıl bir solucan için bir üzüntü kaynağı oluşturmuyorsa, insanların çoğu için de asla bir üzüntü kaynağı sayılmaz. Ne var ki, bu üzüntüyü duyup bir anlam arayışına soyunan az sayıdaki kişiler insanlığın anlamını oluşturur.
Yalnızca sevgidir ki güven sağlar insana, bir tek sevgi haklıdır, haklı çıkmak gibi bir istek kendisine yabancıdır çünkü.
Bugün politik akla politik gücün bulunduğu yerde rastlanmıyor. Resmî çevrelerden bir zekâ ve sezgi seli akıp gelmeli ki, felaketler önlenebilsin ya da hafifletilebilsin.
Kendimizi ve günlük yaşamımızı unutmak için değil, bilinçli ve olgun bir tutumla kendi yaşamımızı yeniden sağlam ellerimize almak için okumalıyız.
” kendi kendilerinden asla kuşku duymazlar, çünkü ülkelerinin içine düştüğü sefalet ve yıkımda kendilerinin en ufak bir suçu olmadığına inanır, bundan Fransızları, Rusları ya da Yahudileri, kim olduğu fark etmez, işte birilerini, bir “düşmanı” sorumlu tutarlar ”
Kitapların karşısına çıkışımız, kaçaklar ve gönülsüz yaşayanlar gibi değil, dağcıların Alpler’e tırmanışı, savaşanların silah ve cephane deposuna koşuşu gibi olmalıdır.
Mutluluk sevgidir, başka şey değil. Sevebilen mutludur.
Doğru’nun milyonlarca yüzü vardır, ama doğru tektir.
Bir insandan nefret edip ona kin duyuyorsak, aslında onun şahsında kendi içimizdeki bir şeyden nefret ediyor, buna kin duyuyoruz demektir. Kendimizde var olmayan bir şey bizi kızdırmaz.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Belki insanın yaşama açlığından sonra duyduğu en büyük açlık unutma açlığıdır.
Haklı çıkmak gereksinimini asla duyumsamış değilim; çeşitlilik, düşünce ve görüşlerde inanış biçimlerinin de çeşitliliği haz verir bana.
Yaşama anlam kazandıracak tek şey varsa, o da sevgidir. Bir başka deyişle, sevme ve özveri gücümüz ölçüsünde yaşamımız anlam kazanır.
İnanç ve kuşku karşılar birbirini, birbirini bütünler. Kuşkunun olmadığı yerde, gerçek inançtan söz edilemez.
Yetkin bir öğretinin değil, kendi kendini yetkinleştirmenin özlemini yaşatacaksın içinde. Tanrı sendedir, kavramlarda ve kitaplarda değil.
Dinlere yönelteceğim ilk itiraz, hoşgörüsüzlüğe karşı besledikleri eğilimdir.
Sevgiden yoksun okumalar, saygıya yer vermeyen bilmeler, kalbi dışlayan eğitim akla karşı işlenebilecek en korkunç cinayetlerden biridir.
Saygının yüzüne indirilecek yumruk, annenin eteği dibinden kurtulmanı sağlayacak eylemlerden biridir.
Ancak yaşadığımız düşüncelerin bir değeri vardır. Kapısından içeri ayak atmana izin verdiğin dünyanın gerçekte onun sadece yarısı olduğunu anladın, öbür yarısını ise rahiplerin ve öğretmenlerin yaptığı gibi kendi kendinden gizlemeye çalıştın.
Yıllar yılı, bütün bir çocukluk yaşamı boyunca üzerinde şiddet uygulanmış, dövülmüş, ürkütülmüş, satılmış, korkutulmuş bir çocuğun ağzından, her şeyden önce bir sulh hakimi ya da insanlığa yararlı başka bir şey olmak istediğine, bu konuda şiddetli bir arzu duyduğuna ilişkin sözler çıkmasını bekleyemezsiniz. Böyle bir çocuk belki ilkin bir evi ateşe verecek ya da başka birtakım hoş olmayan eylemlere kalkışacaktır.
İnanç da, sevgi de aklın yolunu izlemez.
Hristiyan mı, yoksa bir başka dine mi mensup olduğunuz fark etmez. İnsanın kendi yarattığı Tanrı dışında bir başka Tanrı yoktur.
İsteriz ki yaşamın bir anlamı olsun; ne var ki, yaşam ancak bizim ona verebileceğimiz kadar bir anlam taşır.
Karakter sahibi insanın, bu özelliğini alabildiğine açık seçik ve saf biçimde açığa vurmasını sağlayacak olan, alışılmış yaşam çemberinden çıkıp kendini yeni bir şeyin önünde dikiliyor bulmasıdır.
İnsanın zamanın ruhuna ve çevreye uyum sağlaması ne kadar hoş bir şey olsa da, içtenlikli davranışın haz ve sevinçleri daha büyük ve daha kalıcıdır.
Gerek karşı çıkış, gerek uyum çabasının aşırılığa vardırılması hiçbir zaman cezasız kalmaz.
Kendin ol! sözü en azından genç bir insan için ideal bir yasadır, doğruya ve olgunlaşmaya götüren bir başka yol yoktur.
Hiçbir duyguyu küçümseme, hiçbir duyguya bayağı gözüyle bakma! Her duygu iyidir, hatta pek iyidir; kin ve nefret de, kimi güzel ve şahane duygulardan başkası değildir, haksız bir davranışa konu yaptığımız her duygu kendi elimizle söndürdüğümüz bir yıldızdır.
Yeni bir düzene dönüştürebilmemiz için kaos durumunun hakkını vermemiz, onu yaşamamız gerekir.
Tat twam asi. (Bu sensin.)
Rahatlığın sona erip sıkıntının başladığı yerde, yaşamın bize vermeyi amaçladığı eğitim başlar.
Tanrı bize umarsızlığı yolluyorsa, amacı bizi öldürmek değil, içimizdeki yeni yaşam kıvılcımını tutuşturmaktır.
İyi’nin ve kötünün ne olduğunu bilmiyorum; bu kavramlara ilişkin kuşkum giderek büyüdü. Çok eskilerden gelen içgüdüleriyle bilinçli yaşam arasında bir uyumu sağlayabilen insan iyi, bunu beceremeyen insan ise kötü ve tehlikelidir.
Biri kişisel yaşam dürtüsü, öbürü çevrenin uyum beklentisi, birbirine karşıt bu iki güçten kişilik doğup çıkar. Devrimsel nitelikte yaşantılar olmaksızın kişiliğin oluşması düşünülemez.
Birbirimizi anlayabiliriz ama yorumlamaya gelince herkes yalnızca kendisini yorumlayabilir.
Kendi adına en ufak bir ahlak yasasını çiğnemekten kaçınan insan, içinde yaşadığı toplum ve vatan söz konusu oldu mu, her şeyi yapmakta, en yasak, en korkunç eylemlere bile kalkışmakta özgür hisseder kendini; başka zaman kötü diye bilinen tüm içgüdüsel davranışlar bu durumda görev ve kahramanlığa dönüşür.
Ortak ve kolektif nitelik taşıyan, pek çok kişiyle, belki herkesle paylaşılan, kendisine asla yalnızlığı, doğumu, ölümü, içinin derinliklerindeki ben’i anımsatmayan her şey bir toplumu oluşturan vatandaşlardan her biri için kutsaldır.
Herkes neyi yapabileceğini, neyi yapmasının kendisi için yasaklandığını arayıp bulmak zorundadır. Bir kişi yasak hiçbir eylemde bulunmamasına karşın yine de yeterince alçak biri olabilir.
Cesaret ve karakter sahibi insanlara, ötekiler her zaman tekin sayılmayan kimseler gözüyle bakar.
Bilmek eylemdir, bilmek yaşantıdır. Bir yerde durmaz, duruşu bir anlıktır.
Tek başına us, dünyayı her zaman iki boyutlu görür.
Us insanı, sistemlere kolay kaptırır kendini. İçgüdülerine güvensizlik beslemeye her zaman eğilim gösterir.
İleri düzeyde bireyselleşmiş bir kişi, yaşamın; özveriyle karşı koyma arasında, toplumun övgü ve takdiriyle kişiliğin kurtarılması arasında bir savaşım olduğunu çaresiz görecek, anlayacaktır.
Devrim savaştan başka bir şey değildir, tıpkı savaş gibi politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir.
Birbirine ne kadar yakın oturulursa, birbirini tanımak o kadar zorlaşır.
Sıradan vatandaş ancak herkesin ya da pek çok kişinin benzer biçimde algılandığı nesneleri gerçek diye niteler.
Bir suçlu denir, bununla anlatılmak istenen, bir kişinin başkalarının yasakladığı şeyi yapmış olmasıdır.
Akıl güce, nitelik niceliğe karşı savaşamaz.
Güzel, büyüleyiciliğinin bir bölümünü geçmişten alır.
Bir an uğruna kendine gözden çıkarabilmek, bir kadının gülümsemesi uğruna kendini feda edebilmek, işte budur mutluluk!
Mutluluk ne değil, nasıl sır, nesne değil,yetenektir.
Yazgıyı yenmenin tek yolu onu anlayıp kavramaktır.
Yumuşak sertten daha güçlüdür. Su kayadan daha güçlü, sevgi zordan daha güçlüdür.
Akıl güce, nitelik niceliğe karşı savaşamaz.
Bir yazar bir bakandan, bir mühendisten, bir sokak konuşmacısından ne daha iyi, ne daha değersiz, ama düpedüz değişik biridir. Bir balta baltadır, baltayla odun ya da kafa yarılabilir. Gel gelelim bir saat ya da barometre başka amaçlara hizmet eder, odun ya da kafa yarımada kullanılmak istendi mi kırılıp dökülür, bozulur ve kimseye yarar sağlamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir