İçeriğe geç

In Jail With Nâzım Hikmet Kitap Alıntıları – Orhan Kemal

Orhan Kemal kitaplarından In Jail With Nâzım Hikmet kitap alıntıları sizlerle…

In Jail With Nâzım Hikmet Kitap Alıntıları

Küstürmeyin insanları hayata. Sonra her şeyden vazgeçiyorlar. Yaşamaktan, güzel olan her şeyden. Bir odada yalnızlığı; bir dağ başında kalmayı, bir adada mahsur kalmayı, nerede bir yalnızlık varsa onu istiyorlar. Küstürmeyin işte bazı insanları..
Biliyor musunuz şu anda en arzuladığım şey nedir? İstanbul’ da olmalıyım, kendi evimde, kendi zevkime, kendi ellerimle döşediğim evimde.. Sonra akşamlar inmeli, almalıyım yanıma karımla oğlum Memed’i geze geze inmeliyiz Barba bilmem neyakinin meyhanesine, biz karı koca karşılıklı rakı içerken, oğlum da mezelerimizden yemeli!
Bu kadarcık bir saadet için tereddütsüz söylüyorum, geri kalan ömrümün on senesini seve seve verirdim!
Yaşamak: birer birer ve hep beraber ipekli bir kumaş dokur gibi.
Şiirleri hakkında Nazım’ın en kıymet verdiği ölçü halk tı.
O, bir halk sanatkarı, her şeyden önce halk tarafından anlaşılmalı ve halkın sanatkan olmalıdır! derdi. Bundan dolayı,
Memleketimden İnsan Manzaraları, hapishanede her sınıf halka
defalarca okunmuş, anlaşılması güç yerler atılıp daha sade, daha
açık yazılmıştır.
Kederli, mahzun, acılı olmak için sebepler mevcuttur, fakat ümitsiz olmak icin tek bir sebep mevcut değildir.
Piraye Yenge’nin dili de Nâzım’ınkini hatırlatır tarzdaydı: Sade, iradeli, Büyük Şair karısı olduğunu, kocası dolayısıyla tarihi değeri bulunduğunu bilen, fakat kendi insanlığından da ayrıca gurur duyan bir kimsenin biçimi!
Evimden uzak kalışımın ve kurşuni günlerin çileden çıkaran sıkıntısını,cezamın dolmasına daha yıllar oluşunun ümitsizliğini birdenbire buluttan kurtulan parlak bir güneş sanki silip süpürüvermişti.
Basit yaşayacaksin basit
Sanki bir gün yaşamın sona erecekmiş gibi basit
Çay simit ve peynirle
Çok şükür aşığım Bana öyle geliyor ki bir tek insana, yüz milyonlarca insana, bir tek ağaca, bütün ormana, tek bir düşünceye, bir çok düşünceye ve fikre aşık olmadan yaşamak, yaşamak değildir ”
Nazım’ın eşine saygısı sonsuzdu.Onu alelade bir kocanın eşini sevmesinden çok başka bir tarzda sever,bilhassa sayardı.Yazdığı mektuplar,şiir dolu nesirlerdi ki,sade,samimi dilleri dinleyene ferahlık verir,hayatı sevdirir,insana en karamsar zamanlarında bile ruh değişikliği,yepyeni bir tazelik verebilirdi.
Memleketimden İnsan Manzaraları, hapishanede her sınıf halka defalarca kez okunmuş, anlaşılması güç yerler atılıp daha sade, daha açık yazılmıştır.
O, kitaptan gözlerini ayırıp bana baktı. Her zamanki gibi alelade bakışlardan birisiyle, taşı, toprağı, çiçeği ezberlenmiş hapishanede konuşacak bir şeyi kalmamış insanların bıkkınlık dolu ağırlığıyla
Mavi mavi gülüyordu. Bu gülüş kesinlikle bir çocuğu hatırlatıyor… temiz , taze, sıhhatli ve dost
Nâzım, inanmış insandı.Herhangi bir davaya inanmış kimselere saygısı vardı. Mehmet Akif’e saygısı bundandı.Mehmet Akif’in fikirlerinin doğruluğundan değil davasına inanmış, karakter sahibi bir insan olduğundan dolayı tebrik ederdi
Bizim burada ressam Berber İbrahim vardı ya, resmi inanılmayacak, akla sığmayacak kadar ilerletti. Ben de gözlerim sulana sulana halkımın büyük istidatlarından birine örnek olan bu hadise karşısında hazdan ve bahtiyarlıktan böbür böbürleniyorum.
Gözlerimin önünde o ve ötekiler Bilhassa ötekiler Üzgün hatta dargın gibiydiler, sanki benim yüzümden onlar içeride kalıyorlardı.
Çilen doldu!
Pendir ekmek gibi yidin beş seneyi Allahsız!
Depesi göve değer gaali!
Bi gadeh de benim için iç hemi!
Memleketimden İnsan Manzaraları, hapishanede her sınıf halka defalarca kez okunmuş, anlaşılması güç yerler atılıp daha sade, daha açık yazılmıştır.
Memleketimden İnsan Manzaraları’na kimler malzeme vermemişlerdi ki?..Yayalar köyü İbrahim’ler, Çorbacı Memet’ler, Laz Eyüp Ağa’lar, İlyas Kaptan’lar, Balkanlı Muhacir’ler, Azerbaycanli Şükrü Bey’ler
Annesi ressamdı.Özel görüşmelerden -ana oğulu ilgilendiren- sonra Nâzım’ın şiirleri daha sonra resim Ana oğulun karşısında oturur. Boyalarını yayar, sehpalarını kurar, başlardı oğlunun portresini yapmaya Bu sırada hapishane müdüründen herhangi bir adembabaya kadar hapishanenin her cins insanı gider gelir, merak hatta hayretle ihtiyar bir kadının resim yapmasındaki alışılmamışlığa kendini kaptırır
Nâzım, inanmış insandı.Herhangi bir davaya inanmış kimselere saygısı vardı. Mehmet Akif’e saygısı bundandı.Mehmet Akif’in fikirlerinin doğruluğundan değil davasına inanmış, karakter sahibi bir insan olduğundan dolayı tebrik ederdi.
Nâzım, şairin ruhların mühendisi olduğu sözüne inanırdı.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Ertesi gün Malta boyu nun betonunda, hızlı adımlarla dolaşan takunyaların sesinden anlıyorum, gene şiir düşünüyordu Koğuş kapısına çıktım. Mırıldanıp uğuldayarak bir taraftan sağ elinin baş ve şahadet parmaklarıyla, şehriye dökenlerde olduğu gibi yaparak dolaşan sarı bir uğultu halindeydi.
Şiir yazmak veya düşünmekten yorulduğu zamanlar ya resim yapar ya da polis romanları okurdu.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Nazım şairin “ ruhların mühendisi “ olduğu sözüne inanırdı.
Nazımın kafiyeleri bile şiirin bütünü içinde birer maksat için vazifelidir.
Nazım ,düşmanları tarafından bile sevilen bir İNSANDIR.
Hayal bile edemezsiniz nasıl nefret ederim yalnızlıktan …bir tek satır yazamam ,çıldırırım …
O hep anlatıyordu… Çankırı’dan , hapishaneden hapisane idaresinden , Kemal Tahir’den , bilhassa Kemal Tahir ve onun dostluğundan bahsediyordu.
Bu, bu bizim Kemal Tahir … Muhakkak ki yarının en kuvvetli Türk romancılarından biri …
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Mavi mavi gülüyordu. Bu gülüş kesinlikle bir çocuğu hatırlatıyor… temiz , taze, sıhhatli ve dost!
Duyduklarınızı, hiçbir zaman duyamayacağınız tarzda yazıp komikleştirmekle kendi iftira ettiğinizin farkında değil misiniz?
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
İnsan birisiyle yaşlanmalı, birisi yüzünden değil
Biz başka severdik. O yüzden başka sevemedik.
Çünkü Nâzım,
düşmanları tarafından bile sevilen bir insandır.
Nazım, şairin ruhların mühendisi olduğu sözüne inanırdı.
Pişman değilim yaşadıklarımdan, Öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.
Sık dişini biraz daha. Güneşli günler yakındır.
Çiçekleri, köpekleri, kedileri ve gülen yüzünü ama inan en çok seni..
Kederli,mahzun,acılı olmak için sebepler mevcuttur fakat ümitsiz olmak için tek bir sebep mevcut değildir.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Çilek mevsimiydi.Nâzım’a bir kutu çilek hediye etmişlerdi.Şöyle iri iri,olgun olgun,fevkalade canlı şeyler..Kutuyu kucağına bastırmış,geldi.Yüzü çilekler kadar kırmızıydı,mavi gözleri neşeden kırılıyordu.
Nazım’ın eşine saygısı sonsuzdu.Onu alelade bir kocanın eşini sevmesinden çok başka bir tarzda sever,bilhassa sayardı.Yazdığı mektuplar,şiir dolu nesirlerdi ki,sade,samimi dilleri dinleyene ferahlık verir,hayatı sevdirir,insana en karamsar zamanlarında bile ruh değişikliği,yepyeni bir tazelik verebilirdi.
Evimden uzak kalışımın ve kurşuni günlerin çileden çıkaran sıkıntısını,cezamın dolmasına daha yıllar oluşunun ümitsizliğini birdenbire buluttan kurtulan parlak bir güneş sanki silip süpürüvermişti.
Nâzım,düşmanları tarafından bile sevilen bir İNSAN’dır.
Bir an yüz yüze geliyoruz,sonra göz göze..Mavi mavi gülüyordu.Bu gülüş kesinlikle bir çocuğu hatırlatıyor..Temiz,taze,sıhhatli ve dost!
Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz
Güzel günler göreceğiz güneşli günler…
Unutma Raşit, dünya ölçüsünde muharrir olmak lazım. Uçak asrında, memleket ölçüsünde muharrir olmak yetmez.
İnsan birisiyle yaşlanmalı,birisi yüzünden değil.
Kederli , mahzun, acılı olmak için sebepler mevcuttur, fakat ümitsiz olmak için tek bir sebep mevcut değildir.
İnsanların birçok tarafını doğru olarak değerlendirmekte çok yanılmışımdır. Yanılmadığım bir şey varsa, o da bir insandaki sanat kabiliyetidir. Beni yalnız bu hususta dolandıramadılar.
23.5.942
Gece Dışarda ilgisiz bir kurbağa peydahlandı. Virak virak
virak, diye bağırıp duruyor. Öyle bet bir sesi var ki cenabetin. Sanki gırtlaklanıyormuş gibi. Buna Nâzım Hikmet de alınıyor:
Kendini kuş zannediyor pezevenk, dedi. Böyle kendi sesi hakkında iyi niyet sahibi hayvan olmaz Tam bu esnada -Cenabı Allah’ın işi yok- hayvan büsbütün
yüksek perdeden bağırmaya başladı. Nâzım Hikmet ilave etti: Bak, duymuş gibi kerata
Unutabilir miyim seni hiç?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim
hikaye, şiir yazmayı
ve erkekçe kavga etmeyi senden!
Nâzım, Bu şahlanan gericiler başarılı olursa, diyordu, insanlık ve insanlığın bugüne kadar kazandığı gelişmeler en az bin sene geriye gidebilir!
Nâzım, inanmış insandı. Herhangi bir davaya inanmış kimselere saygısı vardı. Mehmet Akif’e saygısı bundandı. Mehmet Akif’i fikirlerinin doğruluğundan değil, davasına inanmış, karakter sahibi bir insan olduğundan takdir ederdi.
Bir başka gün eline bir roman başlangıcı m geçer. Okur. O sıra ben hapishane avlusundayım. Ayaklarında takunyalar, koşarak, heyecanla geldi. Adeta soluk soluğa sordu:
Siz mi yazdınız bunu?
Çekinerek, Evet dedim.
Birader, dedi, neden bahsetmediniz bundan. Siz düzyazı yazın düzyazı!
Ben de şöyle duymuştum: Güya, dalarmış bir kahveye, şöyle alelade bir esnaf kahvesine, cepte mangır okkayla tabii Sokulurmuş en fakir birine mesela, dermiş ki: ‘ İşte benim param, sen de çıkar bakalım!’

Adam şaşkın, çıkarırmış üç otuz parasını Nâzım: Seninki neden az? Adam boynunu büker, susarmış. Getir, dermiş, paralarımızı birleştirip yarı yarıya bölüşelim! Birleştirir ve yarı yarıya bölüşürlermiş!

Hey koca Nâzım!
Biz başka severdik. O yüzden başka sevemedik.
Bu adam yalnız şair değil, hayattaki fonksiyonu itibarıyla, yahut fizyolojikmen şiir üreten bir makine. .
Nazım, inanmış insandı. Herhangi bir davaya inanmış kimselere saygısı vardı. Mehmet Akif’e saygısı bundandı. Mehmet Akif’i fikirlerinin doğruluğundan değil, davasına inanmış, karakter sahibi bir insan olduğundan takdir ederdi.
Zaten şunu hemen söyleyeyim ki, Nazım, zannedildiği gibi, her fırsatta propaganda yapan, tartışan, haşin bir insan değildi. Herkesin fikrine azami saygı gösterir, mecbur edilmedikçe tartışmaya girmezdi, hatta çok defa mecbur edilse bile
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler
O böyle bakarken, kim bilir hangi konu üzerinde düşünüyor, çok iyi bildiği karşısındaki bu budalayı – kim bilir kaç milyoncu mislini – tekrar önündeki bir aynaya bakar gibi okuyor.
Küstürmeyin insanları hayata. Sonra her şeyden vazgeçiyorlar. Yaşamaktan, güzel olan her şeyden. Bir oda da yalnızlığı; bir dağ başında kalmayı, bir adada mahsur kalmayı, nerede bir yalnızlık varsa onu istiyorlar. Küstürmeyin işte insanları.
 ey sol yanıma düşen ince sızım öyle tepkisiz kalma. Yaktığın yürektir çıra değil.
Zorlu bir rüzgâr gibi geçti Bulgaristan’dan
Nâzım Hikmet o zaman..
Dost, ısıtan, kanatlandıran bir rüzgâr gibi.
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim !
“Nâzım, inanmış insandı. Herhangi bir davaya inanmış kimselere saygı duyardı. Mehmet Akif’e saygısı bundandı. Mehmet Akif’i fikirlerinin doğruluğundan değil, davasına inanmış, ‘karakter sahibi’ bir insan olduğundan dolayı takdir ederdi.”
“Bir gün bir yerde -galiba bir akrabasında- misafirmiş, şiir yazacağı tutmuş, başlamış odanın içinde köşeleme gidip gelmeye, perde perde, heyecanlanarak söylenmeye. Bunu gören hizmetçi kız, ‘Aman hanım,’ diye koşmuş, ‘küçük bey oynattılar galiba!’

Diyebilirim ki, Nâzım, istediği zaman heyecanlanırdı. Gününü parçalara bölmüştü. Şu saatten şu saate kadar şiir mi yazacak, o saatte mutlaka ‘heyecanlarının düğmesini’ çevirmiş ve işe başlamıştır.”

“Ben, ilk tanıştığım herkesi, bilhassa meşhurları şiddetle yadırgarım. Bunun nedeni malum şüphesiz, ama Nâzım Hikmet’le nasıl hiç farkına varmadan senlibenli oluverdiğime hâlâ şaşarım. İnsan onunla öyle kolay, öyle rahat konuşabiliyor ki ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir