İçeriğe geç

İmparatorluğun Son Nefesi Kitap Alıntıları – İlber Ortaylı

İlber Ortaylı kitaplarından İmparatorluğun Son Nefesi kitap alıntıları sizlerle…

İmparatorluğun Son Nefesi Kitap Alıntıları

Türk milletinin fevkalade meziyetleri vardır.Fakat ne yazık ki onu karanlık ve cehalet içinde bırakıyorlar
“En utanılacak yönümüz; tarih yaptığımız halde tarih öğrenememek, bilimsel yöntemle tarih yazmamak konusundaki ısrarımız.”
Keza Istiklâl Harbi komutanları fevkalade kıymetli insanlardır. Hele o kurucu ilk üç büyük komutan: Ali Fuat Paşa, Kâzım Karabekir ve Mustafa Kemal Paşa. Fakat bunların içinde, gerçekleşmesi imkânsız görünen hedefleri işaret eden hep Atatürk’tür.
Atatürk yanılmayacağına güvenilen bir lider olarak doğmuştur.
Şayet bir kapı açtıysanız ve o kapı artık artık kapanmıyorsa, orada devrimden bahsedebilirsiniz.
Hukuk devrimiyle Türkiye aslında dönülmez bir yola girmiştir. Çünkü bütün hayat bu devrimin üzerinde şekillenir, oldukça önemlidir.
‘ Imparatorluğun rejimini değiştirdik, Cumhuriyet’i kurduk. Dolayısıyla o imparatorluğun insanıyla 20’nci yüzyıla devam edemeyiz anlayışı söz konusuydu. Ancak bu medeniyete mensup olursak yola devam ederiz dediler. Işte o medeniyete mensup olmak ne demek, üzerinde önemle durulması gereken âdeta budur.’
Fakat dâhiler daima ileriyi isterler. Farklı insanlar, geleceği farklı görürler.
Tarihi değerlendirirken kayda geçmeyen bazı sesleri de hatırlamak lazım
Uluslar cumhuriyetlerini zor kurarlar ve bu yüzden de kutlarlar.
1914 ilkbaharının bir günü, genç bir Osmanlı zabiti Sofya’nın şık kafelerinden birinde, Sobranye’deki Türk mebuslardan Zümrezade Şakir Bey’le birlikte oturuyordu. Mekân, müzik, servis mükemmeldi. Ansızın içeri giren bir köylü şık giyimli müşterilerin arasındaki boş bir masaya yöneldi, kendine bir yer beğendi ve oturdu. Etraf bu kaba giyimli köylüye yadırgayarak baktı, garsonlar surat astılar ve köylü tarafından çağırıldıklarında oralı olmadılar. Köylü ısrar edince kendisine hizmet edilmeyeceği ve buranın böyle kaba saba kılıklı birine göre yer olmadığı, salonu terk etmesi gerektiği söylendi. Köylü kızmıştı, “ Bulgaristan benim ekip biçtiğimi yiyor, benim silahlarımla korunuyor. Parasını verdikten sonra istediğim yerde otururum ve bana hizmet edersiniz” dedi. Köylünün diretmesi sonucu isteği yerine getirildi.
Genç zabit olayı dikkatle izlemişti. Arkadaşına şöyle dedi: “Şakir günün birinde bizim köylülerimizi de böyle görmek isterim, kendilerinden emin olmalı ve haklarını istemesini bilmeliler.” Bu genç zabit Osmanlı İmparatorluğu’nun Sofya’daki ataşemiliteri Kaymakam (Yarbay) Mustafa Kemal Bey’di.
Şurası unutulmamalıdır ki Osmanlı Imparatorluğu’nda askerlerin yanında çok başarılı bir diplomat grubu faaliyet göstermişti.
Bu arada üzerinde durulması gereken çok önemli bir husus söz konusudur: Osmanlı Imparatorluğu bir millileşme, bir parçalanma sürecine girecek. Tanzimat’ın bunu yavaşlatmaya, durdurmaya çalışan, bu arada cemiyet hayatında yenilikleri de getiren, modern Turkiye’ye bu şekilde adımını atan bir rejim olarak kutlanması gerekiyor.
‘Sürekli Yeni harflerin kabulüyle eski kültürümüz bitti deniliyor. Sanki eski kültürümüzle eskiler çok iyi bağ kurmuşlardı.’
En utanılacak yönümüz ; tarih yaptığımız hâlde tarih öğrenmemek ; tarih yazmamak konusundaki ısrarımız .
Üretmeyen toplumların Siyasal söylemi de ideolojik çizgileri de tutarsız hatta bazen çocukça oluyor.
Lozan mantıki ve onurlu bir uzlaşmadır.
Türk doğmak, Türk olmak bir imtiyazdır. Çünkü Türkiye, bu imtiyazı büyük bir imtihan ve tecrübeyle kazanmış milletlerden, devletlerden biridir.
Cumhuriyet, devamlılıktır. Osmanlı, Türklerin imparatorluğuydu, bu da Türklerin cumhuriyetidir.
Sizce Atatürk’ün başarısındaki en önemli faktör nedir?
‐ En önemli faktör, vazgeçmek bilmeyen iradesidir. Olmalı dediği an, olabilir yok. Olduruyor.
En utanılacak yönümüz; tarih yaptığımız hâlde tarih öğrenmemek, bilimsel yöntemle tarih yazmamak konusundaki ısrarımız.
Hiç şüphesiz ki İsmet Paşa idaresinde göze çarpan en önemli unsur; zihniyet ve anlayış bakımından Atatürk tipi kendine özgü Batıcılığın basitleştirilip sulandırılmışıdır. Dünya şartları bu gibi kültürel reform ve düşünce alanında
radikalizmi törpülediği gibi, bürokrasinin de kalitesi düşmüştü
Cumhuriyet, devamlılıktır. Osmanlı, Türklerin imparatorluğuydu, bu da Türklerin cumhuriyetidir.
Peki Cumhuriyet’le sorun yaşayan iki grup var ki hâlâ
tartışılıyor: Biri İslamcılar, diğeri Kürtler.
Kürtler başından beri, yani I. Cihan Harbi’nin bitiminden beri
zümre zümre, grup grup tepeden aşağıya böyle şeyleri düşünüp özlemini duydular. Kürtlerden gelen tepkinin, Cumhuriyet’le beraber şeriatın kaldırılmasına karşı durmak maksadıyla olduğu söylenir. Ama Şeyh Said İsyanı’nda Kürt-çülük vardı. Şeyh Said’in etrafındaki insanlarda, destekçi ve akıl verenlerinde Kürtçülük vardı. Ama meselâ Dersim Olayları’nda hâkim düşünce Kürtçülük değildi. Dersimliler Alevi’dir. Orada bir grubun itaatsizliği söz konusuydu. İşte Cumhuriyet’in buna karşı tahammülü yoktu.
Halife Abdülmecid yüksek zevke sahip,okuyup yazan bir adam Şaşılacak şey ki Almanca dahi bilir. Türk münevverlerinde olmayan bir vasıftır bu. Zira herkes Alman felsefesini Fransızcadan okurdu. Halife ise iyi ressamlığının yanı sıra Almanca okuyup yazıyordu. Diğer bir deyişle Abdülmecid cahil de, çılgın da değildi
1923 koşullarında halkta cumhuriyetin bir karşılığı var mı,
cumhuriyetin ne olduğunu biliyorlar mı?
Hayır, bilmiyorlar; açıkçası pek anladıkları da söylenemez.
Türk halkı sadece asayişi sever, itaat edeceği otoritenin
düzgünlüğüne bakar. Gerçekten kuvvetli mi ve asıl önemlisi adil
mi, halka refah getirebiliyor mu, buna bakar.
Ben, Fatih Sultan Mehmed’in, Kanuni Sultan Süleyman’ın, I. ve II. Murad’ların oluşturduğu bir hanedandan Padişah da hareme kapanırmış diye bahseden bir adamı ciddiye almam. Çünkü Topkapı Sarayı’nı yaptıran adamlar dört nesil boyunca yataklarında ölmemişlerdi.
Türkler monarşist değildir, hatta bugün monarşist bir partimiz yok ama monarklarını severler. Türklerin büyük bir çoğunluğu ilk dokuz padişahı büyük mareşaller diye sever, Abdülhamid’i de
sever. Monarşiyi sevmeyenleri, onu toptan mahkûm ederek konuşanları pek ciddiye almazlar.
Kimse hayatta büyük sarsıntılar istemez değil mi? Sizin belli bir inancınız, belirli bir düzen ve ahenk anlayışınız var. Kim kolay kolay onu değiştirmeye cesaret edebilir? Bu sebeple cumhuriyet yaygın bir görüş değildi.
Hiç şüphesiz ki İsmet Paşa idaresinde göze çarpan en önemli unsur; zihniyet ve anlayış bakımından Atatürk tipi kendine özgü Batıcılığın basitleştirilip sulandırılmışıdır. Dünya şartları bu gibi kültürel reform ve düşünce alanında
radikalizmi törpülediği gibi, bürokrasinin de kalitesi düşmüştü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir