İmam Gazali kitaplarından İman ve Küfür Çizgisi kitap alıntıları sizlerle…
İman ve Küfür Çizgisi Kitap Alıntıları
Bil ki; ahiret dünyaya çok yakındır.
***
Oysaki iman, Allah Teâlâ’nın kendi fazlından bir ikram ve hediye olarak kullarının kalplerine attığı bir nurdur.
Bu nur bazan tabir edilmeyecek bir derecede kişinin iç âleminde açık bir delil ile doğar. Bazan uykuda bir rüya vasıtası ile olur. Bazan da kişinin dindar bir zatın halini müşahede etmesi, o zat ile sohbet ederek veya meclisinde oturarak onun nurunun kendisine sirayet etmesi ile gerçekleşir.Bazen de bir hal karinesi ile hâsıl olur.
Mesela on ikinci imamı bekleyen Şîa’nın İmâmiyye firkasının, İmam bir mahzende gizlenmiştir ve çıkacağı zamanı beklemektedir” demeleri gibi
Elbette ki bu söz yalan ve çirkin bir sözdür, bâtıl olması da ortadadır. Buna rağmen dine herhangi bir zararı yoktur. Bunun zararı sadece ona inanan ahmak içindir. Zira bu ahmak, her gün imamı karşılamak için şehrin dışına çıkar sonra da evine eli boş olarak geri döner.
Bâtınîlik ya da Bâtınîyye; çeşitli bâtıl dinlerdeki inançları, özellikle de Mecûsîlik’teki inanışları İslâm dinindenmiş gibi göstermeye çalışan fırkadır.
“Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılan zâhirî manası olduğu gibi, bâtinî yani iç manası da vardır” derler ve, “Kur’an’ın bâtınî manası lazımdır, zâhirî manası lâzım değildir diyerek âyetleri buna göre yorumlarlar.
– Bazı insanlar var; kendilerinin marifet ehli olduklarını söylüyor, iyilik ve takva cinsinden salih amelleri terkettikleri bir makama çıktıklarını iddia ediyorlar; bunlar hakkında ne dersiniz? diye sordu.
Hazret şöyle dedi:
– Bu, kendilerinden amellerin düştüğünü söyleyen bir grubun sözüdür. Bana göre bu söz çok büyük bir günahtır. Hırsızlık yapan ve zina eden kimsenin hali, bunu söyleyen kimseden daha iyidir. Şüphesiz Allah Teâlâ’yı tanıyan ârifler, amellerini Allah Teâlâ’dan aldılar, onların içinde amel ederken Allah’a döndüler. Ben bin sene yaşasam, yapmakta olduğum hayır amellerden zerre kadar eksiltmem.
(bk. Kuşeyri, er-Risâle, s. 314; Kelebâzî, et-Taarruf, s. 30).
Mu’tezile’nin usulü, felsefecilerin usulüne yakındır. Ancak Mu’tezile, mazeret uydurarak Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) yalan söylemesini câiz görmezler. Sadece zâhirî nassin zıddına bir delil bulduklarında onu tevil ederler. Felsefeciler ise nassin zâhirini bırakıp yakın veya uzak bir tevile ihtimali olan manalara geçmekle kalmayıp daha da haddi aşarlar.
İmam Gazâlî hazretleri, Allah’ın herhangi bir varlığa benzediğini çağrıştıran “el-Mühimme li’t-Teşbih” (el-ayak,yüz-sûret, iniş-çıkış, oturuş-kalkış gibi) birtakım ifadeleri ihtiva eden âyet ve hadislerde şu yedi aşamalı yolun takip edilmesini önermiştir:
1. Takdis: Allah’ (celle celâluhůj her türlü varlığa benzemekten tenzih etmek.
2. Tasdik: Hz. Peygamber’den (sallallahu aleyhi vesellem) gelen haberleri onun kastettiği manaları ile kabul etmek.
3. el-İtiraf bi’l-acz: Bu gibi konularda Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) muradını anlamaktan aciz olduğunu itiraf etmek.
4. Sükût: Anlamını sorup araştırmamak, derinliklerine dalmamak,bu konularda sorup sual etmenin bid’at olduğunu bilip sükût etmek.
5. İmsak: Söz konusu hadisin lafızlarında arttırma veya eksiltme yoluna giderek herhangi bir tasarrufta bulunmamak.
6. Kef: Bu tür âyet ve hadislerin bâtınî yorumlarından kaçınmak.
7. et-Teslim li ehlihi: Bu konuda marifet ehline teslim olmak, işi onlara bırakmak
(bk. Gazâlî, llcamu’l-Avâm an ilmi’l-Kelâm, s. 128).
Oysaki iman, Allah Teâlâ’nın kendi fazlından bir ikram ve hediye olarak kullarının kalplerine attığı bir nurdur.
Bu nur bazan tabir edilmeyecek bir derecede kişinin iç âleminde açık bir delil ile doğar. Bazan uykuda bir rüya vasıtası ile olur. Bazan da kişinin dindar bir zatın halini müşahede etmesi, o zat ile sohbet ederek veya meclisinde oturarak onun nurunun kendisine sirayet etmesi ile gerçekleşir.Bazen de bir hal karinesi ile hâsıl olur.