Mustafa İslamoğlu kitaplarından İman – İnsanın Saadeti kitap alıntıları sizlerle…
İman – İnsanın Saadeti Kitap Alıntıları
Musa’sını kaybeden her toplumun içinden bir değil bin Samiri çıkar ve onlara ne altın buzağıları İşte Tanrınız. diye allayıp-pullayıp takdim eder.
Yalnız iman ettim demek kuru bir iddiadır. İddialar isbat ister. İman iddiasının isbatı ise kişinin inancı uğruna yaptığı fedakarlıktır.
Allah’ım! İktidarsız imandan, îmansız iktidardan sana sığınırız.
Ellerinden imanı alınan genç nesillerin eline falcılık, üfürükçülük, burç, astroloji bir din olarak verilmeye çalışılıyor.
İman şereftir. Bugün müslümanın en büyük sorunu kimlik bunalımıdır. Bunun farklı tezahürleri olan kişilik erozyonu, şahsiyetsizlik, zillet ve meskenettir.
Ve o gün cennete girenler, o ana kadar içlerinde taşıdıkları kaygı ve hüznün bitişine şahid olarak diyecekler ki:
Bizden hüznü gideren Allah’a hamdolsun. (35/34)
Bizden hüznü gideren Allah’a hamdolsun. (35/34)
İşte o gün kişi kardeşinden kaçar, anasından babasından, eşinden ve oğullarından kaçar. O gün onlardan her kişinin başı sıkışıktır. Yüzler var ki o gün pırıl pırıl, şen-şakrak. Yüzler de vardır o gün toz-toprak, kararmış geceye dönmüş. (80/34-41)
Güneş dürüldüğü zaman, yıldızlar kararıp döküldüğü zaman, dağlar yürütüldüğü zaman, on aylık gebe develer salıverildiği zaman, vahsi hayvanlar bir araya toplandığı zaman, denizler kaynatıldığı zaman, nefisler eşleştiği zaman ve sorulduğu zaman o diri diri toprağa gömülen kıza ‘hangi gü nah yüzünden öldürüldü’ diye, defterler açılıp ya yıldığı zaman, gökyüzü perdesini araladığı zaman, cehennem alevlendirildiği zaman, cennet yaklaştı digi zaman, her can ne hazırlayıp sunduğunu bilir. (81/1-14)
Ahirete iman eden kamil mü’min hayatta bir kez ölür, ahirete inanmayan kafirse her ölümü hatırlayışta ölür.
Ölüm bir bitiş değil bir intikaldir.
Çünkü ölüm bir başka hayatın besmelesidir
Dünya ahiretin habercisi, ahiret dünyanın izdüşümüdür. İnsan adlı bu ölümsüz yolcu birinden diğerine intikal ederek sürdürür sonsuz yolculuğunu.
Kur’an’ın sayfaları kutsallaştırılır hükümleri çiğnenir, Peygamber’in şahsı kutsallaştırılır sünneti çiğnenir. İnsanlar bir şeyi devre dışı bırakmak istiyorlarsa şu iki yöntemden birini seçiyorlar: Ya değerini düşürmek ya da kutsamak.
Peygamber melek olmadığı gibi efsane de değildir. Çünkü efsaneler de örnek alınamazlar
İnsanlar peygambersiz yaşayamazlar. Ya gerçek peygamberlerini ellerinden almayacaksınız, ya da kendilerine düzme koşma cici peygamberler imal edeceksiniz.
İnsanlar dürüst davranmak yerine hileli bir yöntem seçerek hemcinsleri olan ve Allah’ın örnek gösterdiği bir insan örnek ittihaz edinmek yerine hemcinsleri olmayan, dolayısıyla örnek alınması da mümkün olmayan mahiyeti, cinsi familyası aynı
bir nesne (kitap)’yi örnek almaya çalışıyorlar.
bir nesne (kitap)’yi örnek almaya çalışıyorlar.
Bugün ümmetin sorunu kitapsızlık sorunu değil peygambersizlik/onları örnek alamama sorunudur.
Kitapsız peygamberler gelmiştir de peygambersiz kitaplar gelmemiştir.
İnsan olan hiçbir kimse mutlak anlamda adalet ölçüsünü bulamaz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Çünkü insan yaratılıştan hırs, tama, mal sevgisi, üst üste yığma tutkusu gibi zaaflarla maluldür.
Genellikle mealler eşliğinde ve çoğu kez yıllarca süren haftalık seanslar halinde yapılan meal okuma dersleri Kur’an’ı hayata dönüştüreceği yerde insanları meallerle narkozlama seanslarına dönüşmektedir.
Günümüzde bazı cahil insanları peşine takan şarlatanlar onları Siz Kur’an’ı anlayamazsınız, bu büyük bir günahtır, siz yalnızca ilmihal okuyun vs. gibi ipe-sapa gelmez sözlerle aldatarak insanları Kur’an’dan soğutmakta ve kaçındırmaktadır..!
Kur’an’ın hayata aktarılmasının önündeki en büyük engel onun üzerinde düşünmeye ipotek konmasıydı. Kitabın kendisi insanları sürekli düşünmeye, akletmeye davet ettiği halde zayıf ve uydurma, rivayetlerle insanlar bundan alıkonulmaya çalışılmıştı.
Sahabe hayatına koymadığı ayeti kafasına koymuyordu. Bu yüzden İbn Ömer Bakara suresini sekiz yılda öğrenmişti. Çünkü onu ancak sekiz yılda anla yarak hayatına aktarmıştı.
Nebi’nin/Hz. Muhammed’in şahsı kutsallaştırılarak örneklik ettiği hayat çiğnenmiştir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsanlar, Kur’an’ı anlayıp hayata aktarmak yerine onu kutsayıp onunla efsunlanmışlardır.
Doğal çevreyi korumayı imandan bir şube, yaralı hayvanı tedavi etmeyi bir görev, ağaç dikmeyi bir ibadet olarak niteleyen Hz. Muhammed’e düşmanlık besleyenin insanlıktan nasibi yok demektir.
İnsanlıktan nasibi olan, insani erdem ve yüceliklere gıpta eden herkes müslüman olsun olmasın bir insan olarak bu ufuk insanlar olan Peygamberlede hürmet etmek, saygı duymak zorundadır.
Nübüvvet müessesesine ve nebilere düşman olmak insanlığa, erdeme, değişmez insani değerlere, ahlaka, adalete, insanın şeref ve haysiyetine düşman olmak demektir.
Nebiler/Peygamberler yangın kulesinin uykusuz nöbetçileriydiler. Bir ömür gözlerini kırpmadan yangınları topluma haber vermişler, insanlar yanmasın diye gerekirse ateşe gönüllü atlamışlardı.
Nebiler/Peygamberler yangın kulesinin uykusuz nöbetçileriydiler. Bir ömür gözlerini kırpmadan yangınları topluma haber vermişler, insanlar yanmasın diye gerekirse ateşe gönüllü atlamışlardı.
Kişi Allah’ı sevdiği için korkar. O’nun sevmemesinden ve O’nu sevememekten korkar. Yaratıcısının kendisine olan sevgisini yıpratmaktan, o sevgiyi tüketmekten korkar.
Kişinin Allah’tan başkasını sevmesi mümkün. Ne ki Halık’ı mahluk gibi sevemez. Mutlak sevgi yalnızca Allah’adır.
İnsan kendi kendine yeterli bir varlık değildir. Daima varlığını kendinden çok daha üstün bir varlığa muhtaçtır ki o da yaratıcısı ve kemale erdiricisi olan Allah’tır. Bu anlayıs materyalizmin insan anlayışına kökten bir reddiyedir.
Şu iyi bilinmeli ki, insan Allah’ın kulu ve kölesi değil kulu ve halifesidir. Kölenin itaati zorunlu itaat, kulun itaati iradi itaattir.
İnsanı geri plana atan her din ve ideoloji işi daha baştan yanlış ele almış demektir. Birileri ısrarla kitap eksenli bir din anlayışını yaygınlaştırmaya çalışsa da İslâm temelde insan eksenli bir dindir. O yüzden kitaplar insana inmiştir.
Taşın iradesizliği nasıl ki onun kaderinin statikliğinin nedeniyse insanın iradeliliği de onun kaderinin dinamikliğini nedenidir.
İnsanın kaderi ‘seçmek’tir!
Akıllı bir varlık olan insanın kaderiyle, akılsız bir varlık olan hayvanın kaderi, canlı bir varlık olan insanın kaderiyle, cansız bir varlık olan taşın kaderi nasıl aynı olabilir?
Fakirliğe çalışmayla, cehalete ilimle, küfür ve isyana cihadla, hastalığa ilaçla karşı koymak kaderin kaderle önlenmesidir ve bu da gösteriyor ki insanin kaderi ikiden birini seçmektir.
Derdi kader sayıp devayı kader saymayan, düşmeyi kader sayıp kalkmayı kader saymayan, zillet kader sayıp izzeti kader saymayan, zayıflığı kader sayıp güçlülüğü kader saymayan çarpık anlayışa bir reddiyedir Allah Rasulü’nün tavırları..!
İyi ile kötü, çalışkan ile tembel, zalim ile mazlum arasındaki farkı sıfıra indiren bu tip kader anlayışı bazı sufiler eliyle ahlaki açıdan gerçekten tehlikeli ve sorumsuz bir doktrin olan vahdeti vücuda dönüştürüldü.
Hz. Hüseyin’in kesik başı Yezid’e gönderilince Yezid, karısının Bu Allah Rasulü’nün kızı Fatıma’nın oğlunun başı mı? sorusuna şu cevabı verecektir: Evet, Onun için yas tut. Ibn-i Ziyad acele edip ona saldırdı, ALLAH DA HUSEYIN’I ÖLDÜRDÜ.
Allah’ın takdiri, hepinizin kudretiyle hidayete erdirmek biçiminde değil de seçme hakkını size vermek, size irade hürriyeti tanımak biçiminde gerçekleşti. Artık sizin yani insanoğlunun kaderiydi seçmek.
Nasıl Allah’ın vahdaniyyetini inkara kalkışan antik müşrikler Hz. İbrahim’in hanif dinini tahrif ve tahrip ettilerse Allah’ın rabbaniyyetini inkara kalkışan çağdaş müşrikler de Hz. Muhammed’in hanif dinini tahrif ve tahribe yeltenmişlerdir.
Rabb’i olan neye muhtaç olurdu? Rabb’i olmayanın nesi olurdu?
Rabb olabilmek muazzam birşeydi ve Allah’tan başkası gerçek anlamda mutlak bir Rabb olamazdı.
Hz. Ali’nin dediği gibi, İslâm teslimdir .
Yalnız iman ettim demek kuru bir iddiadır. iddialar isbat ister. İman iddiasının isbatı ise kişinin inancı uğruna yaptığı fedakarlıktır.
Maksadından yalıtılmış, ruhundan tecrid edilmiş bir kurala/şeriata sarılmak, sevgiliyi öldürüp ölü cesedine sarılmak gibi birşeydir.
Yazıklar olsun sana yazıklar olsun, sonra yine yazıklar olsun sana yazıklar olsun: İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor? (75/34-36)
İnsan şeytanlaşınca nasıl İblis’i sollayacağının en dehşet örneklerini çağımızda açıkça görüyoruz.
Çağın lezzete ve şehvete dayalı akidesi ve bu imansız akidenin ibadethanelerine dönüşen bankalar, stadlar, diskolar, borsalar, anıtlar, anıt-mezarlar’ın işlev açısından Samiri’nin altın buzağısından ne farkı var?
Allah’sız bir dünyada faziletli olmak, kurallı yaşamak, dürüst davranmak, yani özetle ahlaklı olmak enayilik değil de nedir?
Varlığın bilme ne hacet kürre-i alem ile
Yeter isbatına halk ettiği bir zerre bile.
Yeter isbatına halk ettiği bir zerre bile.
Mutlak varlığı inkar, sadece fıkhın ve dinin değil gerçekte tıbbın konusudur. Çünkü Allah’ın varlığı hakkında kuşkuya düşmek ciddi bir ruhsal hastalık türüdür ve klinik vak’a olarak ele alınmalıdır. Hatta olay ilahiyattan çok psiko-patolojinin konusudur.
Şimdi sormak gerek: Allah’sız bir dünyayı isteyen kimlerdir?
Zalimlerdir.Namussuzlardır.Ahlaksızlardır.Soygunculardır Kısaca suçlulardır
Zalimlerdir.Namussuzlardır.Ahlaksızlardır.Soygunculardır Kısaca suçlulardır
Bir canlı bir cansızı, akılsız ve ruhsuzu icad edebilir belki, ancak madde gibi cansız, akılsız ve ruhsuz bir şey nasıl insan gibi muazzam bir varlığı ortaya çıkarır?
Halbuki insan eğer kendisine bir ilah arayacaksa bu ilahda aranacak ilk özellik yaratıcılık olmalı değil miydi?
Hayvanlar iman etmezler. Çünkü akıl ve kalpleri yok. Evet onların da beyni ve yüreği var. Fakat akıl ve kalpleri yok, onun için îman etmez hayvanlar.
İnsan, insan olma özelliğini iman etme özelliği dolayısıyla kazanmıştır. Çünkü akıl ve kalp sahibidir.
Mahlukatın en şereflisi olan insanın kendisine kul olacağı tek varlık mevcudatın en şereflisi olan Allah’tır.
Yüreğini, seni yaratan, yaşatan, doyuran, varlı gini kendisine muhtaç olduğun, üzerinde hakkı bu lunan, varlıkların en değerlisi olan birine vermek dururken; değil O’nun denginde belki senin kadar dahi şerefli olmayan, senin geçmişini ve geleceğini elinde tutmayan, seni yüceltmeyip belki alçaltan bir şeye vermek.
Herkesin amel kuşu boynuna dolanmıştır. Her can ölecek ve yaptıklarının karşılığını bir bir görecektir.
Parayi put, bankayı mabed edinen kapitalist sistemin geldiği son nokta ise insanların cebinden paranın çalınması demek olan enflasyondu ve bu devlet hırsızlığı şirkin ekonomik alandaki şubesi olarak fertlerin alınterine şerik (ortak) olup, müslüman kitleyi ekonomik alanda ikinci kez vuruyordu.
İşin acı yanı, İslâm ümmeti tarihinin en kanlı, en zilletli, en trajik günlerini yaşarken, Yahudi ve Hristiyan ümmetleri iki bin yıllık düşmanlığı bir yana bırakarak el ele verip tekrar ümmet olma sürecini başlatıyorlardı.
Tevhid akidesinin düşmanı beşeri sistemler önce ümmet fertlerini birbirine bağlayan bağlanı kopardılar. Bunlar dil, tarih, kültür hepsinden öte din. Bu bağlar koparılınca ümmet çil yavrusu gibi dağıldı.
O Allah, Nuh’un, Musa’nin, İbrahim’in ve Muhammed’in Rabbi olduğu kadar, Nemrud’un, Firavun’un, Ebu Cehil’in ve onların çağımızdaki uzantılarının da Rabb’idir
O Allah, Allah’sızların, kitapsızların, peygambersizle rin sekularistlerin ve ateistlerin de Rabbidir.
Mü’minin toprakla, dünyayla, evrenle anlaşması var. Çünkü hem evrenin, hem insanın Allah’a verilmiş sözleri var. İnsan evrenle elele vererek ahdini/kullugunu yerine getirecek, onu tahrip ederek değil
Batının en yeni maskaralıklarından biri olan çevrecilik gözbağcılığı icad edilmeden yüzyıllar önce Müslümanlar çevreyi ve doğayı bir İlahi emanet bilmiş, dinleri bu emanetin korunmasını onlara imandan bir şube olarak öğretmişti.
Çağdaş insanın tepe tepe kullandığı ve ardından dönüp hoyratça tahrip ettiği tabiata, tevhidin öğretmeni bir yüce Peygamberin nasıl baktığını çok güzel ele veriyor:
Biz Allah Rasulü’yle birlikteyken ansızın yağmura tutulduk. Rasulullah elbisesini yağmura tutarak ona damlaların isabet etmesini sağladı. De dik ki: ‘Ey Allah’ın Rasulü niçin böyle yapıyorsun? Soyle cevapladı: ‘Kuskusuz onun Rabb’iyle ahdi benden daha yenidir.
Biz Allah Rasulü’yle birlikteyken ansızın yağmura tutulduk. Rasulullah elbisesini yağmura tutarak ona damlaların isabet etmesini sağladı. De dik ki: ‘Ey Allah’ın Rasulü niçin böyle yapıyorsun? Soyle cevapladı: ‘Kuskusuz onun Rabb’iyle ahdi benden daha yenidir.
Mezheplerini Din edinenler yüzünden 1200 yıldır müslümanlar birbirlerini öldürüyor! Birbirlerini tekfir ediyorlar! Ben ne Şiiyim ne de Sünni! Müslümanım Elhamdulillah..
Ahlaklı insan için, müslüman değil de bir japon örnek gösteriliyorsa herkesin müslümanlığını sorgulaması gerekir.