İmam Gazali kitaplarından İmam-ı Gazali’den Yönetim Sırları kitap alıntıları sizlerle…
İmam-ı Gazali’den Yönetim Sırları Kitap Alıntıları
İlmin süsü doğruluk, cömertliğin süsü güler yüzlülük, cesaretin süsü ise affetmektir
Bilmiş ol ki, kadının dindar ve örtülü oluşu, Yüce Allah tarafından kuluna sunulmuş nimetlerindendir. İffet sahibi bir kadından, kişinin kötü bir beklenti içinde olması mümkün değildir.
İki şeyin insanda birleşmesi mümkün değildir. Akıl ve cesaret.
İnsan alim olur da akıl sahibi olmazsa, değer ve rütbesini kaybeder.
Sen bilmelisin ki, çalışkan ve gayretli olmak, geç de olsa, günün birinde sahibini maksadına ulaştırır.
yüce Mevla Musa’yı, Firavun’a gönderirken şöyle buyurdu: Ona yumuşak söz söyleyin. Şayet Yüce Mevla peygambere düşmanı için yumuşak söz kullanmasını emrediyorsa, insanların bu gerekliliğe uyması şarttır.
Sultanın devamlı olarak satranç ve tavla gibi oyunlarla uğraşmayı gerekmez. İçki içmek, top oynamak, tenis ve ava çıkmak gibi şeylerle ağırlıklı olarak vakit geçirmesi de uygun düşmez. Zira bunu alışkanlık haline getirdiği takdirde, halkın işleri ile ilgilenemez. Bilindiği üzere her şeyin bir zamanı vardır. Zamanı geçince kar zarara dönüşür.
Bilindiği gibi, ahiretin bir hazinesi olduğu gibi, dünyanın da bir hazinesi vardır; dünyanın hazinesi ve serveti, iyi nam ve iyi eser bırakmaktır. Ahiretin hazinesi ise Salih amel ve bolca sevap kazanmaktır.
herkes yaptığı ile anılacaktır.
Resulullah’tan alınan bir hadiste şöyle buyurmaktadır. Her çoban sürüsünden sorumlu olduğu gibi, her insan da halkından dolayı sorgulanacaktır. işte mesele bundan ibarettir.
Yüce Allah’ın nezdinde öyle bir görevli vardır ki, ismi; Azrail’dir. Hiç kimse onun hücumundan ve sarsmasından kurtulamaz. Her melikin görevlileri kendilerine verilecek altın, gümüş, yiyecekle ikna edilebilirler. Fakat bu görevli, ruh almaktan başka şeyle durdurulamaz. Sultanın tüm görevlileri nezdinde torpil geçerli olabilir, fakat bunun yanında hiçbir kimsenin sözü geçmez. Tüm görevliler görevlerinin gereğini erteleyebilirler fakat bu görevli bir anlık nefes için dahi olsun fırsat vermez.
Ey sultan, bilmiş ol ki, dünyadaki rahat ve huzur çok az günleri kapsar, çoğunluğu hoş olmayıp eziyet ve sıkıntılarla dopdoludur. Bu azıcık rahata kavuşmak, daim ve kalıcı ahiret hayatının yok olmasına ve nihayetsiz ve ebedi olan mülkün kaybedilmesine yol açmaktadır.
Şu halde akıllı kimse için bu yok sayılacak kadar az olan dünya hayatında, sabretmek en uygun yol olur; ta ki sonuçta nihayetsiz ve ebedi bir rahata kavuşabilsin.
Sen lüks elbise giyip, lezzetli yemekler yemek suretiyle, nefsini şehevi arzu peşinde koşmaya alıştırma. Sen her hususta kanaati kullan. Kanaatsiz adalet olmaz.
Öfke galip gelirken, kişinin her hususta affa eğilimli olması lazım. Hoşgörülü ve affedici olması kaçınılmazdır. Sen bunu alışkanlık edindiğinde enbiya ve evliyaya benzemiş olursun. Öfkenin gereğini yapmayı adet edindiğinde ise yırtıcı hayvanlara benzemiş olursun.
Ey sultan, bilmiş ol ki, açıkça belirlendiği üzere, adaletin görünmesi, aklın olgunluğu ile ilgilidir. Aklın olgunluğu ise, eşyaları oldukları gibi görmektir. Dolayısıyla, iç yüzlerinin mahiyetini algılayıp dış görünüşüne aldanmamalıdır. Örneğin sen dünya uğruna zulmediyorsan, dünyadan maksadının ne olduğuna bakman gerekir. Şayet dünyayı elde etmekteki gayen lezzetli yemek ise, bilmelisin ki bu yaklaşımın, zahiren insani bir yönü bulunsa bile, gerçekte hayvani bir istektir. Çünkü yemeğe fazlasıyla istekli olmak hayvanların yapısından gelmektedir.
Ömer bn Abdulaziz, bir gün Ebu Hazm denen zattan, kendisine öğüt vermesini ister. O da cevaben der ki: Sen uyuduğunda ölümü başının altına koy. Ölümün geleceği anda meşgul olmayı arzu ettiğin şeye devam et. Ölümün geleceği sırada, uzak kalmak istediğin şeyden uzak dur. Zira ölüm sana yakındır, her an sana gelebilir.
Bazı büyük insanlar der ki: Yeryüzünde hükümran olanın gökyüzünde hükümran olana karşı yakarışına bir bakın.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Rivayete göre, Ömer bin Hattan (r.a.) bir cenaze merasimine katılır, adamın birinin çıkıp namazını kıldırdığını görür. Meyyit defnedildiğinde bu adam elini mezarın üzerine koyarak der ki: Ey Rabbim, şayet onu azaba çarptırırsan bu senin hakkındır. Zira o sana asi olmuştur. Şayet ona merhamet edecek olursan, o senin rahmetine muhtaçtır. Ey meyyit ne mutlu sana, ancak şayet sen bir yetkili, kahin, katip veya asayişçi veya tahaildar değilsen. Bunları söyledikten sonra o şahıs gözlerden kayboldu. Ömer (r.a.) aranmasını emreder; fakat bulunamaz. Bunun üzerine Ömer: Bu zat Hızır (A.s.) idi.
Ömer bin Abdülaziz (r. a.) Ebu Hazım’dan bir ögüt isteyince ; o şöyle demiştir : Uyuduğun zaman ölümü başının altına koy. Hangi işi yaparken ölmek istiyorsan o işi yapmaya koyul! Yaparken ölümün sana gelmesini istemediğin şeyleri terk et. Şunu bil ki, ölüm sana yapmak istediklerinde daha yakındır ; onlara ulaşamadan ölürsün.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Akıllı insanların nazarında ölüm ile yok olan hiçbir nimetin değeri ve kıymeti yoktur.
Akıl, insanın bir sıkıntıya düştüğü zaman ondan nasıl güzellikle kurtulurum diye gayret etmesi değildir; gerçek akıl, kurtuluş arayacağı bir tehlike ve sıkıntıya düşmemektir.
Gücün yettiği müddetçe, sakın zulmetme kimseye,
Zulmün sonu günahtır, azap gelir neticede.
Sen uyursun lakin zulmettiğin mazlum uyumaz,
İnan, onun duasına hiçbir engel bulunmaz.
Cahiliye zamanında kafirler evlenme şartları arasında asalet, nesep/soy, ev ve araba ararlardı. Yahudiler ve Hristiyanlar güzellik ve zerafeti tercih ederlerdi. Hz. Peygamber ( s.a.v ) devrinde din ve takva üstünlüğü aranırdı. Zamanımızda ise insanlarının tercihi mal ve mülkü olmuştur.
Ebu’l Kasım şöyle der:
“ Dünyanın fitnesi şu insanlardan doğar:
“Her duyduğu haberi yayanlar, her habere kulak kabartanlar ve haberlerle yüzyüze gelenler. Bu üç grup, pişmanlıktan kurtulmaz.”
İnsanlar dört kısımdır:
1- Bilir, bilgili olduğunu da bilir. İşte bu âlimdir; ona uyunuz.
2- Bilir, bilgili olduğunu bilmez. Bu unutkandır; ona hatırlatınız.
3- Bilmez, bilgisi olmadığını da bilir. İşte bu yol gösterilmeye muhtaçtır; ona öğretin.
4- Bilmez, bilgisi olmadığını da bilmez, bilgili gibi hareket eder; bu cahildir; bundan sakının.
Ömer b. Abdülaziz bir gece, kandil ışığında halkının meselelerini tasnif ettiği defterini incelerken, küçük oğlu yanına geldi; ev ile ilgili meseleleri anlatmaya başladı.
Ömer b. Abdülaziz oğluna:
“ Kandili söndür sonra konuş; çünkü bu yağ müslümanların hazinesine aittir; onu başka işlerde kullanmak caiz değildir” dedi.
erkeğin kalbi, az-çok demez her iltifata bağlanır.
Şayet ebdallerden (Allah’ın seçkin kullarından) olmak istersen ahlakını küçük çocukların ahlakına çevir.
Beş şey, beş şeye doymaz: Göz bakmaya, kadın erkeğe, kulak habere, ateş oduna, alim ilime.
Bir sultana en fazla zarar veren ve halkını ifsat eden şey, sultanın huzuruna girmenin çok zor olması, arada pek çok kapıcı bulunması ve bu kapıcıların halka sert davranmasıdır.
Ey Ebu Yahya! Zaman nasıldır? diye sordu; Ahnef: Zaman sensin; sen iyi olursan zaman da iyi olur; sen kötü olursan, zaman da kötü olur.
Ömer b. Abdülaziz bir gece, kandil ışığında halkının meselelerini tasnif ettiği defterini incelerken, küçük oğlu yanına geldi; ev ile ilgili meseleleri anlatmaya başladı.
Ömer b. Abdülaziz oğluna:
Kandili söndür, sonra konuş; çünkü bu yağ, müslümanların hazinesine aitti; onu başka işlerde kullanmak caiz değildir dedi.
Kişinin öldükten sonra hayırla hatırlanması, onun dünyadaki ikinci yaşamıdır.
Dünyanın peşinden koşanın durumu, denizden su içen kimseye benzer; o ne kadar çok içse o kadar susar ve harareti artar. Bu kişi ölene kadar içer, fakat susuzluğu gitmeden kendisi helak olur gider.
Birisi senin hakkında konuşur da doğruları söylerse, Allah’a şükret. Eğer senin hakkında yalan konuşursa, daha fazla şükret; çünkü onun iyilikleri sana yazılacaktır demiştir.
Başkasının dünyası için, dinini ve ahiretini satan kimseden daha fazla aldanan yoktur. İnsanların çoğu, şehvetlerine hizmet ederler. Gerçekten insanlar, şehvetlerine ve nefislerinin kötü arzularına ulaşmak için gizli yoldan bir çok hilelere başvururlar. Devlet işlerinde görevli memurlar da böyledir. Onlar bir takım dünyevî nazlarına ulaşmak için, vali ve idareciyi aldatırlar, zulüm ve haksızlık olan işleri ona güzel gösterirler, böylece hedeflerine ulaşmak için onları ateşe atarlar. Elde edeceği birkaç kuruş için seni ve kendisini ateşe atan kimseden daha kötü hangi düşman olabilir?
Uyuduğun zaman ölümü başının altına koy. Hangi işi yaparken ölmek hoşuna giderse onu yapmaya koyul! İçinde iken ölümün sana gelmesini istemediğin şeyleri terk et. Şunu bil ki, çok kez, ölüm sana yapmak istediklerinden daha yakındır; onlara ulaşamadan ölürsün.
Hârûn Reşîd ona: Sen zahid olan Şakîk değil misin? diye sordu. Şakîk-i Belhî: Ben Şakîk’im ama zahid değilim dedi.
Harun Reşîd:
Bana tavsiyelerde bulun deyince; Şakîk-i Belhî:
Allah seni Müslümanların başına halife yaparak Ebu Bekr-i Sıddık’ın (r.a) makamına oturtmuştur. Bunun için senden, onun doğruluğu gibi doğruluk ister. Sana Ömer Faruk’un (r.a) makamını vermiştir; senden, onun gibi hak ile bâtıl arasını ayırmanı ister. Sana Hz. Osman Zinnureyn’in (r.a) makamını vermiştir; senden, onda olduğu gibi haya ve cömertlik bekler. Sana Hz. Ali’nin (r.a) konumunu vermiştir; senden, onda olduğu gibi ilim ve adalet bekler.
Hârûn Reşîd biraz daha tavsiyede bulunmasını istedi; Şakîk şunları söyledi:
Bil ki! Allah’ın (c.c) Cehennem diye bilinen bir yurdu vardır. Seni oraya kapıcı yapmış ve sana üç şey vermiştir.
1- Beytülmal (Devlet hazinesi),
2- Kırbaç,
3- Kılıç.
Sana bu üç şeyle insanların cehenneme girmelerine engel olman için emretmiştir. Muhtaç birisi geldiği zaman onun ihtiyacını hazineden gider.
Allah’ın emrine muhalefet edeni kırbacınla edeblendir. Biri haksız yere başkasını öldürürse, velisinin izni ile sen de onu kılıçla öldür. Allah’ın (c.c) emrettiklerini yapmazsan, Cehennem’e gidenlerin öncüsü sen olursun.
Harun: Biraz daha tavsiyede bulun dedi; Şakîk, şöyle devam etti:
Sizin durumunuz, kaynaktan akan pınara, alimler ise suculara benzer.
Suyun kaynağı temiz olursa, sucuların pisliği ona zarar vermez. Suyun kaynağı pis olursa sucuların temizliği de ona fayda vermez.
geceleri bekçilerle beraber dolaşırdı ve şöyle derdi: Su kenarının yanında unutulan zayıf, çelimsiz bir keçinin hesabının benden sorulacağından korkarım.
Yerdeki hâkim, gökteki hâkimle (Yüce Allah ile) karşılaştığında vay hâline! Yalnız; halkına adil davranan, hak ile hükmeden, nefsine uymayan, akrabalarına meyletmeyen, korkudan veya (dünya servetine olan) aç gözlülüğünden dolayı hüküm değiştirmeyen, Allah’ın (c.c) kitabını ayna kabul edip, gözünü ondan ayırmayan ve onda olan ile amel eden hâkim bunun dışındadır.
Sizden sonra öyle günler gelecek ki doğunun ve batının kapıları önünüze açılacak ve oranın nimetleri sizin elinize kadar ulaşacak; takvaya devam eden ve emaneti koruyanların dışında, oralarda çalışan (vali, memur, işçi vs.) herkes cehenneme girecektir.
Allah’ın laneti iki kişi arasında haksız olarak hüküm verenin üzerine olsun.
1- İlmi olmayanın, dünyada ve ahirette izzeti olmaz.
2- Sabrı olmayanın, dininde selamet olmaz.
3- İlmi olmayanın, ameli fayda vermez.
4- Takvası olmayanın, Allah (c.c) katında değeri olmaz.
5- Cömert olmayanın, malından nasibi olmaz.
6- İtaati olmayanın, Allah (c.c) yanında kendini savunacak bir delil ve sebebi olmaz.
Kalbine herhangi bir şeyin sevgisini ve nefretini sokma; çünkü kalbin özelliği, isminden de anlaşılacağı gibi; her yöne kolayca çevrilir.
Dünya adalet ile mamur olur; zulüm ile harabeye döner.
Yetkilinin en mutlusu, tebaası onun sayesinde refah içinde yaşayandır.
En kötü yönetici de tebaası ondan dolayı sıkıntı içinde olandır.
Şu dört şeyi yanından ayırmaman gerekir: Akıl, adalet, sabır ve haya.
Sabahı kıyamet olacak geceyi unutma.
İnsanın ilk durağı anne karnı, ikincisi ise kabir çukurudur.
Aslın bir cevher gibi saf olsa;
Sende Yakub’un oğlu Yusuf’un güzelliği bulunsa,
Aklını güzel kullanmazsan insanlar arasında,
Ayıplanır, kınanırsın, her ne durumda olsan da.
Akıl insanı düştüğü bir zorluktan çıkarmak için değil, bilakis o çukura düşürmemek için vardır.
Akıl, imanın evveli, ortası ve sonudur.
Şayet Allah(c.c.) sizle beraberse, daha kimden korkuyorsunuz? Eğer O sizle beraber değilse kime sığınacaksınız?
Akıllı insanların nazarında , ölüm ile yok olan hiçbir nimetin değeri ve kıymeti yoktur.
Dünya, cahil kimseyi aldatmak için dışını süsler; fakat kötülük ve çirkinlikleri(içinde) gizler
Üç şey belâların büyüklerindendir;
1.Az kazançla birlikte aile fertlerinin çoğunluğu
2.Kötü komşu
3.Namus ve ağırbaşlılığı olmayan eş.
İsa (a.s) zamanında üç kimse yolculuk yapıyorlardı, yolda bir hazine buldular; hazineyi paylaşmadan önce: Acıktık, aramızdan biri gitsin de bize yiyecek alsın! dediler. İçlerinden birisi yiyecek bir şeyler almak için şehre gitti. Yolda giderken, kendi kendine:
Ben en iyisi getireceğim yemeğin içine zehir koyup arkadaşlarımı zehirleyeyim; altınlar da bana kalsın diye düşündü. Aynen düşündüğü gibi de yaptı, yemeği zehirledi. Diğer ikisi de kendi aralarında: Arkadaşımız gelince onu öldürelim; hazineyi de aramızda paylaşırız diye kararlaştırdılar. Yemeği getiren adam arkadaşları tarafından öldürüldü. Diğer ikisi de yemeği yiyip öldüler. Oradan geçmekte olan İsa(a.s) havarilerine:
İşte bu dünyadır! Bakın nasıl peşine düşenleri öldürdü ve kendisi geride kaldı. Vay, dünyalık için, dünyanın peşine düşenlerin haline! dedi.
Ey Sultan ! Şunu biliniz ki ; sizler yoktan yaratılmış bir varlıksınız. Sizin bir yaratanınız var. O, bütün alemin ve içindeki varlıkların yaratıcısıdır.
Mazlumların bedduasından sakının. Kendisine yapılan zulme karşı gözyaşlarından başka yardımcısı olmayan kimseden korkun. Mazlumun bedduası ile Allah arasında perde yoktur. Onun bedduası makbuldür.
Kelâmın güzeli; sözü az, delili kuvvetli, manası çok ve dinleyeni usandırmayanıdır
Sultanın bir günlük adaleti , Allah’a karşı yapacağı yetmiş yıllık nafile ibadetinden daha üstündür.
Her insan yaptığı ile hatırlanır.
Çünkü siz şu beş şeyi kaybettiniz: Samimi alimi, uyumlu arkadaşı, devamlı gayreti, helal kazancı ve ibadete ayrılmış müsait zamanı.
Tarihte öyle zamanlar olmuştur ki, bir insan çıkıp bütün insanları emniyet içinde sevk ve idare etmiş, omuzunda taşıdığı bir kamçısı ile onları kendisine bağlamıştır. Bu zat, Ömer b. Hattab’dır. (r.a)
İnsanlar liderlerinin dini (gidişat ve ahlakı) üzerinedir.
Ömer bin Abdulaziz, Ebu Hazım’dan bir öğüt isteyince; o şöyle demiştir:
Uyuduğun zaman ölümü başının altına koy. Hangi işi yaparken ölmek hoşuna giderse onu yapmaya koyul! İçinde iken ölümün sana gelmesini istemediğin şeyleri terk et. Şunu bil ki, çok kez, ölüm sana yapmak istediklerinden daha yakındır; onlara ulaşamadan ölürsün.
İnsanların en kötüsü; sahip olduğu mülkü ile aldanan ve şu dünyada nasıl yaşanması gerektiğini bilmeyendir. O dünyayı yorgunluk içinde geçirmiş; ahiretinde ise elinde ebedi bir pişmanlık ve azap kalmıştır.
Kalemden daha faziletli bir şey yoktur; çünkü geçmişi hatırlamak ve önceki dönemlerden haberdar olmak ancak kalem ile mümkündür.
Herkes, olduğu hâl üzerine yönetilir.
Kapılırsan bir gün mal hırsına ;
Yetmez sana bütün mülküyle dünya.
Kelamın güzeli; sözü az, delili kuvvetli, manası çok ve dinleyeni usandırmayandır
Yöneticiler de Bulunması Gereken Nitelikler
1-Akıl
2-Bilgi
3-Keskin zekâ
4-Seri Kavrayış
5-Cesaret ve Atılganlık
6-Güzel Ahlâk
7-Liderlik Liyâkatı
8-Tahammül
9-Öngörülü ve Tedbirli Olmak
10-Halka Sevgi Beslemek
“On kişiye yönetici olarak atanan kimse, eğer aralarında adaletli olmazsa, kıyamet günü elleri boynuna bağlı olarak getirilir. Eğer yönetiminde iyi olmuşsa elleri çözülür, kötü ise bağları fazlalaştırılır”
Vefası az, belası bol bir dünya