İçeriğe geç

İliada Kitap Alıntıları – Homeros

Homeros kitaplarından İliada kitap alıntıları sizlerle…

İliada Kitap Alıntıları

Tanrılar dinlerler, Tanrıları dinleyeni.
Bir yığın Troyalıyla bir yığın Akhalı o gün
Serilmişlerdi tozun toprağın içine,
İşte böyle sırt sırta, yan yana.
Değil mi ki Troyalılar çiğnediler antlarını,
Değil mi ki sözlerini ilk onlar tutmadılar,
Bundan böyle onlara ölümler, acılar var.
Sen toza toprağa bulandığın zaman
göreceksin, hiçbir işe yaramayacak
ne yüzünün, ne saçının güzelliği..
Her bir ordu, başta komutanları, sıra oldu.
Troyalılar yürüdüler kuşlar gibi, çığlık çığlığa,
Turnalar göklere yükselir de hani,
Kasırgadan, sağanak sağanak yağmurdan kaçıp
Okeanos akıntılarına doğru bağıra çağıra uçarlarsa nasıl
Pygme cücelerine korkunç bir savaş, ölüm,
Yokluk getirecek şafak vakti.
Amphimakhos, kız gibi, altınlarla süslenip gelmiş savaşa.
Altınlar o çılgından uzaklaştıramaz ölümü,
Aiakos’un çevik ayaklı torunu ırmak başında ezecek onu.
Altınları da koca yiğit Akhilleus alacak.
Şu dünyada soluk alan, yürüyen yaratıklar arasında insandan daha acınacak bir yaratık yok.
Haydi Akhilleus, yen ulu yüreğini,
taş yürekli olmak yakışmaz sana,
tanrıların bile yumuşadığı bir saat var,
oysa güçte, erdemde, ünde senden üstündürler.
Armağanlarının değeri yok gözümde kıl kadar.
Elindeki malın, ilerde kazanacaklarının
verse on katını, yirmi katını,
Orkhomenos’a Thebai’a akan malları verse,
verse her evi hazinelerle dolu,
her kapısından atlı arabalı iki yüz er geçen
yüz kapılı Mısır ilini,
armağanlar verse kum taneleri gibi çok,
yüreğimi kandıramaz benim o,
ödemeden bana ettiklerini.
Tohum ekmeden, iz bırakmadan ölmemeli!
Gökyüzünün tam ortasına gelince gün
bir altın terazi kurdu baba tanrı,
bir kefeye Troyalıların kara ölümünü koydu,
bir kefeye Akhaların kara ölümünü.
Ortasından tuttu kaldırdı teraziyi,
ağır bastı Akhaların ölüm günü
şöyle desin Akhalarla Troyalılar:
Yürek yakan kinle dövüştüler ama
yine de dostça anlaşıp ayrıldılar.
Böyle dedi o, oradakiler kalakaldılar öylece,
utandılar, hayır diyemediler,
korktular, evet diyemediler.
Zavallı karım benim üzme canını,
günüm gelmeden kimse Hades’e atamaz beni,
ama doğduğu günden bu yana
hiçbir insan kaçamaz kaderinden,
ister korkak olsun, ister yürekli.
Köleliğe sürüklenirken çığlığını duymaktansa
dağlar gibi toprak örtsün beni daha iyi.
Akhalar üstüne saldırıp öldürecekler seni.
Sensiz kalmaktansa toprak yutsun beni daha iyi.
Benim senden başka dayanağım yok,
alıp götürdüğü zaman ölüm seni
yalnız acılar kalacak bana.
Bu zorbalıklara kızmıyor musun Zeus baba,
biz tanrılar, en dayanılmaz acıları
hep de birbirimizden çekeriz,
insanların gönlü olsun diye.
Tanrı üstünlüğü kimine savaşta verir, kimine oyunda, çalgı çalmada kimine türkü söyle ede, kimininde göğsünün üstüne bir düşünme gücü koyar, çok adam yararlanır ondan, bu güçle kurtarır birçok insanı, en çok da kendi bilir değerini bunun
Bir yığın Troyalıyla bir yığın Akhalı o gün
Serilmişlerdi tozun toprağın içine,
İşte böyle sırt sırta, yan yana.
Öfkeden içim içime sığmıyor, ama
neyleyim ki sözünüzden çıkamam.
“Erkek olun dostlar, erkek olun,
bırakmayın karşı koyma gücünüzü,
çetin savaşlarda birbirinizi utandırın,
utanan insanlarda sağ kalanlar ölülerden çoktur,
kaçanlarınsa ne karşı koyma gücü kalır, ne ünü.”
Ama Diomedes de can alan kargısıyla
kovalıyordu Kıbrıslı tanrıça Aphrodite’yi;
biliyordu, güçsüz bir tanrıçaydı o,
insan savaşlarını yönetenlerden değildi,
ne Athene’ydi ne de iller yıkan Enyo.
“Yanlışın var, vuramadın beni,
ama iş bununla bitecek sanma,
biriniz yere düşmeden bırakmam sizi,
bırakmam, kızgın Ares’i kanla doyurmadan.”
Kaçmaktan falan söz etme bana,
sanma dinlerim seni.
Savaşta gerilemek, sinmek ne demek,
gücüm varken arabaya binip de ne yapayım,
böyle çıkacağım ben onların karşısına,
Pallas Athene istemez kaçmamı.
Ama yalnız kötü bağıştan pay alırsa bir adam,
yoksul olur, hor görülür,
zorlu açlıkla sürünür tanrısal toprak üstünde,
tanrılar, insanlar dönüp de bakmaz yüzüne.
İki tane küp durur Zeus’un eşiğinde,
biri kötü, biri iyi bağışlarla dolu.
Zeus karıştırır bunları, sunar ölümlülere,
iyisinden de, kötüsünden de pay alır insanoğlu.
Tanrısal Akhilleus doya doya ağladı,
ağlama isteği birden kesildi yüreğinde, gövdesinde
Bir gün sevdiğini yitirebilir insan,
yitirebilir kardeşinden, oğlundan yakın birini,
ağlar sızlar, sonra taş basar bağrına.
Acıya dayanan bir yürek verdi Moiralar insanlara.
Kimi daha az değerli atlar sürse de,
çıkarını düşünür, gözden kaçırmaz sınırı,
dönüp geçer sınırın dibinden,
sıkı tutmak gerektiğini hiç unutmaz
sığır derisinden kayışlarla atlarını, önde gideni gözleyip durur kazasız belasız.
Kafadır oduncuyu oduncu yapan, gücü değil.
Dili oynaktır insanoğlunun, söz tarlasında otlar durur, ne söylersen onu alırsın geri.
Tanrılarda, insanlarda yok olsun o kavga, aklı başında adamı bile çelen o öfke, bir bal damlası gibi akar insanın içine, sarar göğsünü duman gibi.
Uyuşuk göremezsin tanrısal Agamemnon’u sen şu sıra,
sinmiş göremezsin, dövüşmeye isteksiz göremezsin.
Kendini ün getiren savaşa bak nasıl atacak.
“Troyalılar, Dardanoslular, yardımcıları, dinleyin beni,
görünüşte Ares’in sevdiği Menelaos’ta zafer,
haydi verin Argoslu Helene’yle bütün malı,
üstelik öyle bir karşılık ödeyin ki
gelecekteki insanlar arasında anılsın dursun.”
“Buraya gel Aleksandros eve çağırıyor seni,
yatak odasında, köşeleri yuvarlak döşeğinde yatıyor,
rubaları yepyeni, güzelliği bir içim su.
İnanmazsın bir yiğitle dövüştüğüne.
Sanki eğlenceye, oyuna gitmeye hazır,
ya da eğlenceyi, oyunu bırakmış, dinleniyor gibi.”
Atreusoğlu Menelaos bağırdı Zeus babaya,
fırladı kargısıyla ileri, yakardı:
“Zeus baba, hiç yoktan başıma bela getiren bu adamdan,
tanrısal Aleksandros’tan öcümü alayım, bırak,
koy, elimin altına ezeyim onu,
kendisini dostça konuklayana kötülük edemesin
bundan böyle doğacak insanlar arasında hiç kimse.”
Kulede böyle oturuyordu Troyalı ulular.
Helene’nin görünce çıktığını kuleye
şu kanatlı sözleri söylediler usulcacık:
“Troyalılarla Akhaların, böyle bir kadın için
yıllardır acı çekmeleri hiç de ayıp değil.
Yüzüne bakan ölümsüz tanrıçalara benzetir onu.
Ama Aleksandros’la Melenaos, Ares’in sevdiği,
uzun kargılarıyla savaşacaklar senin uğruna.
Üstün gelenin sevgili karısı denecek sana.
İris sofrada buldu Helene’yi
büyücek bir kumaş dokuyordu,
ıpışıldı kumaşın iki yüzü de,
üstüne savaş resimleri işlemedeydi bir sürü,
atları iyi süren Troyalılarla
tunç zırhlı Akhalar arasındaydı bu savaşlar.
İlle de istersen benim dövüşmemi,
Troyalıları, tekmil Akhaları oturt yere,
koyun ortalarına Ares’in sevdiği Menelaos’la beni,
çarpışalım Helene için, bütün malı için;
alsın bütün malı, götürsün karısını evine,
kim üstün gelir, kazanırsa zaferi.
Şölenden kovar onu anası babası sağ olan,
eliyle vurur, küçük düşüren sözler eder:
‘Haydi,’ der, ‘kır boynunu burdan,
yok senin baban bu şölende.’
Ağlaya ağlaya sığınır dul bir ananın koynuna.
Bir çocuğu yetim bırakan gün
akranlarından da yoksun kılar onu,
dolaşır boynu bükük, başı önde, gözü yaşlı
Bürüdü gözlerini kapkara bir gece,
yıkıldı arkaya, can verir gibi düştü.
Başından yere attı, parlak şeritlerini,
örgülü saç ağlarını, tacını attı,
sonra da altın Aphrodite’nin verdiği yaşmağı.
sen onların büyük şanıydın sağken,
ama yavrum, kaderle ölümün elindesin şimdi.
Gördüm oğullarımın öldürüldüğünü,
yerde sürüklendiğini esir kızlarımın,
kalmadı bir şeyim, yıkıldı evim barkım,
yerlere serpildi torunlarım küçük yaşta,
gelinlerim kaçırıldı Akhaların kolları arasında.
Yürekler acısı bir ölümle can vermekmiş kaderim,
yem olmakmış azgın bir ırmağa,
çayı geçeyim derken bir fırtınalı günde
sellerin sürüklediği bir domuz çobanı gibi.
Dili oynaktır insanoğlunun,
söz tarlasında otlar durur,
ne söylersen onu alırsın geri.
Birçok Akha bu Troya’da
baba toprağından, sevgili yurtlarından uzakta,
o Helene uğruna ölmedi mi?
Hangi tanrıyla neler alıp verdin ey düzenbaz?
Hep benden gizli işler düşünür, karar verir, hoşlanırsın.
Şöyle candan söylemeye yanaşmazsın düşündüğünü.
Ne diye geldin yine, kalkanlı Zeus’un kızı?
Atreusoğlu Agamemnon’un taşkınlığını görmeye mi?
Birazdan ne olacak ben söyleyeyim sana:
Canıyla ödeyecek böyle caka satmayı o.
Ama yeter bunca öfke,
bırakalım geçmişi, olan oldu,
gemlemek zorundayız göğsümüzdeki yüreğimizi.
Kurtar Akhaoğullarını bu sisten Zeus baba,
göz gözü görebilsin, her yanı aydınlık et,
öldürmekse niyetin, aydınlıkta öldür bizi.
Şu dünyada soluk alan, yürüyen yaratıklar arasında
insandan daha acınacak bir yaratık yok.
Dönüp hep birden karşı koyun düşmana,
savaşla sarmaşdolaş olun bir kere,
ya ölün bu savaşta, ya kalın.
Bir adam nasıl yetiştirirse körpe bir zeytin fidanını,
ıssız bir gölgede bol bol su içirirse ona,
gelişir güzelim fidan, çiçekler açar bembeyaz,
şurdan burdan esen yeller sarsar onu,
ama bir gün koca bir kasırga ile bir yel eser
yıkımdan kaçmak, geceleyin de olsa ayıp değil,
kaçıp kurtulmak yok olmaktan daha iyi.
Ama insan çok istese de varamaz gücünün ötesine.
Sen kendine mal edemezsin her üstünlüğü,
tanrı üstünlüğü kimine savaşta verir,
kimine oyunda, çalgı çalmada, kimine türkü söylemede,
kiminin de göğsüne üstün bir düşünme gücü koyar,
çok adam yararlanır ondan,
bu güçle kurtarır birçok insanı,
en çok da kendi bilir değerini bunun.
İnsanlar böyle dövüşüyordu işte,
bütün gövdeler yanıyordu ateş gibi.
Bir tektir en doğru belirti,
o da der yurdunu savun.
Savaştan, düşmandan sende bu korku ne?
Dili oynaktır insanoğlunun
söz tarlasında otlar durur
yiğit yürek bir yol bulur nasıl olsa
Bir tektir en doğru belirtti,
o da der yurdunu savun.
Yapraklar gibidir insan soyu.
Bir yandan bakarsın onları döker yere,
bir yandan bakarsın bahar gelir,
yenilerini yetiştirir, yeşertir orman,
Böylece soyların biri göçer, biri doğar.
dili oynaktır insanoğlunun,
söz tarlasında otlar durur.
şu dünyada soluk alan, yürüyen yaratıklar arasında
insandan daha acınacak bir yaratık yok.
kaçıp kurtulmak yok olmaktan daha iyi.
haydi hepiniz bir olun, atılana öne,
sağlam olur elbirliği ile yapılan iş.
arkadaş öğüdü getirir insanı doğru yola.
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir