İçeriğe geç

İki Şehrin Hikayesi / Resimli Dünya Klasikleri Kitap Alıntıları – Charles Dickens

Charles Dickens kitaplarından İki Şehrin Hikayesi / Resimli Dünya Klasikleri kitap alıntıları sizlerle…

İki Şehrin Hikayesi / Resimli Dünya Klasikleri Kitap Alıntıları

..hem bilgelik çağıydı, hem ahmaklık; hem inancın devrimiydi, hem şüpheciliğin; hem Aydınlık, hem Karanlık bir mevsimdi;.. hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu;..
Zavallı halk çok yoksul
Göze hoş görünüyor burası ama bir bütün olarak bakıldığında, bu gökkubbenin altında, gün ışığında israfın, kötü yönetimin, zorbalığın, borcun, ipoteğin, zulmün, açlığın, çıplaklığın ve acının üst üste yıkıldığı bir kule aslında.
Konuşmak bile gereksiz belki
” Ben bazen burada tüm bir akşam boyunca oturuyor ve hayallere dalıyorum, ama nedense bu akşam en aptalca hayalin gölgesi bile beni ürpertmeye yetiyor. Her yer o kadar karanlık ve kasvetli ki ”
Dayanamadığım bir şey varsa o da şu belirsizlik.
Onca kalabalığa rağmen bu nasıl bir yalnızlık
Duygular! Ne duygulara ayıracak zamanım oldu ne de duyguları yaşayacak fırsatım.
Duygular! Benim onlara ayırabileceğim hiç zamanım yok.
Her insanın bir diğerinden sakladığı büyük sırları ve gizemleri vardı.
“Yüksek tabakadan nefret etmek, aşağı tabakanın istemsizce gösterdiği bir çeşit hürmettir.”
Göze hoş görünüyor burası ama bir bütün olarak bakıldığında, bu gökkubbenin altında, gün ışığında israfın, kötü yönetimin, zorbalığın, borcun, ipoteğin, zulmün, açlığın, çıplaklığın ve acının üst üste yığıldığı bir kule aslında.
Yalnızlığın getirdiği avantajlarla çevrili iyi bir itibar şansı, kendi başına yaptıklarında çok daha fazla etkileyebilir kaderini.
Yüksek tabakadan nefret etmek, aşağı tabakanın istemsizce gösterdiği bir çeşit hürmettir.
Ölümden bahsetmeye ne gerek var şimdi?
Kocam yoksulluktan öldü; pek çok insan yoksulluktan ölüyor ve daha pek çoğu bu yüzden ölecek.
Her yerde onları yoksullaştıran şeylerin dokunaklı izleri vardı; bu küçük köydeki muhteşem yazıta bakılırsa, ne olursa olsun, soyup soğana çevrilmedik tek köy kalmayana dek devlete, kiliseye, krala vergi, yerel ve genel vergiler ödenecekti.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Zaman ve mevsimler kimseyi beklemiyordu.
Herkes hiç bitmeyecek bir maskeli balo için giyinmişti sanki.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dürüst insanlar parmakla gösterilecek kadar azdı.
Hayaller yalnızca içimizde olursa etkili olur bence; anlatmakla olmaz.
Bazen, bütün akşam, hayallere dalana kadar oturuyorum burada, ama bu gece, her şey bu kadar siyah ve ciddiyken, en aptalca hayalin lafı bile titretmeye yetiyor beni.
…umarım yüreğiniz her daim ışıl ışıl ve mutlu olur!
Bırakın da, şu pusulası şaşmış hayatımın sonuna kadar size kalbimi açtığım günün hatırasıyla yaşayayım…
Bilmenizi isterim ki, siz benim ruhumun son rüyasısınız.
umutsuz menfaatler için umutsuz oyunların döndüğü umutsuz bir zaman bu. Bugün omuzlarda evine kadar taşınan bir adam ertesi gün idama mahkûm edilebilir.
Beni getirdiğinizde kendimi güçsüz ve halsiz hissediyordum ve şimdi çıkarken çok daha halsizim.
Her insanın bir başkası için sonsuz bir muamma oluşu, üzerinde düşünülmesi gereken muazzam bir hakikattir. Gecenin bir yarısı büyük bir şehre girdiğimde, karanlıkta kümelenmiş evlerin her birinin kendine ait sırlar barındırdığını, bu evlerin her bir odasının bir sırrı olduğunu düşünürüm; orada çarpan yüzlerce, binlerce yüreğin her biri, en yakınındaki için bile bir muammadır!
Öldüğümde çok sevdiğim şu kitabın sayfalarını artık çeviremez olacağım, bu yüzden de ölmeden önce hepsini okumuş olmaya dair nafile bir umut besliyorum.
Ona sırrımı açıkladım. Şu bağrıma şimdi vurduğum gibi iki elimle vura vura dedim ki ona;
Bunca kalabalığın içinde olup yalnız olmak!
Giyotin,insan ırkının yeniden diriliş sembolü haline gelmiş, bu konuda haçı fersah fersah geride bırakmıştı;artık insanlar,haçı çıkardıkları gerdanlarinda giyotini taşıyorlar,haçın inkar edildiği yerlerde,giyotine itibar edip önünde saygıyla eğiliyorlardı.
Yasalar çıkalı daha iki hafta olmamış olmasına rağmen, yüzyıllardır her şey bu şekilde işliyormuş gibi geliyordu.Üstüne üstlük, dünya kurulalı beri varmişcasina herkesin aşina olduğu iğrenç bir şey peyda olmuştu: Giyotin denen o fettan dilber .
Ne var ki oduncu ile çiftçi, durmamacasına çalıştıkları halde, işlerini hiç ses çıkarmadan yaptıkları için, usluca dolaşırlarken ayak seslerini kimsecikler duymadı. Hoş, onların uyanık oldukları kuşkusunu duymak bile dinsizlikti, ihanet sayılırdı ya.
Son derece haksız bir biçimde götürüleceğim bu hapishanede dış dünyayla iletişim kurabilecek miyim?
Oraya gidince görürsün.
Kendimi savunma hakkı bile verilmeden,yargısız infazla ömür boyu orada takılıp kalmayacağım,öyle değil mi?
Onu da oraya gidince görürsün. Hem velev ki öyle; insanlar geçmişte çok daha kötü hapishanelere ömür boyu tıkılıp kaldilar
Onu bulamıyorum, ama bulmam gerekiyor. Nerede?
Rüzgâra ve ateşe nerede duracağını söyleyin, ama bana söylemeyin.
Kederin ve ümitsizliğin muazzam bir gücü vardır.
Özgürlük, Eşitlik Kardeşlik ya da Ölüm! En kolay hayata geçirileni sonuncusuydu.
O küçük cesur yüreğinde bu ümitsizliğin ne işi var?
Hiçbir devlet görevlisi hiçbir matematik hesabıyla tam olarak hesap edemiyordu kurulan darağaçlarının sayısını ve bu yangını söndürebilecek suyun miktarını.
Tıp da Güneş ışığının gündoğumunda da günbatımında da hüzünlü olması, gibi ayışığı da hep hüzünlü değil midir zaten?
Eskiyi bırak artık, bugünü yaşa
Geçti o günler
Bana bakın, insanın düşüncesi olması için her şeyden önce düşünmesi gerekir.
Öldüğümde çok sevdiğim şu kitabın sayfalarını artık çeviremez olacağım, bu yüzden de ölmeden önce hepsini okumuş olmaya dair nafile bir umut besliyorum.
Her insanın bir başkası için sonsuz bir muamma oluşu, üzerinde düşünülmesi gereken muazzam bir hakikattir.
Gelmiş geçmiş en iyi günlerdi, gelmiş geçmiş en kötü günlerdi; hem bilgelik çağıydı hem ahmaklık; hem inancın devriydi hem şüpheciliğin; hem Aydınlık hem Karanlık bir mevsimdi; umudun baharı, umutsuzluğun kışıydı; hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz ya doğruca Cennete gidecektik ya da tam aksi istikamete
Hiçbir devlet görevlisi,hiçbir matematik hesabıyla tam olarak hesap edemiyordu kurulan daragaclarinin sayısını ve bu yangını sürdürebilecek suyun miktarını
Bu dünyada sevgi denecek bir duygu varsa, benim hissettiklerimin başka bir tanımı olamaz.
Gelmiş geçmiş en iyi günlerdi, gelmiş geçmiş en kötü günlerdi; hem bilgelik çağıydı hem ahmaklık; hem inancın devriydi hem şüpheciliğin; hem Aydınlık hem Karanlık bir mevsimdi; umudun baharı, umutsuzluğun kışıydı; hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz ya doğruca Cennete gidecektik ya da tam aksi istikamete -özetle; şu an içinde bulunduğumuz döneme öyle benzer bir dönemdi ki dönemin, sesi en çok çıkan otoriteleri bu günler hakkında -olumlu anlamda da, olumsuz anlamda da- ancak ve
ancak en sözcüğü kullanılarak konuşulabileceğini iddia ediyorlardı.
En büyük arzum bu düzene ait olduğumu unutmak.
Bakın Charles Darnay, tıpkı birbiriyle çok mesafeli iki insanın ilişkisinde olduğu gibi, birbirini çok seven iki insanın ilişkisi de pek çok bilinmezlik barındırabilir…
Gökler şahidimdir ki onu seviyorum!
Dünyada sevgi diye bir şey varsa, bu benim ona duyduğum şeydir.
Sevgili Doktor Manette, kızınızı tüm kalbimle, derinden, hiçbir menfaat gütmeden ve büyük bir adanmışlıkla seviyorum. Dünyada sevgi diye bir şey varsa, bu benim ona duyduğum şeydir.
Yanlış yaşanmış bir hayatın kıymetiharbiyesi yoktur ve hayat her türlü çabaya değer.
Genç yaşta ölmüş biri gibiyim ben. Hayatım boyunca böyleydi.
Zaten bunca kötülükten iyi bir şeyin çıkması mümkün değildi; böylesine mutsuz bir başlangıca mutlu son yakışmazdı.”
“Bunlar bende kalsın. Buradan bedenen kaçamama yardım edemezler belki ama ruhen firar etmeme yardım edebilirler.”
Umutsuz menfaatler için umutsuz oyunların döndüğü umutsuz bir zaman bu.
Soyluluk başını kırmızı takkelerin altına saklamış, ayağına hantal ayakkabılar geçirmiş ağır aksak ilerlemekteydi.
Genç yaşta ölmüş biri gibiyim ben.
Yüksek tabakadan nefret etmek, aşağı tabakanın istemsizce gösterdiği bir çeşit hürmettir.
Zaman ve mevsimler kimseyi beklemiyordu.
Aşağıdakilerin yukarıdakilere duyduğu nefret , istemsizce gösterdikleri saygıdır.
Yalnızlığın avantajlarıyla çevrelenmiş olmak, derin derin düşünmek için bulunmaz nimettir ve kaderini, senin etkileyebileceğinden çok daha olumlu etkileyebilir.
”Ne çok insan ve ne büyük ıssızlık! ”
Eğer bu dünyada sevgi denen bir şey varsa, ben onu seviyorum.
Bu ayık,aklı başında halinize güvenmeyin çok,günlerin ne getireceğini bilemiyor insan.
Ölüm her konuda doğanın çaresiyken neden kanunlar için olmasındı ?
Güneş hüzünlü hüzünlü yükseldi; güneşin üzerine vurduğu hiçbir şey, sahip olduğu yetenekleri ve güzel duyguları kullanma becerisinden yoksun, kendi yararı ve mutluluğu için bir şeyler yapmayı beceremeyen, dahası bu feci halinin farkında olan ve bu feci halin onu tüketmesi pahasına kendinden vazgeçen bu adamdan daha hüzünlü değildi.
Ölüm çoktan ayrı yerlere koydu bizi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir